
“Anlatsam roman olur” diyeceğimiz bir dönemden geçiyoruz. Kişiyi, aileyi, toplumu özetle kitleyi kökünden etkileyen kritik bir süreçten. Evlerimize sığındığımız şu günlerde çoğumuza göre, artık bugünümüz dünden yok bir farkı. Bu kısır döngü günleri, haftaları kovaladı. Kim bilir ayları da kovalayarak devam edecek. Ya psikolojimiz? O hep ilk günkü gibi mi kalacak?
Evde kaldığımız şu günlerde, bilgi kirliliğine bulaşmadan, kendi hayatımızı renklendirmek ve düzene sokmak için bir şeyler yapmamız, en önemlisi de ruhen ve zihnen ayakta kalabilmemiz için çeşitli motivasyonlarla, ritüellerle zihin ve ruhumuzu taze tutmamız gerekiyor.
Herkesin kendince yöntemi var. Kimi yemeğe verdi kendini, kimi dine, kimi temizliğe, kimi halı üstü spora, kimi geçmişine, kimiyse geleceğine... Özetle her birimiz biraz ondan biraz bundan çeşitli uğraşlarla kendimizi meşgul etme gayretindeyiz.
Bu kritik günlerde bizi zorlayanların başını elbette ki belirsizlik çekiyor. Ne zaman bitecek ne kadarımız etkilenecek, okulum ya da işim gücüm ne olacak, yeni döneme ne kadar adapte olabileceğim? Gibi sonu gelmeyen cevapsız deli sorular.

Aslında bu soruların cevabı yok değil, hatta oldukça çok. Sorun orada belki de. Sorun; bilgi, soru ve cevap kirliliğinde. ‘Bilgi çöplüğünden nasıl arınabiliriz’ diye soracak olursak, cevap olarak ‘Süreci kabul edip, işi işin uzmanlarına bırakıp, kendi içimize dönüp kendimizi besleyerek’ diyebilirim.
Psikoloji ve sosyoloji alanında uzaman kişilerin de değindiği “Ritüeli bozmama” üzerinden de yola çıkarak; öğününde sağlıklı beslenme, düzenli meditasyonlar (ibadet, yoga, vb), ahlaki değerler ilkesiyle yaşamımıza dair birçok kondisyonlarla, iş yaşantımıza online üzerinden devam ederek, gelişen ve değişen çağın gerekliliklerinden haberdar olarak ve de kitap okuyarak dünyanızı yaşadığımız metrekarenin dışına taşıyabiliriz.
Hepimizin kâfi derecede kitapları olsa gerek. Yoksa sosyal medya hesaplarında o denli kitap paylaşımları olmazdı değil mi? Şimdi o fotoğraflara konu olanların karşısına geçip, onları ihtiyacımıza göre sıralamanın ve de okumanın vakti.
Neden mi?
Sağlığımız için evde kaldığımız şu günlerde bir çoğumuz “Her günümüz diğeriyle aynı, günün adı ha çarşamba ha pazartesi” derken şunu hatırlatmak isterim. Çok değil bundan birkaç hafta öncesine kadar “Keşke evimde olsaydım” diyenler, “Kitap okumaya film izlemeye vaktim yok” diyenler, “Çocuğumun büyümesine şahit olamıyorum” diyenler “Eşimle acele etmeden, sohbet ederek kahvaltı yapamıyoruz” diyenler için işte bir fırsat. Evet keşke fırsat böyle bir kriz ortamında olmasaydı; ama el mahkûm.
Aslında her gün gözlerimizin önünde akıp giden muhteşem bir hayat var. Bu hayatın sadece sokakta, cafelerde, plazalarda olmadığını hatırlamakta yarar var. Evimize sığan koca bir hayat olduğunu unutmayalım. Çünkü hayatın kendisi biziz. Hayat ne parklarda ne AVM’lerde ne de kalabalık buluşmalarda. Mekanların ve mesafelerin birer illüzyon olduğunu fark ettiğimizde ilişkilerin manevi yüklü olduğunu da kavrarız belki. Çoklu algı ve kavrayışımızdaki zenginlikle hayata dört elle sarılabiliriz. Belki de kendimizi beslediğimiz bu süreçte, bugünlerin hikayesini biz yazarız.
