
Câhilin fahri cem’-i mâl iledir
Ârifin izzeti kemâl iledir
Abdülhakim Hamidi
(Cahil, mala sahip olmakla övünür; arifin gururu ise olgunlaşmasıdır.)
Avrupa’da insanlar trafik kurallarına uyup yayalara geçiş üstünlüğü tanırken Türkiye’de insanlar niçin bu kurallara uymamakta ve özellikle yayalara saygısız davranmaktadırlar?
1895 yılında İstanbul gümrüğüne getirilen, at ve öküzlerin çekmediği aracın kendi başına hareket ettiğini gören insanlar büyük bir şaşkınlık yaşamış ve bu araca “kendi kendine hareket eden” manasına gelen “zatü’l-hareke” adını vermişlerdi. Bu tarihten itibaren araba ithalinin serüveni başlamış, insanımızın modeli değişen her araçla birlikte arabalara olan hayranlığı artarak devam etmiştir.
Ülkemizde insanların almış oldukları soyadlarında genellikle soy özellikleri ön plana çıkmakta, insanlar Beyoğlu, Ağaoğlu tabirlerini soyadı olarak kullanmaktan gurur duymaktadırlar. Atadan, dededen zengin olanların zenginlikleri ürettiklerine değil, toprak ağalığına dayanmaktadır. Ağa soyundan gelen bu kişiler toplum tarafından büyük kabul görmekte, ayrıcalıklı hallerini günlük yaşamlarına yansıtmaktadırlar.
Avrupa’dan gelen ilk arabalar çok pahalı olduğu için ancak bu arabalara ağa ve bey oğulları sahip olmaktaydılar. Normal zamanda bile kendilerini insanlardan çok farklı gören bu kişiler arabaya bindikleri vakit çok daha havalı halleri oluşmaktaydı.
Bir yandan Beyoğluna, diğer yandan o Beyoğlunun binmiş olduğu arabaya hayran hayran bakan kişiler hem arabaya hem arabanın içindeki zata yol veriyor ve geçiş üstünlüğünü bu kişilere kaptırıyorlardı. Bu anlayış bir yaşam tarzına dönüştüğü ve toplumun geneline işlediği için yayalara geçiş hakkını tanıyacak bireyleri yetiştirmenin çok daha fazla zaman alacağı görülmektedir.
Bir nesnenin tüketicisi olan toplumlar, ithal etmiş oldukları araçları, ithal edilen ülkenin değerleri ile değil, kendi kültürel kodlarında taşımış oldukları değerler ile kullanırlar. Bu hareket tarzı bazı zaman toplumlarda çatışmalara neden olur.
Ekonomik gelirleri ile kültürel seviyeleri bir olmayan kişiler, paranın gücü ile elde ettikleri nesneyi, yine o güce dayanarak kullanmaya başladıkları vakit, bu durumdan olumsuz etkilenen mağdur bir kesim oluşmaktadır. Bu anlayış yaşam tarzına dönüştüğünde, yeni gelen nesil bu uygulamanın doğru olduğuna inanarak aynı davranış şeklini devam ettirmektedirler. Bu şartlarda sistem daima güçlünün, zenginin lehine işlemekte, insanlar bu kısır döngü içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Bir toplumda kültür seviyesi düştükçe o toplumda kazalarının sayısında artış olmaktadır. Akşam dönmek üzere evinden çıkan kişiler, akşam olunca ya trafik canavarının kurbanı olarak mezara ya da trafik canavarı olarak hapse girmektedirler.
Ârifin izzeti kemâl iledir
Abdülhakim Hamidi
(Cahil, mala sahip olmakla övünür; arifin gururu ise olgunlaşmasıdır.)
Avrupa’da insanlar trafik kurallarına uyup yayalara geçiş üstünlüğü tanırken Türkiye’de insanlar niçin bu kurallara uymamakta ve özellikle yayalara saygısız davranmaktadırlar?
1895 yılında İstanbul gümrüğüne getirilen, at ve öküzlerin çekmediği aracın kendi başına hareket ettiğini gören insanlar büyük bir şaşkınlık yaşamış ve bu araca “kendi kendine hareket eden” manasına gelen “zatü’l-hareke” adını vermişlerdi. Bu tarihten itibaren araba ithalinin serüveni başlamış, insanımızın modeli değişen her araçla birlikte arabalara olan hayranlığı artarak devam etmiştir.
Ülkemizde insanların almış oldukları soyadlarında genellikle soy özellikleri ön plana çıkmakta, insanlar Beyoğlu, Ağaoğlu tabirlerini soyadı olarak kullanmaktan gurur duymaktadırlar. Atadan, dededen zengin olanların zenginlikleri ürettiklerine değil, toprak ağalığına dayanmaktadır. Ağa soyundan gelen bu kişiler toplum tarafından büyük kabul görmekte, ayrıcalıklı hallerini günlük yaşamlarına yansıtmaktadırlar.
Avrupa’dan gelen ilk arabalar çok pahalı olduğu için ancak bu arabalara ağa ve bey oğulları sahip olmaktaydılar. Normal zamanda bile kendilerini insanlardan çok farklı gören bu kişiler arabaya bindikleri vakit çok daha havalı halleri oluşmaktaydı.
Bir yandan Beyoğluna, diğer yandan o Beyoğlunun binmiş olduğu arabaya hayran hayran bakan kişiler hem arabaya hem arabanın içindeki zata yol veriyor ve geçiş üstünlüğünü bu kişilere kaptırıyorlardı. Bu anlayış bir yaşam tarzına dönüştüğü ve toplumun geneline işlediği için yayalara geçiş hakkını tanıyacak bireyleri yetiştirmenin çok daha fazla zaman alacağı görülmektedir.
Bir nesnenin tüketicisi olan toplumlar, ithal etmiş oldukları araçları, ithal edilen ülkenin değerleri ile değil, kendi kültürel kodlarında taşımış oldukları değerler ile kullanırlar. Bu hareket tarzı bazı zaman toplumlarda çatışmalara neden olur.
Ekonomik gelirleri ile kültürel seviyeleri bir olmayan kişiler, paranın gücü ile elde ettikleri nesneyi, yine o güce dayanarak kullanmaya başladıkları vakit, bu durumdan olumsuz etkilenen mağdur bir kesim oluşmaktadır. Bu anlayış yaşam tarzına dönüştüğünde, yeni gelen nesil bu uygulamanın doğru olduğuna inanarak aynı davranış şeklini devam ettirmektedirler. Bu şartlarda sistem daima güçlünün, zenginin lehine işlemekte, insanlar bu kısır döngü içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Bir toplumda kültür seviyesi düştükçe o toplumda kazalarının sayısında artış olmaktadır. Akşam dönmek üzere evinden çıkan kişiler, akşam olunca ya trafik canavarının kurbanı olarak mezara ya da trafik canavarı olarak hapse girmektedirler.