Oruç tutmayan dövülür mü? Oruç uykuya tutturulur mu? İftar öncesi ve sonrası ne yapılmalı? Oruç ibadetini nasıl algılıyoruz? Televizyonda dini program izlemek ibadet midir? Fazla mı oruç tutuyoruz? Teravih kaç rekâttır, niye kılıyoruz? İşte tüm bu soruların cevabını Erzurum Müftü Vekili Celal Büyük verdi.
RÖPORTAJ: Onur SAĞSÖZ
Her röportaj girişinde birkaç kelime yazma adetini bu kez kısa tutuyorum. Çünkü röportajın konusu da konuğu da çok özel… İslam’ın 5 şartından biri olan ‘Oruç’ yani Ramazan ayındayız. Konuğumuz da Erzurum Müftü Vekili Celal Büyük... Fazla söze gerek yok. Keyifle okumanız dileğiyle…
Ramazan nedir?
Ramazan bir ibadet ayıdır. Zira Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle üzerimize farz olan orucun tutulduğu aydır. Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi’nde ‘Ey iman edenler, sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi korunasınız diye oruç size farz kılınmıştır’ buyurmuştur. Dolayısıyla Ramazan ayını gelenekten ayıran ve İslam’ın beş temel şartından biri olan oruç ibadetinin bu ay içinde farz kılınmış ve tutuluyor olmasıdır. Haliyle Ramazan bir gelenek ayı değil ibadet ayıdır. İkinci önemli hususta Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirilmiş olmasıdır. Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır. Hal böyle olunca Ramazan aynı zamanda Kur’an ayıdır. Kur’an-ı okumak ve anlamak da bir ibadet olduğuna göre yine Ramazan bir gelenek ayı, eğlence ayı değil örfi bir meselede değil, ibadet, Oruç ayıdır.
Erzurum’da bu aya sanki gelenekmiş gibi bakılıyor.
Şundan kaynaklanıyor olabilir, geçmişten günümüze Ramazan deyince hep Ramazan eğlencelerinin hep ön plana çıkarılıyor olması, Ramazan’da özellikle bir arınma mevsimi, bir tefekkür mevsimi değil de işte bir eğlence ayına dönüştürme düşüncesi, hevesi yetişmekte olan neslimizi etkiliyor olabilir. ‘Ramazan geliyor, Hacivat-Karagöz gösterileri olacak, aşıklar atışmalar yapacak, şunlar olacak bunlar olacak’ şeklinde söylemlerle kültürel bir mirasa dönüşmüş olabilir. Kanaatime göre bunun önüne geçebilmek için Ramazan’ın Kur-an, ibadet, bir tefekkür ayı olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Yani eğlence ayı değil. Malumunuz Osmanlı’ya atfedilir Osmanlı’nın da özellikle son dönemlerinde ortaya çıkmış Ramazan gecelerinin idrakiyle alakalı bir meseledir. Fakat biz Ramazan gecelerini Hz. Peygamber Efendimizden (SAV) öğrendiğimiz kadarıyla Teravih namazıyla, tespihatla geçirmek, sahura kadar olan vakti tefekkürle, Kur’an ile geçirmek olarak öğrendik. Ramazan gecelerinin idraki budur. Buna dikkat etmek lazım.
Ama biz iftardan sonra açılan çadırlara akın ediyoruz! Teravih de yok. Bu doğru mu?
Bu doğru değil. Müslüman, Ramazan ayının 30 gününü bir arınma mevsimi olarak bilecek her anını her dakikasını iyi değerlendirmeye çalışacak. Ramazan’ın bir gününü ele alacak olursak; sahurla başlıyoruz ki Efendimiz ‘Sahurda bereket vardır, sahur yemeği yiyiniz’ diyor. Bir Müslüman bu bereket vaktini yakalayacak. Sonra gündüz camilerde hatmi şerifler, mukabeleler okunuyor bunları takip edecek, bunlara katılacak. Kendisi okumaya çalışacak ama okurken de anlamaya gayret edecek. Özellikle ikindiden sonra iftar saatine olan kısım hele hele iftar vaktinden önce o ezanla iftar arasındaki 3-5 dakikalık zaman dilimi Efendimizin ifadesiyle duaların müstecab olduğu vakittir. O vakti çok iyi değerlendirmek lazım. İftarımızı açtıktan sonra yine Ramazan ayına mahsus bir güzellik olan Teravih namazına geçmek. Aslolan budur. ‘Ben gündüz oruç tuttum, yoruldum akşam da biraz dinleneyim’ dememek gerek. Çünkü İslam geleneğinde Ramazan ayında böyle bir şey yok.
