
Elli dört farzdan onuncusu Allah’ın kazasına[1] razı olmaktır. Rabbimiz buyurdu:
“Fasbir li hukmi rabbike… / Rabbinin hükmüne sabret…” (Kuran / Kalem 48)
Başa gelen ve hoşa gitmeyen şey her ne ise, o ki başa gelmiştir, geriye çevirmenin imkânı yoktur. Sonucu Rabbin bir emri görerek tahammül gösterip razı olmak gerekir.
Rabbimiz buyurdu: “…radiyaAllâhu anhum ve radû anh… / …Allah onlardan onlar da Allah’tan razı oldu…” (Kuran / Beyyine 8)
Yani; Allah teâla, müminlerin sabır, kanaat, rıza ve kullukları sebebiyle onlardan razı ve hoşnut olmuştur; müminler de taraf-ı Bari’den ikram olunan şeyle yetinerek, Allah’tan razı ve hoşnut olmuşlardır.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kimse ki az bir rızıkla Allah’tan razı olur, Allahü azimüşşan da az bir ameliyle o kuldan razı olur.”
“Kalbinizle Allah’tan razı olun ki fakrınızın[2] sevabına nail olasınız.”
“Bir kimse ki iman lezzetini tattı, o kimse Allah’ın kazasına razı oldu.”
İbn Mesud (ra) şöyle dedi:
“Olan şey için, ‘keşke olmasaydı!’; yahut olmayan şey için, ‘keşke olsaydı!’ demektense, kor ateşi elimde tutup bekleterek elimin yanması bana daha sevimlidir.”
Küfeli ünlü bilgin Meymun bin Mihran da şöyle bir sıfatlandırma yapmıştır:
“Bir kimse ki kazaya razı olmaz onun ahmaklığına bir çare bir şifa yoktur.”
*
Mevla’na hazretleri de Allah’ın kazası karşısında kulun ‘ölü’ gibi olmasını tavsiye etmiştir:
“Ey kötü hiddetli adam! Kaza ile pençeleşme ki kaza da seninle kavgaya tutuşmasın. Tan yerini ağartan Allah’tan bir zarar gelmemesi için kulun Hak hükmüne karşı ölü gibi olması lâzımdır.”
“Ey ulu kişi! Nebîlerin ve velilerin yolunda çalış! Kaza ve kaderle pençeleşmek mücahede sayılmaz. Çünkü bizi pençeleştiren, savaştıran da kaza ve kaderdir. Bir kimse iman ve itaat yolunda yürüyüp de bir an bile ziyan etmişse kâfirim!”
“Allah’ın kaza ve kaderinden yine Allah’ın kaza ve kaderine kaçan kişiden başka hiçbir kimseyi, hiçbir hile, kaza ve kaderden kurtaramaz.”
[1] Kaza: Allah'ın önceden bilip takdir ettiği her şeyin zamanı geldiğinde meydana çıkarılmasıdır. Kader ve Kaza birlikte anılmıştır. (Kader, Hak Teâlâ nın, ezelden ebede kadar olmuş ve olacak her şeyin, her şeyini ve her hâlini, zamanını ve mekânını, sıfatlarını ve özelliklerini ezelî ilmiyle bilip, ona göre, takdir etmesidir. Kaza ise, kaderde planlanan bir şeyin yaratılması, varlık sahasına çıkarılmasıdır.)
[2] Fakr: İhtiyaç, yoksulluk. Cenab-ı Hakka karşı fakrını, ihtiyacını hissetmek. Kendisindeki bütün her şeyin Allah’a ait olduğunu bilmek
“Fasbir li hukmi rabbike… / Rabbinin hükmüne sabret…” (Kuran / Kalem 48)
Başa gelen ve hoşa gitmeyen şey her ne ise, o ki başa gelmiştir, geriye çevirmenin imkânı yoktur. Sonucu Rabbin bir emri görerek tahammül gösterip razı olmak gerekir.
Rabbimiz buyurdu: “…radiyaAllâhu anhum ve radû anh… / …Allah onlardan onlar da Allah’tan razı oldu…” (Kuran / Beyyine 8)
Yani; Allah teâla, müminlerin sabır, kanaat, rıza ve kullukları sebebiyle onlardan razı ve hoşnut olmuştur; müminler de taraf-ı Bari’den ikram olunan şeyle yetinerek, Allah’tan razı ve hoşnut olmuşlardır.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kimse ki az bir rızıkla Allah’tan razı olur, Allahü azimüşşan da az bir ameliyle o kuldan razı olur.”
“Kalbinizle Allah’tan razı olun ki fakrınızın[2] sevabına nail olasınız.”
“Bir kimse ki iman lezzetini tattı, o kimse Allah’ın kazasına razı oldu.”
İbn Mesud (ra) şöyle dedi:
“Olan şey için, ‘keşke olmasaydı!’; yahut olmayan şey için, ‘keşke olsaydı!’ demektense, kor ateşi elimde tutup bekleterek elimin yanması bana daha sevimlidir.”
Küfeli ünlü bilgin Meymun bin Mihran da şöyle bir sıfatlandırma yapmıştır:
“Bir kimse ki kazaya razı olmaz onun ahmaklığına bir çare bir şifa yoktur.”
*
Mevla’na hazretleri de Allah’ın kazası karşısında kulun ‘ölü’ gibi olmasını tavsiye etmiştir:
“Ey kötü hiddetli adam! Kaza ile pençeleşme ki kaza da seninle kavgaya tutuşmasın. Tan yerini ağartan Allah’tan bir zarar gelmemesi için kulun Hak hükmüne karşı ölü gibi olması lâzımdır.”
“Ey ulu kişi! Nebîlerin ve velilerin yolunda çalış! Kaza ve kaderle pençeleşmek mücahede sayılmaz. Çünkü bizi pençeleştiren, savaştıran da kaza ve kaderdir. Bir kimse iman ve itaat yolunda yürüyüp de bir an bile ziyan etmişse kâfirim!”
“Allah’ın kaza ve kaderinden yine Allah’ın kaza ve kaderine kaçan kişiden başka hiçbir kimseyi, hiçbir hile, kaza ve kaderden kurtaramaz.”
[1] Kaza: Allah'ın önceden bilip takdir ettiği her şeyin zamanı geldiğinde meydana çıkarılmasıdır. Kader ve Kaza birlikte anılmıştır. (Kader, Hak Teâlâ nın, ezelden ebede kadar olmuş ve olacak her şeyin, her şeyini ve her hâlini, zamanını ve mekânını, sıfatlarını ve özelliklerini ezelî ilmiyle bilip, ona göre, takdir etmesidir. Kaza ise, kaderde planlanan bir şeyin yaratılması, varlık sahasına çıkarılmasıdır.)
[2] Fakr: İhtiyaç, yoksulluk. Cenab-ı Hakka karşı fakrını, ihtiyacını hissetmek. Kendisindeki bütün her şeyin Allah’a ait olduğunu bilmek