
Kur’an âlim ve âbid bir şahsın hüsranla biten hazin hikâyesinden bahseder. Bu, Musa (as) ın amcasının oğlu olan Kârûn’un hikâyesidir. Kârûn, İsrâiloğulları içinde Hz. Musa ve Hz. Harun’dan sonra dinî bilgisi en geniş olan kimse idi. Tevrat’ı çokça okur, okuyuşunu sesiyle süslerdi. Kutsal kitabı okuyuşunun güzelliğinden dolayı “münevver” diye anılan Kârûn, Firavun’un kendisini İsrâiloğulları’na vali olarak görevlendirmesinden sonra maddî anlamda büyük refaha kavuştu. Onun bu serveti dillere destan oldu. Öyle ki asırlar sonra bile insanlar, birinin çok zengin olduğunu ifade etmek için, “Kârûn kadar zengin.” deyimini kullanır oldu.
Ne var ki, göz kamaştıran serveti, bulunduğu yüksek makamı ve engin bilgisi Kârûn gibi güzel ahlâklı ve iman ehli bir insanın başını döndürmeye başladı; onu bencilliğe, cimriliğe ve kibre sevk etti. Kendini beğenmişliği zamanla tüm fiil ve sözlerine yansıdı. Bunlar bana, bendeki bilgiden dolayı diyerek, daha önce kendisine tâbi olduğu Hz. Musa’yı ve Hz. Harun’u kıskanmaya ve onlara karşı gelmeye başladı. Karun bu şımarık ve bencil tavrı sonucu nefsinin esiri olarak, Âlemlerin Rabbi tarafından, övündüğü servetiyle beraber yerin dibine geçirildi.
Bencillik, kişinin sadece kendi çıkarlarını düşünmesidir. Bencil insan, sadece kendi nefsini düşünür ve kendi mutluluğunu önemser; diğerlerinin huzurunu ve mutluluğunu umursamaz. Hayatın merkezine kendisini koyan bencil kişi, etrafındaki her şeyi ve herkesi kendi yararına kullanma çabası içine girerek çıkarcı bir tutum sergiler.
Bencil insan paylaşmaya açık değildir. Hep daha fazlasını isteyerek hırsına yenik düşer, açgözlü ve tamahkâr biri oluverir. Bencillik hem bireysel hem de toplumsal açıdan büyük zararlara yol açabilecek tehlikeli bir hastalıktır. Nitekim sadece kendi menfaatlerini düşünerek hareket etmek, kişiyi yalnızlığa itmekle birlikte birçok manevi sorunlara da yol açar.
Sevgili Peygamberimiz (sav) insan onurunu küçülten bu hastalıktan kurtulması için insanları maddî ve mânevî anlamda yardımlaşmaya ve dayanışmaya çağırmıştır. Mescitte iki rekât namaz kıldıktan sonra, “Allah’ım bana ve Muhammed’e rahmet et, ikimizden başkasına merhamet etme!” diye dua eden bir bedevîye, “Sen geniş olanı (rahmeti) daralttın.”(Ebu Davut,Taharet,136) diyen Allah Resûlü (sav) bir gün yapılması helâl olmayan şeyleri sıralarken, “... Bir topluluğa imam olan kimse sadece kendisi için dua edip de onlara dua etmezlik yapmasın. Böyle yaptığı takdirde onlara ihanet etmiş olur.” (EbuDavut, Taharet,43)
Dünya hayatı elbet bir gün bitecektir; dolayısıyla sahip olduğu hiçbir şey sonsuza kadar insana ait değildir. Son nefesini verdiğinde beraberinde sadece yaptığı iyilikleri, yardım ve fedakârlıkları götürebilecek olan insanoğlu, “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.” (İnsan,9) psikolojisiyle hareket etmelidir.Kendin için istediğin şeyi insanlar için de iste, o zaman mümin olursun.” (İbnMâce,Zühd,24) şeklindeki nebevî öğütle Rabbim hepimizi bencillik hastalığından muhafaza eylesin.
Ne var ki, göz kamaştıran serveti, bulunduğu yüksek makamı ve engin bilgisi Kârûn gibi güzel ahlâklı ve iman ehli bir insanın başını döndürmeye başladı; onu bencilliğe, cimriliğe ve kibre sevk etti. Kendini beğenmişliği zamanla tüm fiil ve sözlerine yansıdı. Bunlar bana, bendeki bilgiden dolayı diyerek, daha önce kendisine tâbi olduğu Hz. Musa’yı ve Hz. Harun’u kıskanmaya ve onlara karşı gelmeye başladı. Karun bu şımarık ve bencil tavrı sonucu nefsinin esiri olarak, Âlemlerin Rabbi tarafından, övündüğü servetiyle beraber yerin dibine geçirildi.
Bencillik, kişinin sadece kendi çıkarlarını düşünmesidir. Bencil insan, sadece kendi nefsini düşünür ve kendi mutluluğunu önemser; diğerlerinin huzurunu ve mutluluğunu umursamaz. Hayatın merkezine kendisini koyan bencil kişi, etrafındaki her şeyi ve herkesi kendi yararına kullanma çabası içine girerek çıkarcı bir tutum sergiler.
Bencil insan paylaşmaya açık değildir. Hep daha fazlasını isteyerek hırsına yenik düşer, açgözlü ve tamahkâr biri oluverir. Bencillik hem bireysel hem de toplumsal açıdan büyük zararlara yol açabilecek tehlikeli bir hastalıktır. Nitekim sadece kendi menfaatlerini düşünerek hareket etmek, kişiyi yalnızlığa itmekle birlikte birçok manevi sorunlara da yol açar.
Sevgili Peygamberimiz (sav) insan onurunu küçülten bu hastalıktan kurtulması için insanları maddî ve mânevî anlamda yardımlaşmaya ve dayanışmaya çağırmıştır. Mescitte iki rekât namaz kıldıktan sonra, “Allah’ım bana ve Muhammed’e rahmet et, ikimizden başkasına merhamet etme!” diye dua eden bir bedevîye, “Sen geniş olanı (rahmeti) daralttın.”(Ebu Davut,Taharet,136) diyen Allah Resûlü (sav) bir gün yapılması helâl olmayan şeyleri sıralarken, “... Bir topluluğa imam olan kimse sadece kendisi için dua edip de onlara dua etmezlik yapmasın. Böyle yaptığı takdirde onlara ihanet etmiş olur.” (EbuDavut, Taharet,43)
Dünya hayatı elbet bir gün bitecektir; dolayısıyla sahip olduğu hiçbir şey sonsuza kadar insana ait değildir. Son nefesini verdiğinde beraberinde sadece yaptığı iyilikleri, yardım ve fedakârlıkları götürebilecek olan insanoğlu, “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.” (İnsan,9) psikolojisiyle hareket etmelidir.Kendin için istediğin şeyi insanlar için de iste, o zaman mümin olursun.” (İbnMâce,Zühd,24) şeklindeki nebevî öğütle Rabbim hepimizi bencillik hastalığından muhafaza eylesin.