Kitap okumanın en önemli ve en etkili faydalarını anlattığımız bu listeyi elbette daha da uzatabiliriz. Toparlayacak olursak düzenli kitap okumak; zihni dinlendirir, stresi azaltır, kelime dağarcığını genişletir, başarmayı, karar vermeyi, güzel konuşup, güzel düşünmeyi sağlar. Kitap okumak, coronanın hayatı sorgulatmasına gerek bırakmadan; hayatı anlamlandırır, sevdirir, insanları daha iyi anlamanızı sağlar.
Dünyaca çektiğimiz bu sancının bir doğum olduğunu düşünelim. Umarım ölümle kalım arasında kaldığımız bu süreçten iyi bir ders çıkarmış oluruz ve doğumla beraber yeni doğacak dünyayı sağlıklı, şefkatli ve sağduyulu büyütürüz.
Mehtap ŞAFAK
Yazar
Evde kaldığımız şu günlerde, bilgi kirliliğine bulaşmadan, kendi hayatımızı renklendirmek ve düzene sokmak için bir şeyler yapmamız, en önemlisi de ruhen ve zihnen ayakta kalabilmemiz için çeşitli motivasyonlarla, ritüellerle zihin ve ruhumuzu taze tutmamız gerekiyor.
Herkesin kendince yöntemi var. Kimi yemeğe verdi kendini, kimi dine, kimi temizliğe, kimi halı üstü spora, kimi geçmişine, kimiyse geleceğine... Özetle her birimiz biraz ondan biraz bundan çeşitli uğraşlarla kendimizi meşgul etme gayretindeyiz.
Bu kritik günlerde bizi zorlayanların başını elbette ki belirsizlik çekiyor. Ne zaman bitecek ne kadarımız etkilenecek, okulum ya da işim gücüm ne olacak, yeni döneme ne kadar adapte olabileceğim? Gibi sonu gelmeyen cevapsız deli sorular.

Aslında bu soruların cevabı yok değil, hatta oldukça çok. Sorun orada belki de. Sorun; bilgi, soru ve cevap kirliliğinde. ‘Bilgi çöplüğünden nasıl arınabiliriz’ diye soracak olursak, cevap olarak ‘Süreci kabul edip, işi işin uzmanlarına bırakıp, kendi içimize dönüp kendimizi besleyerek’ diyebilirim.
Psikoloji ve sosyoloji alanında uzaman kişilerin de değindiği “Ritüeli bozmama” üzerinden de yola çıkarak; öğününde sağlıklı beslenme, düzenli meditasyonlar (ibadet, yoga, vb), ahlaki değerler ilkesiyle yaşamımıza dair birçok kondisyonlarla, iş yaşantımıza online üzerinden devam ederek, gelişen ve değişen çağın gerekliliklerinden haberdar olarak ve de kitap okuyarak dünyanızı yaşadığımız metrekarenin dışına taşıyabiliriz.
Hepimizin kâfi derecede kitapları olsa gerek. Yoksa sosyal medya hesaplarında o denli kitap paylaşımları olmazdı değil mi? Şimdi o fotoğraflara konu olanların karşısına geçip, onları ihtiyacımıza göre sıralamanın ve de okumanın vakti.
Neden mi?
Sağlığımız için evde kaldığımız şu günlerde bir çoğumuz “Her günümüz diğeriyle aynı, günün adı ha çarşamba ha pazartesi” derken şunu hatırlatmak isterim. Çok değil bundan birkaç hafta öncesine kadar “Keşke evimde olsaydım” diyenler, “Kitap okumaya film izlemeye vaktim yok” diyenler, “Çocuğumun büyümesine şahit olamıyorum” diyenler “Eşimle acele etmeden, sohbet ederek kahvaltı yapamıyoruz” diyenler için işte bir fırsat. Evet keşke fırsat böyle bir kriz ortamında olmasaydı; ama el mahkûm.
