
Dadaşlık ruhunun sahneye yansıması olarak kabul edilen Erzurum barı, tarih boyunca hem yerel halkın hem de Türkiye'nin ortak mirası olmayı başardı.Geçmişten bugüne pek çok ismin oynadığı Erzurum barını, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de bir dönem oynadığı biliniyor. Selanik’te katıldığı bir gecede bar tutan Atatürk’ün bu anısı, Erzurum barına verdiği değerin en canlı göstergelerinden biri olarak kayıtlara geçti.
Uluslararası alanda da adından sıkça bahsedilen Erzurum barı, 1949 yılında Venedik’te düzenlenen yarışmada bir kez daha başarısını ispatladı. 22 milletten 43 ekip arasından sıyrılarak birincilik kazanan Erzurum ekibi, San Marco Meydanı’nda sahneledikleri Köroğlu Barı ile Avrupa seyircisini büyüledi, Türk folklorunun evrensel değerini kanıtladı.
"40 kişiye bar tutmayı öğretiyoruz"
Geçmişten bugüne Erzurum Barı'nı anlatan Erzurum Halk Oyunları Halk Türküleri Derneği Başkanı Selahattin Öğdüm, Türk kültüründe bu tarzda barların, oyunların geçmişinin çok eskiye dayandığını ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “İlk olarak Albay İhsan Yavuzer’in 1934 yılında İş Ocaklarında kurduğu bir bar ekibinin olduğunu biliyoruz. Sonrasında ise disipline edilerek belli bir notaya sokuluyor. 1940’lı yıllarda ise bu tarz etkinlikler Halk Evleri aracılığıyla yürütülmeye başlanmış. Şehre gelen önemli misafirler bar ekipleriyle karşılanmaya başlamıştır. Halkevlerinin kapanmasının ardından ise bu tarz etkinlikler bir süre askıya alınmış fakat daha sonra açılan derneklerle yürütülmeye devam etmiştir.
1954 yılında ise Erzurum Halk Oyunları Halk Türküleri Derneği kuruldu. O günden bu yana bar üzerine çalışmalarımız aralıksız devam ediyor. Şimdi ise yaşları 9 ile 14 yaş arasında değişen 40 kişiye bar tutmayı öğretiyoruz. 20’ye yakın da bağlama öğrenen öğrencilerimiz var. Geçmişten bugüne derneğimizde herkes gönüllülük esasıyla çalışıyor. Örneğin bağlama derslerini Doç. Dr. Murat Kamil İnanıcı, bar çalışmalarını ise Şahset İrten yürütüyor”
Kadın ve erkek barı ayrı
Erzurum ve çevresindeki topraklarda oynanan halk oyunlarına bar adı verildiğini kaydeden Öğdüm, “Bar kelimesi, birlikteliği ifade eder. Bar tutmak ifadesi ise birliktelik, el ele tutuşmak anlamlarına geliyor. Altayların bazı kabilelerinde Şaman Davulunun sapına bar denildiği gibi lügat ve diyalektlerde topluluk, birliktelik, elbirliği anlamlarına da geliyor. Erzurum'da barlar kadın ve erkek olmak üzere iki bölüm halinde oynanır. Oyunların hem otantik hem de tarihsel ve kültürel yapısı böyledir. Her iki bar türü de ayrı ayrı oynanmaktadır. Erkek barlarının içinde ise Başbar (Sarhoş Barı), Dikine, Sekme, Koçeri, Uzundere, Dello, Hoşbilezik, Aşırma, Temirağa, Tanzama, Nare, Yayvan-Köroğlu, Tavuk barı, Daldalan, Çingeneler ve Hançer Barı'dır. Kadınlara bakıldığında ise Çift Beyaz Güvercin, Tersine, Kavak, Bayburt Sallaması, Aşşahtan Gelirem, Akça Ferikler, Habudiyar, Altın Üstünde Eğer, Loy Loy Kavak Uzanır Gider, Çarşıda Üzüm Kara, barını görüyoruz” diye konuştu.
Nerede Türk varsa, orada ‘Hüseyni’ makamı vardır
Bazı erkek ve kadın barlarının açık, bazılarının ise kapalı olduğunu aktaran Öğdüm, “Barların bazılarının güftesi varken, bazılarının güftesi yoktur. Bestede başlangıç ve son ayrı olmak üzere bazılarında iki türlü müzik vardır. Halkoyunlarımız da makam genellikle “Hüseyni” makamındadır. “Çingeneler” oyunun da “Rast”, “Uzundere” oyunu ise “Hicaz” makamı, “Koçeri” barımız “Hüzzam” makamındadır. Dünya yüzünde, nerede “Türk” varsa, orada “Hüseyni” makamı vardır. “Hüseyni” makamını ve “Aksak semai usulünü” Türk olmayanlar çalamaz, söyleyemez, besteleyemez. Bu ana makam niteliğindedir” dedi.
Kendine has ve özel kıyafetler
Erzurum Barını oynayanların kendine has tarzlarına da değinen Öğdüm, “Dadaşlık ve mertliğin simgesi haline de gelen barın kıyafetleri de kendine has ve özel. Erkekler için paçaları ayak içine girecek kadar dar, bel kısmı geniş ve kemerli zığvalar. Gazeki denen ceketler, kuşak, gömlek, pazubent, mendil, ayakkabı ve gümüş köstekler kullanılıyor. Kadınlarda ise bindallı, başörtüsü, gümüş kemer ve pabuç yer alıyor” diye konuştu.
