Günümüzde gittikçe eriyen ve yok olmaya mahkûm olan PKK’nın geçmişte bu millete yaşattıklarının hafızalardan silinmesi imkânsızdır. PKK’nın bu hain yüzünün insanımızın belleğinden silinmemesi için geçmişte yaşanılanların fotoğraflar eşliğinde belgelenip arşivlenmesi gerekmektedir.
Şu anda Trabzon Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan Mustafa Ürey arkadaşımız da PKK’nın gadrine uğrayanlardandır. Arkadaşımız 1993 yılında Erzurum Erzincan arasındaki Sansa Geçidi’nde yaşamış olduklarını şöyle anlatmaktadır:
1993 yılında Atatürk Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü kazanmış, heyecanla Adana Ceyhan’dan Erzurum’a gitmiştim. Ekim ayları idi, aileme sürpriz yapmak için Erzurum’dan Adana’ya gitmek istedim. Akşam 5.30 arabası ile Erzurum’dan hareket ettik. Şoförün sağ arka tarafında sekiz numarada seyahat etmekteydim. Tercan civarlarında mola verdikten sonra Erzincan’a yakın Sansa Geçidi denilen yerde bir dönemeçten hemen sonra yolun kapatıldığını gördük. Asker kıyafetli kişiler vardı. Ben ilk önce askerin kimlik kontrolü yapacağını sandım, o arada şoför, PKK yolu kesmiş, dedi, geri manevra yapıp kaçmak istedi ise de buna imkânı yoktu. Bir anda derenin içinden diğer PKK militanları çıkarak silahları üzerimize doğrulttular, toplamda yedi kişiydiler. Şoför kapıları kilitleyerek onların arabaya girmelerine engel olmaya çalıştı, onlar bir iki ikazdan sonra şoförü direksiyon başında taradılar, hemen sol önümde bulunan şoförün vücudundan kanlar akmaya başladı ve şoför direksiyona yığılıp kaldı. Teröristler daha sonra kapıyı kırarak içeri girdiler.
Otobüste yirmi beş kişi kadar vardık, aşağı indirip üst araması yaptıktan sonra bizi sıra hâlinde Sansa Geçidi’nin hemen 100-150 metre önündeki tepeye yönlendirdiler. Sonra tepede bizleri sıraya dizerek güzel bir Türkçe ile kendilerini Amerika’nın, Rusya’nın tüm Avrupa devletlerinin desteklediği şeklinde propaganda yapmaya başladılar.
O arada iki yaşlarındaki bir çocuk karanlıktan, kalabalıktan korkmuş ağlamaya başlamıştı. Militanın propaganda konuşması bu ağlama ile bozulmaktaydı. Militan, anneden çocuğunu susturmasını istedi, kadın bir iki uğraştıysa da çocuğu susturamadı. O arada kadının önünden geçmekte olan diğer bir militan, annenin kucağından çocuğu hışımla çekerek aldı ve tepesi üzere kayalıklara vurarak başını paramparça ederek onu öldürdü. Çocuğunun bu durumunu gören anne babası feryat ederek militana yönelince onları tarayarak oracıkta katlettiler. O arada bizim sıranın öbür başında duran yaşlı ve sakallı bir amca (Âşık Rahmanî ) çocuğun ve anne babanın öldürülmesine tepki gösterince onu da oracıkta tarayarak hemen katlettiler.
Daha sonra kimliklerimizi kontrol etmeye başladılar. On sekiz yaşında ve saçlarını kestirmiş olan beni astsubaya benzeterek asker olup olmadığımı sordular. Heyecanlandım, öğrenci olduğumu ispatlamak için elimi arka cebime atarak öğrenci kimliğimi çıkarmaya çalışırken, silah çekeceğimi sanan önümdeki militan tüm gücü ile elindeki kalaşnikofla ayağıma vurarak beni yere düşürdü ve tüm militanlar üzerime çullandılar, o arada ayağım kırılmış, vücudumun her tarafından kanlar akmaya başlamıştı. Militanların birisi cüzdanımdan kimliğimi çıkardı, benim asker olmadığımı anlayınca bana vurmayı bıraktılar.
