İstanbul’da oturan hemşerimiz fotoğraf zanaatçısı ve sanatçısı Mustafa Dilaver Bey fecebook’taki hesabında alttaki boğa fotoğrafını yayınlamış. Boğanın öyküsünü de fi tarihinde Nurten Bengi Aksoy yazmış. Şu anda Kadıköy’de altı yolu süsleyen ve ‘Kadıköy Boğası’ diye nam salan boğanın, Aksoy’dan kısaltarak aldığım öyküsü şöyle:
Boğa Heykeli, 1860’larda Paris’te Fransız heykeltıraş Isidore Bonheur tarafından yapılmış.
Fransa-Almanya sınırında bulunan Alsas-Loren bölgesi, zengin kömür rezervleri sebebiyle Sanayi Devrimi sonrasında bu iki ülke arasında sürekli savaş sebebi olurmuş.
1800’lü yıllarda Fransa ve Almanya arasında bir türlü paylaşılamayan Alsas- Loren Bölgesi, yıllar boyunca Fransa ve Almanya arasında bir o yana bir bu yana geçerek sürekli el değiştirmiş.
İşte Boğa Heykeli, 1860’larda bu bölgede Fransızların Almanları yendiği savaşı simgelemek, kızgınlığı ve iriliğiyle Fransızların gücünü anlatmak için yaptırılmış.
1870 Sedan Muharebesi’yle, Alman General Bismarck tarafından Alsas-Loren yeniden geri alınınca, “Fransızların gücü” de böylece yeniden Almanya’ya geçmiş.
Ancak heykelin Almanya’daki yaşantısı çok sürmemiş. Hem I. Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı-Almanya ittifakı hem de Alman İmparatoru II. Wilhelm‘in dostluğundan dolayı boğa, 1917’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne hediye edilmiş.
İttihat ve Terakki Cemiyeti de boğa heykelini Enver Paşa‘ya hediye etmiş. Böylece Türkiye’ye gelen heykel, ilk olarak Beylerbeyi Sarayı’nın bahçesine, oradan da Yıldız Sarayı Şale Köşkü’nün büyük serası önüne yerleştirilmiş.
I. Dünya Savaşı sonunda Enver Paşa’nın yurt dışına gitmesinden sonra, boğanın Yıldız Şale Köşkü’nden sonra ilk görüldüğü yer, Enver Paşa ve Naciye Sultan’ın sahip oldukları “Bilezikçi Çiftliği” olmuş.
Çiftliğin bir köşesinde unutulan, adeta kaderine terk edilen “gücün simgesi” boğa, fazla değil, 50 yıl kadar sonra hatırlanıp yeni yapılan Hilton Oteli’nin bahçesine taşınmış.
Ardından Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nın önüne konan boğa, bir söylentiye göre, daha sonra da bir müddet Taksim Gezi Parkı’na götürülmüş. 1970’li yılların başlarında, İstanbul’un Anadolu Yakası seyahati başlamış boğanın. Kaderinde gezmek olan boğanın Kadıköy’deki ilk durağı ise tarihi Şehremaneti binasının önü olmuş. (Bugünkü Kadıköy Tarih, Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi).
Yaklaşık yirmi yıl kadar da bu mekânda kalan boğa, nihayet 1987 yılında bugünkü yerine yani Altıyol’a taşınmış.
Bir başka rivayet ise; “Dövüşen Boğa” heykelinin, avcılığa ve hayvan heykellerine özel ilgisi olan Sultan Abdülaziz tarafından heykeltıraş Rouillard‘ın ekibine yaptırılan 24 hayvan heykeli arasında olduğudur.
…ve bir ‘Erzurum Bağası’ (!)
Boğa, daha birçok şeyi çağrıştırsa da heybetli görünüşü ve her an saldırmaya hazır duruşuyla, “gücün simgesi” olarak kabul edilmektedir. Yine fi tarihinde Erzurumlu iş adamı Yılmaz Kuşkay Bey, hatırımda kaldığı kadarıyla, Erzurum’a bir bağa ya da semiz bir inek heykeli yaptırılmasını ve şehrin girişine konulmasını önermişti. Hatta ABD’nin hayvancılığıyla şöhretli Teksas Eyaletinde böyle bir heykelin olduğunu ifade etmişti. Gayesi de şu idi: Erzurum, kurulduğu günden beri, yani şöyle böyle 6 bin yıldır, temel geçim kaynağı hayvancılık olan bir şehirdir. Özellikle büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde Erzurum Türkiye’de bir numaralı ildir, denilebilir. Madem şehrin kadim gücü hayvancılıktır, o halde bir boğa heykeli şehrin girişinde durup gelip geçene şehrin gücünü haykırabilir!
Bu imaj çağında imajları üretilen şehirlerin daha dikkat çektiği ve akılda kaldığı unutulmamalı. Erzurum’da kayak, pek karın doyurmaz, ama hayvancılık 6 bin yıldır bu bölgeyi ayakta tuttuğu gibi bir 6 bin yıl daha ayakta tutabilir tabii bir imkândır…
1. Boğa Heykeli’nin Beylerbeyi Sarayından sonra taşındığı Yıldız Saray Bahçesindeki yeri; 2. Boğa Heykelinin Kadıköy Altıyol’daki son yeri.
