
12.yüzyıla kadar İslam dünyası kitap ve kütüphanenin merkezi konumundaydı. Batı’nın en önemli kütüphanesi olan İskenderiye Kütüphanesine karşılık İslam aleminde çok önemli üç kütüphane bulunmaktaydı. Bağdat’taki Abbasi Kütüphanesi, Kahire’deki Fatımi Kütüphanesi ve Kurtuba’daki Endülüs Kütüphanesi İslam’ın en parlak yönünü temsil etmekteydi.
Fatımilerin kütüphanesinde çeşitli rivayetlere göre 600 bin ila 2 milyon arasında kitap bulunduğundan bahsedilmekte, Haçlıların Suriye’de 50 bin Kur’an-ı Kerim ile 80 bin Kuran-ı Kerim tefsirini yaktıkları söylenmektedir.
Emevî ve Abbâsîler’den itibaren kitaba büyük değer verilmiştir. Hârûnürreşîd ve Me’mûn, Bizans’a karşı kazandıkları zaferlerden sonra savaş tazminatı olarak Antikçağ filozoflarının henüz Arapçaya çevrilmemiş kitaplarını istemişler, İslam’ın kitaba vermiş olduğu önemi göstermişlerdir.
Eski Müslümanlarda kitaba manevi olarak da çok büyük bir önem verilir, onun yazısına, cildine, tezhibine, hatta o kitabı oluşturan hattatlara, mücellitlere büyük hürmet edilirdi. Müslümanların şahsi kütüphanesi mevcuttu. Zenginler kütüphane kurmak ve bu kütüphaneyi genişletmek için çok büyük çaba sarf ederler, kitap sahibi olmayı, itibarlı olmanın ana şartı olarak kabul ederlerdi. Bu zengin kişiler, ölümlerine yakın sevabını da düşünerek kitaplarını camilere bağışlarlardı. Böylece camiler aynı zamanda kütüphaneye dönüşür ve varlıklarını külliye etrafında sürdürürlerdi. Camiler, medrese, türbe, hamam, kütüphane olmak üzere geniş bir yelpazeye yayılmış, öğrenciler bu zenginlik içinde kendilerini geliştirmişlerdi.
İslam alemi kitaba çok büyük bir değer verdiği için kitapla birlikte hattatlık, ciltçilik, tezhip, kağıt işleri vs. birçok alanda iş imkanı oluşmuştu. Matbaa bulunduğu dönemlerde İslam alemi kitap noktasında batıdan kesinlikle geri bir seviyede değildi. Batı dünyası matbaayı bulunca, kitabın maddi değeri aşırı derecede düşmeye ve bir kitaptan aynı anda binlercesi elde edilmeye başlanmıştı. Böylece kitap hızlı bir şekilde tabana inmeye ve çoğu yoksul kesim de kitapla tanışmaya başlamıştı.
İslam aleminde kitapla uğraşan kişiler aynı zamanda caminin müdavimleri idi. Kitap zaten caminin içinde gibiydi. Tezhipçi, ciltçi, hattat aynı kültür üzerinde yoğrulmuş, aynı safta namaza duran kişilerdi. Zamanla bu kişiler camiden çekilmeye başladığında, kitap da camiden çekilmiş oldu. Camiler sadece namaz kılınan mekanlara dönüştü.
Kültürel erozyonun neticesi olarak camiler mimari özelliklerinin yanında işlevsel özelliklerini de kaybetmeye başladı. Camiler soğuk bir mekâna dönüştü, camilerin dış ve iç mimarisinin insanı cezbedecek hiçbir özelliği kalmadı. Camilerin içinde sadece iki raf üzerinde cildi yıpranmış, sahifeleri dağılmak üzere olan üç beş Kuran-ı Kerim bulunmaktadır. Bu görüntüden kimse İslam’ın ilk emrinin oku, olduğu nişanını çıkaramaz.
Diyanet her camide en az iki kitaplığın olmasını ve bu kitaplığın çeşitli kitaplarla zenginleştirilmiş olmasını sağlamalı, imamlara bu konuda telkinlerde bulunmalıdır. İmamlar kitap okumalı, cemaate kitap okumanın faziletinden, İslam’ı yükselten unsurun insanların kitaba değer verdiği ortamlarda geliştiğinden bahsetmelidir. Camilerde sadece ilmihal kitabına değil, her kesimin seviyesine uygun dini kitaplara yer verilmelidir. Diyanet kendi yayınevinin reklamını camilerde yapabilse, bundan hem kendi, hem vatandaşlar, hem de ülke kazançlı çıkar.
