
Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte kitaplardaki karmaşık örneklerden daha basit sosyal deneylerle sıkça karşılaşmaya başladık. Tabii onlardan çok önemli özeleştiriler ve sosyal mesajlar damıtıyoruz.
Bu arada ‘basit’ nitelemesini küçümsemek anlamında kullanmıyorum; demek istediğim ‘yalın, anlaşılır, anlamlı bir sonuç veren ve uygulanması kolay’ sosyal deneyler…
Dayanışmadan ve sosyal sorumluluk bilincinden tutun hayvan sevgisine, dürüstlük olgusundan tutun merhamete varıncaya dek türlü türlü konularda karşımıza çıkan ve ne durumda olduğumuzu sansürsüz gösteren deneyler…
Bazen haberlere de konu oluyor bunlar, belki hatırlarsınız:
Çay bahçesi ya da kafe gibi bir yerde ‘güya parası olmadığı için’ bir tost ile bir de çay siparişi veremeyen bir genç… Onun garsonla yaptığı dokunaklı pazarlığa kulak misafiri olan diğer müşteriler ve çoğu yürek ısıtan türden farklı tepkiler…
Bu deneylerde ‘tepkilerin çeşitliliği ve kültürel kökenleri’ ölçülüyor.
Oldukça dikkat çekici, mesaj yüklü şeyler…
Ama eğer öyle bir deneye girişecekseniz göz önünde bulundurmanız gereken kritik ayrıntılar var. Onların en önemlisi de şu:
Sosyal deney yaparken çok dikkatli olmak şart!
***
“Bir üniversitenin kütüphanesinde, bir delikanlı kızın masasına yaklaşarak fısıltıyla sorar:
-Yanınıza oturabilir miyim?
Kız, salondaki herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle yanıt verir:
-Gecemi sizinle berbat etmek istemem!..
Kızın sözlerini herkes duyar. Başlar kalkar, delikanlı ayıplayan bakışlarla adeta dövülür...
Çocuk çok utanır tabii ve hiçbir şey diyemeden, şaşkın şaşkın kendi masasına geri döner...
Birkaç dakika sonra kız sessizce yerinden kalkar, oğlanın masasına yaklaşır ve ona yavaşça şöyle der:
-Ben psikoloji öğrencisiyim; demin, şaşıran bir erkeğin nasıl tepki vereceğini öğrenmek istemiştim; bu arada sizi de herkesin önünde biraz utandırdım sanırım, özür dilerim!
Bu kez oğlan onu yüksek sesle yanıtlar:
-Bir geceliğine 200 dolar mı? Çok para!..
Oğlanın dediklerini de yine herkes duyar ve bu kez ayaktaki kıza dik dik bakarlar…
Delikanlı, şoka girmek üzere olan kızın kulağına yaklaşıp şöyle fısıldar:
-Ben hukuk öğrencisiyim. Toplum önünde suçlanan birinin gösterdiği tepkiyi öğrenmek istemiştim, kırdıysam da çok özür dilerim!"
***
Fıkra bir yana televizyon kanallarında, Youtube’da, Facebook’ta ya da başka platformlarda izlediğimiz o çarpıcı sosyal deneylerin hepsi olmasa da önemli bir kısmı, ‘kalın bir duyarsızlık örtüsü altında uyurken bile bir yanımızın sevgiyle devindiğini, bize özgü bir şefkat ve merhamet zembereğinin, içimizin derinliklerinde hâlâ ve her şeye rağmen işlediğini’ gösteriyor.
Merhamet arayan yanımız, belli bir tahammül noktasından sonra bizi harekete geçiriyor, etrafımızda cereyan eden haksızlıklara, adaletsizliklere, açlığa ve yoksulluğa gözümüzü kırpmadan müdahale ediyoruz…
Hâlâ böyleyiz…
Engellinin koluna girip tehlikeli trafiğe dalıyoruz, cebimizdeki üç kuruşla aç olana sofra kuruyoruz, kendi işimizi bırakıp hasta olanın işleri için koşturuyoruz, hakarete maruz kalanın önüne siper oluyoruz, zayıfı savunmak için güçlüyle çatışmayı göze alabiliyoruz…
Bu zamanda bile öyleyiz…
Doğru yanlış, bir biçimde, birşeyler yapıyoruz işte…
Ve fakat yarının garantisi yok; zira sosyal deneylerle ortaya çıkarılan bu yanımızı da usul usul yitiriyoruz…
Ne yazık ki yitiriyoruz!
İyi örnekler ne yazık ki azalmakta.
Onun için işte merhamet ve cömertlik, adalet ve duyarlılık, ‘sosyal deneylere’ konu oluyor ve onun için okullarda ‘değerler eğitimi’ diye bir şeye gereksinim duyuyoruz.
Bu korkunç erozyonu doğuran şey ne?
Dikey mimari mi, mahalle hayatının bitmesi mi, doğadan kopuş mu, kapitalizmin geliştirdiği vahşi rekabet mi, internet mi, artan nüfus mu, kimliksizleşen kentler mi, genetiği değiştirilmiş gıdalar mı, tarım ilaçları mı, kitaplara ilgisizlik mi, büyük sözü dinlememek mi, gençlerin potansiyellerini dikkate almamak mı, ‘zamâne’ denen o kara delik mi, ne?..
Hepsi…
Hepsinden biraz biraz…
Ve vardığımız nokta: Birini çevreye suçluymuş gibi göstermeye çalışanlar ile gerçeğin tanıtımında iyiliği daima öne çekmek için çabalayanların bitmek bilmeyen savaşı, çatışması, münazarası…
Bunu ‘basit sosyal deneylerden karmaşık sosyal deneyimlere uzayan bir hayat projeksiyonu’ olarak tanımlamak herhalde yanlış olmaz.
