Türkiye neredeyse her gün mütemadiyen yasta.
Terörist katillerin katlettiği vatan evlatları için…
Kadın cinayetleri için…
Çocuk cinayetleri için…
Taciz ve tecavüz mağdurları için…
Ocakları göçen madencilerimiz için…
Anne ve babalara son günlerinde evlatlarınca reva görülen eziyetler için…
Dünyanın her yerindeki mazlumların yaşadıkları insanlık dışı muameleler için…
Kısaca hayatın kötü tarafına baktıkça bu millet kahırlanıyor.
Elinden bir şey gelmemesinin acısı yüzüne yansıyor.
Bu saydıklarımın hepsi ve sayamadıklarım elbette gerçek dramlardır.
Kendisini insan kabul eden hiç kimsenin kabul edemeyeceği kadar iğrenç ve inanılması güç hadiseler televizyon haberlerinde, sanal dünyanın sayfalarında görüldükçe onları iğrenç bulmamız değişmiyor lakin hayretimiz her vakada azalıyor.
Son günlerde yavrularımızın uğradığı alçak saldırılar bu yavaş yavaş kanıksama meselesinin adeta duvara toslamasını sağladı.
Eylül ve Leyla yavrularımızın özelinde yaşanan her hadise geniş çevrelerce iki gün takip edilip unutulmak yerine bir öfke duvarına çarpıp çarpıp gündemimizin tam ortasına yeniden düşüyor.
Bu yavrulara yapılan insanlık dışı hadisenin anlatılacak, açıklanacak, masum gösterilecek bir yanı yok.
Bu meselelere kulp takmaya kimsenin de niyeti yok. Varsa da bir kaç kendini bilmez onların da suç ortaklığı ya da sapıklığı meselesi üzerinde durulmalıdır.
Evet buraya kadar tek yürek olmuş bir milletin gösterdiği ulvi tepkiden bahsedebiliriz ancak tam burada aslında işin can alıcı noktasında öyle bir düğümleniyor, öyle çaresiz kalıyoruz ki tepkilerimizin, üzüntümüzün, sızlanmamızın hiç birşeye faydası olmuyor.
Meseleyi anlamışsınızdır. Bu katil ruhlu tecavüzcülerin cezalandırılması meselesi.
Giriyorlar bir kaç, bilemedin on sene yatmadan yeniden sokaklarda çocuklarımızın korkulu rüyası olarak dolaşmaya başlıyorlar.
Evladı tecavüze uğramış, kaçırılmış, öldürülmüş anne babalar için bu tatmin edici bir ceza mıdır?
Elbette ki hayır!
Milletin yüreğini söndürmeye yetecek bir ceza mıdır?
Elbette ki hayır!
Gerçi hükümetin cezaları en kısa sürede artıracağına dair açıklamaları var.
Peki bu yüreklerdeki ateşi söndürmeye yeterli midir?
Olmadığını herkes biliyor.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Meclis’ten bir idam yasası çıkarsa onaylarım dediğini yıllardır çeşitli vesilelerle duyuyoruz.
Buradan bu mlletin hislerine tercüman olduğunu her girdiği seçimde aldığı sonuçlarla ortaya koyan Erdoğan’a seslenme zamanı; Sayın Cumhurbaşkanım biz size daha 24 Haziran’da bu ülkeyi daha iyi yönetebileceğiniz, bürokrasi çarkında boğulmaktan kurtulmanıza vesile olacak bir sistemin ilk Cumhurbaşkanı olmak onurunu verdik. Siz de artık bizim çocuklarımızı katledenlerin hakkettikleri ceza olan idamla yargılanmaları için gereken yolları açın.
Bu mesele için bir anayasa değişikliğine ihtiyaç olduğunu ve partinizin mecliste bu çoğunluğa sahip olmadığını biliyoruz.
Ancak bir şey daha biliyoruz bu aşağılık tecavüzcüler, çocuk katilleri ve teröristler için değiştirmek isteyeceğiniz anayasa maddesine kim olumsuz oy verirse milletin vicdanında silinmeyecek bir yara açmış olacaktır.
AK Parti ve MHP zaten bu konuda açıkça idam cezasının getirilmesinden yana olduğunu beyan ediyor. Şimdiye kadar bu anlamda ciddiye alınacak bir cümle bile söylememiş olduğunu hayretle izlediğimiz İYİ Parti’nin idam konusunda verilecek anayasa değişikliğine tavrı onun kurumsallaşacak ve milliyetçi tabanı kucaklayacak bir parti mi yoksa söylendiği gibi esen rüzgarların savurduğu bir gelip geçer hareket mi olduğunu ortaya koyacak.
CHP’ye gelince HDP ile sandıklarda verdiği fotoğrafı herkes gördü. Kendi seçmeni bile partisinin düştüğü durumdan memnun kalmadı. Eğer idam konusunda da tecavüzcüleri destekler yani idama hayır yönünde bir tavır içine girerse bırakın Kılıçdaroğlu’nu CHP’yi Muharrem İnce bile kurtaramaz.
Meclisin artık kaybedilen çocukların bablarının çocukları olmadığını anlayıp idam konusunda tavrını öyle belirlemesi gerekir. Siz size ait olmayan canları alanları affedemezsiniz.
