Rol aldığı ‘Sevda Kuşun Kanadında’ dizisinin herkese bir ders olmasını isteyen Türk halk müziğinin kadife sesli sanatçısı Yavuz Bingöl, “Keşke insanlar o dönemde düşündüklerinden dolayı, inançlarından dolayı, kılık kıyafetlerinden dolayı sorgulanmasaydı, yasak konmasaydı, bugün başka bir türlü ülke olurduk herhalde” dedi.
Kültürel etkinliklerin toplumu kaynaştırdığını söyleyen Bingöl, terör olaylarıyla nedeniyle sıkıntılı bir dönemden geçen Türkiye için, “Bu şehitler geldikçe kültürel etkinliklerin iptal edilmesini ben çok doğru bulmuyorum. Tam tersi fazlalaştırılması lazım ki kaynaşma olsun” ifadelerini kullandı.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elini sıktığı için ağır eleştirilere maruz kalan sanatçı şöyle değerlendirmede bulundu: “Sol gelenekten gelen bir sanatçıyım. Ama bir sağcı liderin elini sıkmanın, onunla yan yana gelmeyi bu kadar büyük bir olay haline getirmenin mantığını anlamakta zorluk çektim”
Halime DURMUŞ / ERZURUM
Geçtiğimiz hafta Nurullah Akçayır’ın sunduğu ‘Yaylaların Avazı’ programı Türk halk müziğinin sevilen ismi Yavuz Bingöl’ü ağırladı. Prova esnasında yakaladığım ünlü sanatçıyla yeni dizisini, yaptığı müziği konuşurken sosyal konulara değinmeyi de ihmal etmedik. TRT 1 ekranlarında seyircisiyle buluşan ‘Sevda Kuşun Kanadında’ adlı dizisiyle ilgili “Bir ülke nasıl karıştırılırmış görsünler” diyen Bingöl, toplumun tüm kesimlerinin ibretle izlemesi gereken bir hikaye olduğundan bahsetti. ‘Kadife ses’ diye nitelendirilen tarzını ise “Çok öyle ahım şahım bir sesim yok benim” şeklinde değerlendiren sanatçı, sadece Türk toplumun alışık olmadığı bir ses aralığından, orta seslerden okuduğu için insanlara farklı geldiğini ve o yüzden sevildiğini söylüyor. Ülkenin en önemli sorunlarından terör meselesine de değindiğimiz sohbette tüm sorularıma samimiyetle cevap veren Bingöl, “Terör sadece siyasetçilerin bitireceği bir mesele değil, siyasetçilerin yanına bir köprü oluşturmak lazım, onu da ancak sanatçılar yapar” dedi.
İlk olarak bize biraz ‘Sevda Kuşun Kanadında’ isimli yeni dizinizden bahseder misiniz?
O dönem ilk kez başka bir farklı bir gözle anlatılıyor. Türkiye’nin en karmaşık dönemi dünyada bir 68 kuşağı diye bir dönem başlamış ve doğal olarak Türkiye’deki gençlerde etkilenmiş. Sağcısı, solcusu ülkücüsü, İslamcısı etkilenmiş onu anlatan bir dizi.
Dizideki karakterinizle ilgili neler söyleyeceksiniz?
Karakter albay emeklisi, vatansever bir adam. Kızıyla ideolojik çatışma yaşıyor. Aslında biraz da Türkiye’yi 1980 Hareketi’ne götüren olayların başında olan bir adam.
Dizinin şu dönemde topluma verdiği mesaj nedir?
Mesaj, aynı nehirde yıkanmak gibi. Aynı olayları, aynı şeyleri bir daha görsünler. Ülke nasıl karıştırılırmış. Ülkeyi 1980 Darbesi’ne götüren hazırlık nasıl yapılıyormuş, onları anlattığı için günümüze ilişkin bütün kurumların, siyasetçilerin, gazetecilerin, aydınların, gençlerin, herkesin ders çıkarması gereken, ibretle izlemesi gereken bir hikaye. Dizi de olsa biraz gerçek payı var tabi. Keşke insanlar o dönemde düşündüklerinden dolayı, inançlarından dolayı, kılık kıyafetlerinden dolayı sorgulanmasaydı, yasak konmasaydı, bugün başka bir türlü ülke olurduk herhalde.
