Erzurum’da sanatsal aktiviteler sadece bahar aylarına yığılıyor. Bu çok yanlış.. Diğer mevsimlerde de kültür ve sanatsal etkinlikler yapılmalı, sergiler açılmalı.
Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki çalışmalar halka da yansımalı. Yapılacak her türlü sanatsal çalışma halka buluşmalı. Güzel sanatlar şehirde kendini daha etkin hissettirmeli, daha yoğun çaba ve heyecanla çalışmalı.
Güzel Sanatlar Fakültesi’ne müze kazandırmak için çalışıyoruz. Bin 300 metrekareyi aşan bir alan üzerine kurulacak müze bizim yıllardır düşündüğümüz projeydi. Fakülteye ayrıca 300 kişi kapasiteli bir de tiyatro sahnesi kazandıracağız.
Çalışmazsam rahatsız oluyorum
Benim aktivitelerin kendi hayat mantığımı ortaya koyuyor. Yani ben iş yapmazsam rahatsız oluyorum. Hayat amacımın içinde doğrudan yer alan bir durum
Röp: Salih TEKİN
Onu gah Palandöken’in zirvesinde, gah TBMM’de yaptığı sanat çalışmalarıyla biliyoruz. Atatürk Üniversitesi’nin en faal öğretim üyesi Prof.Dr. Mehmet Kavukçu, dur durak bilmiyor. Yaklaşık 1,5 yıldır Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Dekanlığını yapan Prof. Dr. Kavukçu, bir taraftan okulla ilgili projelere hız verirken bir taraftan da sanatsal aktiviteleri peş peşe sıralıyor. Kış ve donduran soğuğu yaptığı çalışmalarda kullanmasıyla dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Kavukçu’yla yönettiği Güzel Sanatlar Fakültesi’ni, projelerini ve büyük ilgi gören çalışmalarını konuştuk.
Hocam, Güzel Sanatlar Fakültesi’ni anlatır mısınız?
Güzel Sanatlar Fakültesi 1992 kuruldu, 1994’te eğitime başladı. Hali hazırda 900’ü aşkın öğrencimiz var. Lisansüstü öğrencileri de sayarsak bini geçiyor. Şu anda öğrencisi mevcut olan bölümler resim, heykel, sahne sanatları, geleneksel Türk sanatları, grafgik, tasarım, seramik, müzik bilimleri, ayrıca da fotoğraf bölümü bulunuyor. Temel sanat eğitimi bölümü, diğer bölümlerin bir takım ders ihtiyaçlarını karşılıyor.
Fakülteye öğrencilerin ilgisi nasıl?
Bizim fakülte Mimar Sinan, Marmara, Hacettepe, 9 Eylül’deki güzel sanatların ardından 5’inci kurulan okul. Öğrenci ilgisi yeterlei. Yüzde yüze yakın bir doluluk oranı var. Öğretim üyesi durumu yeterli sayılır. Bazı bölümlerde açıklarımız var. Öğrenci sayısınave ihtiyaca göre yeni öğretim elemanları alıyoruz.
Hocam, öğretim üyesi olduğunuz fakültenin dekanlığını yapıyorsunuz? Okulun gelişmesi için neler yapıyorsunuz?
Güzel Sanatlar Fakültesine müze kurmak ve güzel bir sahne oluşturmak için çalışmalarımız sürüyor. 2005 yılında dekanımız Prof.Dr. Sevim Sağsöz’le müzeye ilk adım projesini başlatmıştık. Dekan olduktan sonra bu çalışmalara hız verdik. Bin 300 metrekareyi aşan okulda oldukça büyük bir alan oluşturduk. Orada yabancı sançtıkların eserleri ve bağış eserleri var. Ama özellikle çağdaş Türk sanatından çok önemli eserler var barış eserleri olacak. Resim, heykel, seramik alanlarında çalışmalar ve fotoğraf koleksiyonumuz var. Ve önemli karikatüristlerin ve uluslararası alanda yer alan yabancı karikatüristlerin ödül almış isimlerden oluşan bir grup karikatür koleksiyonumuz var. Bunlarında içinde yer aldığı geleneksel sanatlarla ilgili bir koleksiyonumuz var. Bunu benim dışında herkesin önemsemesi gerekiyor. O ilgiyi fakültedeki öğretim kadrosundan da görüyorum, onlarla ortak çalışıyorum. Bu konuda Rektörlük hiçbir desteği esirgemedi. Her türlü imkanı sağladı. Müze projesisadece üniversite için değil, Erzurum ve bölge için çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Hocam, bu müzenin eğitime ne gibi katkısı olacak?
