
Kara tahtalı, siyah önlük giyilen, tüten sobalı yıllardan üç farklı tahtası olan sınıflardan dijital ortamlara bağlanan Türkiye’nin eğitimdeki başarısı göz ardı edilemez. Tüm yurtta kalabalık sınıflar, öğretmensiz geçen ders saatleri, yıkık dökük viraneyi andıran okullar ve zor şartlar altında eğitim mücadelesi veren öğretmenler ve geleceğin inşasında rol alacak öğrenciler…
Son yirmi yılda eğitim alanında elde edilen mesafeler en çokta eğitimin içinde olanlar tarafından fark edilmektedir. Bu değişimi fark eden bir diğer grup ise eğitimin en önemli ayağı olan velilerdir. Eylül ayı sonbaharın başlangıcı ve okullarında açılacağının habercisi olan bir aydır. Sararan yapraklar, sert esmeye başlayan rüzgârlar aynı zamanda okul hayatının da yeniden başlamasına neden olurdu. Olurdu olmasına rağmen sert rüzgârların estiği bir alanda velilerin zihinlerinde olurdu. Hele de çok çocuklu bir ailede esen rüzgârların etkisi fazlaca olurdu. Eylül ayı böylelikle zor geçecek kışında habercisi gibiydi. Baba, anne, bazen de dedeler ve nineler ellerinde kâğıt ve kalemle kırtasiyenin camlarına asılmış kitap listelerini kayıt etmekle meşgul olurdu. O yıllarda okullarda okutulacak kitapların listesi önceden kırtasiyelere verilir, onlarda kolaylık olsun diye bu listeleri camlarına asardı. O zamanın çocukları için birçok ilde bu durum aslında bir gelir kapısının da açıldığı anlamına gelirdi. Kitap pazarları kurulan illerde veliler kısmen de olsa ucuz kitap alarak rahatlama imkânı bulabilirdi. Ya bu tarz pazarların olmadığı illerde durum nasıl idi? Bu illerde veliler bir ihtiyacı giderirse diğeri öbür aya bırakır, dönem sonuna kadar sorunu çözmeye çalışırdı. Tabi ki böyle durumlarda en çok eksiği olan öğrenci, okulunda sıkıntılar yaşardı. Kurşun kalem alınmış ise, kırmızı kalem alınmazdı, silgi alınırsa bu sefer beslenme çantası alınmazdı. Hele birde çanta eskimiş, önlük küçülmüş ise vay geldi velinin başına, düşün şimdi kara kara…
Ya şimdilerde daha öğrenci okula gelmeden kitaplar belirleniyor, listeler hazırlanıyor, paketlenen kitaplar öğrencilerin sıralarına konuluyor. Tüm bu hizmetler sosyal devlet anlayışına dayandırılarak yapılıyor ve velilerden hiçbir ücret talep de edilmiyor. Yani vatandaş verdiği vergiyi yine geri dönüş olarak kendisine hizmet olarak alıyor. Devletimizin sunduğu bu desteğe öğrencilerimizin de destek olması gerekir. Özellikle de son sınıflarda çoğu zaman kullanılmadan geri dönüşümlere giden kitapların sayısının fazla olması ortada bir sorunun olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Kitaplar verilirken öğrenciye zimmet yapılsa ve dönem sonunda kullanılmayan kitapların geri dönüşüme değil de okulda bırakılması sağlansa ve ardından gelecek sınıfların kullanılmasına yönelik bir adım atılsa, kitaplarında ömrünün uzun olmasında bu bir çözüm olarak görülebilir.
