(Dünkü yazının devamı)
‘ABD-Cincinnati Çocuk Hastanesi’nde özellikle ‘erken okuryazarlık dönemi’ üzerine eğilen araştırmacı ve çocuk doktoru Dr. John Hutton’ın yayımladığı bir çalışma, aynı hikâyenin farklı biçimlerde -örneğin resimli hikâye kitabı, sesli hikâye ve çizgi film gibi üç ayrı form içerisinde- sunulduğu durumların her birinde çocukların beyinlerinde birbirinden farklı neler olabileceğine dair çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor.
Dr. Hutton, gerçekleştirdiği çalışmada 4 yaşındaki 27 farklı çocuğa üç farklı formda hikâyeler sunuyor. Başka bir deyişle aynı olay akışı (örneğin Bremen Mızıkacıları anlatısı), çocukların karşısına (a) sadece sesli hikâye (masal); (b) hikâye ve görsel (hikaye kitabı); (c) sesli ve hareketli görsel (çizgi film) olarak çıkarılıyor. Çocuklar hikayelerle ilgilenirken, MRI (manyetik rezonans görüntüleme) cihazı ile çocukların belirli beyin ağlarındaki aktivasyon ve ağlar arasındaki etkileşimler incelenerek analiz ediliyor.
Beyindeki bu ağlardan biri dil, bir diğeri görsel algı, üçüncüsü görsel imge olarak ele alınıyor. Dördüncüsü ise Hutton’ın ‘ruhun olduğu yer, içsel yansıma-sizin için esas önemli olan şey’ dediği, varsayılan mod ağı olarak tanımlanıyor.
Araştırma sonucunda şu bulgular ortaya konuyor:
Araştırmacılar, çalışmanın en önemli bulgularından biri olarak çocukların resimli hikâye kitabı ile meşgul olduğu durumda, dil, görsel algı, görsel imge ve varsayılan mod olmak üzere beyindeki tüm bu ağların kendi aralarında ve birbirleriyle etkileşiminin arttığı sonucuna ulaşırlar.
Ve aslında bu sadece 4 yaşındaki çocuklar için değil, gençler ve yetişkinler için de geçerlidir.
İşte size ‘okumanın, bilgisayar ya da televizyon başında geçirilen zamanlardan çok daha yararlı olduğunu’ düşündürebilecek yeni bir bulgu…
Hem de çok ciddi, bağımsız bir düşünce kuruluşunun ve yani Türk Eğitim Derneği bünyesinde fikir üreten TEDMEM’in referansıyla…
***
Dr. Hutton’ın ilginç çalışmasını özetleyen makale de dahil olmak üzere TEDMEM’in paylaşımlarını internet ortamında https://tedmem.org adresinden takip edebilirsiniz.
TEDMEM’i takip etmeyi, bütün öğretmenlerimize, araştırmacılara, bilim meraklılarına, eğitim gönüllülerine ama en çok da ‘genç öğretmenlere’, dünyayı değiştirebilecek meslektaşlarıma öneriyorum.
‘ABD-Cincinnati Çocuk Hastanesi’nde özellikle ‘erken okuryazarlık dönemi’ üzerine eğilen araştırmacı ve çocuk doktoru Dr. John Hutton’ın yayımladığı bir çalışma, aynı hikâyenin farklı biçimlerde -örneğin resimli hikâye kitabı, sesli hikâye ve çizgi film gibi üç ayrı form içerisinde- sunulduğu durumların her birinde çocukların beyinlerinde birbirinden farklı neler olabileceğine dair çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor.
Dr. Hutton, gerçekleştirdiği çalışmada 4 yaşındaki 27 farklı çocuğa üç farklı formda hikâyeler sunuyor. Başka bir deyişle aynı olay akışı (örneğin Bremen Mızıkacıları anlatısı), çocukların karşısına (a) sadece sesli hikâye (masal); (b) hikâye ve görsel (hikaye kitabı); (c) sesli ve hareketli görsel (çizgi film) olarak çıkarılıyor. Çocuklar hikayelerle ilgilenirken, MRI (manyetik rezonans görüntüleme) cihazı ile çocukların belirli beyin ağlarındaki aktivasyon ve ağlar arasındaki etkileşimler incelenerek analiz ediliyor.
Beyindeki bu ağlardan biri dil, bir diğeri görsel algı, üçüncüsü görsel imge olarak ele alınıyor. Dördüncüsü ise Hutton’ın ‘ruhun olduğu yer, içsel yansıma-sizin için esas önemli olan şey’ dediği, varsayılan mod ağı olarak tanımlanıyor.
Araştırma sonucunda şu bulgular ortaya konuyor:
- Çocukların sadece ‘sesli hikayeyle’ meşgul olduğu durumda MRI, beynin dil merkezindeki ağların etkinleştiği görüntüler, ancak beynin diğer bölgelerinde genel olarak az bağlantı gerçekleşir. Araştırmacılar, Hutton’ın çalışmasına bu durumla ilgili olarak ‘Çocukların (sadece seslere yüklenmiş ifadeleri) anlamak için zorlandıklarını gösteren fazlaca kanıt var’ notunu düşer…
- Çocukların sesli ve hareketli görselle (çizgi film, animasyon) meşgul olduğu durumda dil ve görsel algılama merkezindeki ağlarda aşırı hareketlilik gözlemlenir; ancak beynin farklı ağları arasında pek fazla etkileşime rastlanamaz. Hutton bunu kabaca ‘Çocuğun beyni sesli ve hareketli hikâyeye ayak durmaya çalışıyordu’ yaklaşımıyla açıklar… Üç durum içerisinde çocukların hikâyeyi anlamlandırmakta en çok zorlandıkları durum budur.
- Çocukların ‘resimli hikâye’ kitaplarıyla meşgul oldukları durum ise Hutton tarafından ‘ideal’ olarak tanımlanır. Çocukların hikâye kitabındaki görsellerle meşgul olduğu durumda beynin dil merkezindeki ağların etkileşiminin, yalnızca sesli hikayeyle meşgul olunan duruma göre kısmen azaldığı görülür. Hutton bu durumu, ‘sadece kelimelere dikkat etmek yerine, çocukların hikâyeyi anlamlandırmak için görselleri ipucu olarak kullanmaları’ olarak açıklar. ‘Çocuklara bir resim verin, böylece zihinlerini çalıştıracak bir nedenleri olur’ diyen Hutton, ‘Animasyon ile sesli, hareketli ve görsel uyaranların hepsi bir kerede birbirinin üzerine yığılıyor ve çocuklar zihinlerinin farklı bölgelerini çalıştırmak zorunda kalmıyorlar’ diyerek tanısını tamamlar.
Araştırmacılar, çalışmanın en önemli bulgularından biri olarak çocukların resimli hikâye kitabı ile meşgul olduğu durumda, dil, görsel algı, görsel imge ve varsayılan mod olmak üzere beyindeki tüm bu ağların kendi aralarında ve birbirleriyle etkileşiminin arttığı sonucuna ulaşırlar.
Ve aslında bu sadece 4 yaşındaki çocuklar için değil, gençler ve yetişkinler için de geçerlidir.
İşte size ‘okumanın, bilgisayar ya da televizyon başında geçirilen zamanlardan çok daha yararlı olduğunu’ düşündürebilecek yeni bir bulgu…
Hem de çok ciddi, bağımsız bir düşünce kuruluşunun ve yani Türk Eğitim Derneği bünyesinde fikir üreten TEDMEM’in referansıyla…
***
Dr. Hutton’ın ilginç çalışmasını özetleyen makale de dahil olmak üzere TEDMEM’in paylaşımlarını internet ortamında https://tedmem.org adresinden takip edebilirsiniz.
TEDMEM’i takip etmeyi, bütün öğretmenlerimize, araştırmacılara, bilim meraklılarına, eğitim gönüllülerine ama en çok da ‘genç öğretmenlere’, dünyayı değiştirebilecek meslektaşlarıma öneriyorum.