
Kaldırım taşları arasındaki ince çizgiden kendine ayrılık masalları yazıyorsun…
Yıldızlarda aralarında mesafe bırakırlar, inanmıyorsan kaldır başını bak deyip beni kandırıyorsun.
Oysa bilmiyorsun…
Sen kendini kandırıyorsun!
Ben senin her haline kanmaya meftunum zira.
Yıldızlardan vazgeçip güneşe baksak olmaz mı?
Şaşırır gibi yapıp…
Ama güneş bir tane diyorsun…
Sen ne zamandan beridir bizi iki biliyorsun?
Ne zamandan beri biri iki sanıyorsun?
İstersen..!
Eyvah!
Ne boş söz…
Sen istemeyince ne olur?
Sen olmuş birinden hangi istemek sadır olur?
Sana Leyla’nın kalbini taksalar…
İstemem!
Benim gönlüm ancak senin kalbine Mecnun olur!
En ağır sözlerine türküler yazmak isterim…
Yüz çevirişine yüz bin yüz görümlüğü…
Olmaz deyişine adak kurbanları adamışlığım olsun isterim.
Beni hiçe sayışın bayram…
Şehrimde soluk alışın şölen…
Leblerinden geçtim aklından geçişim hayattır bana!
Aşkın hakikatini senin ayrılığında tattım…
Elest Bezmi’ndeki hasrete denk düştü gidişin…
Kalbimin paslanmış kanatlarını hasretin ziyalandırır…
Sen gel Züleyha ol bana…
Ben Hasretine mahkum, Yusuf olayım!
Gel demene yeniden, olmaz diyeyim…
Bir daha yırtılsın gömleğim aynı yerinden…
Olmaz! Olmaz olsun…
Şehvetin paslandırdığı dudaklarda…
Gel deyişler, olmaz olsun!
Ben hasretin hakikatini, çamur kasene tercih edeyim…
Yeniden bütün mapuslar Yusufiye olsun.
Sana başka birisiymiş gibi çevrilen her bakışın…
Düşmanıyım!
Sensiz beni, varmış gibi gören her bakışın…
Yabancısıyım!
Aşkı senin gözlerin sanan her bakışın…
İnkarcısıyım!
İstersen!
Eyvah ne boş söz…
Sen istemeyince ne olur!
O halde iste de…
Kaldırım taşları arasındaki ince çizgiyi kaldıran bir Sinan gelsin!
Kalpleri mamur eden bir mimar dokunsun gönlümüze…
“Ben sizi sevmeseydim siz sevmek nedir bilmezdiniz!” desin.
Kirlenmiş dudaklarımızı kendi kelimeleriyle temizlesin…
Kalbimizi sevmeye layık bir beyt eylesin…
Ve Aşk bütün sevgileri Birr’lesin!
O vakit işte, tam da o vakit Ya Hayy iniltisi yükselsin kalbimizden…
Hiç ölmeyecek bir diriliğe erişsin sevginin yurdu!
Artık kimse kalbimize dokunup; durdu… durmadı diyemesin!
Yıldızlarda aralarında mesafe bırakırlar, inanmıyorsan kaldır başını bak deyip beni kandırıyorsun.
Oysa bilmiyorsun…
Sen kendini kandırıyorsun!
Ben senin her haline kanmaya meftunum zira.
Yıldızlardan vazgeçip güneşe baksak olmaz mı?
Şaşırır gibi yapıp…
Ama güneş bir tane diyorsun…
Sen ne zamandan beridir bizi iki biliyorsun?
Ne zamandan beri biri iki sanıyorsun?
İstersen..!
Eyvah!
Ne boş söz…
Sen istemeyince ne olur?
Sen olmuş birinden hangi istemek sadır olur?
Sana Leyla’nın kalbini taksalar…
İstemem!
Benim gönlüm ancak senin kalbine Mecnun olur!
En ağır sözlerine türküler yazmak isterim…
Yüz çevirişine yüz bin yüz görümlüğü…
Olmaz deyişine adak kurbanları adamışlığım olsun isterim.
Beni hiçe sayışın bayram…
Şehrimde soluk alışın şölen…
Leblerinden geçtim aklından geçişim hayattır bana!
Aşkın hakikatini senin ayrılığında tattım…
Elest Bezmi’ndeki hasrete denk düştü gidişin…
Kalbimin paslanmış kanatlarını hasretin ziyalandırır…
Sen gel Züleyha ol bana…
Ben Hasretine mahkum, Yusuf olayım!
Gel demene yeniden, olmaz diyeyim…
Bir daha yırtılsın gömleğim aynı yerinden…
Olmaz! Olmaz olsun…
Şehvetin paslandırdığı dudaklarda…
Gel deyişler, olmaz olsun!
Ben hasretin hakikatini, çamur kasene tercih edeyim…
Yeniden bütün mapuslar Yusufiye olsun.
Sana başka birisiymiş gibi çevrilen her bakışın…
Düşmanıyım!
Sensiz beni, varmış gibi gören her bakışın…
Yabancısıyım!
Aşkı senin gözlerin sanan her bakışın…
İnkarcısıyım!
İstersen!
Eyvah ne boş söz…
Sen istemeyince ne olur!
O halde iste de…
Kaldırım taşları arasındaki ince çizgiyi kaldıran bir Sinan gelsin!
Kalpleri mamur eden bir mimar dokunsun gönlümüze…
“Ben sizi sevmeseydim siz sevmek nedir bilmezdiniz!” desin.
Kirlenmiş dudaklarımızı kendi kelimeleriyle temizlesin…
Kalbimizi sevmeye layık bir beyt eylesin…
Ve Aşk bütün sevgileri Birr’lesin!
O vakit işte, tam da o vakit Ya Hayy iniltisi yükselsin kalbimizden…
Hiç ölmeyecek bir diriliğe erişsin sevginin yurdu!
Artık kimse kalbimize dokunup; durdu… durmadı diyemesin!