Orucu uykuya tutturanlar için ne dersiniz? İmsak iftar arası bir hayli uzun kaç saat uyunmalı?
Şu kadar uyusun, bu kadar uyusun diye bir şey diyemeyiz. Bünyeye göre değişebilir ama aslolan şudur; insanın bir taraftan ibadet ederken bir taraftan da sağlığını koruması gerekiyor. Bir insan oruçlu ağzıyla daha çok uyanık olması, duayla, tefekkürle geçirmesi gerekiyor. Ramazan kendimizi tartacağımız, geçmişten bugüne, neredeydik, nereye geldik bundan sonraki hayatımızın nasıl olacağının düşünüleceği bir aydır. Uyumakta fıkhi anlamda bir zarar yok. Ama oruçtan elde edeceğimiz kazanım açısından baktığınız zaman daha çok uyku da değil de uyanık olmanız gerekiyor.
İkindiye kadar uyumayın diyorsunuz!
Uyumayın. Bir kere İkindiye kadar uyuduğunuz da öğle namazı sıkıntıya giriyor. Kur’an ayında Kur’an’dan uzaklaşmış oluyoruz. Çünkü o vakitler içerisinde Kur’an okumamız gerekiyor. Elbette ki istirahat edeceğiz, gücümüzü, kuvvetimizi toplayacağız ama bunu yaparken aşırıya kaçmayacağız. Oruç kötülüklere kalkandır. Gayri ahlaki davranışlara kalkandır. İşte ‘Oruçluyum, sinirlerime hakim olamıyorum. Kimseyi kırmayayım, uyuyayım’ demek doğru değil. ‘Kurusa bakma oruçluydum sana bağırdım, küfrettim’ diyenler oluyor da oruç sana bunu emretmiyor ki! Allah’ın bizim açlığımıza, susuzluğumuza ihtiyacı yok, oruç ahlakımızı, ruh dünyamızı güzelleştirecek bir ibadettir bunu böyle anlamak lazım.
Ramazan ayında Erzurum’da da sinirler geriliyor. Asayiş olayları da artıyor.
Orucu, oruç ibadeti, Allah’ın bize emri, kalkandır düşüncesiyle değil de birazda sizin de ifade ettiğiniz gibi geleneksel bir ibadet algısından hareket ettiğimiz zaman ortaya çıkıyor. ‘Ben orucu Allah emrettiği için tutuyorum. Oruç beni koruyacak’ düşüncesiyle oruç tutarsak bunların önüne geçmiş oluruz. Normal zamanda gösterdiğimiz müsamahayı gösteremiyoruz. Trafikte, şurada burada tartışmalar, gerilimler çıkıyor. Niye hâlbuki oruçluyuz. Ama maalesef yapamıyoruz. Neden? Çünkü oruç ibadetini biz böyle algılamıyoruz. Bir tevarüs etmiş gelenek gibi görüyoruz. Bunun önüne geçersek bunlarda ortadan kalkmış olur.
Oruç tutmayan dövülür mü?
Bunun dini bir referansı yok. Bizim dinimiz, hoşgörü dinidir, bizim dinimizde bir insan ‘şu ibadeti yapmayı’ diye siz onu dövemez, azarlayamazsınız. Kendi başına mükelleftir, Allah’a karşı bir yükümlülüğü vardır. Hz. Peygamber Efendimiz böyle bir uygulama yapmamış. Daha sonraki dönemlerde de bunu görmüyoruz. Ama sanki bir gelenek gibi yerleşmiş bizim şehrimizde, inanın ben duyduğum zaman çok üzülüyorum. Tutarsa da tutmazsa da kendine. İslam böyle bir şeyi emretmiyor. Biz ne yapacağız orucun güzelliklerini, kazanımlarını anlatarak insanları bu ibadete yönlendirmeli, sevdirmeliyiz. Zaten din sevgidir, namazda da, zekâtta da bu böyledir. Sevdirirseniz onu güzelce yaptırırsınız. Ama nefret ettirirseniz soğutursunuz. Buna dikkat etmeliyiz.
