
Şehirleri geliştirici fonksiyonlar iktisat, kültürel hizmet, kamu binaları ve tarımdır. (Hayati Doğanay, Erzurum’un Şehirsel Fonksiyonları ve Başlıca Planlama Sorunları, (Basılmamış Doçentlik Tezi), Erzurum 1983, s.45.) Şehirlerin fiziksel yapısı, sosyal yapısıyla bağlantılı olarak şehrin ticaret ve askeri fonksiyonunu da tayin etmektedir. (Pamuk, Age., s.64.)
Bunun içindir ki fiziksel bir tanım içermeyen bir şehir tarihinin yazılması mümkün olmayacaktır. Şehrin genel görünümü içerisinde göze çarpan eserler arasında yönetim birimlerine ait yapılar ki; kale, saray ve mahkeme binası, idari ve sosyal açıdan günlük hayatın meydana geldiği yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır. (Pamuk, Age., s.64.) Kalesi, mescidi, tepsi minaresiyle Cami-i Kebir mahallesi bu göze çarpan şehrin sur içi mahallelerinden biridir. Mahalle de kale ve kaleye bağlı birimlerin yer alması, mahalleye askeri ve ümera zümrelerinin yerleşmesine neden olmuştur. Bu durum Osmanlı Devleti döneminde de aynen devam etmiştir. Şehrin en büyük mahallelerinden biri olan Cami-i Kebir Mahallesi ismini 1179 yılında yapılan Ulu Camiden alır. Kale ve etrafına yapılan yapılarla birlikte şekillenmeye başlayan mahallenin tarihi, şehrin tarihi kadar eskidir. XVII. yüzyıldan itibaren kaynaklarda Cami-i Kebir adıyla geçen mahalle de en önemli yapı ise V.yüzyılda yapımına başlanan Kale’dir.
Cami-i Kebir Mahallesinden Görünümler
ERZURUM KALESİ
Şehirlerin ilk nüvesini teşkil eden kaleler, dört tarafı çevreleyen mahfuz duvarlarıyla şehirlerin gelişip büyümesinde vazgeçilmez unsurdu. (Feridun M.Emecen, XVI.Asırda Manisa Kazası, Ankara 1989, s.43.) Eski kentler önceleri kaleler inşa edilerek, yani kaleler merkeze alınarak kurulurdu. İşte kale merkeze alınarak kurulan şehirlerden biri de Erzurum’dur. Bu şehre hâkim ve sahip olan milletlerin Erzurum kalesinde payları vardır. Erzurum Kalesi birinci derecede ehemmiyetli yolların düğüm noktasında bulunması ve mevkiinin müdafaaya elverişli olması sayesinde, tarihinin devamı boyunca bazen askerî, bazen de ticarî ehemmiyeti ön planda gelmek üzere büyük bir rol oynamıştır. Erzurum Kalesi, Kafkasya ve İran’dan gelen büyük yolların Anadolu’ya açılan yegâne giriş kapısını teşkil etmekte olduğundan, ilk ve ortaçağlarda şarktan Anadolu’ya girmek teşebbüsünde bulunan istila ordularına karşı Anadolu müdafaasının mukadderatını tayin eden başlıca kale olmaktan, büyük bir önem kazanmış ve Roma-İran, daha sonra Bizans, Selçuklu İmparatorluklarının rekabeti burada karşılaşmıştır. (Solmaz, Ortaçağda Erzurum-Kars Kaleleri, s.11; Alpaslan Ceylan, “Erzurum Kalesi 1”, Erişim tarihi: 12 Şubat 2008, www.beyazdoğu.com)