Birbirinden önemli sanatçıların eserlerinin yeralacağı müzede ilkokul öğrencileri başta olmak üzere ildeki öğrencileri davet edeceğiz. Müzede oluşturacağımız bu alanda çocuklar için çalışma masaları kuracağız. Çocuklar bu müzede her alanda çalışma görecekler, üç boyutlu, iki boyutlu belki hareketli eserler görecekler. Onlar üzerinden kendi resimlerini çizecekler. Başka bir heyecan yaşayıp kendi kimliklerini başka belki üç boyutlu bir nesneye dönüştürecekler. Çok önemli sanatçılar gelecek.
Hocam tiyatro sahnesinden bahsettiniz? Biraz bilgi verir misiniz?
Şu anda Erzurum’da böyle bir sahne yok. 340 kişilik bir sahne ve rahat oturumun olduğu bir sahne. Bu sahne Erzurum’a çok amaçlı hizmet sunan bir salon da olacak. Rektör hocamızın belirlediği bir tarihte açılış yapacağız. Bu sahne hem üniversite hem Erzurum için oldukça önemli.
Hocam üniversitelerin şehirle olan ilişkisi hep tartışılır. Üniversitelerde bazı fakültelerin şehirle diyalogu ister istemez gerekiyor. Bunlardan birisi de Güzel Sanatlar.. Güzel Sanatlar, kentin sanat, kültür yaşantısına katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce yeterli mi?
Erzurum’da kültür-sanat aktivitelerinin bahar dönemine yığılması var. Bütün etkinliklerin bahara konulması doğru bir tercih değil. Seneye yayılması gerekiyor.Kış şartları belki zorluyor, ama kış zamanında da üniversitede, şehirde sergilerin olması gerekiyor. Fakülte dekanlığında yaklaşık 1,5 yılım oldu. Göreve başladıktan sonra 50’yi aşkın sanatçı getirdim. Bu etkinlikler sadece öğrenciye dönük olmamalı. Eğitimin temel amacı halkla ilişkiye geçmek, verilen eğitimin halka da yansımasını sağlamak. Genç sanatçı adayları, öğretim üyeleri, sanatçı kimliğine ulaşan çalışmalarını halka taşımalı, oyunlar, sergiler farklı etkinliklerle sahne gösterileriyle halkla buluşmak lazım. Zaman zaman bu tür aktiviteler oluyor ama yetersiz. Daha yoğun olmalı. Güzel sanatlar şehirde kendini daha etkin hissettirmeli, daha yoğun çaba ve heyecanla çalışmalı.
Hocam, biraz da sizin çalışmalarınızdan bahsedelim. Sizi zaman zaman Palandöken’in zirvesinde ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde farklı alanlarda çalışmalarınızı izledik. Bunları nasıl projelendiriyorsunuz?
Benim aktivitelerin kendi hayat mantığımı ortaya koyuyor. Yani ben iş yapmazsam rahatsız oluyorum. Hayat amacımın içinde doğrudan yer alan bir durum. Eğer doğrudan yer almasa ben başka bir meslekte bunları devam ettiriyor olabilirdim.Tabi, bu sadece Erzurum için yeterli değil ama birkaç boyutlu çalışmalarım oldu. Öne çıkanlardan birisi Yerebatan Sarnıcı İstanbul’da orda Sarnıca yedi bin küreyi yerleştirmiştim. Bir anda algıyı değiştiriyor. Tabi mekan içinde algıyı değiştirmek gibi bir çabam var.Amacım algıyı değiştirirken mekanı bozmak değil, çünkü orası tarihi bir mekan. Yada TBMM’de. ülkemizin en önemli yapılarından birisi o mekanda da mekanı bozmadan algıyı değiştirmek, mekanla bütünleşen bir algıdan bahsediyorum. Bu dış mekanda da aynı, iç, mekanda da aynı. Dış mekanda da iklim şartlarını kullanıyorum.
Özellikle soğuğu çok kullandınız.
Evet ben soğuğu Erzurum’da çok kullandım. Ben soğuğu sevmeyen birisi değilim beklide soğuğu sevdiğim için oradan kaynaklanan bir etki de işin içindedir. Yaşadığım bölgede bir sorgulama yaptığım zaman ne yapmalıyım diye. Ya iç mekanı kullanmalıyım yada dış mekanı ikisini de kullandığıma göre o zaman dış mekanda ne yapabilirim diye uzun zaman sorguladım. İklim şartlarını kullandım. İnsanlarda buz ve soğuk bir şiddet algısı oluşturuyor. Ama bunu bizim yaşamımızı kolaylaştırması açısından sanatçının görevi olarak soğuğun ve sertliğin şiddetini vurgulamak hayatın herhangi bir alanını öne çıkarmak için iklim üzerinden değerlendirmeler ve yorumlamalar yaptım. Araçları da bu yüzden dondurdum çünkü araçlar insan hayatında doğrudan yer alıyor. Hayatın başlayıp ve bittiği noktalarda araçlar. Mesela cenazeniz oluyor araç yada hayatınızın en önemli noktası araç. Araçları ezilmiş kırılmış yada hasar görmüş haliyle ele alınıyor hem biçimsel yapı olarak ele almaya çalıştım.
Palandöken’de üzerine boyalar serpmiştiniz.
O bir performanstı. Aslında yaşadığım kente hakim olabileceğim bir yerden şehrin etkisini sunabilmekti. En geniş açıdan ve atmosferden şehre olumlu anlamda nasıl dokunabilirim diye yaptığım çalışmaydı. Ben kullandığım transparan malzemeyle adeta şehrin resmini çizdim. Yani şehre dokundum. Orda soğuğun ve rüzgarın şiddeti var.
Son olarak Çifte Minareli Medrese’nin maketini yapmıştınız
Bu benim çok eski bir düşüncem 8-10 yıl öncesine dayanıyor. Çifte minareler kentin en önemli simgelerinden birisi. Onu nasıl uygulayabilirdim. Temel ve optik yapıları indirgeyerek ana unsurlarını koruyarak. Çifte minarelerin oran orantısını da korumaya da özen gösterdik. Çifte minarelerin yarı yarıya bir bölü iki oranında bir boyutunu oraya taşıdık. Metallerle bir çeşit Konstrüksiyon bize farklı bir yapı yorum getirdi. Yani çifte minarelerin her yerden eş zamanlı izlenebilirliği söz konusu. Bunun su ile buluşması iklim şartlarının getirileri sonucu değişen dönüşen bir yapılanma oluşturduk. Sürekli hareket halinde. Bu tür çalışmalara su verildiği zaman her gün başka bir görüntüye dönüşüyor. Mesela suyu vermediğiniz dönemlerde erimeler kırılmalar dökülmeler oluyor. Bunlarda işin bir parçası çünkü bunlarla yıpranıyor ama aynı zamanda başkalaşıyor.
Hocam fakülte binası önünde ot balyaları var. Yeni bir proje mi doğuyor?
Benim anlayışımda şöyle bir durum var. Sıradan gördüğümüz bir objeye farklı bir nitelik kazandırıyoruz. Bu sanatçının görevi zaten bir takım olayları seçip ayırıp yeniden yorumlayıp yeniden sunmak. Burada görsel olarak beni çok etkileyen bir yapıydı otlar. Yani tarlalar çok güzel görsellikler sunuyor biçim zamanı geldiğinde. Bunu nasıl değerlendiririz. Aslında birçok birbirinin peşi sıra gelebilecek düşünceydi bu. Yaşamın temel unsurlarından biri bu aslında balyalar insan hayatının temel ihtiyaçlarının karşılandığı durumun bir parçası. O balyalar insan hayatının önem verdiği yiyecek içeçek. Ters üçgen bizde daha yukarıya çeken durumlar bunun daha farklı yorumları olabilir. Bize ölümü ve hayatı sorgulatıyor. Olgunluk, kırılma, dökülme, yeniden yapılanma daha sonra kapanış. Burada doğrudan daha sert ve keskin bir anlatım dili var. Bizi sonsuz götüren bir durumda söz konusu sonsuzluk. Sonsuzluk ilgisini kurmak durumlar sadece uzay gökyüzü olmamalı. Ayrıca sanat tarihinde ter üçgen, dik üçgen kompozisyonların temel yapılarını oluşturur. Bu insanların tanıdıkları bildikleri bir durumun bir anda başkalaşıp bir anda önlerine başka bir anlamda yeniden sunulması. İnsanları bir anda sorgulamaya götürüyor. Ya da sanat bu mudur? Aslında insanlara nedir sorunsunu hayatlarına yerleştirmiş oluyor.