Bir dönem ‘Akil Adamlar’ projesi vardı ve bu proje için size teklif de gelmişti ama yer almamıştınız, neden?
Evet geldi. O dönem benim ‘Karagül’ diye bir dizim vardı. Yapımcım da bana “Yavuz Abi ya git akil adam ol ya da bu dizi de oyna” diyince şimdi biz de şimdi sözleşme yapmışız falan kıramadım. Yoksa ben bu ‘Akil Adamlar’ topluluğunda olacaktım. Gene de bu toplulukta birçok sanatçı arkadaşımız yer aldı. Raporlar yazıldı, görüşmeler yapıldı. Yani bu işler dünyada nasıl çözüldüyse öyle çözülecek. inşallah bu işlerin sonu iyi olur.
Bir konuşmanızda, “Ahmet Kaya’ya yapılmak istenen linç bana da yapılmak istendi” demiştiniz. O dönem yanlış mı anlaşıldınız ya da bunun nedeni neydi?
1. Dünya Savaşı’nda bir Yahudi yazar vardı. Stefan Zweig, 2. Dünya Savaşı’ndan 20 yıl önce dünyanın gittiği noktayı, bu kutuplaşmanın ve cepheleşmenin doğru olmadığını, siyah beyaz arasında gri bir bölge olması gerektiğini ve bu gri bölgede yaşayan insanların yaşam hakkının olması gerektiğini söylemiş, bütün dünyayı uyarmıştı. Bu yazarın söylediklerini dikkate almadılar. 2. Dünya Savaşı oldu, yazarın 20 yıl önce söylediği tespitler ortaya çıktı. 60 milyon insan öldü. Şimdi Türkiye’de de böyle bir durum var. Ben içimden geldiği gibi konuşan birisi olduğum için de sol gelenekten gelen bir sanatçıyım. Ama bir sağcı liderin elini sıkmanın, onunla yan yana gelmeyi bu kadar büyük bir olay haline getirmenin mantığını anlamakta zorluk çektim.
Peki, siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz, toplum bu süreçte bir dönüşüm yaşıyor mu, artık empati yapmayı becerebiliyor mu?
Toplumun gittiği yer doğru değil. Düşünce özgürlüğünü hoşgörüyü bağrında, içinde barındıran bir kitle, yıllardır bununla övünüyorsunuz. Ama siz yan yana gelmeyi düşünmediğiniz ya da oy vermeyi düşünmediğiniz ya da tasvip etmediğiniz birisiyle kendi içinizden birisi gidip onunla yan yana geldiği zaman, yerden yere vuruyorsunuz. Ben aslında biraz bunu yaşadım. Ahmet Kaya’yı konuşmuyorum bile. O çok vahim bir olay, yani şu an yaşıyor olsaydı keşke, söylediklerinden dolayı neler yaşadı. Ülke şu an resmen bir evrim yaşadı. Devrim oldu bu konularla ilgili. TRT Şeş açıldı, Kürtçe dil serbest kaldı, insanlar Kürtçe şarkı, türkü dinliyor, Kürt köylerinin ismi geri verildi. Kürtçe dersi seçmeli oldu. O sorunlar kalkmalıydı, adamın söylediği neydi ki yani. Ama toplumun korkunç bir yüzü var. O yüzü ile karşılaştığı zaman bir sanatçı ne yapacağını bilmiyor. Her zaman sevgisiyle, akış alan tarafıyla toplumu görüyor, ama bir de toplumun bu yüzü var. Bu yüzü o yüzü ile karşılaşınca insan ne yapacağını bir an şaşırıyor. Sonuçta ben yine söylediklerimin arkasındayım.
Sizin için hep ‘Kadife sesli sanatçı’ derler. Kadife sesli olmak nedir?