- Okumayı hedeflediğiniz kitapları belirleyin ve günlük en az şu kadar sayfa okuyacağım diye kendinize söz verin. Böylece kazanılmış her başarı, yerine getirilmiş her görev insana huzur verecektir. Karantina günlerimiz bittiğinde; “Şu kitapları okudum ve hepsi hakkında fikir sahibiyim” demek harika hissettirecektir. Bu disiplin, daha sonra başka alanlarda da bize rehber olacaktır.
- Beynin temel yeteneklerinden biri de her duruma alışması ve de adapte olmasıdır. O sebeple beynimizi tembelliğe alıştırmamalıyız. Beynimizi ne kadar çok çalıştırıp yorarsak, sorgulatırsak o kadar güçlü olacaktır. Çok okuyan birinin beyni her daim idmanlıdır. Bu nedenle herhangi bir konuda çabucak düşünecek ve sağlıklı yorum yapacaktır.
- “Kitap en iyi dosttur” sözünü hepimiz işitmişizdir. Gerçekten de öyledir. İster maile ister tek başına geçirdiğimiz şu gönüllü karantina sürecinde kitaplar bizi asla bırakmayacaktır. En yalnız hissettiğiniz anlarda bile açın birkaç sayfa kitap okuyun. Kendinizi bir anda o psikolojiden uzaklaştırıp, hayatta tek olmadığımızı fısıldayacaktır. Yapmamız gereken tek şey kitabı elimize almak.
- “Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?” sorusuna “Çok okuyan” cevabını verebileceğimiz önemli bir dönemdeyiz. Bunca zaman gezip gördüklerimizin, dokunup, kokladıklarımızın referansıyla oturduğumuz yerde deneyimlerimizi, hayallerimizi ve bilgilerimizi arttırabileceğimiz sakin bir dönemdeyiz. Sadece çok bilmek için değil, aynı zamanda hayal gücümüzün ve yaratıcılık kabiliyetimizin artması için de okumaya hazır mıyız?
- Tahammülümüzün zayıfladığı şu dönemde sinir sistemimizin de güçlenmesine ihtiyacı var. Yan etkisi olmayan, reçetesiz çözüm için yine kitapları önereceğim. Yatmadan önce kitap okumak zihnimizin boşalmasına, kortizol seviyemizin düşmesine yani stresimizin azalmasına yardımcı olacaktır. Huzursuz eden düşüncelerden arınan bir zihin, daha rahat uykuya dalar. Uyumadan önce az da olsa kitap okuma alışkanlığı edindiğimizde, uyku kalitemizin zamanla düzeldiğini fark ederiz.
- Özellikle toplum ve kültür hafızası olan değerli büyüklerimiz için de oldukça önemlidir okumak. Kaslarımız için spor yaparız, daha iyi resmedebilmek için sürekli çizim yaparız, sınavlardan geçebilmek için daha çok ders çalışırız, hafızamız için de daha çok okumalıyız. Özellikle yaşlıların her gün 20-30 sayfa da olsa kitap okuması önerilmekte. Kitap okumak, bulmaca çözmek, puzzle yapmak gibi aktiviteler, alzheimer başta olmak üzere birçok beyin hastalığının da önüne geçtiğini unutmamak gerekir.
- Memnuniyetsizliğin popüler olduğu çağımızda, kitaplar halimize şükretmemizi sağlayacaktır. Biz insanoğlu doğamız gereği kendi acımızı en derin acı zannederiz. İşte kitaplar başkalarının acısını da gösterir bize. Mesela; dünyanın bir köşesinde ki masum birinin hayatta kalabilme mücadelesini, oyun çağındaki bir çocuğun pazarlık konusu olduğunu, kariyerinin zirvesinde birinin, bir kaza sonucu felç kaldığını öğreniriz. Böylece hayata bakış açımız değişebilir ve sıcak bir çatı altında oluşumuza şükredebiliriz.
