
Bu yazıya kadar biyolojik doğumla kalmış ruhumuza dair şunu anlatmaya çalıştık: Birinci doğumla kalan kişinin ruhu, nefs-i emmare programı mertebesinde kalır. Bu programa bağlı yaşayan ruh, sadece kendini görür ve kendini sever, kendi için alır verir, bencil, faydacı ve egoist bir dünya kurup onda yaşar ve ölür.
Kaotik bir psikoloji içinde yaşayıp ölen bu nefs-i emmare ruhları, kendi varlıklarında Yaratıcı’yı hissedip ikinci doğumlarını yaparak, manevî sorumluluk üstlenemediklerinden, zorunlu olarak götürülecekleri, cennet ve cehennemden ibaret ahiret hayatlarında, cehennemden yana bir tercih kullanmış kabul edilirler.
Kendilerini değil, kendilerindeki Yaratıcı’yı hisseden ruhlarda doğum sancıları başlar. Bu nefs-i levvame programını edinmek demektir. Kişi bu programla, egoistlikleriyle hesaplaşmaya girişir. Bu mertebedeki sancılı ruhlar, nefisleriyle mücadeleyi bırakmadıkları takdirde, ikinci doğumları gerçekleşir.
Peygamber ve Kuran rehberliğinde ıslahlarını ilerleten yeni ruhların, manevi iç ve dış çevreleri gün geçtikçe büyür.
İman ve amel ikliminde kendilerini geliştirmeye devam eden ruhların gerçekten değişip değişmedikleriyse başkasını fark edip sevmeleri, maddi ve manevî yardımlarda bulunmaları gibi, diğergam tutum ve davranışlarla aşikâr olur.
Kendi egosuna taptığı nefs-i emmare mertebesinden kurtulup kendini eleştirdiği nefs-i levvame mertebesine ulaşan ruh, kıştan çıkıp bahara erişmiş kabul edilir.
Yeni ruh, nefsin, Kuran’da zikredilen diğer beş mertebesinde, -nefs-i mülhime, nefs-i mutmainne, nefs-i raziye, nefs-i mardiyye, nefs-i kâmile- ilerler.
İkinci doğumlarıyla meyveli birer ağaç hükmü kazanan ruhlar, Allah’ın koruması altında, baharlarını yaz, yazlarını güz edip amel meyvelerini kemale erdirerek ömürlerini tamamlar.
Kendilerini ve Rablerini bilmiş bu nurlu ruhlar, cennetlere götürülmek üzere, fiziki ölümle, bedenlerinden alınır.
Bundan sonraki yazılarda, ikinci doğumlarını yapmış ruhların, nefsin kalan beş programındaki hayatlarından yansımaları yansıtmaya çalışıp konuyu tamamlayacağız.
Kaotik bir psikoloji içinde yaşayıp ölen bu nefs-i emmare ruhları, kendi varlıklarında Yaratıcı’yı hissedip ikinci doğumlarını yaparak, manevî sorumluluk üstlenemediklerinden, zorunlu olarak götürülecekleri, cennet ve cehennemden ibaret ahiret hayatlarında, cehennemden yana bir tercih kullanmış kabul edilirler.
Kendilerini değil, kendilerindeki Yaratıcı’yı hisseden ruhlarda doğum sancıları başlar. Bu nefs-i levvame programını edinmek demektir. Kişi bu programla, egoistlikleriyle hesaplaşmaya girişir. Bu mertebedeki sancılı ruhlar, nefisleriyle mücadeleyi bırakmadıkları takdirde, ikinci doğumları gerçekleşir.
Peygamber ve Kuran rehberliğinde ıslahlarını ilerleten yeni ruhların, manevi iç ve dış çevreleri gün geçtikçe büyür.
İman ve amel ikliminde kendilerini geliştirmeye devam eden ruhların gerçekten değişip değişmedikleriyse başkasını fark edip sevmeleri, maddi ve manevî yardımlarda bulunmaları gibi, diğergam tutum ve davranışlarla aşikâr olur.
Kendi egosuna taptığı nefs-i emmare mertebesinden kurtulup kendini eleştirdiği nefs-i levvame mertebesine ulaşan ruh, kıştan çıkıp bahara erişmiş kabul edilir.
Yeni ruh, nefsin, Kuran’da zikredilen diğer beş mertebesinde, -nefs-i mülhime, nefs-i mutmainne, nefs-i raziye, nefs-i mardiyye, nefs-i kâmile- ilerler.
İkinci doğumlarıyla meyveli birer ağaç hükmü kazanan ruhlar, Allah’ın koruması altında, baharlarını yaz, yazlarını güz edip amel meyvelerini kemale erdirerek ömürlerini tamamlar.
Kendilerini ve Rablerini bilmiş bu nurlu ruhlar, cennetlere götürülmek üzere, fiziki ölümle, bedenlerinden alınır.
Bundan sonraki yazılarda, ikinci doğumlarını yapmış ruhların, nefsin kalan beş programındaki hayatlarından yansımaları yansıtmaya çalışıp konuyu tamamlayacağız.