Bu arada ‘basit’ nitelemesini küçümsemek anlamında kullanmıyorum; demek istediğim ‘yalın, anlaşılır, anlamlı bir sonuç veren ve uygulanması kolay’ sosyal deneyler…
Dayanışmadan ve sosyal sorumluluk bilincinden tutun hayvan sevgisine, dürüstlük olgusundan tutun merhamete varıncaya dek türlü türlü konularda karşımıza çıkan ve ne durumda olduğumuzu sansürsüz gösteren deneyler…
Bazen haberlere de konu oluyor bunlar, belki hatırlarsınız:
Çay bahçesi ya da kafe gibi bir yerde ‘güya parası olmadığı için’ bir tost ile bir de çay siparişi veremeyen bir genç… Onun garsonla yaptığı dokunaklı pazarlığa kulak misafiri olan diğer müşteriler ve çoğu yürek ısıtan türden farklı tepkiler…
Bu deneylerde ‘tepkilerin çeşitliliği ve kültürel kökenleri’ ölçülüyor.
Oldukça dikkat çekici, mesaj yüklü şeyler…
Ama eğer öyle bir deneye girişecekseniz göz önünde bulundurmanız gereken kritik ayrıntılar var. Onların en önemlisi de şu:
Sosyal deney yaparken çok dikkatli olmak şart!
***
“Bir üniversitenin kütüphanesinde, bir delikanlı kızın masasına yaklaşarak fısıltıyla sorar:
-Yanınıza oturabilir miyim?
Kız, salondaki herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle yanıt verir:
-Gecemi sizinle berbat etmek istemem!..
Kızın sözlerini herkes duyar. Başlar kalkar, delikanlı ayıplayan bakışlarla adeta dövülür...
Çocuk çok utanır tabii ve hiçbir şey diyemeden, şaşkın şaşkın kendi masasına geri döner...
Birkaç dakika sonra kız sessizce yerinden kalkar, oğlanın masasına yaklaşır ve ona yavaşça şöyle der:
-Ben psikoloji öğrencisiyim; demin, şaşıran bir erkeğin nasıl tepki vereceğini öğrenmek istemiştim; bu arada sizi de herkesin önünde biraz utandırdım sanırım, özür dilerim!
Bu kez oğlan onu yüksek sesle yanıtlar:
-Bir geceliğine 200 dolar mı? Çok para!..
Oğlanın dediklerini de yine herkes duyar ve bu kez ayaktaki kıza dik dik bakarlar…
Delikanlı, şoka girmek üzere olan kızın kulağına yaklaşıp şöyle fısıldar:
-Ben hukuk öğrencisiyim. Toplum önünde suçlanan birinin gösterdiği tepkiyi öğrenmek istemiştim, kırdıysam da çok özür dilerim!"
***
Fıkra bir yana televizyon kanallarında, Youtube’da, Facebook’ta ya da başka platformlarda izlediğimiz o çarpıcı sosyal deneylerin hepsi olmasa da önemli bir kısmı, ‘kalın bir duyarsızlık örtüsü altında uyurken bile bir yanımızın sevgiyle devindiğini, bize özgü bir şefkat ve merhamet zembereğinin, içimizin derinliklerinde hâlâ ve her şeye rağmen işlediğini’ gösteriyor.
Merhamet arayan yanımız, belli bir tahammül noktasından sonra bizi harekete geçiriyor, etrafımızda cereyan eden haksızlıklara, adaletsizliklere, açlığa ve yoksulluğa gözümüzü kırpmadan müdahale ediyoruz…
Hâlâ böyleyiz…
Engellinin koluna girip tehlikeli trafiğe dalıyoruz, cebimizdeki üç kuruşla aç olana sofra kuruyoruz, kendi işimizi bırakıp hasta olanın işleri için koşturuyoruz, hakarete maruz kalanın önüne siper oluyoruz, zayıfı savunmak için güçlüyle çatışmayı göze alabiliyoruz…
Bu zamanda bile öyleyiz…
Doğru yanlış, bir biçimde, birşeyler yapıyoruz işte…
Ve fakat yarının garantisi yok; zira sosyal deneylerle ortaya çıkarılan bu yanımızı da usul usul yitiriyoruz…
Ne yazık ki yitiriyoruz!
İyi örnekler ne yazık ki azalmakta.
Onun için işte merhamet ve cömertlik, adalet ve duyarlılık, ‘sosyal deneylere’ konu oluyor ve onun için okullarda ‘değerler eğitimi’ diye bir şeye gereksinim duyuyoruz.
Bu korkunç erozyonu doğuran şey ne?
Dikey mimari mi, mahalle hayatının bitmesi mi, doğadan kopuş mu, kapitalizmin geliştirdiği vahşi rekabet mi, internet mi, artan nüfus mu, kimliksizleşen kentler mi, genetiği değiştirilmiş gıdalar mı, tarım ilaçları mı, kitaplara ilgisizlik mi, büyük sözü dinlememek mi, gençlerin potansiyellerini dikkate almamak mı, ‘zamâne’ denen o kara delik mi, ne?..
Hepsi…
Hepsinden biraz biraz…
Ve vardığımız nokta: Birini çevreye suçluymuş gibi göstermeye çalışanlar ile gerçeğin tanıtımında iyiliği daima öne çekmek için çabalayanların bitmek bilmeyen savaşı, çatışması, münazarası…
Bunu ‘basit sosyal deneylerden karmaşık sosyal deneyimlere uzayan bir hayat projeksiyonu’ olarak tanımlamak herhalde yanlış olmaz.