Bir toplumda demokrasi kültürünün yerleşmesi için o toplumun fertlerinde birey olma kültürünün çok iyi yerleşmesi gerekmektedir. Toplumlar demokrasi çarkını iyi döndürmek için fertlerinin bireysel düşünme becerisini geliştirecek eğitime ağırlık vermelidir. Batılı, bir genci yetiştirirken, onun ileride ülkeyi yönetecek kişilere oy vereceğini göz önünde bulundurmakta, bu yüzden okullarda demokrasi dersi okutarak insanında seçme-seçilme bilincini yerleştirmeye gayret göstermektedir. Onlar özgür düşünen, özgür hareket eden bireyler vasıtasıyla demokrasinin değer kazanacağının bilincini taşımaktadır.
Bir kültürün bir topluma yerleşmesi bazen yüzlerce yıl almaktadır. Geçmişin kökleşmiş anlayışını bir anda değiştirmenin imkânı yoktur. Muhtarlık seçimleri bile birçok kavga ve tartışmanın gölgesinde geçerken ülkeyi yönetecek kişilerin seçiminde bazı sorunların yaşanması gayet normaldir. Fakat bu sürecin uzatılması ülke olarak tüm kesimlere büyük zararlar vermektedir.
Bazı toplumlar demokrasiyi bedel ödeyerek alırken Türkiye’de halk fazla bir mücadele vermeden demokrasiyi kucağında buldu. Bu toplum tarafından bedeli sonradan ödenmek üzere alınmış –veresiye- bir değerdi. Bu yüzden her on yılda bir ara ödemeler gibi darbelerle halk bunun bedelini ödemeye devam etmektedir. Askeri vesayet, danıştay, anayasa mahkemesi, bunlara karşıt olarak halkta ağa, şeyh, aşiret kavramları, cemaatler, tarikatlar, toplu halde hareket etme refleksleri bir toplumda demokrasinin yerleşmesi için mücadele unsurları olarak sahne almaktadırlar.
Demokrasi kültürü geliştikçe, insanlar, adalete, liyakate güvendikçe bu heyulalar kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Ülkeyi yönetmeye hevesli olan asker, sivil, sağ ve sol kökenli kişiler, kendilerine yakın grupların veya kurumların arkasına sığınarak karşı tarafa korku verirken on yıl sonrasının hesabını yapamadılar. Maslov’un ihtiyaçlar teorisine göre de bunu yapmaları imkânsızdı. Bu teoriye göre can güvenliği birinci sırada yer almaktaydı. Bu karanlık ortamda siyasetçiler de bürokratik kesim de kendini güvende hissetmemekteydi. Böyle bir ortamda uzun vadeli plan yapmanın imkânı yoktu. Fakat sonunda bu yolda kaybeden yine hepimiz olduk, bizler günün tadını çıkardığımız zannı ile keyif sürerken gençlerin istikballeri ile oynadığımızın farkına varamadık.
Bugün Amerika ve Avrupa halkı çok güzel projelerle sokak çocuklarını okullara, spor salonlarına yönlendirip onları meslek sahibi yapma gayreti içerisine giriyorken, biz en zeki ve kabiliyetli gençlerimizin on yıl sonraki durumlarını hesaba katmadan onların huzur içerisinde kalabilecekleri öğrenci yurtları yapma başarısını gösteremedik. Onları cemaat evlerine mahkûm ettik.
Zamanında kalacak yurt bulamadığı için köşe başında ağlayan, okulu bırakmak zorunda kalan onlarca öğrenciye şahit olduk.
1926 yılında kurulmuş olan TOKİ doksan yıldır bu toprakların her köşesine gök delenler, binalar dikerken o ülkenin geleceğini inşa edecek olan gençlerin kalacağı yurtları yapmakta ihmalkâr davrandı.
Bu hükumet zamanında 25 adet devasa stat yapma projesi üretildi. Keşke iki haftada bir bazı kişilerin iki saatliğine doldurup boşaltacağı bu statlar yerine, gençlerimizi sağa sola muhtaç etmeyecek, cemaat baskısı hissetmeyecek, sadece devletinin kendisine vermiş olduğu imkânlarla okuyan ve memleketine karşı sorumlu olan gençlerin yetişeceği yurtlar yapabilseydik.
Keşke Suriyelilerin barınması için 10 milyar dolar harcarken kendi neslimizin harcanmasına göz yummasaydık.
Keşke üçüncü köprümüz yerine, milletini sırtında karşıya geçirebilecek genç nesillerimiz olsaydı.
Keşke yaşadığımız bu acı tecrübelerden sonra gerekli dersleri çıkarabilsek…
Bir kültürün bir topluma yerleşmesi bazen yüzlerce yıl almaktadır. Geçmişin kökleşmiş anlayışını bir anda değiştirmenin imkânı yoktur. Muhtarlık seçimleri bile birçok kavga ve tartışmanın gölgesinde geçerken ülkeyi yönetecek kişilerin seçiminde bazı sorunların yaşanması gayet normaldir. Fakat bu sürecin uzatılması ülke olarak tüm kesimlere büyük zararlar vermektedir.
Bazı toplumlar demokrasiyi bedel ödeyerek alırken Türkiye’de halk fazla bir mücadele vermeden demokrasiyi kucağında buldu. Bu toplum tarafından bedeli sonradan ödenmek üzere alınmış –veresiye- bir değerdi. Bu yüzden her on yılda bir ara ödemeler gibi darbelerle halk bunun bedelini ödemeye devam etmektedir. Askeri vesayet, danıştay, anayasa mahkemesi, bunlara karşıt olarak halkta ağa, şeyh, aşiret kavramları, cemaatler, tarikatlar, toplu halde hareket etme refleksleri bir toplumda demokrasinin yerleşmesi için mücadele unsurları olarak sahne almaktadırlar.
Demokrasi kültürü geliştikçe, insanlar, adalete, liyakate güvendikçe bu heyulalar kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Ülkeyi yönetmeye hevesli olan asker, sivil, sağ ve sol kökenli kişiler, kendilerine yakın grupların veya kurumların arkasına sığınarak karşı tarafa korku verirken on yıl sonrasının hesabını yapamadılar. Maslov’un ihtiyaçlar teorisine göre de bunu yapmaları imkânsızdı. Bu teoriye göre can güvenliği birinci sırada yer almaktaydı. Bu karanlık ortamda siyasetçiler de bürokratik kesim de kendini güvende hissetmemekteydi. Böyle bir ortamda uzun vadeli plan yapmanın imkânı yoktu. Fakat sonunda bu yolda kaybeden yine hepimiz olduk, bizler günün tadını çıkardığımız zannı ile keyif sürerken gençlerin istikballeri ile oynadığımızın farkına varamadık.
Bugün Amerika ve Avrupa halkı çok güzel projelerle sokak çocuklarını okullara, spor salonlarına yönlendirip onları meslek sahibi yapma gayreti içerisine giriyorken, biz en zeki ve kabiliyetli gençlerimizin on yıl sonraki durumlarını hesaba katmadan onların huzur içerisinde kalabilecekleri öğrenci yurtları yapma başarısını gösteremedik. Onları cemaat evlerine mahkûm ettik.
Zamanında kalacak yurt bulamadığı için köşe başında ağlayan, okulu bırakmak zorunda kalan onlarca öğrenciye şahit olduk.
1926 yılında kurulmuş olan TOKİ doksan yıldır bu toprakların her köşesine gök delenler, binalar dikerken o ülkenin geleceğini inşa edecek olan gençlerin kalacağı yurtları yapmakta ihmalkâr davrandı.
Bu hükumet zamanında 25 adet devasa stat yapma projesi üretildi. Keşke iki haftada bir bazı kişilerin iki saatliğine doldurup boşaltacağı bu statlar yerine, gençlerimizi sağa sola muhtaç etmeyecek, cemaat baskısı hissetmeyecek, sadece devletinin kendisine vermiş olduğu imkânlarla okuyan ve memleketine karşı sorumlu olan gençlerin yetişeceği yurtlar yapabilseydik.
Keşke Suriyelilerin barınması için 10 milyar dolar harcarken kendi neslimizin harcanmasına göz yummasaydık.
Keşke üçüncü köprümüz yerine, milletini sırtında karşıya geçirebilecek genç nesillerimiz olsaydı.
Keşke yaşadığımız bu acı tecrübelerden sonra gerekli dersleri çıkarabilsek…