Milli Eğitim Bakanlığımızın başlattığı “Zilsiz Okul Projesi” aslında sadece bir sessizlik girişimi değil; öğrenciler için bir sorumluluk dersi. Erzurum’da bu anlayışı eğitim-öğretimin ilk gününden itibaren benimseyen tek okul, Türk Telekom Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesi.
Burada teneffüsler ya da ders başlangıçları zil sesiyle değil, öğrencilerin kendi iradeleriyle başlıyor. Zilin çalmaması, aslında görünmez bir zilin öğrencilerin zihninde ve yüreğinde yankılanmasını sağlıyor. Bu zil, sorumluluk zili.
Öğretmenler, ders saatini takip eden, teneffüs süresini planlayan, zamanı yönetmeyi öğrenen öğrencilerin daha bilinçli yetiştiğini söylüyor. Öğrenciler ise “Zil olmadan daha özgür hissediyoruz. Ders saatini kendimiz takip ediyoruz, bu da bize sorumluluk kazandırıyor” diyerek uygulamadan duydukları memnuniyeti dile getiriyor.
Hatta bir öğrenci, Yasin Cingöz, şunu aktarıyor: “İlk günlerde zil çalmayınca sınıfa geç gideceğimden endişelendim. Sonra fark ettim ki artık saate bakmak, zamanı takip etmek benim görevim. Bu bana güven verdi.” İşte eğitimdeki asıl kazanım burada gizli.
Eğitim uzmanları, zilsiz okul modelinin öğrencilerde öz disiplin ve iç motivasyon gelişimini desteklediğini belirtiyor. Çünkü psikolojiye göre, sürekli dışarıdan verilen uyarılar yerine bireyin kendi kendini yönlendirmesi, kalıcı öğrenme davranışları oluşturuyor. Zilsiz okul da tam olarak bu yaklaşımı hayatın içine taşıyor.
Aslında bu anlayışın kökleri eskilere dayanıyor. Osmanlı medreselerinde ya da eski İslam okullarında zil yoktu; öğrenciler hocanın otoritesi ve kendi disiplinleriyle vakti bilir, derslerini aksatmazdı. Farabi’nin dediği gibi, “Eğitim, ruhun terbiyesidir ve insan ancak kendi iradesiyle yöneldiğinde olgunlaşır.” İbn Sina da benzer şekilde, bireyin kendi sorumluluğunu bilmesinin, akıl ve karakter gelişimi için temel olduğunu vurgulamıştır.
Benzer şekilde Batı’da 19. yüzyılın ünlü eğitimcilerinden Maria Montessori de öğrencinin kendi iç disiplinini kazanmasını savunmuştu. Yani bugün “yeni” diye adlandırdığımız bu uygulama, aslında insanlık tarihinin eski bir eğitim hikâyesinin yeniden hatırlanmasıdır.
Nurettin Topçu yıllar önce “Eğitim, insan ruhunun terbiyesidir” demişti. Zilsiz okul uygulaması da aslında bu terbiyenin bir parçası. Çünkü ruhunu disipline eden genç, hayatın her alanında sorumluluk sahibi birey olmayı öğreniyor.
Bu uygulama bize şunu gösteriyor: Eğitim sadece müfredattan ibaret değildir. Bazen bir zili susturmak, bir neslin vicdanında daha güçlü bir sesi uyandırabilir. Türk Telekom Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesi de Erzurum’da bu anlamda öncü bir duruş sergiliyor.
Tarih boyunca “ilim ve irfan şehri” olarak anılan Erzurum, bugün de bu kimliğini sürdürüyor. Medreselerden modern okullara, üniversitelere uzanan eğitim geleneği, zilsiz okul gibi yeni uygulamalarla geleceğe taşınıyor. Belki de bu şehir, bir kez daha Anadolu’nun eğitim yolculuğuna yön verecek.
normal yani.