Teröristlerin ellerindeki telsizlerden sesler geliyordu. O arada biri TC’nin p…. gelmiş dedi, paniklemeye başladılar. Aşağıda Türk askerinin varlığını hissettik. Türk askeri ışık fişeği atınca ortam bir anda gündüz gibi aydınlandı, teröristler bizi bırakarak yukarılara doğru kaçmaya başladılar. Biz alttan askerlerin, yukarıdan teröristlerin ateş çemberi arasında kaldık, üzerimizden mermiler geçiyordu. Ben kırık ayağımla sürüklenerek bir taşın altını kendime siper etmeye çalıştım, o arada bayılmışım. Uyandığımda Erzincan’da hastanede, ayağımın askıda olduğunu gördüm, başımda, doktorlar, askerler, savcı ve polisler vardı, ifadem alındı ve uçakla İncirlik üssüne oradan da ailemin yanına götürüldüm.
Aileme sürpriz yapayım derken kırık ayak, gözümün ve vücudumun birçok yeri morarmış olarak onların karşısına çıktım, ailem şok geçirmişti. Geceleri yattığım zaman gözüme kafa üstü taşlara vurularak parçalanan bebek ve akabinde taranarak öldürülen anne babası, öbür taraftan gür ve erkekçe sesi ile karşı çıktığı için kurşunlara hedef olan yaşlı adam, (Âşık Rahmanî ) otobüsün kapısını açmayarak bizleri korumaya çalışan ve hemen direksiyonun başında katledilen şoför geliyordu.
Aylarca uykusuz kaldım, onlarca psikiyatriste, psikoloğa gittim; her gün farklı ilaçlar aldım ama uyumayı başaramadım, en son gittiğim doktor bu durumdan kurtulmam için o olay ile tekrar yüzleşmem gerektiğini söyledi. Biz de o dönemde ilgili birimlerden izin alarak babam ve amcalarımla askerin kontrolünde Erzurum- Erzincan arasında olayın geçtiği yer olan Sansa Geçidi’ne giderek oraya çadır kurduk. Sabaha kadar orada ben geçmişin o acı durumu ile bir daha yüzleştikten sonra yavaş yavaş düzelmeye başladım.
Daha sora Erzurum’dan Adana’ya yatay geçiş yaptım ise de o bölümden soğudum ve tekrar üniversite sınavına girerek KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Biyoloji bölümünü kazanarak orada eğitimimi tamamladım.
PKK bu milletin birçoklarına çok büyük zararlar verdi. Birçoklarının ocağını batırdı. Bu milletin hafızası bu hainleri hiçbir zaman unutmayacak ve onları tarihin lağım çukuruna gömecektir.
Şu anda Trabzon Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan Mustafa Ürey arkadaşımız da PKK’nın gadrine uğrayanlardandır. Arkadaşımız 1993 yılında Erzurum Erzincan arasındaki Sansa Geçidi’nde yaşamış olduklarını şöyle anlatmaktadır:
1993 yılında Atatürk Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü kazanmış, heyecanla Adana Ceyhan’dan Erzurum’a gitmiştim. Ekim ayları idi, aileme sürpriz yapmak için Erzurum’dan Adana’ya gitmek istedim. Akşam 5.30 arabası ile Erzurum’dan hareket ettik. Şoförün sağ arka tarafında sekiz numarada seyahat etmekteydim. Tercan civarlarında mola verdikten sonra Erzincan’a yakın Sansa Geçidi denilen yerde bir dönemeçten hemen sonra yolun kapatıldığını gördük. Asker kıyafetli kişiler vardı. Ben ilk önce askerin kimlik kontrolü yapacağını sandım, o arada şoför, PKK yolu kesmiş, dedi, geri manevra yapıp kaçmak istedi ise de buna imkânı yoktu. Bir anda derenin içinden diğer PKK militanları çıkarak silahları üzerimize doğrulttular, toplamda yedi kişiydiler. Şoför kapıları kilitleyerek onların arabaya girmelerine engel olmaya çalıştı, onlar bir iki ikazdan sonra şoförü direksiyon başında taradılar, hemen sol önümde bulunan şoförün vücudundan kanlar akmaya başladı ve şoför direksiyona yığılıp kaldı. Teröristler daha sonra kapıyı kırarak içeri girdiler.
Otobüste yirmi beş kişi kadar vardık, aşağı indirip üst araması yaptıktan sonra bizi sıra hâlinde Sansa Geçidi’nin hemen 100-150 metre önündeki tepeye yönlendirdiler. Sonra tepede bizleri sıraya dizerek güzel bir Türkçe ile kendilerini Amerika’nın, Rusya’nın tüm Avrupa devletlerinin desteklediği şeklinde propaganda yapmaya başladılar.
O arada iki yaşlarındaki bir çocuk karanlıktan, kalabalıktan korkmuş ağlamaya başlamıştı. Militanın propaganda konuşması bu ağlama ile bozulmaktaydı. Militan, anneden çocuğunu susturmasını istedi, kadın bir iki uğraştıysa da çocuğu susturamadı. O arada kadının önünden geçmekte olan diğer bir militan, annenin kucağından çocuğu hışımla çekerek aldı ve tepesi üzere kayalıklara vurarak başını paramparça ederek onu öldürdü. Çocuğunun bu durumunu gören anne babası feryat ederek militana yönelince onları tarayarak oracıkta katlettiler. O arada bizim sıranın öbür başında duran yaşlı ve sakallı bir amca (Âşık Rahmanî ) çocuğun ve anne babanın öldürülmesine tepki gösterince onu da oracıkta tarayarak hemen katlettiler.
Daha sonra kimliklerimizi kontrol etmeye başladılar. On sekiz yaşında ve saçlarını kestirmiş olan beni astsubaya benzeterek asker olup olmadığımı sordular. Heyecanlandım, öğrenci olduğumu ispatlamak için elimi arka cebime atarak öğrenci kimliğimi çıkarmaya çalışırken, silah çekeceğimi sanan önümdeki militan tüm gücü ile elindeki kalaşnikofla ayağıma vurarak beni yere düşürdü ve tüm militanlar üzerime çullandılar, o arada ayağım kırılmış, vücudumun her tarafından kanlar akmaya başlamıştı. Militanların birisi cüzdanımdan kimliğimi çıkardı, benim asker olmadığımı anlayınca bana vurmayı bıraktılar.
Teröristlerin ellerindeki telsizlerden sesler geliyordu. O arada biri TC’nin p…. gelmiş dedi, paniklemeye başladılar. Aşağıda Türk askerinin varlığını hissettik. Türk askeri ışık fişeği atınca ortam bir anda gündüz gibi aydınlandı, teröristler bizi bırakarak yukarılara doğru kaçmaya başladılar. Biz alttan askerlerin, yukarıdan teröristlerin ateş çemberi arasında kaldık, üzerimizden mermiler geçiyordu. Ben kırık ayağımla sürüklenerek bir taşın altını kendime siper etmeye çalıştım, o arada bayılmışım. Uyandığımda Erzincan’da hastanede, ayağımın askıda olduğunu gördüm, başımda, doktorlar, askerler, savcı ve polisler vardı, ifadem alındı ve uçakla İncirlik üssüne oradan da ailemin yanına götürüldüm.
Aileme sürpriz yapayım derken kırık ayak, gözümün ve vücudumun birçok yeri morarmış olarak onların karşısına çıktım, ailem şok geçirmişti. Geceleri yattığım zaman gözüme kafa üstü taşlara vurularak parçalanan bebek ve akabinde taranarak öldürülen anne babası, öbür taraftan gür ve erkekçe sesi ile karşı çıktığı için kurşunlara hedef olan yaşlı adam, (Âşık Rahmanî ) otobüsün kapısını açmayarak bizleri korumaya çalışan ve hemen direksiyonun başında katledilen şoför geliyordu.
Aylarca uykusuz kaldım, onlarca psikiyatriste, psikoloğa gittim; her gün farklı ilaçlar aldım ama uyumayı başaramadım, en son gittiğim doktor bu durumdan kurtulmam için o olay ile tekrar yüzleşmem gerektiğini söyledi. Biz de o dönemde ilgili birimlerden izin alarak babam ve amcalarımla askerin kontrolünde Erzurum- Erzincan arasında olayın geçtiği yer olan Sansa Geçidi’ne giderek oraya çadır kurduk. Sabaha kadar orada ben geçmişin o acı durumu ile bir daha yüzleştikten sonra yavaş yavaş düzelmeye başladım.
Daha sora Erzurum’dan Adana’ya yatay geçiş yaptım ise de o bölümden soğudum ve tekrar üniversite sınavına girerek KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Biyoloji bölümünü kazanarak orada eğitimimi tamamladım.
PKK bu milletin birçoklarına çok büyük zararlar verdi. Birçoklarının ocağını batırdı. Bu milletin hafızası bu hainleri hiçbir zaman unutmayacak ve onları tarihin lağım çukuruna gömecektir.