
Erzurum'da sahil, orman, kıyı ve sosyal alanlar olmadığından dolayı vatandaşların özellikle hafta sonları uğrak yeri olan piknik alanları vazgeçilmezidir. Kimileri aileleriyle, kimileri arkadaşlarıyla kimileri okul gibi organizasyonlarda bir gün olsa dahi doğada vakit geçirmeyi tercih ederler. Yol kenarında ki tek bir ağacın altı dahi vatandaşın ailesi ile mangal yakmaya, vakit geçirmeye, mutlu olmaya yetecek alandır.
Havaların ısınmasıyla hepimiz piknik alanlarına gitmişizdir. Benim gittiğim ve gördüğüm piknik alanlarında insanlığımdan, hatta bazı insanlarla aynı dünyada, aynı ülkede, aynı şehirde yaşamaktan utandığım manzaralarla karşılaştım. Bütün çöplerini bulunduğu ortamın çevresine atanlar ancak bu kadar pis, iğrenç ve tiksindirici olurlar! Çöpleri toplamak için en fazla 5 dakika gibi bir zaman harcamak gerekiyorken o şekilde bırakıp gitmek için farklı bir kişiliğe sahip olmak gerekir. Bu sorunun eğitimle alakası yoktur. Evde yediği karpuz kabuğunu halının üzerine atmayan birisi yeşilin üzerine atıyorsa bu kişinin eğitime değil, insanlık dersine ihtiyacı vardır.
Aslında çöpleri sağa sola rast gele bırakanlar bir daha ki hafta, bir daha ki hafta olmasa gelecek yıl oraya gideceklerini ve o pisliklerin içinde vakit geçireceklerini bildikleri halde dikkat etmiyorlar!
Çevreye atılan çöp veya atıklar nedeniyle tarım arazileri verimsiz hale gelir, canlıların nesillerinin tükenmesine neden olur. Her yıl bir milyar hayvan ve kuş, plastik atıkları sindiremediğinden dolayı ölüyor. Doğaya atılan bir poşet veya pet şişe 1000 yıl, plastik tabak 500 yıl, cam şişe 4000 yıl sonra çözülüyor. Tortum Çayı'na, Serçeme Deresi'ne, Aras Nehri'ne atılan plastik ve çöplerden akıp gidenlerin yanında kenarlarda birikenleri gördükçe içim acıdı. Çöp ve plastiklerin yanında çocuk bezlerinin atılması gördüğüm kötü manzaranın son perdesi gibiydi.
Piknik alanları, ormanlar, tarım arazileri; el bebek, gül bebek büyüttüğümüz çocuklarımızın geleceğidir. Dünyada ki tüm canlıların sağlıklı bir şekilde hayatını devam ettirebilmesi için doğanın temiz olması gerekir ki gelecek nesillerin hayatını çöp yığınlarına dönüştürmemek adına karşılaşılan bu tip insanlara mutlaka müdahalede bulunulmalıdır. Ve ceza almaları noktasında gerekirse şikayet edilmelidir.
Dar Gelirliler Hariç Çarklar Dönüyor
Dolar artarken Kur korumalı Faiz'de (KKM) parası olan zenginler ellerini ovuştururken, yoksullarda onların parasını ödememek için dua ediyorlar.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Ak Parti Milletvekillerinin sorusu üzerine "Kur Korumalı Faiz (KKM) uygulamaya alınmasa bütçenin zararı 411 milyar lira olacaktı” şeklinde açıklamalarda bulunmuş. Dolar, KKM'nin duyurulduğu akşam 18 liradan 11,50 liraya düşmüştü. Şimdi aynı seviyelere doğru ilerliyor. Milletvekilleri, bütçeye aynı borç yüklenecekse bu kadar sıkıntı ve çileyi neden çektiğimizi de Bakan Nebati'ye bir zahmet sorabilirler mi?
