
Sevgili Akif Dedem;
Biliyor musun bizlere armağan ettiğin İstiklal Marşının on kıtasını da ezberledim. Hiç ama hiç zorlanmadım. Annem veya babam da yardım etmedi. Tüm kıtaları tek başıma gece gündüz demeden çalışarak öğrendim. Ne güzel yazmışsın Akif Dedem. Korkma demişsin, bağımsızlık demişsin, bayrak demişsin, ezan demişsin, ordu demişsin yok yok aslında dedem sen çok şey demişsin. Ben senin dediklerini yapacağıma söz veriyorum Akif Dedem. İstiklal Marşı söylenirken kımıldamadan duracağıma, ülkemi seveceğime, bağımsızlığımıza göz dikenlere karşı çelikten bir set olacağıma, ödevlerime çalışıp bir meslek edineceğime, bastığım her karşı toprağın bana bir emanet olduğu ve ona sahip çıkacağıma söz veriyorum. Akif Dedem seni çok özledim, keşke yanımda olabilsen ve bana sana doyasıya sarılabilsem. Biliyorum bu mümkün değil ama olsun bu da benim bir hayalim. Sana sarılamazsam da bize emanet bıraktıklarına sarıldığımda sana sarılmışım gibi mutluluk duyacağım. Sen bizim içimizde yaşayan, her daim yanımızda olan, elimizden tutan Akif Dedemsin. Bunu hiç ama hiç unutma olur mu?
Sevgili Akif Dedem;
Ankara’nın soğuğunda, yokluklar içerisinde, umutsuzlukların vatanı sardığı o dönemde bir yıldız gibi parlamıştın. Ulu önder cumhuriyetimizin kurucu Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte olmuş, aynı yola baş koymuştunuz. El ele vermiş, istiklalimiz için çalışmıştınız. Ne de güzel bir dostluğunuz olmuş, düşmanı yurttan beraber kovmuştunuz. İşte o günlerde, kan ve gözyaşının tüm vatanı sardığı anlarda bir marş yazalım denilmiş, sen ise ödül var diye bunu ilk başta kabul etmemiştin. Ödülü başka yere verelim yeter ki sen yaz diye ısrar edince arkadaşların şiiri yazmıştın. Ne yüce bir gönlün varmış Akif Dedem. Babam anlatmıştı oradan biliyorum. O yıllarda üstüne giyecek bir montun bile yokken sen konulacak ödülü istememişsin. Neden ha dedem neden istemedin o ödülü. Kendine bir mont alır soğuktan böylelikle korunurdu olmaz mıydı? Bildim sen hep şöyle derdin: “ Ben milletime para ile şiir yazmaz.” Evet, milletine para ile şiir yazmadın ve o şiiri de SAFAHAT adlı eserine de almadın. Yarışmaya birçok şiir katıldı ama senin şiirin birinci seçildi. Nasıl seçilmesin ki, o kadar içten o kadar samimi ve o kadar gerçekçi yazmışsın ki onu gerçek okuyan anlayabilir. Tacettin Dergâhında kaldığında kaleme almışsın İstiklal Marşı adlı şiirini. Duydum bazı zamanlar uykudan uyanır, aklan o an gelen duyguları yazmak istermişsin. Hatta bazı zamanlar duygularını kâğıt bulamaz duvarlara kazırmışsın. Vay benim gül yüzlü Akif Dedem vay, sen ne güzel bir insanmışsın.
Sevgili Akif Dedem;
12 Mart 1921 yılından beri kabul edilen İstiklal Marşı emanetindir. Ben hayatta kaldığım sürece emanetin emanetimdir. Korkmadan, çekinmeden, yılmadan, yorulmadan emanetine sahip çıkacağıma ve bu emaneti aldığım gibi benden sonra geleceklere teslim edeceğime yüce rabbim huzurunda namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum. Sözlerim söz verirken ellerinden hasretle öpüyor ve seni yüce rabbime emanet ediyorum.
