
(18-25 Temmuz günlerinde yayımlanan bölümlerin devamı)
Buraya kadar çekincelere ve eleştirilere yoğunlaştık; ama elbette bir de bardağın dolu tarafı var…
Belki biraz göreceli, yine de benim umut verici bulduğum ayrıntılar:
Öğrencinin sosyal, kültürel, sportif etkinliğini, geleceğine yön verecek bir referansa dönüştürme yaklaşımı hiç kuşkusuz olumlu bir yaklaşım.
Biraz ‘Amerika’yı yeni keşfediyor gibi’ olsak da bu her halükârda doğru bir yaklaşım.
Üniversite öğrenimi görmek için İngiltere’ye gitmeye karar vermiş KKTC’li öğrencilerime referans mektubu yazdığım günleri anımsıyorum ve bunu Türkiye’de lise tercihi yapan öğrencilerim -hatta belki ileride üniversite tercihi yapacak öğrencilerim- için yapacak olma ihtimali beni çok heyecanlandırıyor.
O mektuplarda öğrencilerin tüm öğrenim yaşamları boyunca gerçekleştirdikleri sosyal, kültürel, sportif performanslara; liderlik potansiyellerine, yayımlarına, türlü türlü başarılarına, gelişimsel dışavurumlarına yer verilirdi.
Şimdi TEOG’da ek puan getirecek etkinlikleri belirlerken andığım o referanslama sistemini gözden geçirmek, ilkelerini ve rubriklerini incelemek çok ilham verici olabilir.
Etkinliklerde yerel imkânlara odaklanılacak olunması da harika bir fikir.
Taslakta bu bağlamda ‘81 ilde eşitlik sağlanması amacıyla Nevşehir’de çömlekçilik kursu, Karadeniz’de Halk oyunları kursu gibi etkinliklere katılım sağlanacak.’ deniyor.
Tabii işin esas zorluğu da o -cek, -cak kısmında gizli; insanlara sosyal birey olmayı öğretmek sanıldığı kadar kolay değil. Bu, demokrasiyi, insan sevgisini, merhameti öğretmek gibi bir şey…
Dolayısıyla ailelere büyük iş düşecek. Çocuklarına, sosyal biri olmanın önemini kavrattıktan sonra ‘Hadi git, şimdi okulunun olanaklarından yararlan!’ demeleri gerekiyor ki reaksiyon doğru akışla gerçekleşsin.
Ama ben bu bağlamda umutluyum.
Asosyal bir toplum değiliz; mizahımız, folklörümüz, türkülerimiz, hayatla ve trajedilerle baş etme tarzımız, yaratıcılığımız bunun açık bir göstergesi…
***
Ve sonuç…
Bu yazıyı bir öneriyle tamamlamam gerekiyor.
Yoksa kuru kuruya eleştiri yapmış ve şu ünlü hikâyedeki gibi şehrin meydanına eleştirilsin diye bırakılan tabloya ‘Burası olmamış!’ diye çizikler atan sahte sanat eleştirmenlerinin durumuna düşmüş olurum:
Fikrim şu:
Mademki çocuklarımızın sadece okul seçimlerini değil, tüm yaşamlarını etkileyecek ‘sosyalleşmeyle ilgili’ -dolayısıyla kısmen göreceli olan, kalite değerlendirmesi kısmen soyut sayılabilecek ve mesela TEOG’un kendisi kadar somut olmayan- bir ölçme-değerlendirme etkeni oluşturmak niyetindeyiz; üstelik bunu belli bir bölgede, bir süreliğine değil de ulusal çapta, ülke mozaiğinin tamamını kapsayacak, bundan sonra yıllarca uygulanabilecek biçimde ve ürkütücü bir ‘standart oluşturamama riskinin gölgesinde’ projelendiriyoruz öyleyse puanlanacak bütün etkinlikleri kaydeden, inceleyen, onaylayan, puanlama prensiplerini belirleyen yetkin terminaller oluşturmamız şart!
İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri’nde alelacele oluşturulacak komisyonları kast etmiyorum; gerçek kültür-sanat ve spor otoritelerinin de yer alacağı ‘güçlü akademileri’ düşleyip iliştirerek bu fikri öne sürüyorum.
Tarif ettiğim terminaller, güvenli bir veri iletim ağıyla birbirine bağlanabilmeli.
