
Peygamber Efendimizin (s.a) ilahi vahyi yaymaya başladığı Arap toplumlarında da inanç, kültür ve yaşam tarzlarını yansıtacak şekilde isimler kullanılıyordu. Asıl isimlerin yanında, genellikle "Ebu" (babası) veya "Ümmü" (annesi) kelimeleriyle başlayan "künye"; ikinci isim olarak kullanılıp övgü, yergi, karakter, fiziki özellik, unvan anlamı taşıyan "lakap" ve bağlı olunan kabile ve memleketi tanıtmaya yönelik "nesep" şeklinde isimlendirme biçimleri vardı. Kur'an-ı Kerim'in açıkça belirttiği üzere, ilk insan Hz. Âdem’e isimleri öğreten bizzat Allah Teâla’dır (Bakara,31) Kendisine öğretilen isimler ve kavramlar sayesinde ilk insan Hz. Âdem’den başlayarak, insanoğlu, zaman içinde insanlar, dini, coğrafi, kültürel vb. nedenlere dayanarak çocuklarına ve bütün varlıklara isimler vermeye başladı.
Kültürleri oluşturan unsurların başında gelen dil, Hz. Adem' den beri ortak düşünebilmenin aracı olagelmiştir. Dili oluşturan kavram ve isimler ise içinde bulundukları kültürlerin ürünüdürler. İsimler, kültürlerin nesiller boyu aktarılmasını sağlayan birer araç olduğu için Hz. Peygamber isim, künye, lakap ve nesep şeklindeki isimlendirme şekillerini korumuş ancak cahiliye inanç ve kültürünü yansıtan isimlerin yerine tevhid inancını ve oluşturduğu ahlakı yapıyı yansıtan yeni isimler kullanmış ve ashabını da bu şekilde yönlendirmiştir.
Efendimiz (s.a) "abd" (kul) ile başlayan isimleri kastederek, "Kulluğu ifade eden isimler, Allah katında en sevimli olanlardır. " (Taberanl, el-Mucemül -Evsat, 1,214) buyurarak güzel anlamlar ifade eden, zihinde olumlu çağrışımlar bırakan isimleri de tavsiye ettiği görülmektedir. İsim, kişinin kendisini başkalarına tanıtmasına ve samimi ilişkiler kurmasına imkan veren, onu diğer insanlardan ayırt etmeye yarayan bir işleve sahiptir. Allah Resulü, isim koyarken doğal olanı tercih ederdi. Allah'a isyan anlamına gelen isimlerin yeni doğan bebeklere verilmesini istemiyor, çocukken verilmiş olanları ise değiştiriyordu. Hz. Aişe'nin belirttiğine göre, Allah Resulü zihinde kötü çağrışım yapan isimleri de değiştirmişti. (Tirmizi, Edeb, 66) Kesilmiş, budanmış, zamanı geçmiş anlamındaki "Esrem''i, yeşeren ve mümbit anlamlı "Zür'a" ile, alev anlamındaki "Şihab''ı, cömert manalı "Hişam" ile, ve karga anlamına gelen "Gurab"ı, "Müslim" ile değiştirmiştir. (Ebu Davut, Edep, 62) Bu tür uygulamalar Efendimizin hayatında bir çok alanda karşımıza çıkmaktadır.
Resülullah (sav), yeni doğan çocuğa yedinci gününde isim verilmesini, (saçlarının tıraş edilmesi suretiyle) temizlenmesini ve akika kurbanının kesilmesini emretmiş. Ashab, çocuklarına isim koyması ve dua etmesi için Sevgili Peygamberimize getirirlerdi, Efendimiz de öncelikle çocuğun kulağına ezan okur sonra da hurma gibi tatlı bir yiyeceği iyice çiğneyerek ağzına verir ve ismini koyardı. Ezan okumak suretiyle bir anlamda hayatının hep doğru istikamette olmasını diliyor, ağzına verdiği hurma ile de tatlı bir ömür geçirmesini istiyordu. Bebeğe güzel bir isim vererek yaşantısının bereketli olması için dua ederdi. (DİB, Hadislerle İslam cilt,4-s,123) Efendimiz (s.a) sadece kişi isimleri için değil yer ve kavim isimleri için de aynı tavrı göstermiş ve bu uygulamalarla, aynı zamanda dönüşümün isimler üzerinden yapıldığı hissini uyandırmıştır.
Hz. Peygamber, her konuda olduğu gibi isimler üzerinden de insan saygınlığının korunmasına özen göstermiş. İsimler nedeniyle insanların rencide olmasını veya ismin oluşturacağı olumsuz kanaatleri bertaraf etmeyi, insani ilişkilerin huzurlu, güvenli ve sağlıklı temeller üzerine kurulmasını arzu etmiştir. İsimler kişinin inanç, ahlak ve kültürünü yansıttığı gibi duyan kişinin zihninde olumlu veya olumsuz çağrışımlar da yapmaktadır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz isim meselesini çocuğun anne ve basının üzerinde önemli bir hak olduğunu ifade etmiştir. Böylece evlatlarımıza moda veya meşhur isimlerden öte kendi kültürümüzü yansıtacak tarihte olumlu manada iz bırakmış sâlih insanların isimleriyle hayır ve güzellikle yâd edilecek isimler koymamız dileğiyle…
FIKIH KÖŞEMİZ
Akîka kurbanı nedir?
