Dünkü yazımızda İmam Hatip Liselerinin, Ülkemiz’in gelmiş olduğu sosyal, siyasal ve kültürel nokta ile eğitim sistemindeki yeri, önemi ve bazı sorunları hakkında kısa bilgi vermiştik. Bugün de İHL’inin iki önemli sorunu hakkında önerilerimiz olacaktır. Bunlar:
1- İmam Hatip Liselerinin özelliği, çift kanatlı insan yetiştirmesidir. Yani hem bu milletin inancını, tarihini ve kültürünü öğretir, hem de bir lise öğrencisinin öğrenmesi gereken günümüz bilgilerinin en azamisini onlara kazandırır. Bu ikisi, birbirinin asla alternatifi değil, tamamlayıcısıdır. Bunlardan birincisi, yani bu milletin inancını, tarihini ve kültürünü öğrenme ve bu bilgilere götürecek Kur’an ve Arapça öğrenimi, İHL öğrencisi için hem bir barajdır, hem de İmam Hatip Liseli olma ya da olamama sonucunu doğurur. İHL’sinde Kur’an ve Arapça öğrenimine sıfırdan başlayan öğrenci, eğer dışarıdan destek almıyorsa, çok zorlanıyor ve olumsuz duygulara kapılarak okuldan ayrılma durumuna düşebiliyor.
Dolayısıyla önerim şudur: her İmam Hatip Lisesinin yanıbaşında bir ya da birkaç merkez olmalı ve bunlar zaman içerisinde kurumsallaşmalıdırlar. Buralarda, öğrencilere ciddi anlamda Kur’an ve Arapça ders takviyesi yapılmalıdır. Öğrenci, buralara gidecek ve buradaki başarısına göre İHL’ine olan aidiyetini geliştirecek, güçlendirecek ve iyi bir meslek insanı olacaktır. Bu çağrım, İmam Hatip Liselerine gönül vermiş bütün gönüldaşlarımadır.
Bunun için değişik alternatifler üretilebilir. Örneğin, İHL Müdürü, bulunduğu il ya da ilçe müftüsüyle görüşüp anlaşarak, o yöredeki Kur’an kurslarından ve/veya bu işe ehil, Diyanet’in diğer görevlilerinden yardım alabilirler. Ayrıca İmam Hatip Liselerinde ve diğer orta ve yükseköğretim kurumlarında halen görevli olan ya da emekli olmuş bulunan, bu işi de yapabilecek durumda olan Hocalardan da muhakkak yararlanılmalıdır. Bütün bu konular için maddi destek gerektiğinde de yine İmam Hatipli bir esnaf ya da iş adamından bu destek alınmalıdır.
2- İmam Hatip Lisesi öğrencisi olmak, bir bilinç, bir zihniyet ve bir ‘ruhu özümseme’ meselesidir, İmam hatipli ruhunu kuşanma bilinci ve düzeyidir. İmam Hatipli ruhunu içselleştirme, o bilinç düzeyine ulaşma da sadece okulda öğretilen formel bilgilerle olmaz. Onunla beraber, kendisi gibi olan binler, yüzbinler, hatta milyonlarla bir beraberlik ve bu beraberlikten haberdar olma, onlarla bir hedef ve gönül birliği kurma, bu hedef doğrultusunda beraber yürüme azmini ve iradesini ortaya koyma işidir. Aynı zamanda İmam Hatipli olma, bir duygu, bir heyecan ve bir coşku meselesidir.
İşte bu ruh, yani ‘İmam Hatipli Ruhu’, okulla beraber, İHL’sinin doktrinini işleyen öğrenci/gençlik teşekküllerinde elde edilir. Okullarda ve bu teşekküllerinde yapılan toplantılarda, konferanslarda, seminerlerde ve panellerde bu ruh elde edilir. Başta Türkiye’nin en büyük İmam Hatiplisi olan REİS olmak üzere, bizim her birimiz, bu iki kaynaktan (okul ve teşkilatlardan) beslendik ve bugünlere geldik. O gün kıt kaynaklarla bu çalışmalar yapıldı. Makamı cennet olsun, Üstat Necip Fazıl, Mustafa Müftüoğlu, Mustafa Yazgan ve Kadir Mısıroğlu gibi sayısal olarak az, ancak ihlas ve samimiyet bakımından nice kitlelere bedel bu zatlarla bu çalışmalar yapıldı. Bir dava adamı olarak Rahmetli Erbakan Hoca ve değerli arkadaşlarının o muhteşem katkıları asla göz ardı edilemez. Fakat her şeye rağmen bu faaliyetler dün, binbir türlü zorluklara rağmen canla başla yapılıyordu.