Başladığımız yere döndüysek, çocuklarına meyve götürmeyen, geçim sıkıntısı nedeniyle evlenemeyen, kirasını ödemek için binbir türlü kısıtlamaya giden yoksullardan alıp KKM'de parası olanlara neden verildiği sorulacak mı?
KKM'nin Hazineye maliyeti Bakan Nebati'ye göre 21,1 milyar, farklı kaynaklara göre 150 milyar lira. Farklı kaynakları bir kenara bırakıp Bakan Nebati'nin açıklamasını resmi kaynak olarak değerlendirecek olursak, 6 ayda KKM'ye ödenecek para ile 1 tane Osmangazi Köprüsü veya 1 tane TOGG fabrikası yapılabiliyor! Hazinenin kasasından para çıkmaması noktasında yap, işlet, devret modeli uygulanıyorken, KKM nedeniyle milyarlarca lira giderin hazineye neden yüklendiğini öğrenmek hakkımız değil mi?
Faiz politikasında ki plansız uygulamalar, rezervlerle birlikte diğer tüm enstrümanları tüketmiş olacak ki artık dövizin ilerleyişi engellenemiyor. KKM'nin dövizin ateşini azaltmak yerine maliyetleri artırdığını gör(e)meyenler hala Gelire Endeksli Senet gibi farklı enstrümanlarla deneme yanılma yöntemlerine başvuruyorlar!
Ekonomist olmaya gerek yoktur. Çok basit anlatımla aşağıda ki sonuçları karşılaştırın ve bizlere sunulan heterodoks modelin (Rekabetçi kur modeli, yeni ekonomik model) doğru veya yanlışlığına siz karar verin.
Faiz politikası düştüğünde, mevduat faizlerinin, kredi faizlerinin, borç faizlerinin düşmesi gerekmez mi?
Ancak faiz politikası düştüğünde, mevduat faizleri, kredi faizleri, borç faizleri, dolar, enflasyon, yoksulluk artıyorsa, vatandaşlar KKM gibi dolaylı mevduatlara tavan fiyattan yönlendiriliyorsa; politika faizini düşürmenin ülke ekonomisine bir katkısı olur mu?
Uygulamanın üretime dayalı sistem olduğunu söyleyenler olacaktır. O zaman Bakan Nebati ile başladık, Onunla bitirelim. Sayın Nebati, "enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Yüksek faiz artışı yapardık. O zaman üretim dururdu. Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar, çark dönüyor" dedi. Sayın Bakanım, bu ülkenin yüzde 80'i açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Açıklamalarınızdan yüzde 20'lik bir kitleye, yüzde 80'i feda ettik sonucu çıkıyor. Dolaylı da olsa vurgulamak istediğiniz Çin modeli gibi görünüyor ancak Çin'in yönetim şekli ile Türkiye'nin yönetim şeklinin çok farklı olduğunu belirtmek isterim.
Çaresizliğin Göstergesi
BDDK, tüketici kredilerinde genel vade sınırını 50 bin ila 100 bin lira arasında değişen tutarlar için 24 ay, 100 bin liranın üzerindeki tutarlar için 12 ay olarak belirledi. Limiti 25 bin liranın altında olan kredi kartları için asgari ödeme tutarının dönem borcunun yüzde 20'si; limiti 25 bin liranın üstünde olan kredi kartları için asgari ödeme tutarının dönem borcunun yüzde 40'ı olarak belirlenmesine, karar verildiğini açıkladı.
Bu kararların alınmasının en belirgin nedeni sıkılaştırma politikası ile tüketicilerin harcamalarını kısıtlamak ve bu nedenle enflasyonu aşağı yönlü bir eğilime çekmek gibi görünüyor. Son günlerde bankalara müracaatların ilk nedenlerinden biri tüketicilerin gelir, gider dengesinin tutmamasından kaynaklı zaruri ihtiyaçlarını karşılama zorluğu çekmesidir. Sonuç olarak bilime dayalı ekonomik model ve yapısal reformlar olmadığı, piyasaların güveni kazanılmadığı sürece enflasyonu dizginleme amaçlı bu gibi yöntemlere başvurulması, çaresizliğin ve çözümsüzlüğün göstergesi olduğunu söyleyebiliriz.
