Herhangi bir konuda, herhangi bir seçim anında eğer kararsızlık çekiyorsanız yapacağınız seçimin doğru olup olmayacağını belirlemek için hemen şunu düşünün:
…
Ticari, politik, bürokratik, etik, hukuksal ya da insanlar arası ilişkilere dair bütün hayat durumlarının ölçme-değerlendirmesinde kullanabileceğiniz bu iki kriteri, eğitim yöneticilerinin katıldığı bir seminerde işitmiştim.
Son derece anlaşılır ve kullanışlı bir kriter, değil mi?
Ama bir o kadar da riskli ve -sanki- tehditkâr…
Dışarda, sokakta veya mağazalarda karşılaştığımız bütün o insanların kaçı acaba gün içinde gerçekleştirdiği ticari eylemleri, tercihleri akşam gönül huzuruyla ailesine anlatabilir?
Akşam yemeğinden sonra ailesini salona toplayıp onların gözünün içine baka baka ‘Zenginliğimizi artırmak, çekirdek ailemizi daha konforlu yaşamak için bugün adil kâr marjının çok üzerinde bir fiyatla ürün sattım; buna halk arasında ‘insanları kazıklamak’ deniyor ve çocuklar, bilin ki ben bugün çok kişiyi kazıkladım!’ diyebilecek kaç babayiğit çıkar?
Çok azdır böylesi, hatta belki de hiç yoktur, değil mi?
Halbuki her gün binlerce insan, binlerce başka insanı kazıklıyor.
Bakınız: Mahkemelerde her gün açılan binlerce dava dosyası…
En prestijli makamları dolduran kelli felli adamların kaçı; vekillerin, bakanların ne kadarı; kendilerine toplumun geleceği, güvenliği, malı mülkü emanet edilmiş öğretmenlerin, akademisyenlerin, askerlerin, polislerin kaçta kaçı, gizli-açık bütün emellerinin ve bilinen-bilinmeyen bütün icraatlarının gazetede, hem de doğup büyüdükleri yerin gazetesinde, ön sayfada sekiz sütuna manşet yazılmasını, ifşa edilmesini ister?
‘Yapın bunu ve bir sözcük bile atlamadan, her şeyi eksiksiz yazın ki çocukluğuma tanıklık etmiş insanları, dostlarımı, annemi, babamı, halamı, teyzemi, dayımı, amcamı, ilkokul arkadaşlarımı ve öğretmenlerimi, hepsini yaptıklarımla onurlandırmış olayım’ diyebilecek kaç kişi çıkar.
Vardır mutlaka; ama sanki azdır, değil mi?
Halbuki her gün onlarca, yüzlerce adam kayırma, torpil, haksız menfaat temini, görevi kötüye kullanma, yetkiyi suistimal, zimmeti istismar ve dahi türlü şaibe durumu ve hukuksuzluk yaşanıyor hayatlarımızda.
Bakınız: Kapalı kapıların arkası ve müfettişlerin altından kalkmaya çalıştığı yüzlerce soruşturma dosyası…
Bütün bu durum, tutum ve alışkanlıklar, kısaca yekpare bir kültür içinde beliren bilumum sorunlar, öyle tümden varlıkla-yoklukla, jandarmayla-polisle, kanunla-yasakla ilgili olamaz; bunların tümü doğrudan doğruya ‘vicdanla’ ilgili:
Yaptığımız şeyi veya tercihimizi, gönül rahatlığıyla ailemize anlatamıyorsak…
Ya da mesela yaptığımız bir şeyin, bir tercihimizin doğduğumuz kentin yerel gazetesinde yazılması bizi rahatsız edecekse…
O zaman geriye tek şey kalıyor:
Vicdanımızın bize, daha doğrusu ihtiraslarımıza, bütünüyle egemen olmasını sağlamak!
Doymak yani, doymak!
Gözümüzü doyurmak ve hiç kimsenin bizi gözetlemediği zamanlarda da vicdanlı ve dürüst olmak.
İşte olur da bunu başarırsak o zaman mahkemelerin de hakimlerin-savcıların da askerlerin-polislerin de öğretmenlerin de din adamlarının da işleri çok ama çok kolaylaşır.
