
(18 Temmuz Salı günü yayımlanan yazının devamı)
İkinci çekincem:
Hangi etkinlikler bu değerlendirmeye dahil edilecek?
Bu konuda çok net bir hukuksal veya eğitimbilimsel kalite ölçütü var mı?
Mesela Anayasa veya Milli Eğitim Temel Kanunu, bu çerçeveyi belirleyici prensipler silsilesi olarak yeterli görülür mü?
Peki Anayasa’ya veya Milli Eğitim Temel Kanunu’na uygun düşmeyen ama iç politika veya uluslararası ilişkiler bağlamında ‘günün koşullarına göre mazur görülen/gösterilen’ etkinlikler ne olacak?
‘O da ne demek, öyle şeyler mi var?’ dediğinizi duyar gibiyim. Çok detaylı bir telmih yapmayayım ama ben ‘Türkçe Olimpiyatları’ diyeyim, gerisini siz anımsayın…
Üçüncü çekincem:
Etkinliklerin değerlendirme ve kalite kriterlerini (rubrik) kim belirleyecek?
Bu rubrikleri kim denetleyecek?
Bilhassa Türkiye’deki eski ya da yeni cemaat-tarikat örgütlenmelerini ve onların eğitim sektöründeki organizasyonlarını; öte yandan Milli Eğitim’in resmi okul ve program çeşitliliğini göz önünde bulundurunca yüzde yüz akla, bilime, evrensel kültür ve sanat ilkelerine bağlı olunması gerekecek ve keza yüzde yüz objektif bir değerlendirmeye gereksinim duyulacak bir alanda, üstelik de bugün 500 üzerinden sadece 1 puanın bile bir öğrenciyi kentindeki en iyi Fen Lisesinden alıp başka bir kentteki vasat bir Anadolu Lisesine götürebileceği bir yarış ortamında buraya kadar sıraladığım risklerden ötürü toplam kalitesi düşük kalabilecek, ölçme-değerlendirmesi ise tam da bu son paragrafta açtığım faktörlerden ötürü muğlak olabilecek etkinliklere kuşkuyla bakmamız doğal karşılanmalı. Zira riskleri giderebilecek çok ciddi önlemler düşünülmeden bu yola çıkmak bizi adil olmayan sonuçlara sürükleyebilir.
Ve en önemli risk de şudur ki ‘adil bir ölçme-değerlendirmenin olmadığı bir ortamda ne eğitimin, ne sosyal etkinliklerin ne de TEOG sistemi gibi büyük çaplı organizasyonların kalitesi yükseltilebilir’.
Böylesi aksaklıkların var olduğu, daha da kötüsü kanıksandığı, görmezden gelindiği bir ortamda genç bireylerin birbirini sevmesi, ulus bilincinin güçlenmesi, dolayısıyla toplumsal barış ve huzurun tesisi sağlanamaz.
Kuşkular ve söylentiler, içimizi bir burgu gibi oyar…
Dördüncü çekincem:
Şimdiki durumda öğrencilerin sosyal etkinliklere katılımı tümüyle görmezden geliniyor diyemeyiz; zira Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nin Öğrenci Başarısının Değerlendirilmesi başlıklı Dördüncü Kısım’ının Ölçme ve Değerlendirme başlıklı Birinci Bölüm’ünde yer alan 50.Madde, ‘Performans çalışması, proje ve diğer çalışmalar’ hakkında açık hükümler içeriyor.
7 Eylül 2013’ten beri (Resmi Gazete sayı: 28758) yürürlükte olan bu yönetmelik doğrultusunda tüm öğrenciler, tüm derslerde gerçekleştirdikleri ya da katıldıkları bilimsel, sanatsal, sosyal, kültürel, sportif etkinliklere göre puanlanmakta; bu puanlar belli bir oranlarla karneye, dördüncü yılın sonunda yani okul bitiminde diploma notuna ve dolayısıyla TEOG sınav sisteminde 1000 üzerinden 300 puan değeri olan OBP’ye (ortaöğretim başarı puanına) yansıyor.
O halde ‘bugünkü sistemde öğrencilerin gerçekleştirdikleri ya da katıldıkları bilimsel, sanatsal, sosyal, kültürel, sportif etkinliklerin değerlendirilmediğini’ söyleyemeyiz. ‘Puanlamanın ilgili Yönetmelik hükümlerine uygun biçimde, layıkıyla yapılamadığını ya da sistemin rekabet baskısı altında yozlaştırıldığını’ söylersek sorunu daha doğru ifade etmiş oluruz.
Yozlaşan sistemin ve yozlaşma gerekçelerinin analizini iyi yapmadan; aksaklık nedenlerini ortadan kaldırmadan atılacak adımlar, en basit ifadeyle ‘yozlaştırılmaya açık yeni bir kırılgan sistem’ yaratır.
O durumda da zaten başarısızlık, kaos veya istismar sürpriz olmaz.
Ve dikkate değer bir referans:
Sadece ülkemizin ilk özel öğretim organizasyonu olmayan, aynı zamanda Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşlarından da biri olan Türk Eğitim Derneği’nin Genel Başkanı Sayın Selçuk Pehlivanoğlu’nun 29 Haziran Perşembe günü -tasarı kamuoyunun bilgisine henüz sunulmuşken- NTV canlı yayınında yaptığı ‘İdeal, mevcuttaki düzenin baş düşmanıdır’ atasözüyle başlayan açıklamasının mutlaka izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
O konuşmada dile getirilen objektif eleştirilerin MEB yetkilileri tarafından dikkate alınması, elbette velilerin ve öğretmenlerin TED Video Arşivi’ne girip yayın kaydını izlemesinden daha önemli…
(…)
(Devamı 1 Ağustos Salı günü…)
İkinci çekincem:
Hangi etkinlikler bu değerlendirmeye dahil edilecek?