Havaların ısınmasıyla hepimiz piknik alanlarına gitmişizdir. Benim gittiğim ve gördüğüm piknik alanlarında insanlığımdan, hatta bazı insanlarla aynı dünyada, aynı ülkede, aynı şehirde yaşamaktan utandığım manzaralarla karşılaştım. Bütün çöplerini bulunduğu ortamın çevresine atanlar ancak bu kadar pis, iğrenç ve tiksindirici olurlar! Çöpleri toplamak için en fazla 5 dakika gibi bir zaman harcamak gerekiyorken o şekilde bırakıp gitmek için farklı bir kişiliğe sahip olmak gerekir. Bu sorunun eğitimle alakası yoktur. Evde yediği karpuz kabuğunu halının üzerine atmayan birisi yeşilin üzerine atıyorsa bu kişinin eğitime değil, insanlık dersine ihtiyacı vardır.
Aslında çöpleri sağa sola rast gele bırakanlar bir daha ki hafta, bir daha ki hafta olmasa gelecek yıl oraya gideceklerini ve o pisliklerin içinde vakit geçireceklerini bildikleri halde dikkat etmiyorlar!
Çevreye atılan çöp veya atıklar nedeniyle tarım arazileri verimsiz hale gelir, canlıların nesillerinin tükenmesine neden olur. Her yıl bir milyar hayvan ve kuş, plastik atıkları sindiremediğinden dolayı ölüyor. Doğaya atılan bir poşet veya pet şişe 1000 yıl, plastik tabak 500 yıl, cam şişe 4000 yıl sonra çözülüyor. Tortum Çayı'na, Serçeme Deresi'ne, Aras Nehri'ne atılan plastik ve çöplerden akıp gidenlerin yanında kenarlarda birikenleri gördükçe içim acıdı. Çöp ve plastiklerin yanında çocuk bezlerinin atılması gördüğüm kötü manzaranın son perdesi gibiydi.
Piknik alanları, ormanlar, tarım arazileri; el bebek, gül bebek büyüttüğümüz çocuklarımızın geleceğidir. Dünyada ki tüm canlıların sağlıklı bir şekilde hayatını devam ettirebilmesi için doğanın temiz olması gerekir ki gelecek nesillerin hayatını çöp yığınlarına dönüştürmemek adına karşılaşılan bu tip insanlara mutlaka müdahalede bulunulmalıdır. Ve ceza almaları noktasında gerekirse şikayet edilmelidir.
Dar Gelirliler Hariç Çarklar Dönüyor
Dolar artarken Kur korumalı Faiz'de (KKM) parası olan zenginler ellerini ovuştururken, yoksullarda onların parasını ödememek için dua ediyorlar.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Ak Parti Milletvekillerinin sorusu üzerine "Kur Korumalı Faiz (KKM) uygulamaya alınmasa bütçenin zararı 411 milyar lira olacaktı” şeklinde açıklamalarda bulunmuş. Dolar, KKM'nin duyurulduğu akşam 18 liradan 11,50 liraya düşmüştü. Şimdi aynı seviyelere doğru ilerliyor. Milletvekilleri, bütçeye aynı borç yüklenecekse bu kadar sıkıntı ve çileyi neden çektiğimizi de Bakan Nebati'ye bir zahmet sorabilirler mi?
Başladığımız yere döndüysek, çocuklarına meyve götürmeyen, geçim sıkıntısı nedeniyle evlenemeyen, kirasını ödemek için binbir türlü kısıtlamaya giden yoksullardan alıp KKM'de parası olanlara neden verildiği sorulacak mı?