- Yaptığınız şeyi veya tercihinizi, gönül rahatlığıyla ailenize anlatabilir misiniz?
- Yaptığınız o şeyin, o tercihinizin, doğduğunuz kentin yerel gazetesinde yazılması sizi rahatsız mı eder, yoksa onurlandırır mı?
…
Ticari, politik, bürokratik, etik, hukuksal ya da insanlar arası ilişkilere dair bütün hayat durumlarının ölçme-değerlendirmesinde kullanabileceğiniz bu iki kriteri, eğitim yöneticilerinin katıldığı bir seminerde işitmiştim.
Son derece anlaşılır ve kullanışlı bir kriter, değil mi?
Ama bir o kadar da riskli ve -sanki- tehditkâr…
Dışarda, sokakta veya mağazalarda karşılaştığımız bütün o insanların kaçı acaba gün içinde gerçekleştirdiği ticari eylemleri, tercihleri akşam gönül huzuruyla ailesine anlatabilir?
Akşam yemeğinden sonra ailesini salona toplayıp onların gözünün içine baka baka ‘Zenginliğimizi artırmak, çekirdek ailemizi daha konforlu yaşamak için bugün adil kâr marjının çok üzerinde bir fiyatla ürün sattım; buna halk arasında ‘insanları kazıklamak’ deniyor ve çocuklar, bilin ki ben bugün çok kişiyi kazıkladım!’ diyebilecek kaç babayiğit çıkar?
Çok azdır böylesi, hatta belki de hiç yoktur, değil mi?
Halbuki her gün binlerce insan, binlerce başka insanı kazıklıyor.
Bakınız: Mahkemelerde her gün açılan binlerce dava dosyası…
En prestijli makamları dolduran kelli felli adamların kaçı; vekillerin, bakanların ne kadarı; kendilerine toplumun geleceği, güvenliği, malı mülkü emanet edilmiş öğretmenlerin, akademisyenlerin, askerlerin, polislerin kaçta kaçı, gizli-açık bütün emellerinin ve bilinen-bilinmeyen bütün icraatlarının gazetede, hem de doğup büyüdükleri yerin gazetesinde, ön sayfada sekiz sütuna manşet yazılmasını, ifşa edilmesini ister?
‘Yapın bunu ve bir sözcük bile atlamadan, her şeyi eksiksiz yazın ki çocukluğuma tanıklık etmiş insanları, dostlarımı, annemi, babamı, halamı, teyzemi, dayımı, amcamı, ilkokul arkadaşlarımı ve öğretmenlerimi, hepsini yaptıklarımla onurlandırmış olayım’ diyebilecek kaç kişi çıkar.
Vardır mutlaka; ama sanki azdır, değil mi?
Halbuki her gün onlarca, yüzlerce adam kayırma, torpil, haksız menfaat temini, görevi kötüye kullanma, yetkiyi suistimal, zimmeti istismar ve dahi türlü şaibe durumu ve hukuksuzluk yaşanıyor hayatlarımızda.
Bakınız: Kapalı kapıların arkası ve müfettişlerin altından kalkmaya çalıştığı yüzlerce soruşturma dosyası…
Bütün bu durum, tutum ve alışkanlıklar, kısaca yekpare bir kültür içinde beliren bilumum sorunlar, öyle tümden varlıkla-yoklukla, jandarmayla-polisle, kanunla-yasakla ilgili olamaz; bunların tümü doğrudan doğruya ‘vicdanla’ ilgili:
Yaptığımız şeyi veya tercihimizi, gönül rahatlığıyla ailemize anlatamıyorsak…
Ya da mesela yaptığımız bir şeyin, bir tercihimizin doğduğumuz kentin yerel gazetesinde yazılması bizi rahatsız edecekse…
O zaman geriye tek şey kalıyor:
Vicdanımızın bize, daha doğrusu ihtiraslarımıza, bütünüyle egemen olmasını sağlamak!
Doymak yani, doymak!
Gözümüzü doyurmak ve hiç kimsenin bizi gözetlemediği zamanlarda da vicdanlı ve dürüst olmak.
İşte olur da bunu başarırsak o zaman mahkemelerin de hakimlerin-savcıların da askerlerin-polislerin de öğretmenlerin de din adamlarının da işleri çok ama çok kolaylaşır.