
Osmanlılar’da karantina uygulaması daha sistemli olarak 1835 yılında Çanakkale’de başladı. Akdeniz çevresini etkileyen kolera dolayısıyla Çanakkale’de karantina çadırları kuruldu, Marmara ve İstanbul’a gidecek gemiler bir süre bekletildi. Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi iki bin beş yüz kuruş maaşla karantinaya müdür tayin edilirken Avusturya konsolosunun oğlu da yardımcı yapıldı. Karantina bekleyen kayıkların reislerine karantina tezkiresi verilmesi usulü getirildi.
Karantina konusuna önem veren II. Mahmud’un isteğiyle Meclis-i Meşveret toplandı. Ulemânın da katıldığı bu mecliste fıkıh ve fetva kitaplarına müracaat edilerek konu önce şerʻî açıdan incelendi ve karantinanın câiz olduğu kabul edildi, ardından bu işin mülkî ve idarî yönü görüşüldü.
Şeyhülislâm Mekkîzâde Âsım Efendi karantina uygulamasının câiz olduğuna dair fetva verdikten sonra, konunun incelenerek gerekli nizamların hazırlanması, karantina hakkında bilgili kişilerden meydana gelen ve haftada birkaç gün toplanacak olan bir meclise havale edildi. Karantina Meclisi’nin kuruluşu Takvîm-i Vekāyi‘in Nisan 1838 sayısında ilân edildi. Mecliste alınacak kararların ve oluşturulacak nizamın şer‘î yönü Esad Efendi, tıbbî yönü Abdülhak Molla, askerî yönü de mansûre feriklerinden Selim Paşa’nın sorumluluğundaydı.
Sıhhiye meclisi, karantina meclisi, meclis-i umûr-ı sıhhiye, karantina nezâreti, sıhhiye nezâreti, meclis-i tehaffuz gibi çeşitli isimlerle anılan bu meclis başlangıçta meclis-i tehaffuz-ı ûlâ ve meclis-i tehaffuz-ı sânî olmak üzere iki şube halinde teşkilâtlandırılmışsa da bu fark zamanla ortadan kalkmıştır.
İstanbul’un çeşitli yerlerinde karantina noktaları kurularak faaliyete başlandı. İstanbul, Bilâd-ı Selâse ve Boğaziçi’nde hangi hastalıktan ve hangi milletten olursa olsun toplu ölümlerde Karantina Meclisi’ne haber verilmesi ve meclisten tezkire alınmadıkça ölülerin defnedilmemesi kural haline getirildi. Karantina tatbikatında her millet için ayrı ayrı hastahane yapımı gerektiğinden hastahaneleri olmayan Yahudilere ve Karaimler’e Hasköy’de kendi hastahanelerini yapma izni verildi.
Henüz karantina binaları inşa edilmemiş olduğundan karantina icrası için Tersâne-i Âmire’den bir gemi alınıp Galata’da Kurşunlumahzen önünde personeli belirlenerek hizmete başlandı. İstanbul’a dışarıdan gelip giden gemi yolcularına verilen mürûr tezkirelerine geldikleri yerdeki sağlık durumunun yazılması da usul haline getirildi.
İstanbul dışında Bursa, Trabzon, Midilli, Siroz, Çanakkale gibi pek çok yerde karantina noktaları kuruldu. Çanakkale’ye karantina müdürü olarak tayin edilen Esad Efendi’ye Akdeniz adalarından, Anadolu ve Rumeli sahillerinden İstanbul’a gelecek bütün yerli ve yabancı gemiler, tekneler ve bunların yolcularına verilen mürûr tezkirelerinin Çanakkale’ye kadar geçerli olacağı, buradaki karantinada tezkirelerin değiştirilerek yenilerine sağlık durumlarının yazılması, karantinaya tâbi olmaksızın ve karantina tezkiresi ibraz etmeksizin İstanbul’a gidenlerin kabul edilmeyeceği tâlimatı verildi.