Çekirdekte bir merkezi otorite bulunmalı ve o mekanizma, ülkedeki tüm etkinlikleri; Hakkari Cumhuriyet Lisesi’nde düzenlenecek şiir yazma yarışmasından ya da Manisa Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin düzenleyeceği sahabelere mektup yazma yarışmasından tutun da franchising ağıyla büyümüş de büyümüş kolejlerin kendi aralarında organize ettikleri Model United Nations (MUN) ya da Destination Imagination (DI) gibi çok boyutlu, çok uluslu etkinliklere kadar binlerce, on binlerce etkinliği mercek altına alan, kalite bakımından sınıflandıran, değerlendiren, onlara birer ‘kod’ belirleyen ve yolun sonunda lise kapısına dayanmış çocukların E-Okul sicillerindeki bütün o kaydedilmiş kodları kusursuz bir adaletle somut puana dönüştüren özgün, güvenilir bir yazılımla iş görmeli.
Bu bağlamda kara düzen kesinlikle yıkım doğurur!
‘Ben yaptım oldu!’ demek de tabii…
***
Başlıktaki soruya dönerek bitiriyorum:
‘Çocuklarımızı sosyalleştirmenin yolu TEOG sınav sistemini değiştirmekten mi geçiyor?’ diye sormuştum.
O soruya benim yanıtım ‘Hayır!’
Çünkü okullar değil, hayat bize öğretiyor ki kişinin sağlıklı biçimde sosyalleşebilmesi için yüzlerce olgudan, kavramdan, eylemlerden oluşan ve en az DNA sarmalı kadar karmaşık olan bir başka kolaj var: Aile kültürü, alınan demokrasi eğitimi, özgür düşünceye ilişkin çevresel koşullar, toplumun bireyden beklentileri, o beklentiler karşısında sahip olunan olanaklar; genel insan, doğa ve ahlak algısı, alınan eğitimin ne kadar sivil olduğu vs, vs…
O karmaşık sarmalı oluşturan etkenler…
Ama soru ‘TEOG sınav sistemi ya da bir başka ölçme-değerlendirme organizasyonu, çocuklarımızı sağlıklı biçimde sosyalleştirebilmek için etkili bir araca dönüştürülebilir mi?’ biçiminde olsaydı o zaman ‘Evet, böyle bir şey mümkün!’ derdim.
Zira ne TEOG dediğimiz şey ne de diğer sınavlar aslında hayat ya da az önce betimlemeyi denediğim hayat içinde ilerlerken sosyalleşmemizi belirleyen o sarmal kadar önemli ve karmaşıktır.
Aslolan her zaman hayatın kendisidir.
Ve gerçek hayatta her şey mümkündür.
Buraya kadar çekincelere ve eleştirilere yoğunlaştık; ama elbette bir de bardağın dolu tarafı var…
Belki biraz göreceli, yine de benim umut verici bulduğum ayrıntılar:
Öğrencinin sosyal, kültürel, sportif etkinliğini, geleceğine yön verecek bir referansa dönüştürme yaklaşımı hiç kuşkusuz olumlu bir yaklaşım.
Biraz ‘Amerika’yı yeni keşfediyor gibi’ olsak da bu her halükârda doğru bir yaklaşım.
Üniversite öğrenimi görmek için İngiltere’ye gitmeye karar vermiş KKTC’li öğrencilerime referans mektubu yazdığım günleri anımsıyorum ve bunu Türkiye’de lise tercihi yapan öğrencilerim -hatta belki ileride üniversite tercihi yapacak öğrencilerim- için yapacak olma ihtimali beni çok heyecanlandırıyor.
O mektuplarda öğrencilerin tüm öğrenim yaşamları boyunca gerçekleştirdikleri sosyal, kültürel, sportif performanslara; liderlik potansiyellerine, yayımlarına, türlü türlü başarılarına, gelişimsel dışavurumlarına yer verilirdi.
Şimdi TEOG’da ek puan getirecek etkinlikleri belirlerken andığım o referanslama sistemini gözden geçirmek, ilkelerini ve rubriklerini incelemek çok ilham verici olabilir.
Etkinliklerde yerel imkânlara odaklanılacak olunması da harika bir fikir.
Taslakta bu bağlamda ‘81 ilde eşitlik sağlanması amacıyla Nevşehir’de çömlekçilik kursu, Karadeniz’de Halk oyunları kursu gibi etkinliklere katılım sağlanacak.’ deniyor.
Tabii işin esas zorluğu da o -cek, -cak kısmında gizli; insanlara sosyal birey olmayı öğretmek sanıldığı kadar kolay değil. Bu, demokrasiyi, insan sevgisini, merhameti öğretmek gibi bir şey…
Dolayısıyla ailelere büyük iş düşecek. Çocuklarına, sosyal biri olmanın önemini kavrattıktan sonra ‘Hadi git, şimdi okulunun olanaklarından yararlan!’ demeleri gerekiyor ki reaksiyon doğru akışla gerçekleşsin.
