
İstanbul'un çok bilindik bir caddesindeki bir mekâna fütursuzca ve saygısızca 15 – 16 yaşlarında Suriyeli dört, beş genç giriyor, her masaya tehditkâr ve tacizkâr bir şekilde bana para ver, bana yiyecek, içecek ver diye dalıyorlar ve hatta insanların içtiklerini, yediklerini önlerinden alıyorlar.
Caddede yürüyorsunuz ayrı ayrı yerlerde kaldırıma oturmuş onlarca Suriyeli bay, bayan bize para verin, bize şunu alın, bunu alın diye bağırıyorlar ve sokaktan geçen herkesi taciz ediyorlar.
Camiden çıkıyoruz, onlarca Suriyeli arkadaş etrafımızı sarıyor, içimizden biri birine para veriyor ve diğerleri tarafından ona verdin bana niye vermedin diye tekmeleniyor ve neredeyse dayak yiyor.
Bu cennet vatanda bu olaylardan çok daha kötü, yürek yakıcı ve aşağılayıcı olayların yaşandığını da yakinen biliyoruz, duyuyoruz.
Sorularımızı tekrar soralım o zaman;
Aylardır Türkiye'de Suriyelilerin, özellikle gençlerin ve çocukların geleceği ile ilgili planlama yapan bir merci ve bu sorumluluğun farkında olan kişiler var mı diye soruyorum cevap alamıyorum. Demek ki yok.
Kaybedecek bir şeyleri kalmamış, ar ve hayâ perdeleri yırtılmış, aç insan önce onurunu yer sözünün canlı ispatı olan bu kişiler camide, sokakta, restoranda insanları tacize ve tehdide daha ne kadar devam edecekler diye soruyorum yine cevap alamıyorum. Demek ki bu işin sonu da yok.
Ve karşınıza alıp konuştuğunuzda şu an yaşadıkları ülkeden, ülkenin insanlarından yani bizlerden nefret ettiklerini inkâr etmeyen ve bu vatana düşmanca hislerle yetişen bu neslin yarın bizlere nelere mal olacağının hesabını yapan var mıdır diye soruyorum, yine cevap yok, çünkü böyle bir kaygı yok.
Bu olayı insanlık, ensarlık, muhacirlik çerçevesinde ele alanlara da bu aşağılayıcı durumun insanlıkla, ensarlıkla ne alakası var diye sormak ve ensara ve muhacire iftira atmayınız diye uyarmak istiyorum ama ne yazık ki; bizi duyan da, anlayan da, anlamak isteyen de yok.
Caddede yürüyorsunuz ayrı ayrı yerlerde kaldırıma oturmuş onlarca Suriyeli bay, bayan bize para verin, bize şunu alın, bunu alın diye bağırıyorlar ve sokaktan geçen herkesi taciz ediyorlar.
Camiden çıkıyoruz, onlarca Suriyeli arkadaş etrafımızı sarıyor, içimizden biri birine para veriyor ve diğerleri tarafından ona verdin bana niye vermedin diye tekmeleniyor ve neredeyse dayak yiyor.
Bu cennet vatanda bu olaylardan çok daha kötü, yürek yakıcı ve aşağılayıcı olayların yaşandığını da yakinen biliyoruz, duyuyoruz.
Sorularımızı tekrar soralım o zaman;
Aylardır Türkiye'de Suriyelilerin, özellikle gençlerin ve çocukların geleceği ile ilgili planlama yapan bir merci ve bu sorumluluğun farkında olan kişiler var mı diye soruyorum cevap alamıyorum. Demek ki yok.
Kaybedecek bir şeyleri kalmamış, ar ve hayâ perdeleri yırtılmış, aç insan önce onurunu yer sözünün canlı ispatı olan bu kişiler camide, sokakta, restoranda insanları tacize ve tehdide daha ne kadar devam edecekler diye soruyorum yine cevap alamıyorum. Demek ki bu işin sonu da yok.
Ve karşınıza alıp konuştuğunuzda şu an yaşadıkları ülkeden, ülkenin insanlarından yani bizlerden nefret ettiklerini inkâr etmeyen ve bu vatana düşmanca hislerle yetişen bu neslin yarın bizlere nelere mal olacağının hesabını yapan var mıdır diye soruyorum, yine cevap yok, çünkü böyle bir kaygı yok.
Bu olayı insanlık, ensarlık, muhacirlik çerçevesinde ele alanlara da bu aşağılayıcı durumun insanlıkla, ensarlıkla ne alakası var diye sormak ve ensara ve muhacire iftira atmayınız diye uyarmak istiyorum ama ne yazık ki; bizi duyan da, anlayan da, anlamak isteyen de yok.