Bugün bu çalışmaların yapılması için her türlü imkân, dünle kıyas edilemeyecek kadar çoktur ve elimizde mevcuttur. Bugün her türlü ulaşım ve konaklama imkânına sahibiz. O günkü gibi bir elin parmağını geçmeyecek kadar değil, aksine yüzlerce binlerce konferansçı, seminerci, panelist, bilim insanı, yazar-çizer, siyasetçi, iş adamı-insanı ve bürokrat, bu işi gönüllü olarak yapmak üzere hazır durumdadır. Burada önemli olan, İmam Hatip Lisesi öğrencileri ile bu seçkin ve değerli insanları, belli bir program dâhilinde bir araya getirmektir. Dün bunu öğrenci teşekkülleri yapıyordu, bugün bunu pek ala, genel müdür başta olmak üzere, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü üstlenebilir ve üstlenmelidir de. Bana göre Din öğretimi genel müdürlüğünün üzerinde bu açıdan hem çok ciddi bir sorumluluk vardır, hem de bu sorumluluğu yerine getirmek için her türlü imkân mevcuttur.
Ancak genel müdürlük şuna karar vermelidir: Bir saat dahi duracak vakti olmamasına rağmen, Eski Türkiye’nin siyasetçi ve bürokratlarını andıracak şekilde ve bugüne kadarki gibi, Ankara’ya, makamına hapsolup orada vakit mi geçirecek? Yoksa Yeni Türkiye’nin Öncüsü Tayyip Bey gibi, bir ayağı Ankara’da, bir ayağı da Anadolu’nun her tarafında, karış karış dolaşıp bu toplantıları organize edip yönetecek mi. Bu kararı hiç vakit geçirmeden vermeli ve böyle bir çalışmada yer almak isteyen yüzlerce, binlerce potansiyeli harekete geçirmelidir.
Bir yönetim bilimci olarak Sayın Genel Müdür’e saygıyla şunu ifade etmek isterim ki, yönetmek, bir kurumun hedefleri doğrultusunda, o kurumdaki insan ve maddeyi harekete geçirmek, yürütmek ve koşturmak demektir.
1- İmam Hatip Liselerinin özelliği, çift kanatlı insan yetiştirmesidir. Yani hem bu milletin inancını, tarihini ve kültürünü öğretir, hem de bir lise öğrencisinin öğrenmesi gereken günümüz bilgilerinin en azamisini onlara kazandırır. Bu ikisi, birbirinin asla alternatifi değil, tamamlayıcısıdır. Bunlardan birincisi, yani bu milletin inancını, tarihini ve kültürünü öğrenme ve bu bilgilere götürecek Kur’an ve Arapça öğrenimi, İHL öğrencisi için hem bir barajdır, hem de İmam Hatip Liseli olma ya da olamama sonucunu doğurur. İHL’sinde Kur’an ve Arapça öğrenimine sıfırdan başlayan öğrenci, eğer dışarıdan destek almıyorsa, çok zorlanıyor ve olumsuz duygulara kapılarak okuldan ayrılma durumuna düşebiliyor.
Dolayısıyla önerim şudur: her İmam Hatip Lisesinin yanıbaşında bir ya da birkaç merkez olmalı ve bunlar zaman içerisinde kurumsallaşmalıdırlar. Buralarda, öğrencilere ciddi anlamda Kur’an ve Arapça ders takviyesi yapılmalıdır. Öğrenci, buralara gidecek ve buradaki başarısına göre İHL’ine olan aidiyetini geliştirecek, güçlendirecek ve iyi bir meslek insanı olacaktır. Bu çağrım, İmam Hatip Liselerine gönül vermiş bütün gönüldaşlarımadır.
Bunun için değişik alternatifler üretilebilir. Örneğin, İHL Müdürü, bulunduğu il ya da ilçe müftüsüyle görüşüp anlaşarak, o yöredeki Kur’an kurslarından ve/veya bu işe ehil, Diyanet’in diğer görevlilerinden yardım alabilirler. Ayrıca İmam Hatip Liselerinde ve diğer orta ve yükseköğretim kurumlarında halen görevli olan ya da emekli olmuş bulunan, bu işi de yapabilecek durumda olan Hocalardan da muhakkak yararlanılmalıdır. Bütün bu konular için maddi destek gerektiğinde de yine İmam Hatipli bir esnaf ya da iş adamından bu destek alınmalıdır.
2- İmam Hatip Lisesi öğrencisi olmak, bir bilinç, bir zihniyet ve bir ‘ruhu özümseme’ meselesidir, İmam hatipli ruhunu kuşanma bilinci ve düzeyidir. İmam Hatipli ruhunu içselleştirme, o bilinç düzeyine ulaşma da sadece okulda öğretilen formel bilgilerle olmaz. Onunla beraber, kendisi gibi olan binler, yüzbinler, hatta milyonlarla bir beraberlik ve bu beraberlikten haberdar olma, onlarla bir hedef ve gönül birliği kurma, bu hedef doğrultusunda beraber yürüme azmini ve iradesini ortaya koyma işidir. Aynı zamanda İmam Hatipli olma, bir duygu, bir heyecan ve bir coşku meselesidir.
İşte bu ruh, yani ‘İmam Hatipli Ruhu’, okulla beraber, İHL’sinin doktrinini işleyen öğrenci/gençlik teşekküllerinde elde edilir. Okullarda ve bu teşekküllerinde yapılan toplantılarda, konferanslarda, seminerlerde ve panellerde bu ruh elde edilir. Başta Türkiye’nin en büyük İmam Hatiplisi olan REİS olmak üzere, bizim her birimiz, bu iki kaynaktan (okul ve teşkilatlardan) beslendik ve bugünlere geldik. O gün kıt kaynaklarla bu çalışmalar yapıldı. Makamı cennet olsun, Üstat Necip Fazıl, Mustafa Müftüoğlu, Mustafa Yazgan ve Kadir Mısıroğlu gibi sayısal olarak az, ancak ihlas ve samimiyet bakımından nice kitlelere bedel bu zatlarla bu çalışmalar yapıldı. Bir dava adamı olarak Rahmetli Erbakan Hoca ve değerli arkadaşlarının o muhteşem katkıları asla göz ardı edilemez. Fakat her şeye rağmen bu faaliyetler dün, binbir türlü zorluklara rağmen canla başla yapılıyordu.
Bugün bu çalışmaların yapılması için her türlü imkân, dünle kıyas edilemeyecek kadar çoktur ve elimizde mevcuttur. Bugün her türlü ulaşım ve konaklama imkânına sahibiz. O günkü gibi bir elin parmağını geçmeyecek kadar değil, aksine yüzlerce binlerce konferansçı, seminerci, panelist, bilim insanı, yazar-çizer, siyasetçi, iş adamı-insanı ve bürokrat, bu işi gönüllü olarak yapmak üzere hazır durumdadır. Burada önemli olan, İmam Hatip Lisesi öğrencileri ile bu seçkin ve değerli insanları, belli bir program dâhilinde bir araya getirmektir. Dün bunu öğrenci teşekkülleri yapıyordu, bugün bunu pek ala, genel müdür başta olmak üzere, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü üstlenebilir ve üstlenmelidir de. Bana göre Din öğretimi genel müdürlüğünün üzerinde bu açıdan hem çok ciddi bir sorumluluk vardır, hem de bu sorumluluğu yerine getirmek için her türlü imkân mevcuttur.
Ancak genel müdürlük şuna karar vermelidir: Bir saat dahi duracak vakti olmamasına rağmen, Eski Türkiye’nin siyasetçi ve bürokratlarını andıracak şekilde ve bugüne kadarki gibi, Ankara’ya, makamına hapsolup orada vakit mi geçirecek? Yoksa Yeni Türkiye’nin Öncüsü Tayyip Bey gibi, bir ayağı Ankara’da, bir ayağı da Anadolu’nun her tarafında, karış karış dolaşıp bu toplantıları organize edip yönetecek mi. Bu kararı hiç vakit geçirmeden vermeli ve böyle bir çalışmada yer almak isteyen yüzlerce, binlerce potansiyeli harekete geçirmelidir.
Bir yönetim bilimci olarak Sayın Genel Müdür’e saygıyla şunu ifade etmek isterim ki, yönetmek, bir kurumun hedefleri doğrultusunda, o kurumdaki insan ve maddeyi harekete geçirmek, yürütmek ve koşturmak demektir.