Bu benim bir gözlemim. İnsanlar Ramazan ayını TV önünde geçiriyor. Sahur ve iftar vakti sürekli dini programlar izliyorlar. Sizce doğru mu?
Bence hoş bir durum değil. Bizzat kendimiz bir şey yapmalıyız. Televizyon ne için olur. Yorulduğumuz bir anda dinlenmek için oturduğumuz da bir tercih yapacaksanız o sırada dini programı tercih edersiniz. O an bir hoca konuşuyordur, bir ayet bir hadis dinlersiniz veya yapılan bir dua vardır ona amin dersiniz bu sizin için bir kazanım olur. Mesela biz bunu kandil geceleri içinde söylüyoruz. Vatandaş camiye geliyor, namazını kılıyor eve gittiğinde 2-3 saat televizyon başında o kandil programı, bu kandil programı yatıyor. Bu bize bir kazanım sağlamaz. Burada bizzat kendimizin bir şeyler yapmayı gerekir.
Her yıl yaşanan bir tartışma… Fazla mı oruç tutuyoruz?
Hayır, fazla oruç tutmuyoruz. İmsak oruca başlama vaktidir. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle siyah ipliğin, beyaz iplikten ayrılma vaktidir. Günün biraz daha ışımaya başladığı vaktidir. Aslında biz imsak vaktiyle birlikte sabah namazı vaktini de başlatıyoruz. Ama normal zamanlarda namazı biraz daha geciktiriyoruz. Güneş doğmaya yakın bir zamanda başlatıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığımız bununla alakalı çalışmalarını yapıyor. İmsakı oruca başlama vakti olarak ele alıyoruz.
Niye çıkıyor bu tartışmalar? Üstelik profesör, din alimleri düzeyinde tartışmalar oluyor.
Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu anlamda çok ciddi çalışmaları var. Bu tartışmalar içindeki İlahiyat Fakültesi hocalarımızın Ayeti Kerimeden hareketle yorumları farklı oluyor. Ama dediğim gibi Din İşleri Yüksel Kurulu üyelerimiz bununla ilgili çok ciddi çalışıyor, astronomlarımız var. Önceden imsak vaktiyle ilgili çalışmalar yapıyorlar. Biz de bu fetva doğrultusunda oruca başlıyor ve iftar saatinde orucumuzu açıyoruz. Bu tartışmaları ben yerinde bulmuyorum. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığımız çok köklü bir kurum ve Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri de alanında uzman hocalarımızdır.
Peki, bu tartışmaları çıkaranlar haklıysa?
Allah affeder inşallah.
Yine her yıl yaşanan bir tartışma Teravih namazı… Kaç rekâttır?
Teravih sünnet bir namazdır. Ramazan gecelerine mahsus bir ibadettir. Efendimizin 8 rekât olarak kıldığı daha sonraki dönemde ‘Ümmetime farz olur’ korkusuyla 8 rekâttan sonraki kalan kısmını evinde tamamladığı yönünde rivayetler var. Aslında bu da ümmetine olan şefkatinin bir göstergesidir. Çünkü sünnet ayrı farz namaz ayrıdır. Efendimiz (SAV) bakıyor ki insanlar buna daha çok rağbet göstermeye başladılar endişeleniyor. Daha sonra Hz. Ömer Efendimiz zamanında bakıyor ki herkes dağılmış, herkes kendine göre kılıyor, buna bir düzen getirmek maksadıyla bunu yapıyor. Bir de şu var Hz. Ömer Efendimiz, Peygamber Efendimizi en iyi tanıyanlardan bir tanesi. Yani Efendimizin yapmadığı bir şeyi ortaya koyması mümkün değil. Muhalif davranması mümkün değil. Efendimizin evinde bu namazı devam ettirdiğini biliyor bu nedenle buna bir çeki düzen verilmiştir.
