Ol yâr unuttu ahde vefâyı medet medet
İtdi ziyâde cevr ü cefâyı medet medet
Emrî
(O sevgili, verdiği sözde durmayı unuttu, medet. Zulmü ve eziyeti iyice artırdı, medet. )
Bir keresinde Ebû Dülâme, Halife Mehdi’nin huzuruna varır. Halifeye bir methiye okur. Halife methiyeyi son derece güzel bulur ve Ebû Dülâme’ye:
-Dile benden ne dilersen, der.
O da:
- Ava çıkacağım bir köpek istiyorum, der.
Halife: Ava çıkabileceğim nitelikte bir köpeğin verilmesi için hemen emrediyorum.
-Ancak köpekle ilgilenecek bir uşak da isterim.
-Peki, bir uşak için de hemen emrediyorum.
-Ha bu arada avlayacağımız avı pişirecek bir de aşçı istiyorum.
-Kabul, onu da emrediyorum, hemen hazırlansınlar.
-Başımızı sokacak bir ev istiyorum.
-Ev için de emir vereceğim.
-Geriye maaş kaldı.
-Sana bin arşın ekilebilir, bin arşın da metruk arazi verdik gitti.
-Metruk dediğiniz nedir?
-Yani ekilmeyen.
-Ben efendimize elli bin arşınlık Beni Esed Çölü’nü veriyorum.
-Biz onun hepsini ekilebilir hâle getiririz.
-Efendimiz izin verirler mi o mübarek ellerini öpeyim,
-Verdim bile!
Şu sıralar siyasi liderlerin seçim vaatleri Ebû Dulâme ve Halife Mehdi arasında geçen olayı bize hatırlatmaktadır. Seçim vaatleri yatırıma, üretime, eğitime, geleceğe, politikaya yönelik değil, ihsanların bol olduğu ucuz söylemler üzerine kurulmaktadır.
Siyasetçiler vatandaşın dillerine getirdiklerinin yanında gönüllerinden geçirdiklerini bile algılayıp onu vaade dönüştürme gayreti içerisindeler. Bol keseden ihsanda bulunulan bu vaatler, avı tuzağa çekmek için serpiştirilmiş danelere benzemektedir.
Yıllardır Türkiye’de seçim zamanlarında vatandaşlar siyasilerin gözüne, kendilerini uçuracak kanatlı melek gibi görünürken, seçimden sonra kanatları yontulmuş tavuk gibi algılanmaktadır.
Seçim zamanlarında vatandaş oy deposu olarak algılanmakta ve siyesiler onlara tüm şirinliklerini göstermektedir. Bir seçim öncesi gezisinde Antalya’da İsmet İnönü’ye yetmiş yaşlarındaki bir ihtiyar, İnönü ben sana kurban olurum, diye bağırdığında İnönü, kurban olma, bir oy da bir oydur, diye cevap verirken aslında tüm siyasilerin bilinçaltındaki duygularını yansıtmıştı.
Türk siyasetinde vatandaşın siyasiler gözünde sadece seçim zamanında kısmen geçerliliği olan bir oy’luk itibarı vardır. Bu yüzden cifte anahtarların havada uçuştuğu, hayallerin hakikatin önünü kapattığı vaat ortamlarına bu milletin aşinalığı çoktur.
Din üzerinden, sistem üzerinden, laiklik üzerinden, bol bol ihsanlar üzerinden yapılan vaatler yerine, ülkeyi yarınlara taşıyacak, Türkiye’yi gelecek yüzyıllarda şahlandıracak projelere, vaatlere ihtiyacımız var.
“Hazıra dağ dayanmaz” atasözümüzde olduğu gibi, popülist yaklaşımlar, birbirimizi aldatmadan, yarını tüketmeden başka bir şey değildir.
Balık vermeyi değil, balık tutmayı öğretecek, onurunu koruyacak, hukukunu temin altına alacak, almanın değil, üretmenin gururunu yaşatacak vaatler, bu ülke insanına daha mantıklı ve inandırıcı gelmektedir.