Hocam yeni bir projeniz de göçmen sorunlarını anlatıyor. Biraz bilgi verir misiniz?
Dünyanın en büyük sorunlarından biri haline gelen “Göçmen” kavramına dikkat çekmek ve bazı biçimsel yapılanmalar ile bu kavrama göndermeler yapmayı amaçladık. Yapılan projede oluşturulan sınır hattı ile hayata dönük bazı biçimlerin ilişkisi sorgulanıyor. Göçmen kavramı metaforik olarak korkuluk göndermeler ile ifade edilirken, minare, çadır, saman ve ot balyaları gibi yaşama dönük nesnelerin yer aldığı dramatik etkili kavramsal bir çalışma söz konusu.
Size de bu yaptığını eserlerden sonra nedir diye soranlar oluyor mu?
Çok oluyor. Yada benim beklemediğim benim düşündüğümden daha iyi yorumlar alıyorum. Zaten bizim de hedefimiz o bir şeyi ortaya bırakıp onun üzerinden insanların yorumlarını dinlemek. Biz işimize çok fazla anlam yüklediğimiz zaman onu kısıtlamış oluyoruz. İnsanlar ona başka başka anlamlar yükleyebilir bu yüzden sınırlandırmak yanlış olur. Mesela bu ot balyaları herkes için başka anlamlar taşır. Kimisinin çocukluğunu hatırlatır, ama ben daha uzaktan yaşadığım bir durumu aldım ele. Ben göçmenleri anlatmaya çalıştım.
Bunları yaparken hiç tepki almıyor musunuz?
Aldığım tepkileri düşünürüm arkadaşlarımla konuşurum onun üzerinden bir çıkış yapmaya çalışırım. Yoksa geri adım atmam söz konusu değil.
Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki çalışmalar halka da yansımalı. Yapılacak her türlü sanatsal çalışma halka buluşmalı. Güzel sanatlar şehirde kendini daha etkin hissettirmeli, daha yoğun çaba ve heyecanla çalışmalı.
Güzel Sanatlar Fakültesi’ne müze kazandırmak için çalışıyoruz. Bin 300 metrekareyi aşan bir alan üzerine kurulacak müze bizim yıllardır düşündüğümüz projeydi. Fakülteye ayrıca 300 kişi kapasiteli bir de tiyatro sahnesi kazandıracağız.
Çalışmazsam rahatsız oluyorum
Benim aktivitelerin kendi hayat mantığımı ortaya koyuyor. Yani ben iş yapmazsam rahatsız oluyorum. Hayat amacımın içinde doğrudan yer alan bir durum
Röp: Salih TEKİN
Onu gah Palandöken’in zirvesinde, gah TBMM’de yaptığı sanat çalışmalarıyla biliyoruz. Atatürk Üniversitesi’nin en faal öğretim üyesi Prof.Dr. Mehmet Kavukçu, dur durak bilmiyor. Yaklaşık 1,5 yıldır Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Dekanlığını yapan Prof. Dr. Kavukçu, bir taraftan okulla ilgili projelere hız verirken bir taraftan da sanatsal aktiviteleri peş peşe sıralıyor. Kış ve donduran soğuğu yaptığı çalışmalarda kullanmasıyla dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Kavukçu’yla yönettiği Güzel Sanatlar Fakültesi’ni, projelerini ve büyük ilgi gören çalışmalarını konuştuk.
Hocam, Güzel Sanatlar Fakültesi’ni anlatır mısınız?
Güzel Sanatlar Fakültesi 1992 kuruldu, 1994’te eğitime başladı. Hali hazırda 900’ü aşkın öğrencimiz var. Lisansüstü öğrencileri de sayarsak bini geçiyor. Şu anda öğrencisi mevcut olan bölümler resim, heykel, sahne sanatları, geleneksel Türk sanatları, grafgik, tasarım, seramik, müzik bilimleri, ayrıca da fotoğraf bölümü bulunuyor. Temel sanat eğitimi bölümü, diğer bölümlerin bir takım ders ihtiyaçlarını karşılıyor.