Eğitim adına bu dönem de atılan ve belki de tüm yapılanlar bir tarafa bu bir tarafa dedirten adım ise İmam Hatip Okulları ve Meslek Liselerine yönelik atılan adımlar olmuştur. Bir oldu bitti ile postmodern darbe yapanların kıyımı ilk önce bu okullar üzerinde olmuştur. Yıllarca Türkiye’nin en başarılı okulları olan İmam Hatipler yok sayılmış, öğrencileri ise üniversite kapılarından geri gönderilmiştir. Katsayı adaletsizliği birçok gencin hayallerini de çalmıştır. Bu gün meslek liselerinin salgında oynadığı rolü o gün bunu yapanlar eğer yaşıyorlarsa acaba hangi vicdanla izliyorlardır çok merak ediyorum. Adeta tarih yazan bu okulların üretmiş oldukları maskeleri takarken hangi duyguyu yaşıyorlardır? Hayallerini çaldıkları gençler karşılarına çıksa acaba ne cevap verirler? Çok şükür o günler sona erdi ve İmam Hatipler ve Meslek Liseleri hak ettikleri değeri bir İmam Hatipli cumhurbaşkanları öncülüğünde gördüler ve o karanlık dönemler sona erdi. İlk önce katsayı adaletsizliği giderildi ve ardından ise başörtü sorunu çözüldü ve okullara itibarları yeniden verildi. Salgından sonra yeni dünya düzeninde meslek liseleri daha farklı bir konumda inşallah olacaktır. Tüm bunlar olaya insani yönden bakan, vizyonu ve misyonu olan bir yüreğin cesur adımlarıyla başladı ve bu günlere geldi. Sırf bu yüzden bile bu irade her daim desteklenmeli, ülkenin geleceği için oynanan oyunlar bozulmalı, nifak bozuculara fırsat verilmemelidir.
Coronavirüs salgını ve uzaktan eğitim döneminin en önemli ayağı is elbette ki EBA üzerinden yapılan eğitimler olmuştur. Kısa adıyla EBA, açılımıyla eğitim bilişim ağı okulların kapanmasıyla birlikte faaliyete geçmiş ve hak kayıplarının yaşanmasını önlemiştir. TRT ile işbirliği ve internetin ücretsiz sunulması ise sürece önemli katkılar yapmıştır. EBA içerikler her gün yenilenmiş ve kanallar eğlenceli ve öğretici bir hal almıştır. Kapasite alanı artırılan EBA da ilk önce 8. ve 12. Sınıflara canlı dersler verilmiş, kısa süre içerisinde ise tüm sınıflar düzeyinde canlı derslere geçilmiştir. Akademik yayınlar, veli saatleri, söyleşiler, Anadolu Masallar, videolar ve daha sayamadığım etkinlikler öğrenci ve velilerin hizmetine sunulmuştur. Kaynak sıkıntısı yaşayanlara ve yeni tarz soru tedarik edemeyenlere paketler halinde yine EBA kanalı ile destek olunmaya devam edilmiştir. Son olarak Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk kaleme aldığı eseriyle eğitimci yönünü bir kez daha ortaya koymuş, sürekli canlı ve bant yayınlarıyla veli ve öğrenci karşısına çıkmıştır.Böylelikle bu zor süreçte devletin vatandaşın yanında olduğunu her alanda olduğu gibi eğitim alanında da herkes görmüştür. Tüm bunlar elbette bir anda olan gelişmeler olamaz, olmamıştır da. Yıllardır sürdürülen projelerin bir tezahürüdür. Yıllardır FATİH projesiyle alt yapıya önem verilmiş ve bunun nedenli önemli bir adım olduğu da bu süreçte ortaya çıkmıştır. Bu başarının arkasında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve ekibinin rolü büyüktür. Yatırımların ve son yirmi yıllık çabanın böylelikle mahsulü eğitim alanında alınmıştır. Elbette eksikler vardır, olması da doğal bir durumdur. İnşallah ilerleyen süreçte eksikler tespit edilir ve o alanlara yönelik takviye yatırımlar da devreye girer.
Dünya salgınla ve ekonomik krizlerle boğuşurken elbette ki Türkiye’de bundan nasibi almıştır ve alacaktır da. Tüm bunlara rağmen eğitime verilen önem azalmamış ve eğitim kadrosuna yeni neferler kazandırmak adına adımlar atılmıştır. Krizden önce 20000 akabinde ise ağustos ayında atanmak kaydıyla 20000 daha ek öğretmen kadrosu maliye bakanlığı tarafından ihdas edilmiştir. Cumhuriyet tarihinin en fazla öğretmen atamasının son 20 yılda yapılmış olması da unutulmalıdır. Bu sayı elbette atama bekleyenlerin talebini karşılamayacaktır ama; süreç göz önünde tutulduğunda kadronun verilmesi büyük bir başarıdır. Ekonomiler ve Türkiye ekonomisi daha da iyiye gittiğinde bu sayılar daha da artacaktır.