Erzurum Kalesi 415–422 yılları arasında Bizans devletinin komutanlarından Anatolious tarafından yaptırılmıştır. (Pamuk, Age., s.64.) İslamiyet’le Hz. Osman döneminde tanışan Erzurum ve kalesine Sasaniler, Emeviler, Saltuklular, Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar hâkim olmuşlardır. Erzurum askeri bir şehir olarak kurulmuş ve zaman zaman müdafaasının kuvvetini artırmak için şehrin etrafı ve içi kuleler, yüksek duvarlarla kat kat tahkim edilmiştir. Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, İran‘a karşı iki büyük şehrin müdafaasında çok titiz davranmış, çok ehemmiyet vermiştir. Bu şehirlerin birisi Diyarbakır, diğeri Erzurum’dur. Böylece iki hükümet arasında hudut olan Erzurum şehri etrafında kanlı savaşlar olmuştur. Kale iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşmaktaydı. Bugün İç kale (“Osmanlı şehirlerinde devlete ait resmi kayıtların, vergi olarak toplanan paraların ve tüccarın kıymetli mallarının saklandığı kısım kalenin iç kısmıdır”, Bilgehan Pamuk, XVII. Yüzyılda Bir Serhad Şehri, s.67.) ayakta olmasına karşın dış kale (Şehrin etrafını çeviren surun bütünüyle iç kale arasında kalan alan ise dış kaledir”, Bilgehan Pamuk, XVII. Yüzyılda Bir Serhad Şehri, s.73.) ayakta kalamamış ve yıkılmıştır. Kale dört köşelidir. İç kale de (“İç kale, doğudan batıya doğru müstatil şeklindedir”, İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Erzurum Tarihi, s.93.) evvelce bulunan ambar ve kışla duvarları Ruslar tarafından yıkılmıştır. İç kalede bu gün sekiz adet burç bulunmaktadır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde burçların sayısının yüz on olduğunu söylemesi tahribatların ne kadar fazla olduğunu göstermektedir. Kalenin kapısı eyvan şeklinde olup siyah kesme taş kullanılmıştır. Kale inşa edildikten sonra belirli dönemlerde tamirat görmüş ve ihtiyaç duyuldukça bazı eklemeler yapılarak günümüze kadar gelmiştir. Kale üç surla tahkim edilmiş ve iç kale, dış ve orta surların ortasında, bir tepe üzerindedir. Orta sur dış surdan daha alçak olarak inşa edilmiştir. Dış ve orta surların önünde icabında kaldırılan tahta köprüler vardı. Müdafaa hendeği ancak bu köprülerle aşılabilirdi. (Nazmi Sevgen, Anadolu Kaleleri, Ankara 1959, ss.118–119.)
Bu hendekler zaman içerisinde dolduğu için beden aralarına evler yapılmıştır. Şehri çevreleyen dış kale surları, iç kale surlarına güney tarafından bağlı doğu surları ise Çifte Minareli Medresenin biraz güneyinden ilerleyerek batı istikametinde bugün Dadaş sinemasının bulunduğu Erzincan Kapıya ulaştıktan sonra, aşağıya doğru kuzeydoğu istikametinde ilerleyerek batı surlarını meydana getirdikten sonra bu istikametten doğuya doğru, Gürcü kapısı/ Ali Ağa Camii önünden geçerek iç kalenin doğusundaki derenin kenarını takiben kuzeye uzanan sur duvarları ile birleşmektedir. Böylelikle şehir dört bir taraftan çevrelenmekteydi. (Pamuk, Age., s.73)
Şehir XIX.yüzyıl ortalarına kadar iki kat surlarla çevriliydi. 1828-1829 Rus işgali sırasında surların bir kısmı yıkılarak Kara köse mahallesinde küçük bir sur oluşturulmuştur. Kalenin iki kat demirle kaplı dört kapısı vardı.
1) Tebriz Kapısı,
2) Gürcü Kapı,
3) Erzincan Kapı,
4) Yeni Kapı (Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Erzurum Tarihi, s.92.)
Tarihi süreç içerisinde gerek siyasi gerekse ticari amaçlarla Erzurum’a gelenlerin ilk dikkatini yine Erzurum kalesi çekmiştir.
