‘İyilerin eninde sonunda ama daima kazandığını düşünmek’, kabul ediyorum ki oldukça ütopik bir düşünce, bir hayal belki.
Bu yazımın, henüz başlıkta kendini ele veren iddiasından ötürü çok fazla olumsuz eleştiri alacağını da ayrıca öngörebiliyorum.
Ama olsun!
Bu riske rağmen inanıyorum ki iyiler, eninde sonunda, daima, mutlaka, her halükârda kazanıyor…
Kendi hayatımda ve öğretmenlik serüvenimde sayısız kez bu ütopyanın gerçeğe dönüştüğüne ve yani kanıtlandığına tanık oldum. Kurgu dünya farklı mı sanki?
Romanlarda, biyografilerde, gerçeğe dayalı filmlerde sayısız kez örneklendiğini ve mutlu sona ulaştığını gördüm bu optimist düşüncenin, bu harikulade ütopyanın.
Bütün o örnekler ve kanıtlar içerisinde benim en çok etkilendiğim, en çok önem verdiğim ‘iyilerin mutlaka kazandığına dair kanıtlar’ şunlardı:
Öyleyse eninde sonunda iyilik kazanacak…
Dinleri yorumlayanlar, insanları din adına örgütleyenler, tebliğciler, en kötü ihtimalle kıyamet kopmadan hemen önce farkına varacaklar gerçeğin.
Son saniyelerini yaşıyor olsak bile bu gezegenin, iyilik kazanacak!
Evet, var!
Her çağda, her ülkede, her medeniyette var öyleleri.
İyilik, ne siyah insanlara mahsustur ne beyaz insanlara; ne sadece iyi Müslümanlar kendilerini başkalarının huzuruna adamaktadır ne sadece iyi Hristiyanlar; ne yalnızca Budistler temsil ediyor nirvanayı ne de yalnızca ateistler…
İyiler de kötüler de büyük insan medeniyetinin ve bu medeniyete ait farklı inanç öbeklerinin içinden çıkıyor…
Ama en karanlık çağlarda bile iyiler hep çıkıyor ve daima kazanan onlar oluyor…
Hiçbir güç, hiçbir fanatik grup, ‘ötekiler için de çarpan yürekleri’ durduramıyor, susturamıyor…
Bir tek iyilikler kalıyor dünyada.
Bunun için aslında bütün düşler, bütün fanteziler, bütün ütopyalar iyilikle ilişkili. Dünyada bir şey, ölümsüz bir şey bırakalım istiyoruz. İyilik gibi…
Bundandır ki hiçbir devletin yasalarında dolandırıcılık ve cinayet hoş görülmüyor…
Hiçbir şirketin manifestosunda çalışanlara kötülük öğütlenmiyor…
Hiçbir dersin müfredatı ‘Kötülüğe meylet!’ demiyor öğrencilere; aksine binlerce sayfanın içine puzzle gibi dağıtılmış bir şifreyle ‘Şu ayrıntıyı öğren ki kendine ve insanlara gerçekten iyilik yapabilesin!’ diyor Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji, Tarih, Edebiyat, Psikoloji ve Felsefe…
Ve bütün okullardaki bütün dersler…
Ama eğer derslerde öğrendiklerimiz bencillikle buluşursa o zaman çark tersine dönüyor. Öğretmenlerine her eğitim yılı başında aynı mektubu gönderen Alman okul müdürünün korktuğu şey oluyor o zaman; ‘Gaz odalarını tasarlayan dâhi ama merhametsiz mühendislerle, ölümü kitleselleştiren zeki ama vicdansız bilim insanlarıyla ve bütün o cânileri öven yetenekli ama sapkın ozanlarla, romancılarla, ressamlarla karşılaşıyoruz…’
Yine de iyi ki hikâye orada bitmiyor. Bir başka bilim insanı çıkıp gaz odalarını yıkıyor, bir başkası ilaçlar üretiyor mağdurlar için ve bir başkası da sanatıyla, korkusuzca eleştiriyor insanlığın yüzünü karartanları.