Bu kadar eğitim adına atılan güzel adımların yanında öğretmenlerin beklentisi ise öğretmenlik kanunun çıkarılmasıdır. İnşallah inanıyoruz ve cumhurbaşkanımıza güveniyoruz ve biliyoruz ki eğitimi 2023 hedeflerine koşar adım taşıyan bu ruh, öğretmenlik kanunu da kısa zaman içerisinde çıkaracaktır.
Son yirmi yılda eğitim alanında elde edilen mesafeler en çokta eğitimin içinde olanlar tarafından fark edilmektedir. Bu değişimi fark eden bir diğer grup ise eğitimin en önemli ayağı olan velilerdir. Eylül ayı sonbaharın başlangıcı ve okullarında açılacağının habercisi olan bir aydır. Sararan yapraklar, sert esmeye başlayan rüzgârlar aynı zamanda okul hayatının da yeniden başlamasına neden olurdu. Olurdu olmasına rağmen sert rüzgârların estiği bir alanda velilerin zihinlerinde olurdu. Hele de çok çocuklu bir ailede esen rüzgârların etkisi fazlaca olurdu. Eylül ayı böylelikle zor geçecek kışında habercisi gibiydi. Baba, anne, bazen de dedeler ve nineler ellerinde kâğıt ve kalemle kırtasiyenin camlarına asılmış kitap listelerini kayıt etmekle meşgul olurdu. O yıllarda okullarda okutulacak kitapların listesi önceden kırtasiyelere verilir, onlarda kolaylık olsun diye bu listeleri camlarına asardı. O zamanın çocukları için birçok ilde bu durum aslında bir gelir kapısının da açıldığı anlamına gelirdi. Kitap pazarları kurulan illerde veliler kısmen de olsa ucuz kitap alarak rahatlama imkânı bulabilirdi. Ya bu tarz pazarların olmadığı illerde durum nasıl idi? Bu illerde veliler bir ihtiyacı giderirse diğeri öbür aya bırakır, dönem sonuna kadar sorunu çözmeye çalışırdı. Tabi ki böyle durumlarda en çok eksiği olan öğrenci, okulunda sıkıntılar yaşardı. Kurşun kalem alınmış ise, kırmızı kalem alınmazdı, silgi alınırsa bu sefer beslenme çantası alınmazdı. Hele birde çanta eskimiş, önlük küçülmüş ise vay geldi velinin başına, düşün şimdi kara kara…
Ya şimdilerde daha öğrenci okula gelmeden kitaplar belirleniyor, listeler hazırlanıyor, paketlenen kitaplar öğrencilerin sıralarına konuluyor. Tüm bu hizmetler sosyal devlet anlayışına dayandırılarak yapılıyor ve velilerden hiçbir ücret talep de edilmiyor. Yani vatandaş verdiği vergiyi yine geri dönüş olarak kendisine hizmet olarak alıyor. Devletimizin sunduğu bu desteğe öğrencilerimizin de destek olması gerekir. Özellikle de son sınıflarda çoğu zaman kullanılmadan geri dönüşümlere giden kitapların sayısının fazla olması ortada bir sorunun olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Kitaplar verilirken öğrenciye zimmet yapılsa ve dönem sonunda kullanılmayan kitapların geri dönüşüme değil de okulda bırakılması sağlansa ve ardından gelecek sınıfların kullanılmasına yönelik bir adım atılsa, kitaplarında ömrünün uzun olmasında bu bir çözüm olarak görülebilir.
Eğitim adına bu dönem de atılan ve belki de tüm yapılanlar bir tarafa bu bir tarafa dedirten adım ise İmam Hatip Okulları ve Meslek Liselerine yönelik atılan adımlar olmuştur. Bir oldu bitti ile postmodern darbe yapanların kıyımı ilk önce bu okullar üzerinde olmuştur. Yıllarca Türkiye’nin en başarılı okulları olan İmam Hatipler yok sayılmış, öğrencileri ise üniversite kapılarından geri gönderilmiştir. Katsayı adaletsizliği birçok gencin hayallerini de çalmıştır. Bu gün meslek liselerinin salgında oynadığı rolü o gün bunu yapanlar eğer yaşıyorlarsa acaba hangi vicdanla izliyorlardır çok merak ediyorum. Adeta tarih yazan bu okulların üretmiş oldukları maskeleri takarken hangi duyguyu yaşıyorlardır? Hayallerini çaldıkları gençler karşılarına çıksa acaba ne cevap verirler? Çok şükür o günler sona erdi ve İmam Hatipler ve Meslek Liseleri hak ettikleri değeri bir İmam Hatipli cumhurbaşkanları öncülüğünde gördüler ve o karanlık dönemler sona erdi. İlk önce katsayı adaletsizliği giderildi ve ardından ise başörtü sorunu çözüldü ve okullara itibarları yeniden verildi. Salgından sonra yeni dünya düzeninde meslek liseleri daha farklı bir konumda inşallah olacaktır. Tüm bunlar olaya insani yönden bakan, vizyonu ve misyonu olan bir yüreğin cesur adımlarıyla başladı ve bu günlere geldi. Sırf bu yüzden bile bu irade her daim desteklenmeli, ülkenin geleceği için oynanan oyunlar bozulmalı, nifak bozuculara fırsat verilmemelidir.