Ama ben bu bağlamda umutluyum.
Asosyal bir toplum değiliz; mizahımız, folklörümüz, türkülerimiz, hayatla ve trajedilerle baş etme tarzımız, yaratıcılığımız bunun açık bir göstergesi…
***
Ve sonuç…
Bu yazıyı bir öneriyle tamamlamam gerekiyor.
Yoksa kuru kuruya eleştiri yapmış ve şu ünlü hikâyedeki gibi şehrin meydanına eleştirilsin diye bırakılan tabloya ‘Burası olmamış!’ diye çizikler atan sahte sanat eleştirmenlerinin durumuna düşmüş olurum:
Fikrim şu:
Mademki çocuklarımızın sadece okul seçimlerini değil, tüm yaşamlarını etkileyecek ‘sosyalleşmeyle ilgili’ -dolayısıyla kısmen göreceli olan, kalite değerlendirmesi kısmen soyut sayılabilecek ve mesela TEOG’un kendisi kadar somut olmayan- bir ölçme-değerlendirme etkeni oluşturmak niyetindeyiz; üstelik bunu belli bir bölgede, bir süreliğine değil de ulusal çapta, ülke mozaiğinin tamamını kapsayacak, bundan sonra yıllarca uygulanabilecek biçimde ve ürkütücü bir ‘standart oluşturamama riskinin gölgesinde’ projelendiriyoruz öyleyse puanlanacak bütün etkinlikleri kaydeden, inceleyen, onaylayan, puanlama prensiplerini belirleyen yetkin terminaller oluşturmamız şart!
İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri’nde alelacele oluşturulacak komisyonları kast etmiyorum; gerçek kültür-sanat ve spor otoritelerinin de yer alacağı ‘güçlü akademileri’ düşleyip iliştirerek bu fikri öne sürüyorum.
Tarif ettiğim terminaller, güvenli bir veri iletim ağıyla birbirine bağlanabilmeli.
Çekirdekte bir merkezi otorite bulunmalı ve o mekanizma, ülkedeki tüm etkinlikleri; Hakkari Cumhuriyet Lisesi’nde düzenlenecek şiir yazma yarışmasından ya da Manisa Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin düzenleyeceği sahabelere mektup yazma yarışmasından tutun da franchising ağıyla büyümüş de büyümüş kolejlerin kendi aralarında organize ettikleri Model United Nations (MUN) ya da Destination Imagination (DI) gibi çok boyutlu, çok uluslu etkinliklere kadar binlerce, on binlerce etkinliği mercek altına alan, kalite bakımından sınıflandıran, değerlendiren, onlara birer ‘kod’ belirleyen ve yolun sonunda lise kapısına dayanmış çocukların E-Okul sicillerindeki bütün o kaydedilmiş kodları kusursuz bir adaletle somut puana dönüştüren özgün, güvenilir bir yazılımla iş görmeli.
Bu bağlamda kara düzen kesinlikle yıkım doğurur!
‘Ben yaptım oldu!’ demek de tabii…
***
Başlıktaki soruya dönerek bitiriyorum:
‘Çocuklarımızı sosyalleştirmenin yolu TEOG sınav sistemini değiştirmekten mi geçiyor?’ diye sormuştum.
O soruya benim yanıtım ‘Hayır!’
Çünkü okullar değil, hayat bize öğretiyor ki kişinin sağlıklı biçimde sosyalleşebilmesi için yüzlerce olgudan, kavramdan, eylemlerden oluşan ve en az DNA sarmalı kadar karmaşık olan bir başka kolaj var: Aile kültürü, alınan demokrasi eğitimi, özgür düşünceye ilişkin çevresel koşullar, toplumun bireyden beklentileri, o beklentiler karşısında sahip olunan olanaklar; genel insan, doğa ve ahlak algısı, alınan eğitimin ne kadar sivil olduğu vs, vs…
O karmaşık sarmalı oluşturan etkenler…
Ama soru ‘TEOG sınav sistemi ya da bir başka ölçme-değerlendirme organizasyonu, çocuklarımızı sağlıklı biçimde sosyalleştirebilmek için etkili bir araca dönüştürülebilir mi?’ biçiminde olsaydı o zaman ‘Evet, böyle bir şey mümkün!’ derdim.
Zira ne TEOG dediğimiz şey ne de diğer sınavlar aslında hayat ya da az önce betimlemeyi denediğim hayat içinde ilerlerken sosyalleşmemizi belirleyen o sarmal kadar önemli ve karmaşıktır.
Aslolan her zaman hayatın kendisidir.
Ve gerçek hayatta her şey mümkündür.