
Elli dört farzdan kırk üçüncü farz sadaka verirken muhatabı minnet altına sokmamak, başa kakmamaktır.
Allahu teâla buyurdu:
“Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükâfatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.
Bir tatlı dil ve kusurları bağışlamak, arkasından eza ve gönül bulantısı gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, halimdir, yumuşak davranır.
Ey iman edenler! Sadakalarınızı, başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteriş için malını dağıtır da ne Allah'a inanır, ne ahiret gününe. Artık onun hâli, bir kayanın hâline benzer ki, üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağanak inmiş de onu yalçın bir kaya halinde bırakıvermiş. Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez. (Bakara 262-264)
“Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.” (Müdessir 6)
Fukaraya verilen sadakaları fukaranın başına kakarak, laf sokuşturarak, kalbini kırarak, aşağılayarak vermek, sadaka verene hiçbir sevap kazandırmayacağı gibi onu günah sahibi yapar.
Hazreti Muhammed (sav)’de şu ince ikazlarda bulundu:
“Fukara komşunuza yemeğinizin kokusuyla eziyet etmeyiniz.”
Yani önce o nimetten fukara komşunuza ikram ediniz sonra siz yiyiniz.
Yine Nebi (sav) buyurdu:
“Hilekâr, cimri ve yaptığı iyilikleri başa kakan kimse cennete giremez.”
“Cennetin kokusu beş yüz yıllık yerden duyulur. Yaptığını başa kakan, anaya babaya asi olan ve içkiye devam eden cennetin kokusunu duyamaz.”
“Allahü teâlânın verdiği malı, gizli ve aşikâre Hak yoluna harcayan ve yaptığı iyilikleri başa kakmayan, müminlerin en kıymetlisi olur.”
“Hikâye olunur ki geçmiş bir zamanda bir bey varmış. Hazinedarlarına emredermiş ki: Bir miskalden başlayarak on miskale kadar sadaka kapları hazırlayın. Bir ihtiyaç sahibi gelip o beyden bir şey talep ettiğinde, hazırlanan o keselerin birini adama verdirirmiş ki, fukara minnet altına girmesin.”
Sultan Mahmud Hazretlerinden hikâye olunur:
“Sultan, bir gün sokakta giderken bir ihtiyar sakının (su satıcısı) yanına uğramış ve ondan su talep ederek içmiş. Adamlarına ihtiyara bin altın vermelerini emretmiş.
Veziri demiş ki: Çarşıda sakadan su içmek padişahların âdetinden değildir!
Şah demiş ki: O pire ihsan etmek murat ettim, içtiğim su karşılığı olarak verdim ki, minnet altına girmesin.”
Allahu teâla buyurdu:
“Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükâfatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.
Bir tatlı dil ve kusurları bağışlamak, arkasından eza ve gönül bulantısı gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, halimdir, yumuşak davranır.
Ey iman edenler! Sadakalarınızı, başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteriş için malını dağıtır da ne Allah'a inanır, ne ahiret gününe. Artık onun hâli, bir kayanın hâline benzer ki, üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağanak inmiş de onu yalçın bir kaya halinde bırakıvermiş. Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez. (Bakara 262-264)
“Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.” (Müdessir 6)
Fukaraya verilen sadakaları fukaranın başına kakarak, laf sokuşturarak, kalbini kırarak, aşağılayarak vermek, sadaka verene hiçbir sevap kazandırmayacağı gibi onu günah sahibi yapar.
Hazreti Muhammed (sav)’de şu ince ikazlarda bulundu:
“Fukara komşunuza yemeğinizin kokusuyla eziyet etmeyiniz.”
Yani önce o nimetten fukara komşunuza ikram ediniz sonra siz yiyiniz.
Yine Nebi (sav) buyurdu:
“Hilekâr, cimri ve yaptığı iyilikleri başa kakan kimse cennete giremez.”
“Cennetin kokusu beş yüz yıllık yerden duyulur. Yaptığını başa kakan, anaya babaya asi olan ve içkiye devam eden cennetin kokusunu duyamaz.”
“Allahü teâlânın verdiği malı, gizli ve aşikâre Hak yoluna harcayan ve yaptığı iyilikleri başa kakmayan, müminlerin en kıymetlisi olur.”
“Hikâye olunur ki geçmiş bir zamanda bir bey varmış. Hazinedarlarına emredermiş ki: Bir miskalden başlayarak on miskale kadar sadaka kapları hazırlayın. Bir ihtiyaç sahibi gelip o beyden bir şey talep ettiğinde, hazırlanan o keselerin birini adama verdirirmiş ki, fukara minnet altına girmesin.”
Sultan Mahmud Hazretlerinden hikâye olunur:
“Sultan, bir gün sokakta giderken bir ihtiyar sakının (su satıcısı) yanına uğramış ve ondan su talep ederek içmiş. Adamlarına ihtiyara bin altın vermelerini emretmiş.
Veziri demiş ki: Çarşıda sakadan su içmek padişahların âdetinden değildir!
Şah demiş ki: O pire ihsan etmek murat ettim, içtiğim su karşılığı olarak verdim ki, minnet altına girmesin.”