Çok öyle ahım şahım bir sesim yok benim de, sadece Türk toplumun alışık olmadığı bir ses aralığından, orta seslerden okuduğum için insanlara farklı geldi ve o yüzden sevdiler. Daha çok bağıran ve pes sesleri dinlemiş, ona alışık, ama ben çok orta ölçek bir sesten okuyorum.
Bu tarz size bir avantaj sağladı mı?
Hem orta sesten okuyup hem de sesin o yumuşaklığı da işin içine girince, birazcık türküleri aktarma şekli geleneksel halin dışında piyano, bağlama ile beraber sunulunca farklı geldiği için insanların dikkatlerini çekti ve sevildi. Yani bunun bir formülü yok ben nasıl hissettiysem öyle yaptım karşı tarafa o samimiyet geçti.
Sahnedeki Yavuz Bingöl, kendini oyunculukta nasıl buluyor?
Oyunculuk çok keyifli bir şey de müziğin yerini tutmaz. Şarkı söylemek, türkü söylemek başka bir boyut ya da bir enstrüman çalmak. Oyunculuğu birazcık yeteneği olan herkes yapabilir diye düşünüyorum.
Yavuz Bingöl kendini müzikte nerede görüyor?
Ben müzikte kendimi bir yerde görmüyorum, müziğin sonu yok, daha öğrenciyim. Müzik sonsuz bir şey. Ve benim için müzik çok başka, müzik bir tarafa her şey bir tarafa.
Şimdiye kadar kaç albüm yaptınız ve sizin için en özel albüm hangisi?
Albümler arasında çok ayrım yapamıyorum, ama dönemsel faktörler var. Toplam 18 albümüm var. 4’ünü gurupla, 3’ünü annemle, 11’i de solo albümüm olmak üzere 18 albüm yaptım. Albümler arası ayrım yapmam hepsi çocuğum gibi.
Erzurum’a TRT’nin konuğu olarak geldiniz. Stüdyoyu nasıl buldunuz? Özellikle Doğu’da böyle bir stüdyonun bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Stüdyo daha da büyütülebilir. Bölge illere, ilçelere kadar. Tam da zamanı. Çünkü bu terör işlerini sadece siyaset bitiremez. Sanat, edebiyat ve müzik çok kuvvetlidir. Bu tür alanları geliştirmek lazım. Yani türküler insanların kökünü hatırlattığı için bu tip stüdyolar, etkinlikler ve konserlerin fazlalaştırılması lazım. Bu şehitler geldikçe kültürel etkinliklerin iptal edilmesini ben çok doğru bulmuyorum. Tam tersi fazlalaştırılması lazım ki kaynaşma olsun. Çünkü bir cepheleşme, kutuplaşma olduğu zaman insanları mahallerinden, evlerinden çıkarabilecek tek güç aslında sanat, edebiyat, müzik bu alanları kuvvetli tutmak lazım. O yüzden önemli bu stüdyoda yapılan herhangi bir şey.
Öneriniz nedir?
Mesela, TRT’nin eskiden ilden ile dolaştığı konserler olurdu, onları tekrar yapmakta fayda var. Bir türkü insanın kökünü hatırlatıyor, hafızasını tazeliyor. Kökünü hatırlayan, nerden geldiğini bilen insan da kolay kolay ne teröre bulaşır ne de yan komşusundaki farklı düşünen insana kötü bakar. O açıdan sanatın gücü bu tip olaylar yaşayan ülkelerde çok önemlidir. Şimdi yeni hükümet de kuruldu, uzun süredir yetkiler de çok farkındalar, bu sanat işlerinin bütçesini artırıp Türkiye’nin farklı bölgelerine ve özellikle de bu terörün yaşandığı ve mültecilerin Suriye’deki meseleden dolayı gelip yerleştiği bölgelere bu tür etkinliklerin daha fazla yapılması gerekir. Çünkü sadece siyasetçilerin bitireceği bir mesele değil bu, siyasetçilerin yanına bir köprü oluşturmak lazım, onu da ancak sanatçılar yapar. O yüzden önemli buluyorum.
Özel hayatınız ile ilgili soru kabul ediyor musunuz?