“Bir ova üzerine kurulu ve kuleleri bulunan sağlam, taştan duvarla çevrili olan şehir çok büyük ve kalesi olmakla beraber çok kalabalık değildir. Kale içerisinde güzelde bir kilise vardır.” (Ruy Gozales de Clavijo, Timur’un Hayatı: Kadiz’den Semerkant’a Seyahat, (Çev: Zeynep Ertan), İstanbul 2008, s.144.)
“Erzurum kalesi, bir yükseltinin üstünde ve çift surla çevrilidir. Kötü bir hendeği ve birbirine yakın, kare biçimli burçları vardır. (Jean Baptiste Tavernier, Tavernier Seyahatnamesi, (Çev: Teoman Tunçdoğan) Kitap Yay., İstanbul 2006, s.60.)
“Bayır üzerinde kare şeklinde, kefeki taşından yapılmış çepeçevre iki katlı hisardır.” (Evliya Çelebi Seyahatnamesinden Seçmeler: 1000 Temel Eser, (Haz: Atsız), Eğitim Basımevi, İstanbul 1971, ss.254–255.)
“Erzurum kalesi sağlam bir kale ve göklere baş kaldırmış bir metin hisar olup, top ile yıkılması mümkün değildir.” (Naima Mustafa Efendi, Naima Tarihi II, (Çev: Zuhuri Danışman), Zuhuri Danışman Yay., İstanbul 1968, s.999.)
“Erzurum’un surları çift duvarlı, dörtgen ya da beşgen kulelerle savunuluyor; ama hendekler ne derin, ne de bakımlı.” (Joseph de Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi, (Çev: Teoman Tunçdoğan), Kitap Yay., İstanbul 2005, s.129.)
Erzurum kalesi XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren savunma özelliğini kaybedince yeni arayışlara başvurulmuş ve 1867–1874 yılları arasında doğudan gelecek Rus saldırılara karşı tabyalar yapılmıştır. XIX. yüzyılın sonunda ise kale tamamen özelliğini yitirmiş ve savunma görevini şehri güney ve doğudan çevreleyen yakın tepelerdeki tabya ve istihkâmlara devretmiştir. İç kaleyi çevreleyen ikinci surun taşları da sökülerek tabyaların yapımında kullanılmıştır.(Abdurrehim Şerif Beygü, Erzurum Tarihi, Anıtları, Kitabeleri, Bozkurt Basımevi, İstanbul 1936, s.26.)
Bazı evlerin yapımında da kaleyi çevreleyen surların taşlarından yararlanılmıştır. Surların yıkılmasıyla birlikte ortaya çıkan arazi de ise 1880 yılında itibaren dükkânlar yapılmış ve kiraya verilmiştir. (Küçükuğurlu, Age., s.131.) Zamanla şehrin içinde kalan surlara ait araziler belediye ile askeri makamlar arasında sorun olmuş ve belediyenin uzun yıllar verdiği mücadele sonunda arsalar askeriden alınarak belediyeye devredilmiştir. (Küçükuğurlu, Age., ss.133-145) Kale içerisinde Osmanlıdan kalma altı tane bitkisel motiflerle süslenmiş top bulunmaktadır. (“Kale içerisinde yer alan bal-yemez top imalathanesi ise IV. Murat döneminde yapılmıştır”, Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s.37.)
Kale etrafında yer alan payanda duvarları ise II. Abdülhamit tarafından yaptırılmış ve kale güçlendirilmiştir. (“Kale Bizans imparatoru Teofil tarafından muhasara edilince dönemin Abbasi halifesi El Mu’tesin tarafından da tahkim ettirilmiştir”, El Belazuri, Fütuhu’l Buldan, (Çev: Mustafa Sayda), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1998, s.202.) Bugün Erzurum kalesi, modası geçmiş antik eşyaların sergilendiği meydanda şehre bakarken, başından geçenleri düşünüyor halde. Sanki ayası yere basmış bir elin şahadet parmağı misali; Tepsi Minare’si gökten uçan kuşlara, ben buradayım, der gibi… Kim bilir? Sessiz bir dille karşı caddedeki Çifte Minare ile ne sohbetler yapıyordur…( Solmaz, Ortaçağda Erzurum-Kars Kaleleri, s.31.)