Yeni doğan çocuk için şükür amacıyla kesilen kurbana, “akîka” adı verilir. Akîka kurbanı kesmek sünnettir. İbn Abbas’tan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.s.) Hasan ve Hüseyin için birer akîka kurbanı kesmiş (Ebû Dâvûd, Edâhî, 21; Nesâî, Akîka, 1) bir hadisinde de şöyle buyurmuştur: “Her çocuk (doğumunun) yedinci gününde kendisi için kesilecek akîka kurbanı karşılığında bir rehine gibidir. Akîka kurbanı kesildikten sonra çocuğun başı traş edilir ve ona isim verilir.” (Ebû Dâvûd, Edâhî, 21). Bu açıdan akîka kurbanı, çocuğun doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de doğumun yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir.
Kültürleri oluşturan unsurların başında gelen dil, Hz. Adem' den beri ortak düşünebilmenin aracı olagelmiştir. Dili oluşturan kavram ve isimler ise içinde bulundukları kültürlerin ürünüdürler. İsimler, kültürlerin nesiller boyu aktarılmasını sağlayan birer araç olduğu için Hz. Peygamber isim, künye, lakap ve nesep şeklindeki isimlendirme şekillerini korumuş ancak cahiliye inanç ve kültürünü yansıtan isimlerin yerine tevhid inancını ve oluşturduğu ahlakı yapıyı yansıtan yeni isimler kullanmış ve ashabını da bu şekilde yönlendirmiştir.
Efendimiz (s.a) "abd" (kul) ile başlayan isimleri kastederek, "Kulluğu ifade eden isimler, Allah katında en sevimli olanlardır. " (Taberanl, el-Mucemül -Evsat, 1,214) buyurarak güzel anlamlar ifade eden, zihinde olumlu çağrışımlar bırakan isimleri de tavsiye ettiği görülmektedir. İsim, kişinin kendisini başkalarına tanıtmasına ve samimi ilişkiler kurmasına imkan veren, onu diğer insanlardan ayırt etmeye yarayan bir işleve sahiptir. Allah Resulü, isim koyarken doğal olanı tercih ederdi. Allah'a isyan anlamına gelen isimlerin yeni doğan bebeklere verilmesini istemiyor, çocukken verilmiş olanları ise değiştiriyordu. Hz. Aişe'nin belirttiğine göre, Allah Resulü zihinde kötü çağrışım yapan isimleri de değiştirmişti. (Tirmizi, Edeb, 66) Kesilmiş, budanmış, zamanı geçmiş anlamındaki "Esrem''i, yeşeren ve mümbit anlamlı "Zür'a" ile, alev anlamındaki "Şihab''ı, cömert manalı "Hişam" ile, ve karga anlamına gelen "Gurab"ı, "Müslim" ile değiştirmiştir. (Ebu Davut, Edep, 62) Bu tür uygulamalar Efendimizin hayatında bir çok alanda karşımıza çıkmaktadır.
Resülullah (sav), yeni doğan çocuğa yedinci gününde isim verilmesini, (saçlarının tıraş edilmesi suretiyle) temizlenmesini ve akika kurbanının kesilmesini emretmiş. Ashab, çocuklarına isim koyması ve dua etmesi için Sevgili Peygamberimize getirirlerdi, Efendimiz de öncelikle çocuğun kulağına ezan okur sonra da hurma gibi tatlı bir yiyeceği iyice çiğneyerek ağzına verir ve ismini koyardı. Ezan okumak suretiyle bir anlamda hayatının hep doğru istikamette olmasını diliyor, ağzına verdiği hurma ile de tatlı bir ömür geçirmesini istiyordu. Bebeğe güzel bir isim vererek yaşantısının bereketli olması için dua ederdi. (DİB, Hadislerle İslam cilt,4-s,123) Efendimiz (s.a) sadece kişi isimleri için değil yer ve kavim isimleri için de aynı tavrı göstermiş ve bu uygulamalarla, aynı zamanda dönüşümün isimler üzerinden yapıldığı hissini uyandırmıştır.
Hz. Peygamber, her konuda olduğu gibi isimler üzerinden de insan saygınlığının korunmasına özen göstermiş. İsimler nedeniyle insanların rencide olmasını veya ismin oluşturacağı olumsuz kanaatleri bertaraf etmeyi, insani ilişkilerin huzurlu, güvenli ve sağlıklı temeller üzerine kurulmasını arzu etmiştir. İsimler kişinin inanç, ahlak ve kültürünü yansıttığı gibi duyan kişinin zihninde olumlu veya olumsuz çağrışımlar da yapmaktadır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz isim meselesini çocuğun anne ve basının üzerinde önemli bir hak olduğunu ifade etmiştir. Böylece evlatlarımıza moda veya meşhur isimlerden öte kendi kültürümüzü yansıtacak tarihte olumlu manada iz bırakmış sâlih insanların isimleriyle hayır ve güzellikle yâd edilecek isimler koymamız dileğiyle…
FIKIH KÖŞEMİZ
Akîka kurbanı nedir?
Yeni doğan çocuk için şükür amacıyla kesilen kurbana, “akîka” adı verilir. Akîka kurbanı kesmek sünnettir. İbn Abbas’tan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.s.) Hasan ve Hüseyin için birer akîka kurbanı kesmiş (Ebû Dâvûd, Edâhî, 21; Nesâî, Akîka, 1) bir hadisinde de şöyle buyurmuştur: “Her çocuk (doğumunun) yedinci gününde kendisi için kesilecek akîka kurbanı karşılığında bir rehine gibidir. Akîka kurbanı kesildikten sonra çocuğun başı traş edilir ve ona isim verilir.” (Ebû Dâvûd, Edâhî, 21). Bu açıdan akîka kurbanı, çocuğun doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de doğumun yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir.