
XXI. Yüzyılın küreselleşen dünyasında, bulunduğu konum itibarıyla Türkiye, birlik ve beraberliğe her zaman olduğundan daha çok ihtiyaç duyar hale gelmiştir. Nitekim biz Türkler, tarih sahnesinde yer aldığımız ilk güden bu zamana kadar her türlü zorluk karşısında daima millî birlikve beraberlik içerisinde hareket etmeyi başarabilmiş yegâne bir milletiz.Bu birliktelik gücü; tarih, edebiyat, dil, din ve bunların bir çeşit tamamı olan kültür sayesinde olmuştur. Bütün bu kültürü yaşayacak ve bir sonraki nesillere ulaştıracak olanlar şüphesiz ki, Türk gençliği olacaktır. Orta Asya’da Kür-Şad ile tohumu atılan, 1071’de Alparslan ile Anadolu’nun kapılarını açan, Osmanlı Devleti ile cihanşümul bir mana kazanan, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Millî Mücadele ile emperyalizme diz çöktüren ve 15 Temmuz hain Darbe Kalkışmasındaki dik duruşuyla dünyaya nam salan Türklerin temelinde yatan etkin güç; yüksek kudrete sahip etkin bir gençliktir. İhtiyaç duyduğumuz her dönemde,gücüne başvurduğumuz Türk gencindeki bu millî mücadele ruhu, devletimizin bağımsızlık felsefesini oluşturmaktadır. Her Türk genci, bu bilinç ile milletinin yanında bulunmanın verdiği hazzı duymalı ve bu hazzı yaşam ülküsü haline getirmelidir.
Türk-İslam kültür ve medeniyeti hamuruyla yoğrulan cennet vatanımızda hayatını idame ettiren bütün insanlar, bilhassa her genç, bu medeniyet çemberinin merkezini oluşturan dinî, ilmî, fennî ve edebî gücü bilmelidir. Bizim ilk ulusal alfabemizin ürünlerini teşkil eden Göktürk Yazıtlarını, Anadolu’nun hâkimiyet altına alınmasının mimarı Ahmet Yesevi’yi, İslamiyet’in hoşgörü yüzü Mevlana’yı, Türkçenin en büyük şairi Yunus Emre’yi, çağ açıp çağ kapatan Fatih’i ve dahi bizi biz yapan bütün kültürel değerleri bilmeli ve onları içselleştirmelidir.
Yaşadığı coğrafyanın önemini kavrayan ve sahip olduğu mirasın sorumluluğunu bilen her Türk genci; aklını ve ruhunu kiraya vermeden, mankurt psikolojisine kapılmadan hareket etme şuurunu taşımalıdır. 20. Yüzyılın başında Osmanlı Devleti ve toprakları için Batı’nın yaptığı bütün planların farkına varmalı ve 21. Yüzyılda içten ve dıştan benzer eylemlerin yapılmaya çalışıldığını idrak etmelidir. Yazılan senaryoların aynıolduğunu sadece aktörlerin isim değiştirdiğini ve piyonların aynı görevi ifa ettiğini görmelidir. En uzun asrın büyük padişahı 2. Abdülhamid’in: “Tarih tekerrür etmez, sadece hatalar tekrarlanır.” sözü devlet geleneğimizin hangi temeller üzerine kurulduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Bu ve bundan sonraki her dönemde geçerliliğini koruyacak olan bu düsturun, gençlerimize ulaştırılması için tabii ki çok şey yapıldı, yapılıyor ve yapılacaktır. Ancak gençlerimize bu bilinç aşılanırken, gençlerin teoride değil, pratikte eylem adamı olmalarının sağlanması ve desteklenmesi gerekmektedir. İnsanların hata yapma meylinin olduğunu ve fakat devletin gençlerimizi bu hatalardan nasıl geri döndürdüğünü onlara aşılamak gerekir. Böylece Mustafa Kemal’in cumhuriyeti emanet ettiği gençlik; Yahya Kemal’in: “Ne harâbîyim, ne harâbâti /Kökü mâzîde olan bir âtîyim” sözünü taşıyan ideal bir gençlik olacaktır. Geçmiş ve gelecek arasındaki eşik görevini yüklediğimiz ve bu şuurla yetişmesini amaçladığımız Türkiye’nin yeni gençliği; dâhili ve harici bütün düşmanlarını bilecek, yüksek ülküsünden taviz vermeden, vatanını, dilini, dinini ve milletini muasır medeniyet seviyesine yükseltecektir. Bu konuda her türlü fedakârlığı gösterme konusunda,yeni Türkiye’nin bilinçli gençliğine inancımız tamdır.
Ülkemizin hedeflediği gençliğin, içinde bulunduğu şartlar düşünerek devletin ve milletin istiklalini ve istikbalini kendisine ilk gaye olarak seçmesi hepimizin arzusudur. Bu bağlamda gençlerin; koru koruna okuyan değil, okuduğunu özümseyen yani eleştirel okuma yetisi ile okuduklarını hayatına yansıtan bir fikir adamı gibi hareket etmeleri gerekir. Bir dava adamı olma idealini taşıyan bu gençlerin, hem kendi dünyalarını anlamlandırmaları hem de çevresine örnek olmaları büyük önem arz eder. Bu güçlü vazifeyi gerçekleştirebilme kudretinin kendilerinde bulunduğunu da idrak etmelilerdir. Bu şartlar altında ana dili olan Türkçeyi kendisine bir rehber, kültürünü ise yol haritası kılmalıdır. Böylece hem Türkçeye karşı olan vefa borcunu ödeyecek hem de dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracaktır.
Bilgi ve iletişim çağı olan günümüzde gençlerin, teknolojik ve bilimsel her türlü gelişmeyi takip etmeleri gerekir. Yani çağın olanaklarından istifade etmesini bilecek; gerek kendisine gerekse devletine zarar verecek bütün olumsuzluklardan da uzak durmasını bilecektir. Bunların yanı sıra yakın coğrafyamızda yer alan ve her haliyle bizi ilgilendiren Kafkasya, Balkanlar, Orta doğu, Orta Asya ve Müslümanların yaşadığı diğer yerlerdeki bütün gelişmelerden de haberdar olacaktır. Haberdar olmakla kalmayacak ve yaşanan en küçük problemin yarın bizim topraklarımızda da yaşanma ihtimalinin olacağını ön gerecektir. Bu bakış açısı sayesinde, Türk ve Müslüman bir gençte var olan misyonu tekrar hatırlayacak ve kendi vizyonunu yeniden gözden geçirecektir. Yeni Türkiye’nin hedeflediği genç; tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyalarının başkaları tarafından çizdiğini asla aklından çıkarmayacaktır.
Türkler; Talas Savaşı ile 751 yılında İslam medeniyeti ile tanışır. Bu tanışma çok kısa zamanda büyük bir gelişme gösterir ve Türkler hem İslam’ın hem bayraktarlığını hem de koruyuculuğunu yapar hale gelirler. Bu medeniyetin bir parçası olan Türk genci, Türklük ülküsünden kopmadan, İslami motiflerle süslenmiş medeniyet bayrağını daha ileriye taşımalıdır. Bunu yaparken belli prensiplerden taviz vermemeli; yılmadan, usanmadan, makam ve mevki hırsına kapılmadan, ilmin ve fennin ışığından çıkmadan bu yolu sonuna kadar devam ettirmelidir. Bu mesele her Türk gencinin birinci vazifesi ve en büyük ilkesi olmalıdır.
Dini kendi emellerine alet etmiş cemaatlerden, siyasi grupların bir parçası olmayı kendilerine görev saymış topluluklardan ve “izm”lerin peşinde koşmaktan uzak durmalı; millî ve manevî değerler eşliğinde devlet imkânlarından en güzel şekilde istifade etmelidir. Bu cümleden hareketle vatanın ve milletin olanaklarını; yine vatan ve millet için kullanmalı, devletin geleceği ve gelişimi için harcamalıdır. Devletine ve milletine karşı olan sadakatini, birilerinin kukla olup vatan evlatlarına kurşun sıkarak değil, gerektiğinde canından ve kanından vazgeçerek göğsünü kör kurşunlara siper ederek ödemelidir. Türkiye’nin özlediği ve hedeflediği gençlik; hak ve hukukunu koruyan, özerk benlik bilinci gelişmiş, nerede ve nasıl davranması gerektiğini bilen, insan onuruna yaraşır şekilde hayat süren ve her şeyini vatan için vermeye hazır bir gençlik olmalıdır.
Cennet vatanımızın emanetçisi olan yiğit gençlerin ruhlarını, bedenlerini ve iradelerini başkalarına kiraya vererek değil; yeri geldiği zaman imanlı bir çehre ile bedenlerini tankların, tüfeklerin, tomaların ve kurşunların önüne atmaları gerekir. Zaten vatan ve millet ancak bu kendinden geçenler ile payidar kalacaktır. Ölümü sevmeli ve kurşunu alnından öpme cesaretini taşımalı her Türk genci. Çünkü Anadolu sadece sıradan bir toprak parçası değildir. Anadolu, yaşamanın ölmekten daha kısa olduğunu fark edenlerin yurdudur. Anadolu; bu ruha sahip Nene Hatunların, Seyit Onbaşıların, Kara Fatmaların, Şerife Bacıların ve eli kalem tutması gerekirken silah tutarken şehit olanların yurdudur. Türk genci Anadolu’suna sahip çıktığı sürece bu bayrak hep dalgalanacak ve Türkiye daima payidar kalacaktır.
Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil: “Çalışma sevgisi güçlükleri yenmekten doğar ve kuvvetlenir. Güçlüğü yenmekten hâsıl olan manevi zevk eşsizdir. Emin ol ki, harpte zafer yılmayanındır. Sebat önünde güçlükler erir ve imkânsız görünen mümkün olur.”sözüyle gençlerimize çalışmanın hem ne denli önemli bir şey olduğunu hem de çalışan insanın neler başarabileceğini salık verir. Dolayısıyla Türk genci kendini daima çalışmaya hazır hissetmeli ve dünyada verilen en önemli nimetin zaman olduğunu hatırdan çıkarmamalıdır. Toplarıyla, tüfekleriyle gelenlere hep vatan sevgisinden, bayrak aşkından örülü duvarlara çarparak geri dönmüşlerdir. Haçlı Seferleri, Şark Meselesi, Megalo- İdea, SEVR, ASALA, PKK, YPG ve 15 Temmuz 2016 akşamı FETÖ gibi hain maşa ve planlara karşı MUSTAFA KEMALLER, ÖMER HALİSDEMİRLER, FETHİ SEKİNLER, EREN BÜLBÜLLER çelikten bir set olmuş bağımsızlığın kaybedilmemesi için dimdik ayakta kalmışlardır. Her daim sela sesiyle, bayrak ve vatan aşkıyla dolu imanlı yürekler bir sel olmuş milli irade galip gelmiş aziz vatan toprakları kirli emellere kurban edilmemiştir. Geçmişte olduğu gibi yarında bizi vatanımızdan ayırmak isteyen güçler olacaktır. Bunlara karşı hep birlikte olup onların emellerini gerçekleştirmelerine izin vermemeliyiz. Demokrasi ve insan haklarını ön plana alıp, hak ve adaletten ayrılmadan, gününü kurtaran değil, geleceği kurma hesapları yapan, vatan ülküsü peşinde koşan sadece ama sadece devlet ve millet hesabına çalışan bir gençliğin var olabilmesi için gece gündüz demeden çalışmaya ve üretmeye unutmayalım mahkûmuz. Çünkü Biz aynı toprak üzerinde yaşayan bütün insanlarla bir bütünüz.
Bu güzel yazıya destek veren değerli dostum ve mesai arkadaşım Türk Telekom Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesi Edebiyat Öğretmeni ve şair Vahdettin Oktay Beyazlıya ayrıca teşekkür ederim
Türk-İslam kültür ve medeniyeti hamuruyla yoğrulan cennet vatanımızda hayatını idame ettiren bütün insanlar, bilhassa her genç, bu medeniyet çemberinin merkezini oluşturan dinî, ilmî, fennî ve edebî gücü bilmelidir. Bizim ilk ulusal alfabemizin ürünlerini teşkil eden Göktürk Yazıtlarını, Anadolu’nun hâkimiyet altına alınmasının mimarı Ahmet Yesevi’yi, İslamiyet’in hoşgörü yüzü Mevlana’yı, Türkçenin en büyük şairi Yunus Emre’yi, çağ açıp çağ kapatan Fatih’i ve dahi bizi biz yapan bütün kültürel değerleri bilmeli ve onları içselleştirmelidir.
Yaşadığı coğrafyanın önemini kavrayan ve sahip olduğu mirasın sorumluluğunu bilen her Türk genci; aklını ve ruhunu kiraya vermeden, mankurt psikolojisine kapılmadan hareket etme şuurunu taşımalıdır. 20. Yüzyılın başında Osmanlı Devleti ve toprakları için Batı’nın yaptığı bütün planların farkına varmalı ve 21. Yüzyılda içten ve dıştan benzer eylemlerin yapılmaya çalışıldığını idrak etmelidir. Yazılan senaryoların aynıolduğunu sadece aktörlerin isim değiştirdiğini ve piyonların aynı görevi ifa ettiğini görmelidir. En uzun asrın büyük padişahı 2. Abdülhamid’in: “Tarih tekerrür etmez, sadece hatalar tekrarlanır.” sözü devlet geleneğimizin hangi temeller üzerine kurulduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Bu ve bundan sonraki her dönemde geçerliliğini koruyacak olan bu düsturun, gençlerimize ulaştırılması için tabii ki çok şey yapıldı, yapılıyor ve yapılacaktır. Ancak gençlerimize bu bilinç aşılanırken, gençlerin teoride değil, pratikte eylem adamı olmalarının sağlanması ve desteklenmesi gerekmektedir. İnsanların hata yapma meylinin olduğunu ve fakat devletin gençlerimizi bu hatalardan nasıl geri döndürdüğünü onlara aşılamak gerekir. Böylece Mustafa Kemal’in cumhuriyeti emanet ettiği gençlik; Yahya Kemal’in: “Ne harâbîyim, ne harâbâti /Kökü mâzîde olan bir âtîyim” sözünü taşıyan ideal bir gençlik olacaktır. Geçmiş ve gelecek arasındaki eşik görevini yüklediğimiz ve bu şuurla yetişmesini amaçladığımız Türkiye’nin yeni gençliği; dâhili ve harici bütün düşmanlarını bilecek, yüksek ülküsünden taviz vermeden, vatanını, dilini, dinini ve milletini muasır medeniyet seviyesine yükseltecektir. Bu konuda her türlü fedakârlığı gösterme konusunda,yeni Türkiye’nin bilinçli gençliğine inancımız tamdır.
Ülkemizin hedeflediği gençliğin, içinde bulunduğu şartlar düşünerek devletin ve milletin istiklalini ve istikbalini kendisine ilk gaye olarak seçmesi hepimizin arzusudur. Bu bağlamda gençlerin; koru koruna okuyan değil, okuduğunu özümseyen yani eleştirel okuma yetisi ile okuduklarını hayatına yansıtan bir fikir adamı gibi hareket etmeleri gerekir. Bir dava adamı olma idealini taşıyan bu gençlerin, hem kendi dünyalarını anlamlandırmaları hem de çevresine örnek olmaları büyük önem arz eder. Bu güçlü vazifeyi gerçekleştirebilme kudretinin kendilerinde bulunduğunu da idrak etmelilerdir. Bu şartlar altında ana dili olan Türkçeyi kendisine bir rehber, kültürünü ise yol haritası kılmalıdır. Böylece hem Türkçeye karşı olan vefa borcunu ödeyecek hem de dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracaktır.
Bilgi ve iletişim çağı olan günümüzde gençlerin, teknolojik ve bilimsel her türlü gelişmeyi takip etmeleri gerekir. Yani çağın olanaklarından istifade etmesini bilecek; gerek kendisine gerekse devletine zarar verecek bütün olumsuzluklardan da uzak durmasını bilecektir. Bunların yanı sıra yakın coğrafyamızda yer alan ve her haliyle bizi ilgilendiren Kafkasya, Balkanlar, Orta doğu, Orta Asya ve Müslümanların yaşadığı diğer yerlerdeki bütün gelişmelerden de haberdar olacaktır. Haberdar olmakla kalmayacak ve yaşanan en küçük problemin yarın bizim topraklarımızda da yaşanma ihtimalinin olacağını ön gerecektir. Bu bakış açısı sayesinde, Türk ve Müslüman bir gençte var olan misyonu tekrar hatırlayacak ve kendi vizyonunu yeniden gözden geçirecektir. Yeni Türkiye’nin hedeflediği genç; tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyalarının başkaları tarafından çizdiğini asla aklından çıkarmayacaktır.
Türkler; Talas Savaşı ile 751 yılında İslam medeniyeti ile tanışır. Bu tanışma çok kısa zamanda büyük bir gelişme gösterir ve Türkler hem İslam’ın hem bayraktarlığını hem de koruyuculuğunu yapar hale gelirler. Bu medeniyetin bir parçası olan Türk genci, Türklük ülküsünden kopmadan, İslami motiflerle süslenmiş medeniyet bayrağını daha ileriye taşımalıdır. Bunu yaparken belli prensiplerden taviz vermemeli; yılmadan, usanmadan, makam ve mevki hırsına kapılmadan, ilmin ve fennin ışığından çıkmadan bu yolu sonuna kadar devam ettirmelidir. Bu mesele her Türk gencinin birinci vazifesi ve en büyük ilkesi olmalıdır.