Fakülteye öğrencilerin ilgisi nasıl?
Bizim fakülte Mimar Sinan, Marmara, Hacettepe, 9 Eylül’deki güzel sanatların ardından 5’inci kurulan okul. Öğrenci ilgisi yeterlei. Yüzde yüze yakın bir doluluk oranı var. Öğretim üyesi durumu yeterli sayılır. Bazı bölümlerde açıklarımız var. Öğrenci sayısınave ihtiyaca göre yeni öğretim elemanları alıyoruz.
Hocam, öğretim üyesi olduğunuz fakültenin dekanlığını yapıyorsunuz? Okulun gelişmesi için neler yapıyorsunuz?
Güzel Sanatlar Fakültesine müze kurmak ve güzel bir sahne oluşturmak için çalışmalarımız sürüyor. 2005 yılında dekanımız Prof.Dr. Sevim Sağsöz’le müzeye ilk adım projesini başlatmıştık. Dekan olduktan sonra bu çalışmalara hız verdik. Bin 300 metrekareyi aşan okulda oldukça büyük bir alan oluşturduk. Orada yabancı sançtıkların eserleri ve bağış eserleri var. Ama özellikle çağdaş Türk sanatından çok önemli eserler var barış eserleri olacak. Resim, heykel, seramik alanlarında çalışmalar ve fotoğraf koleksiyonumuz var. Ve önemli karikatüristlerin ve uluslararası alanda yer alan yabancı karikatüristlerin ödül almış isimlerden oluşan bir grup karikatür koleksiyonumuz var. Bunlarında içinde yer aldığı geleneksel sanatlarla ilgili bir koleksiyonumuz var. Bunu benim dışında herkesin önemsemesi gerekiyor. O ilgiyi fakültedeki öğretim kadrosundan da görüyorum, onlarla ortak çalışıyorum. Bu konuda Rektörlük hiçbir desteği esirgemedi. Her türlü imkanı sağladı. Müze projesisadece üniversite için değil, Erzurum ve bölge için çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Hocam, bu müzenin eğitime ne gibi katkısı olacak?
Birbirinden önemli sanatçıların eserlerinin yeralacağı müzede ilkokul öğrencileri başta olmak üzere ildeki öğrencileri davet edeceğiz. Müzede oluşturacağımız bu alanda çocuklar için çalışma masaları kuracağız. Çocuklar bu müzede her alanda çalışma görecekler, üç boyutlu, iki boyutlu belki hareketli eserler görecekler. Onlar üzerinden kendi resimlerini çizecekler. Başka bir heyecan yaşayıp kendi kimliklerini başka belki üç boyutlu bir nesneye dönüştürecekler. Çok önemli sanatçılar gelecek.
Hocam tiyatro sahnesinden bahsettiniz? Biraz bilgi verir misiniz?
Şu anda Erzurum’da böyle bir sahne yok. 340 kişilik bir sahne ve rahat oturumun olduğu bir sahne. Bu sahne Erzurum’a çok amaçlı hizmet sunan bir salon da olacak. Rektör hocamızın belirlediği bir tarihte açılış yapacağız. Bu sahne hem üniversite hem Erzurum için oldukça önemli.
Hocam üniversitelerin şehirle olan ilişkisi hep tartışılır. Üniversitelerde bazı fakültelerin şehirle diyalogu ister istemez gerekiyor. Bunlardan birisi de Güzel Sanatlar.. Güzel Sanatlar, kentin sanat, kültür yaşantısına katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce yeterli mi?
