Eskiden, bizim evde “kartol” almak büyük bir olaydı. Tortum’un, Hasankale’nin o nefis patatesleri için günler öncesinden sipariş verilir, sabırsızlıkla beklenirdi. At arabasıyla ya da motorlu araçlarla üretici kapıya gelir, çuvalları indirirdi. Biz çocuklar için bu an, bayram sabahı gibiydi. Çuval başında toplanır, patateslerin evin önüne dökülüşünü izlerdik.
Annem ve babaannem, patatesleri özenle çuvallardan çıkarır, güneşli bir günde evin önünde ya da bahçede sererdi. İçindeki toprak ve kumdan arındırmak için önce biraz silkelenir, sonra hafifçe dövülürdü. Bu iş, sadece bir temizlik değil, adeta bir aile ritüeliydi. Güneşin altında patateslerle uğraşan o eller, sevgiyle çalışırdı. Toprağın kokusu, güneşin sıcaklığıyla karışırdı. Patatesler temizlenip yeniden çuvallara doldurulurdu. Babam en az yedi-sekiz çuval alırdı; kış boyunca bizim için yeterli olurdu.
O patatesler, evimizin bereketiydi. Annem sobanın başına geçer, patatesleri dilimler, üzerlerine tuz serperdi. Sobanın fırınına attığında çıkan o mis gibi koku, hepimizi bir araya toplardı. Yanında demlenen çayla o patatesler, soframızın en büyük mutluluğu olurdu. Biz okula giderken annemin hazırladığı kızartmalar ise en güzel öğle yemekleriydi. Sobada közlenen patatesin tadı hâlâ damağımda; içi yumuşacık, dışı hafif kıtır...
O zamanlar kartol saklamak da ayrı bir marifetti. Fazla soğukta donardı, çok sıcak yerde yeşerirdi. Annem bu dengeyi nasıl da ustalıkla sağlardı! Ama ne kadar dikkat edilirse edilsin, kışın sonlarına doğru o yeşermeler mutlaka olurdu. Eğer patates güzelse, bir dahaki yıl aynı üreticiden sipariş verilirdi. Beğenilmediyse konu komşudan tavsiye alınır, yeni bir üretici aranırdı.
Şimdi geriye dönüp baktığımda, o yılların yalnızca patates alma telaşı olmadığını anlıyorum. Bu, ailemizin, evimizin, birlikte paylaştığımız küçük ama değerli mutlulukların hikayesiydi. Kartolun közlemesi, boranisi, sulu yemeği, hepsi o sıcak evin kokusuyla, o sevgi dolu sofralarla anlam kazanırdı. Artık çuvalla kartol alınmıyor; her şey kilo işi, her şey daha farklı. Ama o zamanlar, her patatesin bir hikayesi vardı. Ve bu hikayeler, çocukluğumuzun en güzel anılarıydı.