Bunun içindir ki fiziksel bir tanım içermeyen bir şehir tarihinin yazılması mümkün olmayacaktır. Şehrin genel görünümü içerisinde göze çarpan eserler arasında yönetim birimlerine ait yapılar ki; kale, saray ve mahkeme binası, idari ve sosyal açıdan günlük hayatın meydana geldiği yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır. (Pamuk, Age., s.64.) Kalesi, mescidi, tepsi minaresiyle Cami-i Kebir mahallesi bu göze çarpan şehrin sur içi mahallelerinden biridir. Mahalle de kale ve kaleye bağlı birimlerin yer alması, mahalleye askeri ve ümera zümrelerinin yerleşmesine neden olmuştur. Bu durum Osmanlı Devleti döneminde de aynen devam etmiştir. Şehrin en büyük mahallelerinden biri olan Cami-i Kebir Mahallesi ismini 1179 yılında yapılan Ulu Camiden alır. Kale ve etrafına yapılan yapılarla birlikte şekillenmeye başlayan mahallenin tarihi, şehrin tarihi kadar eskidir. XVII. yüzyıldan itibaren kaynaklarda Cami-i Kebir adıyla geçen mahalle de en önemli yapı ise V.yüzyılda yapımına başlanan Kale’dir.
Cami-i Kebir Mahallesinden Görünümler
ERZURUM KALESİ
Şehirlerin ilk nüvesini teşkil eden kaleler, dört tarafı çevreleyen mahfuz duvarlarıyla şehirlerin gelişip büyümesinde vazgeçilmez unsurdu. (Feridun M.Emecen, XVI.Asırda Manisa Kazası, Ankara 1989, s.43.) Eski kentler önceleri kaleler inşa edilerek, yani kaleler merkeze alınarak kurulurdu. İşte kale merkeze alınarak kurulan şehirlerden biri de Erzurum’dur. Bu şehre hâkim ve sahip olan milletlerin Erzurum kalesinde payları vardır. Erzurum Kalesi birinci derecede ehemmiyetli yolların düğüm noktasında bulunması ve mevkiinin müdafaaya elverişli olması sayesinde, tarihinin devamı boyunca bazen askerî, bazen de ticarî ehemmiyeti ön planda gelmek üzere büyük bir rol oynamıştır. Erzurum Kalesi, Kafkasya ve İran’dan gelen büyük yolların Anadolu’ya açılan yegâne giriş kapısını teşkil etmekte olduğundan, ilk ve ortaçağlarda şarktan Anadolu’ya girmek teşebbüsünde bulunan istila ordularına karşı Anadolu müdafaasının mukadderatını tayin eden başlıca kale olmaktan, büyük bir önem kazanmış ve Roma-İran, daha sonra Bizans, Selçuklu İmparatorluklarının rekabeti burada karşılaşmıştır. (Solmaz, Ortaçağda Erzurum-Kars Kaleleri, s.11; Alpaslan Ceylan, “Erzurum Kalesi 1”, Erişim tarihi: 12 Şubat 2008, www.beyazdoğu.com)

Erzurum Kalesi 415–422 yılları arasında Bizans devletinin komutanlarından Anatolious tarafından yaptırılmıştır. (Pamuk, Age., s.64.) İslamiyet’le Hz. Osman döneminde tanışan Erzurum ve kalesine Sasaniler, Emeviler, Saltuklular, Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar hâkim olmuşlardır. Erzurum askeri bir şehir olarak kurulmuş ve zaman zaman müdafaasının kuvvetini artırmak için şehrin etrafı ve içi kuleler, yüksek duvarlarla kat kat tahkim edilmiştir. Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, İran‘a karşı iki büyük şehrin müdafaasında çok titiz davranmış, çok ehemmiyet vermiştir. Bu şehirlerin birisi Diyarbakır, diğeri Erzurum’dur. Böylece iki hükümet arasında hudut olan Erzurum şehri etrafında kanlı savaşlar olmuştur. Kale iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşmaktaydı. Bugün İç kale (“Osmanlı şehirlerinde devlete ait resmi kayıtların, vergi olarak toplanan paraların ve tüccarın kıymetli mallarının saklandığı kısım kalenin iç kısmıdır”, Bilgehan Pamuk, XVII. Yüzyılda Bir Serhad Şehri, s.67.) ayakta olmasına karşın dış kale (Şehrin etrafını çeviren surun bütünüyle iç kale arasında kalan alan ise dış kaledir”, Bilgehan Pamuk, XVII. Yüzyılda Bir Serhad Şehri, s.73.) ayakta kalamamış ve yıkılmıştır. Kale dört köşelidir. İç kale de (“İç kale, doğudan batıya doğru müstatil şeklindedir”, İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Erzurum Tarihi, s.93.) evvelce bulunan ambar ve kışla duvarları Ruslar tarafından yıkılmıştır. İç kalede bu gün sekiz adet burç bulunmaktadır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde burçların sayısının yüz on olduğunu söylemesi tahribatların ne kadar fazla olduğunu göstermektedir. Kalenin kapısı eyvan şeklinde olup siyah kesme taş kullanılmıştır. Kale inşa edildikten sonra belirli dönemlerde tamirat görmüş ve ihtiyaç duyuldukça bazı eklemeler yapılarak günümüze kadar gelmiştir. Kale üç surla tahkim edilmiş ve iç kale, dış ve orta surların ortasında, bir tepe üzerindedir. Orta sur dış surdan daha alçak olarak inşa edilmiştir. Dış ve orta surların önünde icabında kaldırılan tahta köprüler vardı. Müdafaa hendeği ancak bu köprülerle aşılabilirdi. (Nazmi Sevgen, Anadolu Kaleleri, Ankara 1959, ss.118–119.)
Bu hendekler zaman içerisinde dolduğu için beden aralarına evler yapılmıştır. Şehri çevreleyen dış kale surları, iç kale surlarına güney tarafından bağlı doğu surları ise Çifte Minareli Medresenin biraz güneyinden ilerleyerek batı istikametinde bugün Dadaş sinemasının bulunduğu Erzincan Kapıya ulaştıktan sonra, aşağıya doğru kuzeydoğu istikametinde ilerleyerek batı surlarını meydana getirdikten sonra bu istikametten doğuya doğru, Gürcü kapısı/ Ali Ağa Camii önünden geçerek iç kalenin doğusundaki derenin kenarını takiben kuzeye uzanan sur duvarları ile birleşmektedir. Böylelikle şehir dört bir taraftan çevrelenmekteydi. (Pamuk, Age., s.73)
Şehir XIX.yüzyıl ortalarına kadar iki kat surlarla çevriliydi. 1828-1829 Rus işgali sırasında surların bir kısmı yıkılarak Kara köse mahallesinde küçük bir sur oluşturulmuştur. Kalenin iki kat demirle kaplı dört kapısı vardı.
1) Tebriz Kapısı,
2) Gürcü Kapı,
3) Erzincan Kapı,
4) Yeni Kapı (Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Erzurum Tarihi, s.92.)

“Bir ova üzerine kurulu ve kuleleri bulunan sağlam, taştan duvarla çevrili olan şehir çok büyük ve kalesi olmakla beraber çok kalabalık değildir. Kale içerisinde güzelde bir kilise vardır.” (Ruy Gozales de Clavijo, Timur’un Hayatı: Kadiz’den Semerkant’a Seyahat, (Çev: Zeynep Ertan), İstanbul 2008, s.144.)