Hayır, kabul etmiyorum, özel hayat yok. Özel hayatım yok zaten.
Son olarak söylemekten en keyif aldığınız türkü hangisi?
Hepsini söylemekten keyif alıyorum yani. Hiç ayırmıyorum.
Kültürel etkinliklerin toplumu kaynaştırdığını söyleyen Bingöl, terör olaylarıyla nedeniyle sıkıntılı bir dönemden geçen Türkiye için, “Bu şehitler geldikçe kültürel etkinliklerin iptal edilmesini ben çok doğru bulmuyorum. Tam tersi fazlalaştırılması lazım ki kaynaşma olsun” ifadelerini kullandı.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elini sıktığı için ağır eleştirilere maruz kalan sanatçı şöyle değerlendirmede bulundu: “Sol gelenekten gelen bir sanatçıyım. Ama bir sağcı liderin elini sıkmanın, onunla yan yana gelmeyi bu kadar büyük bir olay haline getirmenin mantığını anlamakta zorluk çektim”
Halime DURMUŞ / ERZURUM
Geçtiğimiz hafta Nurullah Akçayır’ın sunduğu ‘Yaylaların Avazı’ programı Türk halk müziğinin sevilen ismi Yavuz Bingöl’ü ağırladı. Prova esnasında yakaladığım ünlü sanatçıyla yeni dizisini, yaptığı müziği konuşurken sosyal konulara değinmeyi de ihmal etmedik. TRT 1 ekranlarında seyircisiyle buluşan ‘Sevda Kuşun Kanadında’ adlı dizisiyle ilgili “Bir ülke nasıl karıştırılırmış görsünler” diyen Bingöl, toplumun tüm kesimlerinin ibretle izlemesi gereken bir hikaye olduğundan bahsetti. ‘Kadife ses’ diye nitelendirilen tarzını ise “Çok öyle ahım şahım bir sesim yok benim” şeklinde değerlendiren sanatçı, sadece Türk toplumun alışık olmadığı bir ses aralığından, orta seslerden okuduğu için insanlara farklı geldiğini ve o yüzden sevildiğini söylüyor. Ülkenin en önemli sorunlarından terör meselesine de değindiğimiz sohbette tüm sorularıma samimiyetle cevap veren Bingöl, “Terör sadece siyasetçilerin bitireceği bir mesele değil, siyasetçilerin yanına bir köprü oluşturmak lazım, onu da ancak sanatçılar yapar” dedi.
İlk olarak bize biraz ‘Sevda Kuşun Kanadında’ isimli yeni dizinizden bahseder misiniz?
O dönem ilk kez başka bir farklı bir gözle anlatılıyor. Türkiye’nin en karmaşık dönemi dünyada bir 68 kuşağı diye bir dönem başlamış ve doğal olarak Türkiye’deki gençlerde etkilenmiş. Sağcısı, solcusu ülkücüsü, İslamcısı etkilenmiş onu anlatan bir dizi.
Dizideki karakterinizle ilgili neler söyleyeceksiniz?
Karakter albay emeklisi, vatansever bir adam. Kızıyla ideolojik çatışma yaşıyor. Aslında biraz da Türkiye’yi 1980 Hareketi’ne götüren olayların başında olan bir adam.
Dizinin şu dönemde topluma verdiği mesaj nedir?
Mesaj, aynı nehirde yıkanmak gibi. Aynı olayları, aynı şeyleri bir daha görsünler. Ülke nasıl karıştırılırmış. Ülkeyi 1980 Darbesi’ne götüren hazırlık nasıl yapılıyormuş, onları anlattığı için günümüze ilişkin bütün kurumların, siyasetçilerin, gazetecilerin, aydınların, gençlerin, herkesin ders çıkarması gereken, ibretle izlemesi gereken bir hikaye. Dizi de olsa biraz gerçek payı var tabi. Keşke insanlar o dönemde düşündüklerinden dolayı, inançlarından dolayı, kılık kıyafetlerinden dolayı sorgulanmasaydı, yasak konmasaydı, bugün başka bir türlü ülke olurduk herhalde.
Bir dönem ‘Akil Adamlar’ projesi vardı ve bu proje için size teklif de gelmişti ama yer almamıştınız, neden?
Evet geldi. O dönem benim ‘Karagül’ diye bir dizim vardı. Yapımcım da bana “Yavuz Abi ya git akil adam ol ya da bu dizi de oyna” diyince şimdi biz de şimdi sözleşme yapmışız falan kıramadım. Yoksa ben bu ‘Akil Adamlar’ topluluğunda olacaktım. Gene de bu toplulukta birçok sanatçı arkadaşımız yer aldı. Raporlar yazıldı, görüşmeler yapıldı. Yani bu işler dünyada nasıl çözüldüyse öyle çözülecek. inşallah bu işlerin sonu iyi olur.
Bir konuşmanızda, “Ahmet Kaya’ya yapılmak istenen linç bana da yapılmak istendi” demiştiniz. O dönem yanlış mı anlaşıldınız ya da bunun nedeni neydi?
1. Dünya Savaşı’nda bir Yahudi yazar vardı. Stefan Zweig, 2. Dünya Savaşı’ndan 20 yıl önce dünyanın gittiği noktayı, bu kutuplaşmanın ve cepheleşmenin doğru olmadığını, siyah beyaz arasında gri bir bölge olması gerektiğini ve bu gri bölgede yaşayan insanların yaşam hakkının olması gerektiğini söylemiş, bütün dünyayı uyarmıştı. Bu yazarın söylediklerini dikkate almadılar. 2. Dünya Savaşı oldu, yazarın 20 yıl önce söylediği tespitler ortaya çıktı. 60 milyon insan öldü. Şimdi Türkiye’de de böyle bir durum var. Ben içimden geldiği gibi konuşan birisi olduğum için de sol gelenekten gelen bir sanatçıyım. Ama bir sağcı liderin elini sıkmanın, onunla yan yana gelmeyi bu kadar büyük bir olay haline getirmenin mantığını anlamakta zorluk çektim.
Peki, siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz, toplum bu süreçte bir dönüşüm yaşıyor mu, artık empati yapmayı becerebiliyor mu?
Toplumun gittiği yer doğru değil. Düşünce özgürlüğünü hoşgörüyü bağrında, içinde barındıran bir kitle, yıllardır bununla övünüyorsunuz. Ama siz yan yana gelmeyi düşünmediğiniz ya da oy vermeyi düşünmediğiniz ya da tasvip etmediğiniz birisiyle kendi içinizden birisi gidip onunla yan yana geldiği zaman, yerden yere vuruyorsunuz. Ben aslında biraz bunu yaşadım. Ahmet Kaya’yı konuşmuyorum bile. O çok vahim bir olay, yani şu an yaşıyor olsaydı keşke, söylediklerinden dolayı neler yaşadı. Ülke şu an resmen bir evrim yaşadı. Devrim oldu bu konularla ilgili. TRT Şeş açıldı, Kürtçe dil serbest kaldı, insanlar Kürtçe şarkı, türkü dinliyor, Kürt köylerinin ismi geri verildi. Kürtçe dersi seçmeli oldu. O sorunlar kalkmalıydı, adamın söylediği neydi ki yani. Ama toplumun korkunç bir yüzü var. O yüzü ile karşılaştığı zaman bir sanatçı ne yapacağını bilmiyor. Her zaman sevgisiyle, akış alan tarafıyla toplumu görüyor, ama bir de toplumun bu yüzü var. Bu yüzü o yüzü ile karşılaşınca insan ne yapacağını bir an şaşırıyor. Sonuçta ben yine söylediklerimin arkasındayım.
Sizin için hep ‘Kadife sesli sanatçı’ derler. Kadife sesli olmak nedir?
Çok öyle ahım şahım bir sesim yok benim de, sadece Türk toplumun alışık olmadığı bir ses aralığından, orta seslerden okuduğum için insanlara farklı geldi ve o yüzden sevdiler. Daha çok bağıran ve pes sesleri dinlemiş, ona alışık, ama ben çok orta ölçek bir sesten okuyorum.