Coronavirüs salgını ve uzaktan eğitim döneminin en önemli ayağı is elbette ki EBA üzerinden yapılan eğitimler olmuştur. Kısa adıyla EBA, açılımıyla eğitim bilişim ağı okulların kapanmasıyla birlikte faaliyete geçmiş ve hak kayıplarının yaşanmasını önlemiştir. TRT ile işbirliği ve internetin ücretsiz sunulması ise sürece önemli katkılar yapmıştır. EBA içerikler her gün yenilenmiş ve kanallar eğlenceli ve öğretici bir hal almıştır. Kapasite alanı artırılan EBA da ilk önce 8. ve 12. Sınıflara canlı dersler verilmiş, kısa süre içerisinde ise tüm sınıflar düzeyinde canlı derslere geçilmiştir. Akademik yayınlar, veli saatleri, söyleşiler, Anadolu Masallar, videolar ve daha sayamadığım etkinlikler öğrenci ve velilerin hizmetine sunulmuştur. Kaynak sıkıntısı yaşayanlara ve yeni tarz soru tedarik edemeyenlere paketler halinde yine EBA kanalı ile destek olunmaya devam edilmiştir. Son olarak Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk kaleme aldığı eseriyle eğitimci yönünü bir kez daha ortaya koymuş, sürekli canlı ve bant yayınlarıyla veli ve öğrenci karşısına çıkmıştır.Böylelikle bu zor süreçte devletin vatandaşın yanında olduğunu her alanda olduğu gibi eğitim alanında da herkes görmüştür. Tüm bunlar elbette bir anda olan gelişmeler olamaz, olmamıştır da. Yıllardır sürdürülen projelerin bir tezahürüdür. Yıllardır FATİH projesiyle alt yapıya önem verilmiş ve bunun nedenli önemli bir adım olduğu da bu süreçte ortaya çıkmıştır. Bu başarının arkasında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve ekibinin rolü büyüktür. Yatırımların ve son yirmi yıllık çabanın böylelikle mahsulü eğitim alanında alınmıştır. Elbette eksikler vardır, olması da doğal bir durumdur. İnşallah ilerleyen süreçte eksikler tespit edilir ve o alanlara yönelik takviye yatırımlar da devreye girer.
Dünya salgınla ve ekonomik krizlerle boğuşurken elbette ki Türkiye’de bundan nasibi almıştır ve alacaktır da. Tüm bunlara rağmen eğitime verilen önem azalmamış ve eğitim kadrosuna yeni neferler kazandırmak adına adımlar atılmıştır. Krizden önce 20000 akabinde ise ağustos ayında atanmak kaydıyla 20000 daha ek öğretmen kadrosu maliye bakanlığı tarafından ihdas edilmiştir. Cumhuriyet tarihinin en fazla öğretmen atamasının son 20 yılda yapılmış olması da unutulmalıdır. Bu sayı elbette atama bekleyenlerin talebini karşılamayacaktır ama; süreç göz önünde tutulduğunda kadronun verilmesi büyük bir başarıdır. Ekonomiler ve Türkiye ekonomisi daha da iyiye gittiğinde bu sayılar daha da artacaktır.
Bu kadar eğitim adına atılan güzel adımların yanında öğretmenlerin beklentisi ise öğretmenlik kanunun çıkarılmasıdır. İnşallah inanıyoruz ve cumhurbaşkanımıza güveniyoruz ve biliyoruz ki eğitimi 2023 hedeflerine koşar adım taşıyan bu ruh, öğretmenlik kanunu da kısa zaman içerisinde çıkaracaktır.