- Hangi türde kitap severseniz sevin, okuduğunuz her kitap size bir şeyler katacaktır. Örneğin tarih kitapları geçmişte yaşananlara ışık tutarken, felsefe kitapları bizi düşünmeye sevk edecektir. Düşünen insan öğrenmeye aç insan demektir. Kitaplarsa bereketli sofraların leziz yemekleridir. Okuduğu her kitapla biraz daha doyan, doydukça diğer lezzetleri de tatmak isteyen bilgiye açtır her okur. Halil İbrahim sofrasını aratmayan, bu engin ilim irfan sofrası aynı zamanda öğünsüzdür. Bu zengin sofrada doymaya alışan her kişi dev bir genel kültür ansiklopedisine dönüştürecektir.
- Kitaplar sayesinde artan kelime dağarcığımızın yanı sıra; yazım hatalarımız da azalacaktır. Çok kitap okuyanı; seçtiği kelimeler, kullandığı üslup ve anlatımındaki akıcılık sayesinde hemen ayırt edebilirsiniz.
- Ebeveynlerin her yaptığı ve yapmadıkları çocuklar için rol modeldir. Kitap okuyan ebeveynlerin çocuklarına ‘Kitap oku’ demesi gerekmez.
- Evde kalırken harikalar diyarında dolaşmak pekâlâ mümkün. Küçük çocuklara okunan masallar hem çocuğun hayal dünyasını geliştirecektir hem de ebeveyn çocuk arasında pozitif bir bağ kurulmuş olacaktır.
- Çok okuyanın sohbeti de renkli olur. Çünkü iyi ya da kötü birçok konuya hakimdir. Bu durum kişiye özgüven kazandırır. Kendinde çoğu tartışmaya girebilme ve bildiklerini karşı tarafa aktarabilme potansiyelini görür. Bu kişiler düşüncelerini de kolay ifade edebildikleri için yüz yüze gelmeden de iletişim yönünden karşı tarafla güçlü bağ kurabilir.
- Doğru seçilmiş bir kitabın unutturamayacağı sıkıntı yoktur. Kitaplar filmlerin aksine; zihnimizi, hayal gücümüzü, maneviyatımızı ve gözlerimizi açar. Okuduklarımızın yönetmeni oluruz.
- Evde oturmaktan dolayı algımız zayıflayabilir. Bunu önlemek için yine kitabı önereceğim. Zira düzenli kitap okuyan birinin, algılama ve anlama kabiliyeti güçlüdür. Bu durum ise hem iş yaşamında hem okulda başarı olarak geri dönecektir. Çünkü çok okuyan birisi okuduğunu ve anlatılanları çok çabuk anlar ve kavrar.
Aslında her gün gözlerimizin önünde akıp giden muhteşem bir hayat var. Bu hayatın sadece sokakta, cafelerde, plazalarda olmadığını hatırlamakta yarar var. Evimize sığan koca bir hayat olduğunu unutmayalım. Çünkü hayatın kendisi biziz. Hayat ne parklarda ne AVM’lerde ne de kalabalık buluşmalarda. Mekanların ve mesafelerin birer illüzyon olduğunu fark ettiğimizde ilişkilerin manevi yüklü olduğunu da kavrarız belki. Çoklu algı ve kavrayışımızdaki zenginlikle hayata dört elle sarılabiliriz. Belki de kendimizi beslediğimiz bu süreçte, bugünlerin hikayesini biz yazarız.
Kitap okumanın en önemli ve en etkili faydalarını anlattığımız bu listeyi elbette daha da uzatabiliriz. Toparlayacak olursak düzenli kitap okumak; zihni dinlendirir, stresi azaltır, kelime dağarcığını genişletir, başarmayı, karar vermeyi, güzel konuşup, güzel düşünmeyi sağlar. Kitap okumak, coronanın hayatı sorgulatmasına gerek bırakmadan; hayatı anlamlandırır, sevdirir, insanları daha iyi anlamanızı sağlar.
Dünyaca çektiğimiz bu sancının bir doğum olduğunu düşünelim. Umarım ölümle kalım arasında kaldığımız bu süreçten iyi bir ders çıkarmış oluruz ve doğumla beraber yeni doğacak dünyayı sağlıklı, şefkatli ve sağduyulu büyütürüz.
Mehtap ŞAFAK
Yazar