Sabah kahvaltısından bir kare… Altına not düşülmüş: “Güzel bir başlangıç.”
Bir çiçekli sokaktan yürürken kaydedilen 7 saniyelik bir hikâye: “Ruhum burada kaldı.”
Bir akşam yemeği masasının kuşbakışı görünümü…
Ve hemen ardından gelen beğeniler, yorumlar, tepkiler.
Peki ne oldu da biz, yediğimiz, içtiğimiz, yürüdüğümüz sokakları, seyrettiğimiz gün batımını mutlaka başkalarına gösterme ihtiyacı duyar olduk?
Artık sadece yaşamak yetmiyor. Yaşadığını başkalarına göstermeyen, neredeyse hiç yaşamamış sayılıyor.
Amerika’da yapılan bir araştırmada (Przybylski, 2013), sosyal medya kullanıcılarının büyük bir kısmının hayatlarında “bir şeyleri kaçırıyor olma korkusu” (FOMO) yaşadığı, bu korkunun da sürekli paylaşım ihtiyacını tetiklediği ortaya kondu.
Türkiye’de Mersin Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tuğba Yanpar Yelken’in yürüttüğü bir çalışmada da üniversite öğrencilerinin %78’inin sosyal medya paylaşımlarında temel motivasyonunun “geri kalmamak” ve “dikkat çekmek” olduğu belirtiliyor.
İşin ilginci şu: Bu paylaşımlar çoğu zaman, gerçek mutluluğu değil, gösterilmek istenen bir “sahte huzur hâli”ni temsil ediyor. Bir fincan kahvenin yanında kitap koymak, deniz kenarından poz vermek, konserden hikâye atmak...
Bunlar, belki de o anı gerçekten yaşamanın değil, başkalarına “yaşıyorum” dedirtmenin bir yolu.
Sosyal medya, elbette hayatımızdan tamamen çıkarılması gereken bir şey değil. Fakat bir ekranın karşısında geçen saatlerin, bir dostla edilen sohbetin yerine geçmesini beklemek, kendimize yapabileceğimiz en büyük haksızlık.
Sokakta yürüyen bir çocuğun elinde telefon varsa, el ele tutuşan bir çiftin gözleri birbirine değil de ekranlarına dönükse, kahkahalar bile artık emojilerle atılıyorsa, düşünme vaktimiz gelmiş demektir.
Geçmişte insanlar albümler oluşturur, yıllar sonra o kareleri bir çay sohbetinde açar, anlatırlardı. Şimdi o kareler, 24 saat sonra kendiliğinden siliniyor. Çünkü bu çağ, hatıraların değil, gösterilerin çağı.
Sormamız gereken soru şu: “Bu anı paylaşmasam eksik kalır mıydı?”
Eğer cevabınız hayırsa, işte orada durup düşünmeliyiz.
Sahici hayat, her zaman paylaşılmaz. En güzel anlar bazen sessizlikte gizlidir, bazen bir dost bakışında.
O yüzden her çiçeği göstermeye, her çayı etiketlemeye gerek yok.
Bazen sadece yaşamak, görünmekten çok daha kıymetlidir.