Erzurum’da kültür-sanat aktivitelerinin bahar dönemine yığılması var. Bütün etkinliklerin bahara konulması doğru bir tercih değil. Seneye yayılması gerekiyor.Kış şartları belki zorluyor, ama kış zamanında da üniversitede, şehirde sergilerin olması gerekiyor. Fakülte dekanlığında yaklaşık 1,5 yılım oldu. Göreve başladıktan sonra 50’yi aşkın sanatçı getirdim. Bu etkinlikler sadece öğrenciye dönük olmamalı. Eğitimin temel amacı halkla ilişkiye geçmek, verilen eğitimin halka da yansımasını sağlamak. Genç sanatçı adayları, öğretim üyeleri, sanatçı kimliğine ulaşan çalışmalarını halka taşımalı, oyunlar, sergiler farklı etkinliklerle sahne gösterileriyle halkla buluşmak lazım. Zaman zaman bu tür aktiviteler oluyor ama yetersiz. Daha yoğun olmalı. Güzel sanatlar şehirde kendini daha etkin hissettirmeli, daha yoğun çaba ve heyecanla çalışmalı.
Hocam, biraz da sizin çalışmalarınızdan bahsedelim. Sizi zaman zaman Palandöken’in zirvesinde ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde farklı alanlarda çalışmalarınızı izledik. Bunları nasıl projelendiriyorsunuz?
Benim aktivitelerin kendi hayat mantığımı ortaya koyuyor. Yani ben iş yapmazsam rahatsız oluyorum. Hayat amacımın içinde doğrudan yer alan bir durum. Eğer doğrudan yer almasa ben başka bir meslekte bunları devam ettiriyor olabilirdim.Tabi, bu sadece Erzurum için yeterli değil ama birkaç boyutlu çalışmalarım oldu. Öne çıkanlardan birisi Yerebatan Sarnıcı İstanbul’da orda Sarnıca yedi bin küreyi yerleştirmiştim. Bir anda algıyı değiştiriyor. Tabi mekan içinde algıyı değiştirmek gibi bir çabam var.Amacım algıyı değiştirirken mekanı bozmak değil, çünkü orası tarihi bir mekan. Yada TBMM’de. ülkemizin en önemli yapılarından birisi o mekanda da mekanı bozmadan algıyı değiştirmek, mekanla bütünleşen bir algıdan bahsediyorum. Bu dış mekanda da aynı, iç, mekanda da aynı. Dış mekanda da iklim şartlarını kullanıyorum.
Özellikle soğuğu çok kullandınız.
Evet ben soğuğu Erzurum’da çok kullandım. Ben soğuğu sevmeyen birisi değilim beklide soğuğu sevdiğim için oradan kaynaklanan bir etki de işin içindedir. Yaşadığım bölgede bir sorgulama yaptığım zaman ne yapmalıyım diye. Ya iç mekanı kullanmalıyım yada dış mekanı ikisini de kullandığıma göre o zaman dış mekanda ne yapabilirim diye uzun zaman sorguladım. İklim şartlarını kullandım. İnsanlarda buz ve soğuk bir şiddet algısı oluşturuyor. Ama bunu bizim yaşamımızı kolaylaştırması açısından sanatçının görevi olarak soğuğun ve sertliğin şiddetini vurgulamak hayatın herhangi bir alanını öne çıkarmak için iklim üzerinden değerlendirmeler ve yorumlamalar yaptım. Araçları da bu yüzden dondurdum çünkü araçlar insan hayatında doğrudan yer alıyor. Hayatın başlayıp ve bittiği noktalarda araçlar. Mesela cenazeniz oluyor araç yada hayatınızın en önemli noktası araç. Araçları ezilmiş kırılmış yada hasar görmüş haliyle ele alınıyor hem biçimsel yapı olarak ele almaya çalıştım.
Palandöken’de üzerine boyalar serpmiştiniz.
O bir performanstı. Aslında yaşadığım kente hakim olabileceğim bir yerden şehrin etkisini sunabilmekti. En geniş açıdan ve atmosferden şehre olumlu anlamda nasıl dokunabilirim diye yaptığım çalışmaydı. Ben kullandığım transparan malzemeyle adeta şehrin resmini çizdim. Yani şehre dokundum. Orda soğuğun ve rüzgarın şiddeti var.