Affederseniz millet sizi affetmez!
Terörist katillerin katlettiği vatan evlatları için…
Kadın cinayetleri için…
Çocuk cinayetleri için…
Taciz ve tecavüz mağdurları için…
Ocakları göçen madencilerimiz için…
Anne ve babalara son günlerinde evlatlarınca reva görülen eziyetler için…
Dünyanın her yerindeki mazlumların yaşadıkları insanlık dışı muameleler için…
Kısaca hayatın kötü tarafına baktıkça bu millet kahırlanıyor.
Elinden bir şey gelmemesinin acısı yüzüne yansıyor.
Bu saydıklarımın hepsi ve sayamadıklarım elbette gerçek dramlardır.
Kendisini insan kabul eden hiç kimsenin kabul edemeyeceği kadar iğrenç ve inanılması güç hadiseler televizyon haberlerinde, sanal dünyanın sayfalarında görüldükçe onları iğrenç bulmamız değişmiyor lakin hayretimiz her vakada azalıyor.
Son günlerde yavrularımızın uğradığı alçak saldırılar bu yavaş yavaş kanıksama meselesinin adeta duvara toslamasını sağladı.
Eylül ve Leyla yavrularımızın özelinde yaşanan her hadise geniş çevrelerce iki gün takip edilip unutulmak yerine bir öfke duvarına çarpıp çarpıp gündemimizin tam ortasına yeniden düşüyor.
Bu yavrulara yapılan insanlık dışı hadisenin anlatılacak, açıklanacak, masum gösterilecek bir yanı yok.
Bu meselelere kulp takmaya kimsenin de niyeti yok. Varsa da bir kaç kendini bilmez onların da suç ortaklığı ya da sapıklığı meselesi üzerinde durulmalıdır.
Evet buraya kadar tek yürek olmuş bir milletin gösterdiği ulvi tepkiden bahsedebiliriz ancak tam burada aslında işin can alıcı noktasında öyle bir düğümleniyor, öyle çaresiz kalıyoruz ki tepkilerimizin, üzüntümüzün, sızlanmamızın hiç birşeye faydası olmuyor.
Meseleyi anlamışsınızdır. Bu katil ruhlu tecavüzcülerin cezalandırılması meselesi.
Giriyorlar bir kaç, bilemedin on sene yatmadan yeniden sokaklarda çocuklarımızın korkulu rüyası olarak dolaşmaya başlıyorlar.
Evladı tecavüze uğramış, kaçırılmış, öldürülmüş anne babalar için bu tatmin edici bir ceza mıdır?
Elbette ki hayır!
Milletin yüreğini söndürmeye yetecek bir ceza mıdır?
Elbette ki hayır!
Gerçi hükümetin cezaları en kısa sürede artıracağına dair açıklamaları var.
Peki bu yüreklerdeki ateşi söndürmeye yeterli midir?
Olmadığını herkes biliyor.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Meclis’ten bir idam yasası çıkarsa onaylarım dediğini yıllardır çeşitli vesilelerle duyuyoruz.
Buradan bu mlletin hislerine tercüman olduğunu her girdiği seçimde aldığı sonuçlarla ortaya koyan Erdoğan’a seslenme zamanı; Sayın Cumhurbaşkanım biz size daha 24 Haziran’da bu ülkeyi daha iyi yönetebileceğiniz, bürokrasi çarkında boğulmaktan kurtulmanıza vesile olacak bir sistemin ilk Cumhurbaşkanı olmak onurunu verdik. Siz de artık bizim çocuklarımızı katledenlerin hakkettikleri ceza olan idamla yargılanmaları için gereken yolları açın.
Bu mesele için bir anayasa değişikliğine ihtiyaç olduğunu ve partinizin mecliste bu çoğunluğa sahip olmadığını biliyoruz.
Ancak bir şey daha biliyoruz bu aşağılık tecavüzcüler, çocuk katilleri ve teröristler için değiştirmek isteyeceğiniz anayasa maddesine kim olumsuz oy verirse milletin vicdanında silinmeyecek bir yara açmış olacaktır.
AK Parti ve MHP zaten bu konuda açıkça idam cezasının getirilmesinden yana olduğunu beyan ediyor. Şimdiye kadar bu anlamda ciddiye alınacak bir cümle bile söylememiş olduğunu hayretle izlediğimiz İYİ Parti’nin idam konusunda verilecek anayasa değişikliğine tavrı onun kurumsallaşacak ve milliyetçi tabanı kucaklayacak bir parti mi yoksa söylendiği gibi esen rüzgarların savurduğu bir gelip geçer hareket mi olduğunu ortaya koyacak.
CHP’ye gelince HDP ile sandıklarda verdiği fotoğrafı herkes gördü. Kendi seçmeni bile partisinin düştüğü durumdan memnun kalmadı. Eğer idam konusunda da tecavüzcüleri destekler yani idama hayır yönünde bir tavır içine girerse bırakın Kılıçdaroğlu’nu CHP’yi Muharrem İnce bile kurtaramaz.
Meclisin artık kaybedilen çocukların bablarının çocukları olmadığını anlayıp idam konusunda tavrını öyle belirlemesi gerekir. Siz size ait olmayan canları alanları affedemezsiniz.
Affederseniz millet sizi affetmez!