Evet bu bir döngü; ama her çağın en son adımında iyilik kazanıyor işte.
İyilerin, iyiliğin varlığı sayesinde; her gün binlercesi, yüz binlercesi tezahür eden iyiliklerin yüzü suyu hürmetine dönüyor dünya.
Hem de var hızıyla çoğalan kötülüğe, kötülüğün örgütlenmesine, dünyanın dört bir yanında zenginleşip güç kazanmasına rağmen; iyilik onu her seferinde alt ediyor diye dünya dönüyor.
Başka bir şey için değil!
Bu, uygarlık tarihinin en büyük düşünün, en değerli ütopyasının aslında her gün vuku bulan bir gerçek olduğunun, daha doğrusu ütopyamızın her gün milyarlarca kez gerçeğe dönüştüğünün açık kanıtı…
***
Elbette ‘iyilerin eninde sonunda, daima kazandığını’ düşünen ilk ya da tek kişi ben değilim. Siz varsınız, başkaları da var bizim gibi:
Peygamberler vardı mesela…
Sonra tarihin akışını değiştirmiş dehalar, büyük liderler vardı…
Daha yakınınıza bakın:
İyi yürekli, fedâkâr, kanaatkâr anneler…
Erdem sahibi, çalışkan, dürüst, vicdanlı babalar…
Ve yaşamış, yaşayan, yaşayacak bütün iyi öğretmenler…
Onlar, iyilerin eninde sonunda kazanacağını düşünmeselerdi geleceğin dünyasını kuracak çocuklara ve gençlere hep iyiliği öğütlerler miydi?
Bu yazımın, henüz başlıkta kendini ele veren iddiasından ötürü çok fazla olumsuz eleştiri alacağını da ayrıca öngörebiliyorum.
Ama olsun!
Bu riske rağmen inanıyorum ki iyiler, eninde sonunda, daima, mutlaka, her halükârda kazanıyor…
Kendi hayatımda ve öğretmenlik serüvenimde sayısız kez bu ütopyanın gerçeğe dönüştüğüne ve yani kanıtlandığına tanık oldum. Kurgu dünya farklı mı sanki?
Romanlarda, biyografilerde, gerçeğe dayalı filmlerde sayısız kez örneklendiğini ve mutlu sona ulaştığını gördüm bu optimist düşüncenin, bu harikulade ütopyanın.
Bütün o örnekler ve kanıtlar içerisinde benim en çok etkilendiğim, en çok önem verdiğim ‘iyilerin mutlaka kazandığına dair kanıtlar’ şunlardı:
- Önyargısız bakınca görebiliyoruz: Türlü dinlerin mensupları türlü türlü hatalar yapıyor olsalar da dinler hep var, hep var olacaklar ve benim bildiğim, kutsal kitabını veya öğretilerini okuduğum bütün dinler, insanlara barışı, sevgiyi, başkalarıyla iyi geçinmeyi öğütlüyor. Hiçbir kitap, ‘Çal çırp, öldür, katlet, yık, yozlaş!’ diye emretmiyor kendi inananlarına.
Öyleyse eninde sonunda iyilik kazanacak…
Dinleri yorumlayanlar, insanları din adına örgütleyenler, tebliğciler, en kötü ihtimalle kıyamet kopmadan hemen önce farkına varacaklar gerçeğin.
Son saniyelerini yaşıyor olsak bile bu gezegenin, iyilik kazanacak!
- Ancak çok dikkatli baktığımızda tanıklık ediyoruz: Dünyanın herhangi bir yerinde mazlumlar ve açlar var diye kendi sıcak yuvasında karnını doyurmaktan imtina edenler var…
Evet, var!
Her çağda, her ülkede, her medeniyette var öyleleri.