Bu konuda çok net bir hukuksal veya eğitimbilimsel kalite ölçütü var mı?
Mesela Anayasa veya Milli Eğitim Temel Kanunu, bu çerçeveyi belirleyici prensipler silsilesi olarak yeterli görülür mü?
Peki Anayasa’ya veya Milli Eğitim Temel Kanunu’na uygun düşmeyen ama iç politika veya uluslararası ilişkiler bağlamında ‘günün koşullarına göre mazur görülen/gösterilen’ etkinlikler ne olacak?
‘O da ne demek, öyle şeyler mi var?’ dediğinizi duyar gibiyim. Çok detaylı bir telmih yapmayayım ama ben ‘Türkçe Olimpiyatları’ diyeyim, gerisini siz anımsayın…
Üçüncü çekincem:
Etkinliklerin değerlendirme ve kalite kriterlerini (rubrik) kim belirleyecek?
Bu rubrikleri kim denetleyecek?
Bilhassa Türkiye’deki eski ya da yeni cemaat-tarikat örgütlenmelerini ve onların eğitim sektöründeki organizasyonlarını; öte yandan Milli Eğitim’in resmi okul ve program çeşitliliğini göz önünde bulundurunca yüzde yüz akla, bilime, evrensel kültür ve sanat ilkelerine bağlı olunması gerekecek ve keza yüzde yüz objektif bir değerlendirmeye gereksinim duyulacak bir alanda, üstelik de bugün 500 üzerinden sadece 1 puanın bile bir öğrenciyi kentindeki en iyi Fen Lisesinden alıp başka bir kentteki vasat bir Anadolu Lisesine götürebileceği bir yarış ortamında buraya kadar sıraladığım risklerden ötürü toplam kalitesi düşük kalabilecek, ölçme-değerlendirmesi ise tam da bu son paragrafta açtığım faktörlerden ötürü muğlak olabilecek etkinliklere kuşkuyla bakmamız doğal karşılanmalı. Zira riskleri giderebilecek çok ciddi önlemler düşünülmeden bu yola çıkmak bizi adil olmayan sonuçlara sürükleyebilir.
Ve en önemli risk de şudur ki ‘adil bir ölçme-değerlendirmenin olmadığı bir ortamda ne eğitimin, ne sosyal etkinliklerin ne de TEOG sistemi gibi büyük çaplı organizasyonların kalitesi yükseltilebilir’.
Böylesi aksaklıkların var olduğu, daha da kötüsü kanıksandığı, görmezden gelindiği bir ortamda genç bireylerin birbirini sevmesi, ulus bilincinin güçlenmesi, dolayısıyla toplumsal barış ve huzurun tesisi sağlanamaz.
Kuşkular ve söylentiler, içimizi bir burgu gibi oyar…
Dördüncü çekincem:
Şimdiki durumda öğrencilerin sosyal etkinliklere katılımı tümüyle görmezden geliniyor diyemeyiz; zira Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nin Öğrenci Başarısının Değerlendirilmesi başlıklı Dördüncü Kısım’ının Ölçme ve Değerlendirme başlıklı Birinci Bölüm’ünde yer alan 50.Madde, ‘Performans çalışması, proje ve diğer çalışmalar’ hakkında açık hükümler içeriyor.
7 Eylül 2013’ten beri (Resmi Gazete sayı: 28758) yürürlükte olan bu yönetmelik doğrultusunda tüm öğrenciler, tüm derslerde gerçekleştirdikleri ya da katıldıkları bilimsel, sanatsal, sosyal, kültürel, sportif etkinliklere göre puanlanmakta; bu puanlar belli bir oranlarla karneye, dördüncü yılın sonunda yani okul bitiminde diploma notuna ve dolayısıyla TEOG sınav sisteminde 1000 üzerinden 300 puan değeri olan OBP’ye (ortaöğretim başarı puanına) yansıyor.
O halde ‘bugünkü sistemde öğrencilerin gerçekleştirdikleri ya da katıldıkları bilimsel, sanatsal, sosyal, kültürel, sportif etkinliklerin değerlendirilmediğini’ söyleyemeyiz. ‘Puanlamanın ilgili Yönetmelik hükümlerine uygun biçimde, layıkıyla yapılamadığını ya da sistemin rekabet baskısı altında yozlaştırıldığını’ söylersek sorunu daha doğru ifade etmiş oluruz.
Yozlaşan sistemin ve yozlaşma gerekçelerinin analizini iyi yapmadan; aksaklık nedenlerini ortadan kaldırmadan atılacak adımlar, en basit ifadeyle ‘yozlaştırılmaya açık yeni bir kırılgan sistem’ yaratır.
O durumda da zaten başarısızlık, kaos veya istismar sürpriz olmaz.
Ve dikkate değer bir referans:
Sadece ülkemizin ilk özel öğretim organizasyonu olmayan, aynı zamanda Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşlarından da biri olan Türk Eğitim Derneği’nin Genel Başkanı Sayın Selçuk Pehlivanoğlu’nun 29 Haziran Perşembe günü -tasarı kamuoyunun bilgisine henüz sunulmuşken- NTV canlı yayınında yaptığı ‘İdeal, mevcuttaki düzenin baş düşmanıdır’ atasözüyle başlayan açıklamasının mutlaka izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
O konuşmada dile getirilen objektif eleştirilerin MEB yetkilileri tarafından dikkate alınması, elbette velilerin ve öğretmenlerin TED Video Arşivi’ne girip yayın kaydını izlemesinden daha önemli…
(…)
(Devamı 1 Ağustos Salı günü…)