
Güvenliğin olmadığı yerde ne olursa olsun yaşamın hiçbir değeri ve anlamı kalmıyor. İnsan düşünmeden edemiyor, küçük çocuklardan kim ne ister?
Bugün yeryüzünde çocukların, kadınların en az tehlikede olduğu ülke Türkiye diyebilirsiniz. Bu konuda önümüze bol rakamlı istatistikler de koyabilirsiniz. Ancak herkes yaşadığını bilir.
Ne son yıllarda nede ondan önce diye bir kavram ortaya koymadan şu teşhisi yapabiliriz. Bu ülkede o ya da bu nedenle insanlar gerçekten tesadüfî yaşıyor. Yolda giderken kafanıza bir taş düşüyor ya da nerden geldiğini bilmediğiniz bir maganda kurşunu ile hayatınız kararabilir. Kadınlar kocaları tarafından sakat bırakılıp öldürülüyor…
Türkiye’nin değişik illerinde kaybolan çocukların aileleri bir dernek kurdu. Dernek otobüsünün camına çocukların resimleri asıldı ve kayıplar bu şekilde bulunmaya çalışıldı. Çocuğuna kavuşan oldu mu bilmiyorum ama bildiğim bu ülkede çocuklara bir haller oluyor. Evinizin önünde oynayan çocuğunuz bir anda sırra kadem basıyor.
Bunlara en iyi örnektir son yaşananlar. Erzurum’un Tekman ilçesinde dört yıl önce kaybolan 7 yaşında ki Ayşe Sümbül ve 6 yaşında ki Fazilet Yaşar’dan hala haber alınamıyor. Ve henüz hafızalarda yerini koruyan Vanlı küçük Nehir...
Evlerinin önünden kaybolan bu çocuklar için tüm imkanlar seferber edildi, dağ taş denmeden arama yapıldı. Ancak bu güne kadar el kadar çocuklardan ne bir haber nede bir iz bulunabildi. Nehir kaybolduğunda küçük bir kız kardeşi daha dünyaya geldi. Aylardır Nehir’den bir haber bekleyen aile, yeni yavrularına isim vermek için kızlarının bulunmasını bekledi. Baktılar ki ses seda yok çaresiz bebeğe bu kez Irmak adını verdiler. Irmak Nehir’in acısını unutturur mu bu aileye? Hiç sanmam. El kadar çocuk aylardır kayıp, nerde ne yapıyor bilen yok.
Peki, ne oluyor bu çocuklara. Kayıp olan illaki bu kadar zamanda bulunur. Öldüyse cesedi bir şekilde ortaya çıkar. Kaçırılsalar bir gören bir duyan olur.
Her iki davada ne gören ne duyan var. Sanırsınız ki çocuklar buhar oldu uçtu. Toplumda bununla ilgili olarak en yaygın kanaat organ mafyasının bu işleri yaptığı görüşüdür.
Oysa bugüne kadar ülkede böyle bir vaka ne duyuldu nede görüldü. Çünkü organ işi öyle kolay bir iş değil. İnsandan organ almak için uygun koşulların oluşması lazım. O organların bir nakil süresi var. Öyle dağda bayırda olacak iş değil.
Ancak derseniz ki ‘bu çocuklar kaçırıldıktan sonra illegal yollardan yurtdışına çıkarılıp orada organları alınıyor’, bu biraz daha mantığa yatkın bir fikir olabilir.
Ancak böyle bir durum yaşanmış olsa başta MİT olmak üzere devletin çeşitli istihbarat birimlerinde mutlaka bir bilgi, iz ve araştırma olur.
Her iki olasılıkta araştırılmaya, izlenmeye muhtaç. Ancak bu güne kadar meydana gelen kaybolmaların sonu hep acı ile sonlandı.
Çocuklar ya cinsel istismara maruz kaldıkları için öldürüldü, ya da aileler arasındaki husumete dayalı durumlarda canlarından oldular.
Kırsalda değil ama bugün büyük kentlerde yaşayan çocukların hiç biri sokak oyunlarını bilmeden, elleri toprağa değmeden büyüyor. Aileler çocuklarımıza bir şey olacak korkusu ile sanal bir nesil yetiştiriyor. Minikler kapalı alanlarda büyümeye çalışıyorlar. Parklarda çocuklardan çok anne babalar var.
Aileler haksız mı? Bence değil. Güvenliğin olmadığı hiçbir yerde hiç kimse özgür değil. Öyle ya en son sokakta oynayan nesil doksanların nesliydi.
Bugün bırakın çocukların sokakta oynamasını komşuya dahi çocuğunuzu gönderemiyorsunuz. Herkeste bir korku herkeste bir şüphe var. Bu kadar kontrol altında yetişen nesilden nasıl bir gelecek bekliyoruz ki.