“Erzurum kalesi, bir yükseltinin üstünde ve çift surla çevrilidir. Kötü bir hendeği ve birbirine yakın, kare biçimli burçları vardır. (Jean Baptiste Tavernier, Tavernier Seyahatnamesi, (Çev: Teoman Tunçdoğan) Kitap Yay., İstanbul 2006, s.60.)
“Bayır üzerinde kare şeklinde, kefeki taşından yapılmış çepeçevre iki katlı hisardır.” (Evliya Çelebi Seyahatnamesinden Seçmeler: 1000 Temel Eser, (Haz: Atsız), Eğitim Basımevi, İstanbul 1971, ss.254–255.)
“Erzurum kalesi sağlam bir kale ve göklere baş kaldırmış bir metin hisar olup, top ile yıkılması mümkün değildir.” (Naima Mustafa Efendi, Naima Tarihi II, (Çev: Zuhuri Danışman), Zuhuri Danışman Yay., İstanbul 1968, s.999.)
“Erzurum’un surları çift duvarlı, dörtgen ya da beşgen kulelerle savunuluyor; ama hendekler ne derin, ne de bakımlı.” (Joseph de Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi, (Çev: Teoman Tunçdoğan), Kitap Yay., İstanbul 2005, s.129.)
Erzurum kalesi XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren savunma özelliğini kaybedince yeni arayışlara başvurulmuş ve 1867–1874 yılları arasında doğudan gelecek Rus saldırılara karşı tabyalar yapılmıştır. XIX. yüzyılın sonunda ise kale tamamen özelliğini yitirmiş ve savunma görevini şehri güney ve doğudan çevreleyen yakın tepelerdeki tabya ve istihkâmlara devretmiştir. İç kaleyi çevreleyen ikinci surun taşları da sökülerek tabyaların yapımında kullanılmıştır.(Abdurrehim Şerif Beygü, Erzurum Tarihi, Anıtları, Kitabeleri, Bozkurt Basımevi, İstanbul 1936, s.26.)
Bazı evlerin yapımında da kaleyi çevreleyen surların taşlarından yararlanılmıştır. Surların yıkılmasıyla birlikte ortaya çıkan arazi de ise 1880 yılında itibaren dükkânlar yapılmış ve kiraya verilmiştir. (Küçükuğurlu, Age., s.131.) Zamanla şehrin içinde kalan surlara ait araziler belediye ile askeri makamlar arasında sorun olmuş ve belediyenin uzun yıllar verdiği mücadele sonunda arsalar askeriden alınarak belediyeye devredilmiştir. (Küçükuğurlu, Age., ss.133-145) Kale içerisinde Osmanlıdan kalma altı tane bitkisel motiflerle süslenmiş top bulunmaktadır. (“Kale içerisinde yer alan bal-yemez top imalathanesi ise IV. Murat döneminde yapılmıştır”, Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s.37.)
Kale etrafında yer alan payanda duvarları ise II. Abdülhamit tarafından yaptırılmış ve kale güçlendirilmiştir. (“Kale Bizans imparatoru Teofil tarafından muhasara edilince dönemin Abbasi halifesi El Mu’tesin tarafından da tahkim ettirilmiştir”, El Belazuri, Fütuhu’l Buldan, (Çev: Mustafa Sayda), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1998, s.202.) Bugün Erzurum kalesi, modası geçmiş antik eşyaların sergilendiği meydanda şehre bakarken, başından geçenleri düşünüyor halde. Sanki ayası yere basmış bir elin şahadet parmağı misali; Tepsi Minare’si gökten uçan kuşlara, ben buradayım, der gibi… Kim bilir? Sessiz bir dille karşı caddedeki Çifte Minare ile ne sohbetler yapıyordur…( Solmaz, Ortaçağda Erzurum-Kars Kaleleri, s.31.)