Biliyor musun bizlere armağan ettiğin İstiklal Marşının on kıtasını da ezberledim. Hiç ama hiç zorlanmadım. Annem veya babam da yardım etmedi. Tüm kıtaları tek başıma gece gündüz demeden çalışarak öğrendim. Ne güzel yazmışsın Akif Dedem. Korkma demişsin, bağımsızlık demişsin, bayrak demişsin, ezan demişsin, ordu demişsin yok yok aslında dedem sen çok şey demişsin. Ben senin dediklerini yapacağıma söz veriyorum Akif Dedem. İstiklal Marşı söylenirken kımıldamadan duracağıma, ülkemi seveceğime, bağımsızlığımıza göz dikenlere karşı çelikten bir set olacağıma, ödevlerime çalışıp bir meslek edineceğime, bastığım her karşı toprağın bana bir emanet olduğu ve ona sahip çıkacağıma söz veriyorum. Akif Dedem seni çok özledim, keşke yanımda olabilsen ve bana sana doyasıya sarılabilsem. Biliyorum bu mümkün değil ama olsun bu da benim bir hayalim. Sana sarılamazsam da bize emanet bıraktıklarına sarıldığımda sana sarılmışım gibi mutluluk duyacağım. Sen bizim içimizde yaşayan, her daim yanımızda olan, elimizden tutan Akif Dedemsin. Bunu hiç ama hiç unutma olur mu?
Sevgili Akif Dedem;
Ankara’nın soğuğunda, yokluklar içerisinde, umutsuzlukların vatanı sardığı o dönemde bir yıldız gibi parlamıştın. Ulu önder cumhuriyetimizin kurucu Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte olmuş, aynı yola baş koymuştunuz. El ele vermiş, istiklalimiz için çalışmıştınız. Ne de güzel bir dostluğunuz olmuş, düşmanı yurttan beraber kovmuştunuz. İşte o günlerde, kan ve gözyaşının tüm vatanı sardığı anlarda bir marş yazalım denilmiş, sen ise ödül var diye bunu ilk başta kabul etmemiştin. Ödülü başka yere verelim yeter ki sen yaz diye ısrar edince arkadaşların şiiri yazmıştın. Ne yüce bir gönlün varmış Akif Dedem. Babam anlatmıştı oradan biliyorum. O yıllarda üstüne giyecek bir montun bile yokken sen konulacak ödülü istememişsin. Neden ha dedem neden istemedin o ödülü. Kendine bir mont alır soğuktan böylelikle korunurdu olmaz mıydı? Bildim sen hep şöyle derdin: “ Ben milletime para ile şiir yazmaz.” Evet, milletine para ile şiir yazmadın ve o şiiri de SAFAHAT adlı eserine de almadın. Yarışmaya birçok şiir katıldı ama senin şiirin birinci seçildi. Nasıl seçilmesin ki, o kadar içten o kadar samimi ve o kadar gerçekçi yazmışsın ki onu gerçek okuyan anlayabilir. Tacettin Dergâhında kaldığında kaleme almışsın İstiklal Marşı adlı şiirini. Duydum bazı zamanlar uykudan uyanır, aklan o an gelen duyguları yazmak istermişsin. Hatta bazı zamanlar duygularını kâğıt bulamaz duvarlara kazırmışsın. Vay benim gül yüzlü Akif Dedem vay, sen ne güzel bir insanmışsın.
Sevgili Akif Dedem;
12 Mart 1921 yılından beri kabul edilen İstiklal Marşı emanetindir. Ben hayatta kaldığım sürece emanetin emanetimdir. Korkmadan, çekinmeden, yılmadan, yorulmadan emanetine sahip çıkacağıma ve bu emaneti aldığım gibi benden sonra geleceklere teslim edeceğime yüce rabbim huzurunda namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum. Sözlerim söz verirken ellerinden hasretle öpüyor ve seni yüce rabbime emanet ediyorum.