“İmamın jeti olmaz”
Sünnet namazda olsa adı üzerinde namaz. Dolayısıyla bu namazın bir tadili erkânı vardır. Dikkat edilmesi gereken husus vardır. Biz din görevlilerimizle yaptığımız toplantıda ki Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın da bu konuda talimatları var. Vatandaşımızın namazına halel gelmeyecek şekilde namazları kıldırmalarını söyledik, tembihledik. İnşallah böyle bir şey olmaz. Aslında jet imam ifadesi hoş değil. İmamın jeti olmaz. İmam önder insandır. Kendisine uymuş insanlara en güzel şekilde namazı kıldırmak mükelleftir. Belki seri, hızlı kıldıran vardır ama tadili erkâna riayet ederek kıldırmışsa zaten sıkıntı yok. Burada temel hakkını vererek kıldırılması olayıdır. 20 dakikalık bir namazı 12-13 dakikada kıldırıyorsa çok hızlı demektir. Belki seri okuyabilir ama ne okuduğu anlaşılmalı. Rükûa eğildiği zaman, secdeye gittiği zaman üç defa tespihat getirilmeli. Teravih namazı adı üzerinde namazdır. Kayak yolunda adam kalkıyor arabasına biniyor, Şükrüpaşa’daki bir camiye ‘bu hoca hızlı kıldırıyor’ diye gidiyor. Arabası mazot yakıyor, zaman israfı. Kaç dakika fark ediyor 3-4 dakika. Bunları aşmamız lazım. Bu sünnet bir namaz. İçinden geliyorsa, Ramazan gecelerini de en iyi şekilde değerlendirmek istiyorsan huşu içinde, kendini vererek 25 dakika da olsa bu namazı kılmak gerekir.
“Ramazan’da arka sokaklara çıkalım”
Ramazan paylaşma ayıdır. Lütfen arka sokaklara çıkalım. Ramazan’ın güzelliğini fakir, yoksul, yetim, çaresiz, düşkün insanlarla birlikte yamaya çalışalım. Uyanık olmak işte bu anlamda lazım. Eline güzel bir hediye paketi alacak ama insanların onurunu kırmadan, rencide etmeden. Bir evin kapısını çalacak o insanla biraz vakit geçirecek, Ramazan sevincini beraber yaşayacak. Bu Ramazan’da buna dikkat edelim. Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın üzerinde durduğu bir konuyu da söyleyeyim. Lütfen iftar sofralarımız israf sofralarına dönüşmesin. Amacına uygun olsun. O sofrada fakirlere de yer açalım. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu yıl Ramazan ayında kullandığı tema, ‘Gelin gönüller yapalım bu Ramazan ve her zaman’ ana temamız bu. Bu çerçevede gönlü öne çıkarmak istiyoruz. O yüzden ihtiyaç sahibi insanlarımızla ilgilenelim.
RÖPORTAJ: Onur SAĞSÖZ
Her röportaj girişinde birkaç kelime yazma adetini bu kez kısa tutuyorum. Çünkü röportajın konusu da konuğu da çok özel… İslam’ın 5 şartından biri olan ‘Oruç’ yani Ramazan ayındayız. Konuğumuz da Erzurum Müftü Vekili Celal Büyük... Fazla söze gerek yok. Keyifle okumanız dileğiyle…
Ramazan nedir?
Ramazan bir ibadet ayıdır. Zira Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle üzerimize farz olan orucun tutulduğu aydır. Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi’nde ‘Ey iman edenler, sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi korunasınız diye oruç size farz kılınmıştır’ buyurmuştur. Dolayısıyla Ramazan ayını gelenekten ayıran ve İslam’ın beş temel şartından biri olan oruç ibadetinin bu ay içinde farz kılınmış ve tutuluyor olmasıdır. Haliyle Ramazan bir gelenek ayı değil ibadet ayıdır. İkinci önemli hususta Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirilmiş olmasıdır. Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır. Hal böyle olunca Ramazan aynı zamanda Kur’an ayıdır. Kur’an-ı okumak ve anlamak da bir ibadet olduğuna göre yine Ramazan bir gelenek ayı, eğlence ayı değil örfi bir meselede değil, ibadet, Oruç ayıdır.
Erzurum’da bu aya sanki gelenekmiş gibi bakılıyor.
Şundan kaynaklanıyor olabilir, geçmişten günümüze Ramazan deyince hep Ramazan eğlencelerinin hep ön plana çıkarılıyor olması, Ramazan’da özellikle bir arınma mevsimi, bir tefekkür mevsimi değil de işte bir eğlence ayına dönüştürme düşüncesi, hevesi yetişmekte olan neslimizi etkiliyor olabilir. ‘Ramazan geliyor, Hacivat-Karagöz gösterileri olacak, aşıklar atışmalar yapacak, şunlar olacak bunlar olacak’ şeklinde söylemlerle kültürel bir mirasa dönüşmüş olabilir. Kanaatime göre bunun önüne geçebilmek için Ramazan’ın Kur-an, ibadet, bir tefekkür ayı olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Yani eğlence ayı değil. Malumunuz Osmanlı’ya atfedilir Osmanlı’nın da özellikle son dönemlerinde ortaya çıkmış Ramazan gecelerinin idrakiyle alakalı bir meseledir. Fakat biz Ramazan gecelerini Hz. Peygamber Efendimizden (SAV) öğrendiğimiz kadarıyla Teravih namazıyla, tespihatla geçirmek, sahura kadar olan vakti tefekkürle, Kur’an ile geçirmek olarak öğrendik. Ramazan gecelerinin idraki budur. Buna dikkat etmek lazım.
Ama biz iftardan sonra açılan çadırlara akın ediyoruz! Teravih de yok. Bu doğru mu?
Bu doğru değil. Müslüman, Ramazan ayının 30 gününü bir arınma mevsimi olarak bilecek her anını her dakikasını iyi değerlendirmeye çalışacak. Ramazan’ın bir gününü ele alacak olursak; sahurla başlıyoruz ki Efendimiz ‘Sahurda bereket vardır, sahur yemeği yiyiniz’ diyor. Bir Müslüman bu bereket vaktini yakalayacak. Sonra gündüz camilerde hatmi şerifler, mukabeleler okunuyor bunları takip edecek, bunlara katılacak. Kendisi okumaya çalışacak ama okurken de anlamaya gayret edecek. Özellikle ikindiden sonra iftar saatine olan kısım hele hele iftar vaktinden önce o ezanla iftar arasındaki 3-5 dakikalık zaman dilimi Efendimizin ifadesiyle duaların müstecab olduğu vakittir. O vakti çok iyi değerlendirmek lazım. İftarımızı açtıktan sonra yine Ramazan ayına mahsus bir güzellik olan Teravih namazına geçmek. Aslolan budur. ‘Ben gündüz oruç tuttum, yoruldum akşam da biraz dinleneyim’ dememek gerek. Çünkü İslam geleneğinde Ramazan ayında böyle bir şey yok.
Orucu uykuya tutturanlar için ne dersiniz? İmsak iftar arası bir hayli uzun kaç saat uyunmalı?
Şu kadar uyusun, bu kadar uyusun diye bir şey diyemeyiz. Bünyeye göre değişebilir ama aslolan şudur; insanın bir taraftan ibadet ederken bir taraftan da sağlığını koruması gerekiyor. Bir insan oruçlu ağzıyla daha çok uyanık olması, duayla, tefekkürle geçirmesi gerekiyor. Ramazan kendimizi tartacağımız, geçmişten bugüne, neredeydik, nereye geldik bundan sonraki hayatımızın nasıl olacağının düşünüleceği bir aydır. Uyumakta fıkhi anlamda bir zarar yok. Ama oruçtan elde edeceğimiz kazanım açısından baktığınız zaman daha çok uyku da değil de uyanık olmanız gerekiyor.
İkindiye kadar uyumayın diyorsunuz!
Uyumayın. Bir kere İkindiye kadar uyuduğunuz da öğle namazı sıkıntıya giriyor. Kur’an ayında Kur’an’dan uzaklaşmış oluyoruz. Çünkü o vakitler içerisinde Kur’an okumamız gerekiyor. Elbette ki istirahat edeceğiz, gücümüzü, kuvvetimizi toplayacağız ama bunu yaparken aşırıya kaçmayacağız. Oruç kötülüklere kalkandır. Gayri ahlaki davranışlara kalkandır. İşte ‘Oruçluyum, sinirlerime hakim olamıyorum. Kimseyi kırmayayım, uyuyayım’ demek doğru değil. ‘Kurusa bakma oruçluydum sana bağırdım, küfrettim’ diyenler oluyor da oruç sana bunu emretmiyor ki! Allah’ın bizim açlığımıza, susuzluğumuza ihtiyacı yok, oruç ahlakımızı, ruh dünyamızı güzelleştirecek bir ibadettir bunu böyle anlamak lazım.
Ramazan ayında Erzurum’da da sinirler geriliyor. Asayiş olayları da artıyor.