Bugün yeryüzünde çocukların, kadınların en az tehlikede olduğu ülke Türkiye diyebilirsiniz. Bu konuda önümüze bol rakamlı istatistikler de koyabilirsiniz. Ancak herkes yaşadığını bilir.
Ne son yıllarda nede ondan önce diye bir kavram ortaya koymadan şu teşhisi yapabiliriz. Bu ülkede o ya da bu nedenle insanlar gerçekten tesadüfî yaşıyor. Yolda giderken kafanıza bir taş düşüyor ya da nerden geldiğini bilmediğiniz bir maganda kurşunu ile hayatınız kararabilir. Kadınlar kocaları tarafından sakat bırakılıp öldürülüyor…
Türkiye’nin değişik illerinde kaybolan çocukların aileleri bir dernek kurdu. Dernek otobüsünün camına çocukların resimleri asıldı ve kayıplar bu şekilde bulunmaya çalışıldı. Çocuğuna kavuşan oldu mu bilmiyorum ama bildiğim bu ülkede çocuklara bir haller oluyor. Evinizin önünde oynayan çocuğunuz bir anda sırra kadem basıyor.
Bunlara en iyi örnektir son yaşananlar. Erzurum’un Tekman ilçesinde dört yıl önce kaybolan 7 yaşında ki Ayşe Sümbül ve 6 yaşında ki Fazilet Yaşar’dan hala haber alınamıyor. Ve henüz hafızalarda yerini koruyan Vanlı küçük Nehir...
Evlerinin önünden kaybolan bu çocuklar için tüm imkanlar seferber edildi, dağ taş denmeden arama yapıldı. Ancak bu güne kadar el kadar çocuklardan ne bir haber nede bir iz bulunabildi. Nehir kaybolduğunda küçük bir kız kardeşi daha dünyaya geldi. Aylardır Nehir’den bir haber bekleyen aile, yeni yavrularına isim vermek için kızlarının bulunmasını bekledi. Baktılar ki ses seda yok çaresiz bebeğe bu kez Irmak adını verdiler. Irmak Nehir’in acısını unutturur mu bu aileye? Hiç sanmam. El kadar çocuk aylardır kayıp, nerde ne yapıyor bilen yok.
Peki, ne oluyor bu çocuklara. Kayıp olan illaki bu kadar zamanda bulunur. Öldüyse cesedi bir şekilde ortaya çıkar. Kaçırılsalar bir gören bir duyan olur.
Her iki davada ne gören ne duyan var. Sanırsınız ki çocuklar buhar oldu uçtu. Toplumda bununla ilgili olarak en yaygın kanaat organ mafyasının bu işleri yaptığı görüşüdür.
Oysa bugüne kadar ülkede böyle bir vaka ne duyuldu nede görüldü. Çünkü organ işi öyle kolay bir iş değil. İnsandan organ almak için uygun koşulların oluşması lazım. O organların bir nakil süresi var. Öyle dağda bayırda olacak iş değil.
Ancak derseniz ki ‘bu çocuklar kaçırıldıktan sonra illegal yollardan yurtdışına çıkarılıp orada organları alınıyor’, bu biraz daha mantığa yatkın bir fikir olabilir.
Ancak böyle bir durum yaşanmış olsa başta MİT olmak üzere devletin çeşitli istihbarat birimlerinde mutlaka bir bilgi, iz ve araştırma olur.
Her iki olasılıkta araştırılmaya, izlenmeye muhtaç. Ancak bu güne kadar meydana gelen kaybolmaların sonu hep acı ile sonlandı.
Çocuklar ya cinsel istismara maruz kaldıkları için öldürüldü, ya da aileler arasındaki husumete dayalı durumlarda canlarından oldular.
Kırsalda değil ama bugün büyük kentlerde yaşayan çocukların hiç biri sokak oyunlarını bilmeden, elleri toprağa değmeden büyüyor. Aileler çocuklarımıza bir şey olacak korkusu ile sanal bir nesil yetiştiriyor. Minikler kapalı alanlarda büyümeye çalışıyorlar. Parklarda çocuklardan çok anne babalar var.
Aileler haksız mı? Bence değil. Güvenliğin olmadığı hiçbir yerde hiç kimse özgür değil. Öyle ya en son sokakta oynayan nesil doksanların nesliydi.
Bugün bırakın çocukların sokakta oynamasını komşuya dahi çocuğunuzu gönderemiyorsunuz. Herkeste bir korku herkeste bir şüphe var. Bu kadar kontrol altında yetişen nesilden nasıl bir gelecek bekliyoruz ki.