
“Şüphesiz bu (insanlar) tek bir ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse benden sakının.” (Mü’minûn 52)
“Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini böldüler. Her gurup kendinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedir.
Onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile baş başa bırak!
Yoksa onlara verdiğimiz mal ve evlatlar ile yararlı işlerde onlar için koşturduğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.” (Mü’minûn 53-56)
اُمَّةً /ümmet; Rabbe inanan ve boyun eğen, amel-i salih işleyen, insanlığa Hakk’ın şahitliğini yapan kimselerin birlikteliğidir. Ümmet; Kuran’da öğretilen ilahî bir sosyolojidir. Âdem’den beri gelen bütün peygamberler tek bir ümmet oldukları gibi, bütün müminler de tek bir ümmettir. Müminleri ümmet kılan soyları, kabileleri, aşiretleri, ulusları değildir, aralarındaki inanç birlikteliğidir. Rabbimizin son ‘ümmeti’ Müslümanlardır. (Ümmet-i Muhammed)
Enbiya suresi 92. ayette ümmetin şümulü şu şekilde çizilmiştir: “İşte bütün bu peygamberler tek bir ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim; Bana ibadet edin.” Çoğalma sürecinde insanlık tek bir kitle (ümmet) idi. Daha sonra yeryüzüne yayıldılar ve farklı milletlerin ortaya çıkmasına sebep oldular. İnanç bağlamında ise, “ümmet” kavramı, temel müştereklere sahip kişilerden oluşan topluluğu ifade etmektedir. Aynı inanç ve aynı ortak ‘dinî temel kurallara’ sahip olduklarından, müjdeleyici ve uyarıcı olarak görevlendirilen resuller, bir ve aynı ümmete mensupturlar. Bir biri ardınca gönderilen peygamberler, ilahî yola kılavuzluk etmek ve ümmeti devam ettirmek gayesiyle görevlerini yapmışlardır. Ümmetin son peygamberi Hazreti Muhammed (sav)’dir. Rabbimizin son ümmeti İslam milletidir.
Mü’minûn suresinin, yukarıya aldığımız, 53-56. ayetlerinde, ümmetin, kendini ilahî sosyolojiden çıkarıp beşeri sosyolojiye tabi kılmasının ise, ümmet inancını yok eden bir ‘gaflet’ ve ‘sapıklık’ olduğu gösterilmiştir. Ümmet şuuru yok olduğunda, Müslümanların ilk kaybedeceği ‘tek bir millet oldukları’ gerçeğidir. Takip edecek sosyoloji ve psikoloji ise, modern toplum kurgusu gereği, kişinin bireyleşmesi olacaktır. Kişi, süreç içerisinde, geriye baktığında, bir aileye de sahip olmadığını, tabiri caizse, ruhunun ‘arafta’ kaldığını fark edecektir; bu, modernin yalnızlığı ve dramıdır!
Sonuç: İlahî sosyoloji gereği yeryüzünde iki ümmet vardır. Biri Âdem (as)’dan beri gelen ilahî hidayet üzere yaşayan Kuran ümmeti; diğeri de küfürde, inkârda, şirkte birleşmiş dalalet ümmeti… Müslümanlar, Kuran’a uymadıkları takdirde hayatlarında çoğalacak ihtilaflardır. Kuran’la hükmedilmeyen yerde ‘ümmetin’ varlığından söz edilmesi ise bir avuntudur. Kişiler, lâdinî ortama gönüllü uyup çevrenin arzusuna göre davrandıklarında inançları artık içi boşaltılmış bir kavramdır. Bu mertebeye ulaşan birey ve toplum, manevî, büyük bir tehlike altındadır. Tövbe edip Kuran’a rücu edilmediğinde rücu edilen hâl üzere ölünecek ve haşrolunacaktır. Bu, ebedî hüsranlıktır!
“Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini böldüler. Her gurup kendinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedir.
Onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile baş başa bırak!
Yoksa onlara verdiğimiz mal ve evlatlar ile yararlı işlerde onlar için koşturduğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.” (Mü’minûn 53-56)
اُمَّةً /ümmet; Rabbe inanan ve boyun eğen, amel-i salih işleyen, insanlığa Hakk’ın şahitliğini yapan kimselerin birlikteliğidir. Ümmet; Kuran’da öğretilen ilahî bir sosyolojidir. Âdem’den beri gelen bütün peygamberler tek bir ümmet oldukları gibi, bütün müminler de tek bir ümmettir. Müminleri ümmet kılan soyları, kabileleri, aşiretleri, ulusları değildir, aralarındaki inanç birlikteliğidir. Rabbimizin son ‘ümmeti’ Müslümanlardır. (Ümmet-i Muhammed)
Enbiya suresi 92. ayette ümmetin şümulü şu şekilde çizilmiştir: “İşte bütün bu peygamberler tek bir ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim; Bana ibadet edin.” Çoğalma sürecinde insanlık tek bir kitle (ümmet) idi. Daha sonra yeryüzüne yayıldılar ve farklı milletlerin ortaya çıkmasına sebep oldular. İnanç bağlamında ise, “ümmet” kavramı, temel müştereklere sahip kişilerden oluşan topluluğu ifade etmektedir. Aynı inanç ve aynı ortak ‘dinî temel kurallara’ sahip olduklarından, müjdeleyici ve uyarıcı olarak görevlendirilen resuller, bir ve aynı ümmete mensupturlar. Bir biri ardınca gönderilen peygamberler, ilahî yola kılavuzluk etmek ve ümmeti devam ettirmek gayesiyle görevlerini yapmışlardır. Ümmetin son peygamberi Hazreti Muhammed (sav)’dir. Rabbimizin son ümmeti İslam milletidir.
Mü’minûn suresinin, yukarıya aldığımız, 53-56. ayetlerinde, ümmetin, kendini ilahî sosyolojiden çıkarıp beşeri sosyolojiye tabi kılmasının ise, ümmet inancını yok eden bir ‘gaflet’ ve ‘sapıklık’ olduğu gösterilmiştir. Ümmet şuuru yok olduğunda, Müslümanların ilk kaybedeceği ‘tek bir millet oldukları’ gerçeğidir. Takip edecek sosyoloji ve psikoloji ise, modern toplum kurgusu gereği, kişinin bireyleşmesi olacaktır. Kişi, süreç içerisinde, geriye baktığında, bir aileye de sahip olmadığını, tabiri caizse, ruhunun ‘arafta’ kaldığını fark edecektir; bu, modernin yalnızlığı ve dramıdır!
Sonuç: İlahî sosyoloji gereği yeryüzünde iki ümmet vardır. Biri Âdem (as)’dan beri gelen ilahî hidayet üzere yaşayan Kuran ümmeti; diğeri de küfürde, inkârda, şirkte birleşmiş dalalet ümmeti… Müslümanlar, Kuran’a uymadıkları takdirde hayatlarında çoğalacak ihtilaflardır. Kuran’la hükmedilmeyen yerde ‘ümmetin’ varlığından söz edilmesi ise bir avuntudur. Kişiler, lâdinî ortama gönüllü uyup çevrenin arzusuna göre davrandıklarında inançları artık içi boşaltılmış bir kavramdır. Bu mertebeye ulaşan birey ve toplum, manevî, büyük bir tehlike altındadır. Tövbe edip Kuran’a rücu edilmediğinde rücu edilen hâl üzere ölünecek ve haşrolunacaktır. Bu, ebedî hüsranlıktır!