Orucu, oruç ibadeti, Allah’ın bize emri, kalkandır düşüncesiyle değil de birazda sizin de ifade ettiğiniz gibi geleneksel bir ibadet algısından hareket ettiğimiz zaman ortaya çıkıyor. ‘Ben orucu Allah emrettiği için tutuyorum. Oruç beni koruyacak’ düşüncesiyle oruç tutarsak bunların önüne geçmiş oluruz. Normal zamanda gösterdiğimiz müsamahayı gösteremiyoruz. Trafikte, şurada burada tartışmalar, gerilimler çıkıyor. Niye hâlbuki oruçluyuz. Ama maalesef yapamıyoruz. Neden? Çünkü oruç ibadetini biz böyle algılamıyoruz. Bir tevarüs etmiş gelenek gibi görüyoruz. Bunun önüne geçersek bunlarda ortadan kalkmış olur.
Oruç tutmayan dövülür mü?
Bunun dini bir referansı yok. Bizim dinimiz, hoşgörü dinidir, bizim dinimizde bir insan ‘şu ibadeti yapmayı’ diye siz onu dövemez, azarlayamazsınız. Kendi başına mükelleftir, Allah’a karşı bir yükümlülüğü vardır. Hz. Peygamber Efendimiz böyle bir uygulama yapmamış. Daha sonraki dönemlerde de bunu görmüyoruz. Ama sanki bir gelenek gibi yerleşmiş bizim şehrimizde, inanın ben duyduğum zaman çok üzülüyorum. Tutarsa da tutmazsa da kendine. İslam böyle bir şeyi emretmiyor. Biz ne yapacağız orucun güzelliklerini, kazanımlarını anlatarak insanları bu ibadete yönlendirmeli, sevdirmeliyiz. Zaten din sevgidir, namazda da, zekâtta da bu böyledir. Sevdirirseniz onu güzelce yaptırırsınız. Ama nefret ettirirseniz soğutursunuz. Buna dikkat etmeliyiz.
Bu benim bir gözlemim. İnsanlar Ramazan ayını TV önünde geçiriyor. Sahur ve iftar vakti sürekli dini programlar izliyorlar. Sizce doğru mu?
Bence hoş bir durum değil. Bizzat kendimiz bir şey yapmalıyız. Televizyon ne için olur. Yorulduğumuz bir anda dinlenmek için oturduğumuz da bir tercih yapacaksanız o sırada dini programı tercih edersiniz. O an bir hoca konuşuyordur, bir ayet bir hadis dinlersiniz veya yapılan bir dua vardır ona amin dersiniz bu sizin için bir kazanım olur. Mesela biz bunu kandil geceleri içinde söylüyoruz. Vatandaş camiye geliyor, namazını kılıyor eve gittiğinde 2-3 saat televizyon başında o kandil programı, bu kandil programı yatıyor. Bu bize bir kazanım sağlamaz. Burada bizzat kendimizin bir şeyler yapmayı gerekir.
Her yıl yaşanan bir tartışma… Fazla mı oruç tutuyoruz?
Hayır, fazla oruç tutmuyoruz. İmsak oruca başlama vaktidir. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle siyah ipliğin, beyaz iplikten ayrılma vaktidir. Günün biraz daha ışımaya başladığı vaktidir. Aslında biz imsak vaktiyle birlikte sabah namazı vaktini de başlatıyoruz. Ama normal zamanlarda namazı biraz daha geciktiriyoruz. Güneş doğmaya yakın bir zamanda başlatıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığımız bununla alakalı çalışmalarını yapıyor. İmsakı oruca başlama vakti olarak ele alıyoruz.
Niye çıkıyor bu tartışmalar? Üstelik profesör, din alimleri düzeyinde tartışmalar oluyor.
Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu anlamda çok ciddi çalışmaları var. Bu tartışmalar içindeki İlahiyat Fakültesi hocalarımızın Ayeti Kerimeden hareketle yorumları farklı oluyor. Ama dediğim gibi Din İşleri Yüksel Kurulu üyelerimiz bununla ilgili çok ciddi çalışıyor, astronomlarımız var. Önceden imsak vaktiyle ilgili çalışmalar yapıyorlar. Biz de bu fetva doğrultusunda oruca başlıyor ve iftar saatinde orucumuzu açıyoruz. Bu tartışmaları ben yerinde bulmuyorum. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığımız çok köklü bir kurum ve Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri de alanında uzman hocalarımızdır.