İyilik, ne siyah insanlara mahsustur ne beyaz insanlara; ne sadece iyi Müslümanlar kendilerini başkalarının huzuruna adamaktadır ne sadece iyi Hristiyanlar; ne yalnızca Budistler temsil ediyor nirvanayı ne de yalnızca ateistler…
İyiler de kötüler de büyük insan medeniyetinin ve bu medeniyete ait farklı inanç öbeklerinin içinden çıkıyor…
Ama en karanlık çağlarda bile iyiler hep çıkıyor ve daima kazanan onlar oluyor…
Hiçbir güç, hiçbir fanatik grup, ‘ötekiler için de çarpan yürekleri’ durduramıyor, susturamıyor…
- Yaşıyoruz ve deneyimliyoruz: Herkes ölüyor yolun sonunda, hiç kimse dünya malını ya da koltuğunu sırtlayıp öbür tarafa götüremiyor…
Bir tek iyilikler kalıyor dünyada.
Bunun için aslında bütün düşler, bütün fanteziler, bütün ütopyalar iyilikle ilişkili. Dünyada bir şey, ölümsüz bir şey bırakalım istiyoruz. İyilik gibi…
Bundandır ki hiçbir devletin yasalarında dolandırıcılık ve cinayet hoş görülmüyor…
Hiçbir şirketin manifestosunda çalışanlara kötülük öğütlenmiyor…
Hiçbir dersin müfredatı ‘Kötülüğe meylet!’ demiyor öğrencilere; aksine binlerce sayfanın içine puzzle gibi dağıtılmış bir şifreyle ‘Şu ayrıntıyı öğren ki kendine ve insanlara gerçekten iyilik yapabilesin!’ diyor Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji, Tarih, Edebiyat, Psikoloji ve Felsefe…
Ve bütün okullardaki bütün dersler…
Ama eğer derslerde öğrendiklerimiz bencillikle buluşursa o zaman çark tersine dönüyor. Öğretmenlerine her eğitim yılı başında aynı mektubu gönderen Alman okul müdürünün korktuğu şey oluyor o zaman; ‘Gaz odalarını tasarlayan dâhi ama merhametsiz mühendislerle, ölümü kitleselleştiren zeki ama vicdansız bilim insanlarıyla ve bütün o cânileri öven yetenekli ama sapkın ozanlarla, romancılarla, ressamlarla karşılaşıyoruz…’
Yine de iyi ki hikâye orada bitmiyor. Bir başka bilim insanı çıkıp gaz odalarını yıkıyor, bir başkası ilaçlar üretiyor mağdurlar için ve bir başkası da sanatıyla, korkusuzca eleştiriyor insanlığın yüzünü karartanları.
Evet bu bir döngü; ama her çağın en son adımında iyilik kazanıyor işte.
- Ve iyi bakın, sonuçta ‘dünya hâlâ dönüyor’…
İyilerin, iyiliğin varlığı sayesinde; her gün binlercesi, yüz binlercesi tezahür eden iyiliklerin yüzü suyu hürmetine dönüyor dünya.
Hem de var hızıyla çoğalan kötülüğe, kötülüğün örgütlenmesine, dünyanın dört bir yanında zenginleşip güç kazanmasına rağmen; iyilik onu her seferinde alt ediyor diye dünya dönüyor.
Başka bir şey için değil!
Bu, uygarlık tarihinin en büyük düşünün, en değerli ütopyasının aslında her gün vuku bulan bir gerçek olduğunun, daha doğrusu ütopyamızın her gün milyarlarca kez gerçeğe dönüştüğünün açık kanıtı…
***
Elbette ‘iyilerin eninde sonunda, daima kazandığını’ düşünen ilk ya da tek kişi ben değilim. Siz varsınız, başkaları da var bizim gibi:
Peygamberler vardı mesela…
Sonra tarihin akışını değiştirmiş dehalar, büyük liderler vardı…
Daha yakınınıza bakın:
İyi yürekli, fedâkâr, kanaatkâr anneler…
Erdem sahibi, çalışkan, dürüst, vicdanlı babalar…
Ve yaşamış, yaşayan, yaşayacak bütün iyi öğretmenler…
Onlar, iyilerin eninde sonunda kazanacağını düşünmeselerdi geleceğin dünyasını kuracak çocuklara ve gençlere hep iyiliği öğütlerler miydi?