Bu tarz size bir avantaj sağladı mı?
Hem orta sesten okuyup hem de sesin o yumuşaklığı da işin içine girince, birazcık türküleri aktarma şekli geleneksel halin dışında piyano, bağlama ile beraber sunulunca farklı geldiği için insanların dikkatlerini çekti ve sevildi. Yani bunun bir formülü yok ben nasıl hissettiysem öyle yaptım karşı tarafa o samimiyet geçti.
Sahnedeki Yavuz Bingöl, kendini oyunculukta nasıl buluyor?
Oyunculuk çok keyifli bir şey de müziğin yerini tutmaz. Şarkı söylemek, türkü söylemek başka bir boyut ya da bir enstrüman çalmak. Oyunculuğu birazcık yeteneği olan herkes yapabilir diye düşünüyorum.
Yavuz Bingöl kendini müzikte nerede görüyor?
Ben müzikte kendimi bir yerde görmüyorum, müziğin sonu yok, daha öğrenciyim. Müzik sonsuz bir şey. Ve benim için müzik çok başka, müzik bir tarafa her şey bir tarafa.
Şimdiye kadar kaç albüm yaptınız ve sizin için en özel albüm hangisi?
Albümler arasında çok ayrım yapamıyorum, ama dönemsel faktörler var. Toplam 18 albümüm var. 4’ünü gurupla, 3’ünü annemle, 11’i de solo albümüm olmak üzere 18 albüm yaptım. Albümler arası ayrım yapmam hepsi çocuğum gibi.
Erzurum’a TRT’nin konuğu olarak geldiniz. Stüdyoyu nasıl buldunuz? Özellikle Doğu’da böyle bir stüdyonun bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Stüdyo daha da büyütülebilir. Bölge illere, ilçelere kadar. Tam da zamanı. Çünkü bu terör işlerini sadece siyaset bitiremez. Sanat, edebiyat ve müzik çok kuvvetlidir. Bu tür alanları geliştirmek lazım. Yani türküler insanların kökünü hatırlattığı için bu tip stüdyolar, etkinlikler ve konserlerin fazlalaştırılması lazım. Bu şehitler geldikçe kültürel etkinliklerin iptal edilmesini ben çok doğru bulmuyorum. Tam tersi fazlalaştırılması lazım ki kaynaşma olsun. Çünkü bir cepheleşme, kutuplaşma olduğu zaman insanları mahallerinden, evlerinden çıkarabilecek tek güç aslında sanat, edebiyat, müzik bu alanları kuvvetli tutmak lazım. O yüzden önemli bu stüdyoda yapılan herhangi bir şey.
Öneriniz nedir?
Mesela, TRT’nin eskiden ilden ile dolaştığı konserler olurdu, onları tekrar yapmakta fayda var. Bir türkü insanın kökünü hatırlatıyor, hafızasını tazeliyor. Kökünü hatırlayan, nerden geldiğini bilen insan da kolay kolay ne teröre bulaşır ne de yan komşusundaki farklı düşünen insana kötü bakar. O açıdan sanatın gücü bu tip olaylar yaşayan ülkelerde çok önemlidir. Şimdi yeni hükümet de kuruldu, uzun süredir yetkiler de çok farkındalar, bu sanat işlerinin bütçesini artırıp Türkiye’nin farklı bölgelerine ve özellikle de bu terörün yaşandığı ve mültecilerin Suriye’deki meseleden dolayı gelip yerleştiği bölgelere bu tür etkinliklerin daha fazla yapılması gerekir. Çünkü sadece siyasetçilerin bitireceği bir mesele değil bu, siyasetçilerin yanına bir köprü oluşturmak lazım, onu da ancak sanatçılar yapar. O yüzden önemli buluyorum.
Özel hayatınız ile ilgili soru kabul ediyor musunuz?
Hayır, kabul etmiyorum, özel hayat yok. Özel hayatım yok zaten.
Son olarak söylemekten en keyif aldığınız türkü hangisi?
Hepsini söylemekten keyif alıyorum yani. Hiç ayırmıyorum.