Osmanlı döneminde yaşananlar ile bugünü kıyaslamakta yarar var. Osmanlının bilim, tıp, teknik olarak Batı’dan geriye düşmesinin ilk belirtilerini Osmanlı’daki karantina sürecinde anlayabiliyoruz. Öyle ki, karantina ile başlayan sağlık alanındaki kapitülasyonlar da Lozan’ın başlıca maddeleri arasında yer almaktaydı.
Karantina konusuna önem veren II. Mahmud’un isteğiyle Meclis-i Meşveret toplandı. Ulemânın da katıldığı bu mecliste fıkıh ve fetva kitaplarına müracaat edilerek konu önce şerʻî açıdan incelendi ve karantinanın câiz olduğu kabul edildi, ardından bu işin mülkî ve idarî yönü görüşüldü.
Şeyhülislâm Mekkîzâde Âsım Efendi karantina uygulamasının câiz olduğuna dair fetva verdikten sonra, konunun incelenerek gerekli nizamların hazırlanması, karantina hakkında bilgili kişilerden meydana gelen ve haftada birkaç gün toplanacak olan bir meclise havale edildi. Karantina Meclisi’nin kuruluşu Takvîm-i Vekāyi‘in Nisan 1838 sayısında ilân edildi. Mecliste alınacak kararların ve oluşturulacak nizamın şer‘î yönü Esad Efendi, tıbbî yönü Abdülhak Molla, askerî yönü de mansûre feriklerinden Selim Paşa’nın sorumluluğundaydı.
Sıhhiye meclisi, karantina meclisi, meclis-i umûr-ı sıhhiye, karantina nezâreti, sıhhiye nezâreti, meclis-i tehaffuz gibi çeşitli isimlerle anılan bu meclis başlangıçta meclis-i tehaffuz-ı ûlâ ve meclis-i tehaffuz-ı sânî olmak üzere iki şube halinde teşkilâtlandırılmışsa da bu fark zamanla ortadan kalkmıştır.
İstanbul’un çeşitli yerlerinde karantina noktaları kurularak faaliyete başlandı. İstanbul, Bilâd-ı Selâse ve Boğaziçi’nde hangi hastalıktan ve hangi milletten olursa olsun toplu ölümlerde Karantina Meclisi’ne haber verilmesi ve meclisten tezkire alınmadıkça ölülerin defnedilmemesi kural haline getirildi. Karantina tatbikatında her millet için ayrı ayrı hastahane yapımı gerektiğinden hastahaneleri olmayan Yahudilere ve Karaimler’e Hasköy’de kendi hastahanelerini yapma izni verildi.
Henüz karantina binaları inşa edilmemiş olduğundan karantina icrası için Tersâne-i Âmire’den bir gemi alınıp Galata’da Kurşunlumahzen önünde personeli belirlenerek hizmete başlandı. İstanbul’a dışarıdan gelip giden gemi yolcularına verilen mürûr tezkirelerine geldikleri yerdeki sağlık durumunun yazılması da usul haline getirildi.
İstanbul dışında Bursa, Trabzon, Midilli, Siroz, Çanakkale gibi pek çok yerde karantina noktaları kuruldu. Çanakkale’ye karantina müdürü olarak tayin edilen Esad Efendi’ye Akdeniz adalarından, Anadolu ve Rumeli sahillerinden İstanbul’a gelecek bütün yerli ve yabancı gemiler, tekneler ve bunların yolcularına verilen mürûr tezkirelerinin Çanakkale’ye kadar geçerli olacağı, buradaki karantinada tezkirelerin değiştirilerek yenilerine sağlık durumlarının yazılması, karantinaya tâbi olmaksızın ve karantina tezkiresi ibraz etmeksizin İstanbul’a gidenlerin kabul edilmeyeceği tâlimatı verildi.
Osmanlı döneminde yaşananlar ile bugünü kıyaslamakta yarar var. Osmanlının bilim, tıp, teknik olarak Batı’dan geriye düşmesinin ilk belirtilerini Osmanlı’daki karantina sürecinde anlayabiliyoruz. Öyle ki, karantina ile başlayan sağlık alanındaki kapitülasyonlar da Lozan’ın başlıca maddeleri arasında yer almaktaydı.