Camiye yardım seslerinin yanında, caminin kütüphanesine yardım diye nida eden kişilerin olduğu bir ülkeye hiçbir kuvvet zarar veremez…
Fatımilerin kütüphanesinde çeşitli rivayetlere göre 600 bin ila 2 milyon arasında kitap bulunduğundan bahsedilmekte, Haçlıların Suriye’de 50 bin Kur’an-ı Kerim ile 80 bin Kuran-ı Kerim tefsirini yaktıkları söylenmektedir.
Emevî ve Abbâsîler’den itibaren kitaba büyük değer verilmiştir. Hârûnürreşîd ve Me’mûn, Bizans’a karşı kazandıkları zaferlerden sonra savaş tazminatı olarak Antikçağ filozoflarının henüz Arapçaya çevrilmemiş kitaplarını istemişler, İslam’ın kitaba vermiş olduğu önemi göstermişlerdir.
Eski Müslümanlarda kitaba manevi olarak da çok büyük bir önem verilir, onun yazısına, cildine, tezhibine, hatta o kitabı oluşturan hattatlara, mücellitlere büyük hürmet edilirdi. Müslümanların şahsi kütüphanesi mevcuttu. Zenginler kütüphane kurmak ve bu kütüphaneyi genişletmek için çok büyük çaba sarf ederler, kitap sahibi olmayı, itibarlı olmanın ana şartı olarak kabul ederlerdi. Bu zengin kişiler, ölümlerine yakın sevabını da düşünerek kitaplarını camilere bağışlarlardı. Böylece camiler aynı zamanda kütüphaneye dönüşür ve varlıklarını külliye etrafında sürdürürlerdi. Camiler, medrese, türbe, hamam, kütüphane olmak üzere geniş bir yelpazeye yayılmış, öğrenciler bu zenginlik içinde kendilerini geliştirmişlerdi.
İslam alemi kitaba çok büyük bir değer verdiği için kitapla birlikte hattatlık, ciltçilik, tezhip, kağıt işleri vs. birçok alanda iş imkanı oluşmuştu. Matbaa bulunduğu dönemlerde İslam alemi kitap noktasında batıdan kesinlikle geri bir seviyede değildi. Batı dünyası matbaayı bulunca, kitabın maddi değeri aşırı derecede düşmeye ve bir kitaptan aynı anda binlercesi elde edilmeye başlanmıştı. Böylece kitap hızlı bir şekilde tabana inmeye ve çoğu yoksul kesim de kitapla tanışmaya başlamıştı.
İslam aleminde kitapla uğraşan kişiler aynı zamanda caminin müdavimleri idi. Kitap zaten caminin içinde gibiydi. Tezhipçi, ciltçi, hattat aynı kültür üzerinde yoğrulmuş, aynı safta namaza duran kişilerdi. Zamanla bu kişiler camiden çekilmeye başladığında, kitap da camiden çekilmiş oldu. Camiler sadece namaz kılınan mekanlara dönüştü.
Kültürel erozyonun neticesi olarak camiler mimari özelliklerinin yanında işlevsel özelliklerini de kaybetmeye başladı. Camiler soğuk bir mekâna dönüştü, camilerin dış ve iç mimarisinin insanı cezbedecek hiçbir özelliği kalmadı. Camilerin içinde sadece iki raf üzerinde cildi yıpranmış, sahifeleri dağılmak üzere olan üç beş Kuran-ı Kerim bulunmaktadır. Bu görüntüden kimse İslam’ın ilk emrinin oku, olduğu nişanını çıkaramaz.
Diyanet her camide en az iki kitaplığın olmasını ve bu kitaplığın çeşitli kitaplarla zenginleştirilmiş olmasını sağlamalı, imamlara bu konuda telkinlerde bulunmalıdır. İmamlar kitap okumalı, cemaate kitap okumanın faziletinden, İslam’ı yükselten unsurun insanların kitaba değer verdiği ortamlarda geliştiğinden bahsetmelidir. Camilerde sadece ilmihal kitabına değil, her kesimin seviyesine uygun dini kitaplara yer verilmelidir. Diyanet kendi yayınevinin reklamını camilerde yapabilse, bundan hem kendi, hem vatandaşlar, hem de ülke kazançlı çıkar.
Camiye yardım seslerinin yanında, caminin kütüphanesine yardım diye nida eden kişilerin olduğu bir ülkeye hiçbir kuvvet zarar veremez…