Son olarak Çifte Minareli Medrese’nin maketini yapmıştınız
Bu benim çok eski bir düşüncem 8-10 yıl öncesine dayanıyor. Çifte minareler kentin en önemli simgelerinden birisi. Onu nasıl uygulayabilirdim. Temel ve optik yapıları indirgeyerek ana unsurlarını koruyarak. Çifte minarelerin oran orantısını da korumaya da özen gösterdik. Çifte minarelerin yarı yarıya bir bölü iki oranında bir boyutunu oraya taşıdık. Metallerle bir çeşit Konstrüksiyon bize farklı bir yapı yorum getirdi. Yani çifte minarelerin her yerden eş zamanlı izlenebilirliği söz konusu. Bunun su ile buluşması iklim şartlarının getirileri sonucu değişen dönüşen bir yapılanma oluşturduk. Sürekli hareket halinde. Bu tür çalışmalara su verildiği zaman her gün başka bir görüntüye dönüşüyor. Mesela suyu vermediğiniz dönemlerde erimeler kırılmalar dökülmeler oluyor. Bunlarda işin bir parçası çünkü bunlarla yıpranıyor ama aynı zamanda başkalaşıyor.
Hocam fakülte binası önünde ot balyaları var. Yeni bir proje mi doğuyor?
Benim anlayışımda şöyle bir durum var. Sıradan gördüğümüz bir objeye farklı bir nitelik kazandırıyoruz. Bu sanatçının görevi zaten bir takım olayları seçip ayırıp yeniden yorumlayıp yeniden sunmak. Burada görsel olarak beni çok etkileyen bir yapıydı otlar. Yani tarlalar çok güzel görsellikler sunuyor biçim zamanı geldiğinde. Bunu nasıl değerlendiririz. Aslında birçok birbirinin peşi sıra gelebilecek düşünceydi bu. Yaşamın temel unsurlarından biri bu aslında balyalar insan hayatının temel ihtiyaçlarının karşılandığı durumun bir parçası. O balyalar insan hayatının önem verdiği yiyecek içeçek. Ters üçgen bizde daha yukarıya çeken durumlar bunun daha farklı yorumları olabilir. Bize ölümü ve hayatı sorgulatıyor. Olgunluk, kırılma, dökülme, yeniden yapılanma daha sonra kapanış. Burada doğrudan daha sert ve keskin bir anlatım dili var. Bizi sonsuz götüren bir durumda söz konusu sonsuzluk. Sonsuzluk ilgisini kurmak durumlar sadece uzay gökyüzü olmamalı. Ayrıca sanat tarihinde ter üçgen, dik üçgen kompozisyonların temel yapılarını oluşturur. Bu insanların tanıdıkları bildikleri bir durumun bir anda başkalaşıp bir anda önlerine başka bir anlamda yeniden sunulması. İnsanları bir anda sorgulamaya götürüyor. Ya da sanat bu mudur? Aslında insanlara nedir sorunsunu hayatlarına yerleştirmiş oluyor.
Hocam yeni bir projeniz de göçmen sorunlarını anlatıyor. Biraz bilgi verir misiniz?
Dünyanın en büyük sorunlarından biri haline gelen “Göçmen” kavramına dikkat çekmek ve bazı biçimsel yapılanmalar ile bu kavrama göndermeler yapmayı amaçladık. Yapılan projede oluşturulan sınır hattı ile hayata dönük bazı biçimlerin ilişkisi sorgulanıyor. Göçmen kavramı metaforik olarak korkuluk göndermeler ile ifade edilirken, minare, çadır, saman ve ot balyaları gibi yaşama dönük nesnelerin yer aldığı dramatik etkili kavramsal bir çalışma söz konusu.
Size de bu yaptığını eserlerden sonra nedir diye soranlar oluyor mu?
Çok oluyor. Yada benim beklemediğim benim düşündüğümden daha iyi yorumlar alıyorum. Zaten bizim de hedefimiz o bir şeyi ortaya bırakıp onun üzerinden insanların yorumlarını dinlemek. Biz işimize çok fazla anlam yüklediğimiz zaman onu kısıtlamış oluyoruz. İnsanlar ona başka başka anlamlar yükleyebilir bu yüzden sınırlandırmak yanlış olur. Mesela bu ot balyaları herkes için başka anlamlar taşır. Kimisinin çocukluğunu hatırlatır, ama ben daha uzaktan yaşadığım bir durumu aldım ele. Ben göçmenleri anlatmaya çalıştım.
Bunları yaparken hiç tepki almıyor musunuz?
Aldığım tepkileri düşünürüm arkadaşlarımla konuşurum onun üzerinden bir çıkış yapmaya çalışırım. Yoksa geri adım atmam söz konusu değil.