KKM'nin Hazineye maliyeti Bakan Nebati'ye göre 21,1 milyar, farklı kaynaklara göre 150 milyar lira. Farklı kaynakları bir kenara bırakıp Bakan Nebati'nin açıklamasını resmi kaynak olarak değerlendirecek olursak, 6 ayda KKM'ye ödenecek para ile 1 tane Osmangazi Köprüsü veya 1 tane TOGG fabrikası yapılabiliyor! Hazinenin kasasından para çıkmaması noktasında yap, işlet, devret modeli uygulanıyorken, KKM nedeniyle milyarlarca lira giderin hazineye neden yüklendiğini öğrenmek hakkımız değil mi?
Faiz politikasında ki plansız uygulamalar, rezervlerle birlikte diğer tüm enstrümanları tüketmiş olacak ki artık dövizin ilerleyişi engellenemiyor. KKM'nin dövizin ateşini azaltmak yerine maliyetleri artırdığını gör(e)meyenler hala Gelire Endeksli Senet gibi farklı enstrümanlarla deneme yanılma yöntemlerine başvuruyorlar!
Ekonomist olmaya gerek yoktur. Çok basit anlatımla aşağıda ki sonuçları karşılaştırın ve bizlere sunulan heterodoks modelin (Rekabetçi kur modeli, yeni ekonomik model) doğru veya yanlışlığına siz karar verin.
Faiz politikası düştüğünde, mevduat faizlerinin, kredi faizlerinin, borç faizlerinin düşmesi gerekmez mi?
Ancak faiz politikası düştüğünde, mevduat faizleri, kredi faizleri, borç faizleri, dolar, enflasyon, yoksulluk artıyorsa, vatandaşlar KKM gibi dolaylı mevduatlara tavan fiyattan yönlendiriliyorsa; politika faizini düşürmenin ülke ekonomisine bir katkısı olur mu?
Uygulamanın üretime dayalı sistem olduğunu söyleyenler olacaktır. O zaman Bakan Nebati ile başladık, Onunla bitirelim. Sayın Nebati, "enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Yüksek faiz artışı yapardık. O zaman üretim dururdu. Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar, çark dönüyor" dedi. Sayın Bakanım, bu ülkenin yüzde 80'i açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Açıklamalarınızdan yüzde 20'lik bir kitleye, yüzde 80'i feda ettik sonucu çıkıyor. Dolaylı da olsa vurgulamak istediğiniz Çin modeli gibi görünüyor ancak Çin'in yönetim şekli ile Türkiye'nin yönetim şeklinin çok farklı olduğunu belirtmek isterim.
Çaresizliğin Göstergesi
BDDK, tüketici kredilerinde genel vade sınırını 50 bin ila 100 bin lira arasında değişen tutarlar için 24 ay, 100 bin liranın üzerindeki tutarlar için 12 ay olarak belirledi. Limiti 25 bin liranın altında olan kredi kartları için asgari ödeme tutarının dönem borcunun yüzde 20'si; limiti 25 bin liranın üstünde olan kredi kartları için asgari ödeme tutarının dönem borcunun yüzde 40'ı olarak belirlenmesine, karar verildiğini açıkladı.
Bu kararların alınmasının en belirgin nedeni sıkılaştırma politikası ile tüketicilerin harcamalarını kısıtlamak ve bu nedenle enflasyonu aşağı yönlü bir eğilime çekmek gibi görünüyor. Son günlerde bankalara müracaatların ilk nedenlerinden biri tüketicilerin gelir, gider dengesinin tutmamasından kaynaklı zaruri ihtiyaçlarını karşılama zorluğu çekmesidir. Sonuç olarak bilime dayalı ekonomik model ve yapısal reformlar olmadığı, piyasaların güveni kazanılmadığı sürece enflasyonu dizginleme amaçlı bu gibi yöntemlere başvurulması, çaresizliğin ve çözümsüzlüğün göstergesi olduğunu söyleyebiliriz.