Peki, bu tartışmaları çıkaranlar haklıysa?
Allah affeder inşallah.
Yine her yıl yaşanan bir tartışma Teravih namazı… Kaç rekâttır?
Teravih sünnet bir namazdır. Ramazan gecelerine mahsus bir ibadettir. Efendimizin 8 rekât olarak kıldığı daha sonraki dönemde ‘Ümmetime farz olur’ korkusuyla 8 rekâttan sonraki kalan kısmını evinde tamamladığı yönünde rivayetler var. Aslında bu da ümmetine olan şefkatinin bir göstergesidir. Çünkü sünnet ayrı farz namaz ayrıdır. Efendimiz (SAV) bakıyor ki insanlar buna daha çok rağbet göstermeye başladılar endişeleniyor. Daha sonra Hz. Ömer Efendimiz zamanında bakıyor ki herkes dağılmış, herkes kendine göre kılıyor, buna bir düzen getirmek maksadıyla bunu yapıyor. Bir de şu var Hz. Ömer Efendimiz, Peygamber Efendimizi en iyi tanıyanlardan bir tanesi. Yani Efendimizin yapmadığı bir şeyi ortaya koyması mümkün değil. Muhalif davranması mümkün değil. Efendimizin evinde bu namazı devam ettirdiğini biliyor bu nedenle buna bir çeki düzen verilmiştir.
“İmamın jeti olmaz”
Sünnet namazda olsa adı üzerinde namaz. Dolayısıyla bu namazın bir tadili erkânı vardır. Dikkat edilmesi gereken husus vardır. Biz din görevlilerimizle yaptığımız toplantıda ki Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın da bu konuda talimatları var. Vatandaşımızın namazına halel gelmeyecek şekilde namazları kıldırmalarını söyledik, tembihledik. İnşallah böyle bir şey olmaz. Aslında jet imam ifadesi hoş değil. İmamın jeti olmaz. İmam önder insandır. Kendisine uymuş insanlara en güzel şekilde namazı kıldırmak mükelleftir. Belki seri, hızlı kıldıran vardır ama tadili erkâna riayet ederek kıldırmışsa zaten sıkıntı yok. Burada temel hakkını vererek kıldırılması olayıdır. 20 dakikalık bir namazı 12-13 dakikada kıldırıyorsa çok hızlı demektir. Belki seri okuyabilir ama ne okuduğu anlaşılmalı. Rükûa eğildiği zaman, secdeye gittiği zaman üç defa tespihat getirilmeli. Teravih namazı adı üzerinde namazdır. Kayak yolunda adam kalkıyor arabasına biniyor, Şükrüpaşa’daki bir camiye ‘bu hoca hızlı kıldırıyor’ diye gidiyor. Arabası mazot yakıyor, zaman israfı. Kaç dakika fark ediyor 3-4 dakika. Bunları aşmamız lazım. Bu sünnet bir namaz. İçinden geliyorsa, Ramazan gecelerini de en iyi şekilde değerlendirmek istiyorsan huşu içinde, kendini vererek 25 dakika da olsa bu namazı kılmak gerekir.
“Ramazan’da arka sokaklara çıkalım”
Ramazan paylaşma ayıdır. Lütfen arka sokaklara çıkalım. Ramazan’ın güzelliğini fakir, yoksul, yetim, çaresiz, düşkün insanlarla birlikte yamaya çalışalım. Uyanık olmak işte bu anlamda lazım. Eline güzel bir hediye paketi alacak ama insanların onurunu kırmadan, rencide etmeden. Bir evin kapısını çalacak o insanla biraz vakit geçirecek, Ramazan sevincini beraber yaşayacak. Bu Ramazan’da buna dikkat edelim. Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın üzerinde durduğu bir konuyu da söyleyeyim. Lütfen iftar sofralarımız israf sofralarına dönüşmesin. Amacına uygun olsun. O sofrada fakirlere de yer açalım. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu yıl Ramazan ayında kullandığı tema, ‘Gelin gönüller yapalım bu Ramazan ve her zaman’ ana temamız bu. Bu çerçevede gönlü öne çıkarmak istiyoruz. O yüzden ihtiyaç sahibi insanlarımızla ilgilenelim.