Dini kendi emellerine alet etmiş cemaatlerden, siyasi grupların bir parçası olmayı kendilerine görev saymış topluluklardan ve “izm”lerin peşinde koşmaktan uzak durmalı; millî ve manevî değerler eşliğinde devlet imkânlarından en güzel şekilde istifade etmelidir. Bu cümleden hareketle vatanın ve milletin olanaklarını; yine vatan ve millet için kullanmalı, devletin geleceği ve gelişimi için harcamalıdır. Devletine ve milletine karşı olan sadakatini, birilerinin kukla olup vatan evlatlarına kurşun sıkarak değil, gerektiğinde canından ve kanından vazgeçerek göğsünü kör kurşunlara siper ederek ödemelidir. Türkiye’nin özlediği ve hedeflediği gençlik; hak ve hukukunu koruyan, özerk benlik bilinci gelişmiş, nerede ve nasıl davranması gerektiğini bilen, insan onuruna yaraşır şekilde hayat süren ve her şeyini vatan için vermeye hazır bir gençlik olmalıdır.
Cennet vatanımızın emanetçisi olan yiğit gençlerin ruhlarını, bedenlerini ve iradelerini başkalarına kiraya vererek değil; yeri geldiği zaman imanlı bir çehre ile bedenlerini tankların, tüfeklerin, tomaların ve kurşunların önüne atmaları gerekir. Zaten vatan ve millet ancak bu kendinden geçenler ile payidar kalacaktır. Ölümü sevmeli ve kurşunu alnından öpme cesaretini taşımalı her Türk genci. Çünkü Anadolu sadece sıradan bir toprak parçası değildir. Anadolu, yaşamanın ölmekten daha kısa olduğunu fark edenlerin yurdudur. Anadolu; bu ruha sahip Nene Hatunların, Seyit Onbaşıların, Kara Fatmaların, Şerife Bacıların ve eli kalem tutması gerekirken silah tutarken şehit olanların yurdudur. Türk genci Anadolu’suna sahip çıktığı sürece bu bayrak hep dalgalanacak ve Türkiye daima payidar kalacaktır.
Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil: “Çalışma sevgisi güçlükleri yenmekten doğar ve kuvvetlenir. Güçlüğü yenmekten hâsıl olan manevi zevk eşsizdir. Emin ol ki, harpte zafer yılmayanındır. Sebat önünde güçlükler erir ve imkânsız görünen mümkün olur.”sözüyle gençlerimize çalışmanın hem ne denli önemli bir şey olduğunu hem de çalışan insanın neler başarabileceğini salık verir. Dolayısıyla Türk genci kendini daima çalışmaya hazır hissetmeli ve dünyada verilen en önemli nimetin zaman olduğunu hatırdan çıkarmamalıdır. Toplarıyla, tüfekleriyle gelenlere hep vatan sevgisinden, bayrak aşkından örülü duvarlara çarparak geri dönmüşlerdir. Haçlı Seferleri, Şark Meselesi, Megalo- İdea, SEVR, ASALA, PKK, YPG ve 15 Temmuz 2016 akşamı FETÖ gibi hain maşa ve planlara karşı MUSTAFA KEMALLER, ÖMER HALİSDEMİRLER, FETHİ SEKİNLER, EREN BÜLBÜLLER çelikten bir set olmuş bağımsızlığın kaybedilmemesi için dimdik ayakta kalmışlardır. Her daim sela sesiyle, bayrak ve vatan aşkıyla dolu imanlı yürekler bir sel olmuş milli irade galip gelmiş aziz vatan toprakları kirli emellere kurban edilmemiştir. Geçmişte olduğu gibi yarında bizi vatanımızdan ayırmak isteyen güçler olacaktır. Bunlara karşı hep birlikte olup onların emellerini gerçekleştirmelerine izin vermemeliyiz. Demokrasi ve insan haklarını ön plana alıp, hak ve adaletten ayrılmadan, gününü kurtaran değil, geleceği kurma hesapları yapan, vatan ülküsü peşinde koşan sadece ama sadece devlet ve millet hesabına çalışan bir gençliğin var olabilmesi için gece gündüz demeden çalışmaya ve üretmeye unutmayalım mahkûmuz. Çünkü Biz aynı toprak üzerinde yaşayan bütün insanlarla bir bütünüz.
Bu güzel yazıya destek veren değerli dostum ve mesai arkadaşım Türk Telekom Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesi Edebiyat Öğretmeni ve şair Vahdettin Oktay Beyazlıya ayrıca teşekkür ederim