Boğa Heykeli, 1860’larda Paris’te Fransız heykeltıraş Isidore Bonheur tarafından yapılmış.
Fransa-Almanya sınırında bulunan Alsas-Loren bölgesi, zengin kömür rezervleri sebebiyle Sanayi Devrimi sonrasında bu iki ülke arasında sürekli savaş sebebi olurmuş.
1800’lü yıllarda Fransa ve Almanya arasında bir türlü paylaşılamayan Alsas- Loren Bölgesi, yıllar boyunca Fransa ve Almanya arasında bir o yana bir bu yana geçerek sürekli el değiştirmiş.
İşte Boğa Heykeli, 1860’larda bu bölgede Fransızların Almanları yendiği savaşı simgelemek, kızgınlığı ve iriliğiyle Fransızların gücünü anlatmak için yaptırılmış.
1870 Sedan Muharebesi’yle, Alman General Bismarck tarafından Alsas-Loren yeniden geri alınınca, “Fransızların gücü” de böylece yeniden Almanya’ya geçmiş.
Ancak heykelin Almanya’daki yaşantısı çok sürmemiş. Hem I. Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı-Almanya ittifakı hem de Alman İmparatoru II. Wilhelm‘in dostluğundan dolayı boğa, 1917’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne hediye edilmiş.
İttihat ve Terakki Cemiyeti de boğa heykelini Enver Paşa‘ya hediye etmiş. Böylece Türkiye’ye gelen heykel, ilk olarak Beylerbeyi Sarayı’nın bahçesine, oradan da Yıldız Sarayı Şale Köşkü’nün büyük serası önüne yerleştirilmiş.
I. Dünya Savaşı sonunda Enver Paşa’nın yurt dışına gitmesinden sonra, boğanın Yıldız Şale Köşkü’nden sonra ilk görüldüğü yer, Enver Paşa ve Naciye Sultan’ın sahip oldukları “Bilezikçi Çiftliği” olmuş.
Çiftliğin bir köşesinde unutulan, adeta kaderine terk edilen “gücün simgesi” boğa, fazla değil, 50 yıl kadar sonra hatırlanıp yeni yapılan Hilton Oteli’nin bahçesine taşınmış.
Ardından Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nın önüne konan boğa, bir söylentiye göre, daha sonra da bir müddet Taksim Gezi Parkı’na götürülmüş. 1970’li yılların başlarında, İstanbul’un Anadolu Yakası seyahati başlamış boğanın. Kaderinde gezmek olan boğanın Kadıköy’deki ilk durağı ise tarihi Şehremaneti binasının önü olmuş. (Bugünkü Kadıköy Tarih, Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi).
Yaklaşık yirmi yıl kadar da bu mekânda kalan boğa, nihayet 1987 yılında bugünkü yerine yani Altıyol’a taşınmış.
Bir başka rivayet ise; “Dövüşen Boğa” heykelinin, avcılığa ve hayvan heykellerine özel ilgisi olan Sultan Abdülaziz tarafından heykeltıraş Rouillard‘ın ekibine yaptırılan 24 hayvan heykeli arasında olduğudur.
…ve bir ‘Erzurum Bağası’ (!)
Boğa, daha birçok şeyi çağrıştırsa da heybetli görünüşü ve her an saldırmaya hazır duruşuyla, “gücün simgesi” olarak kabul edilmektedir. Yine fi tarihinde Erzurumlu iş adamı Yılmaz Kuşkay Bey, hatırımda kaldığı kadarıyla, Erzurum’a bir bağa ya da semiz bir inek heykeli yaptırılmasını ve şehrin girişine konulmasını önermişti. Hatta ABD’nin hayvancılığıyla şöhretli Teksas Eyaletinde böyle bir heykelin olduğunu ifade etmişti. Gayesi de şu idi: Erzurum, kurulduğu günden beri, yani şöyle böyle 6 bin yıldır, temel geçim kaynağı hayvancılık olan bir şehirdir. Özellikle büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde Erzurum Türkiye’de bir numaralı ildir, denilebilir. Madem şehrin kadim gücü hayvancılıktır, o halde bir boğa heykeli şehrin girişinde durup gelip geçene şehrin gücünü haykırabilir!
Bu imaj çağında imajları üretilen şehirlerin daha dikkat çektiği ve akılda kaldığı unutulmamalı. Erzurum’da kayak, pek karın doyurmaz, ama hayvancılık 6 bin yıldır bu bölgeyi ayakta tuttuğu gibi bir 6 bin yıl daha ayakta tutabilir tabii bir imkândır…
1. Boğa Heykeli’nin Beylerbeyi Sarayından sonra taşındığı Yıldız Saray Bahçesindeki yeri; 2. Boğa Heykelinin Kadıköy Altıyol’daki son yeri.