Venedik’te gelen birincilik
Yurtiçinde ve yurtdışında pek çok yarışmaya katılarak Erzurum barını gururla tanıttıklarını kaydeden Öğdüm, “Dernek olarak 1953’te Fransa’da, 1954’te Almanya’da, 1958’te Brüksel’de, 1964’te Avusturya Gras’ta, 1965’te Tunus’ta,1968’te Yugoslavya’nın Ohrit şehrinde, 1970’de Japonya’da OSEKA Fuarında, 1974’te Fransa’ya, 1976’da Macaristan’da, 1982’de İtalya’da ‘Gastiollione Del Lago’da, Fransa’nın Şatokanber kentinde bulunduk. Gururla, sevinçle Erzurum barını tuttuk. İlk kez ise 1949 yılında Erzurum’dan giden bir ekip İtalya’nın Venedik şehrinde birinciliğe imza atarak göğsümüzü kabarttılar.
Türkiye'de Erzurum haricinde hiçbir ilde ülkemizi temsil edecek ekip yoktur ve buradan yola çıkanlara ilaveten Kastamonulu Davulcu Karayılan da katılır. 22 millete mensup 43 ekipten birinciliğe Erzurum bar ekibi seçilir. Venedik’te San Marco Meydanında ‘Köroğlu Barı’ ile Türk folkloru Avrupa’ya tanıtılır. Birincilik kazanan ekibin içinde ise Erzurum Halkevinden İhsan Taftalı, İhsan Ertuğay, Nimet Gezmiş, Şerafettin Uludağ, Ahmet Nihat Demiryürek, Cazim Demir (davul), Seyfettin Sığmaz (zurna) yer alırken Kastamonu’dan ise Mahir Dağlıoglu (Karayılan-Davul), İsmail Kethüda(zurna) getirtilmiştir” ifadelerine yer verdi.
Mendili her daim cebinde
Erzurum’da uzun yıllar boyunca bar tutan ve şimdi ise öğrenciler yetiştiren Nihat Ağgül ise küçük yaşlardan beri bara sevdalı Dadaşlardan sadece birisi. Uzun yıllar mendili elinden düşürmeyen Ağgül ise duyduğu heyecanı şöyle ifade ediyor: “Bu duygu içten gelen bir şey. Davulun zurnanın sesini duyduğumuzda ellerimiz hemen havaya kalkıyor. Her daim cebimizde mendilimiz hazır duruyor. 14 yaşından beri bar tutuyorum ve şu an 84 yaşındayım. Eskisi kadar oynayamasam bile şimdi de yeni nesle öğretiyoruz. Bu kültür yok olmasın diye çabalıyoruz. Pek çok kez yurtdışında Erzurum Barını gururla oynayıp, ülkemizi temsil ettik”
Selanik’te bar tutan bir Dadaş
Kökleri çok eskiye dayanan Erzurum Barına, Nazım Ören’in 1952’de Dünya Gazetesi’nde yer alan ‘Eski Hatıralar Serisi; Kürdi veya Nursi, hep o…’ başlıklı yazısında da rastlandı. Selanik'te Sultan 5. Mehmet Reşat adına büyük bir toplantı ve eğlencenin tertip edildiği bir gecede Mustafa Kemal’in de bar tuttuğunu kaydeden Ören, o hatırayı köşe yazısında şöyle aktarıyor: “…Ömer Naci’nin ısrarlarına dayanamadık ben o yaşta iken cıva gibi bir şeydim en küçük vesilelerden istifade ederek oynar, sıçrar, eğlenirdim neşem pek çabuk arkadaşlarıma da sirayet etti. Kendimiz çağırıp yine kendimiz Erzurum Bar’ı oynamaya başladık hatta seyircilerden bazıları da dayanamadılar bar halkasına girdiler. Halka genişledikçe neşe arttı neşe arttıkça yorgunluk unutuldu. Delicesine, çılgınca hoplamaya zıplamaya başladık. Bar başını ben çekiyordum bir aralık bizi alkışlayanlar arasında sınıf arkadaşımız Selanikli Mustafa Kemal'i gördüm ve bar başı mendilini yanındakine bıraktım O’na gittim. Biz o zaman dansın adını bile yeni yeni duyarken ona Frenk kadar dans biliyor derlerdi benimle pek meşgul olmadı kendi de bar halkasını girdi.” Bu satırlara araştırmacı-yazar Alparslan Kotan, ‘Atatürk ve Erzurum’ adlı kitabında yer verdi.
Atatürk’ten saat hediyesi
Erzurum Bar ekibine ait bir diğer unutulmaz hatıra ise 1937 yılında Atatürk ile yaşananlar oluyor. Sebahattin Bulut’un Kuşaktan Kuşağa adlı eserinde, akıllara kazınan hatıra şöyle anlatılıyor: “O dönem Atatürk Trabzon’a gelecektir. Erzurum’da 3’üncü Umum Müfettiş (Bölge Valisi) olan Tahsin Uzer de bir heyetle Trabzon’a gidecektir ve beraberinde ‘Erzurum’un Gücü Bar Ekibi’ de gider. Vahap Türkkal, Mevlüt Kavut, Marangoz Nurettin ve Küçük Nurettin’den oluşan bar ekibi, Trabzon’a gönderilir. Takvimler 11 Haziran’ı gösterdiğinde ise bugünkü Atatürk Köşkünde Atatürk’ün şerefine bir gece düzenlenir ve ekip Erzurum barlarını oynar. Hatta Atatürk bar ekibini izlerken Dadaşlardan birinin kösteği şal’dan çıkar ve sallanır. Bu durum Atatürk’ün dikkatini çeker ve köstek denilen bu zincirin saat takılmak üzere boyundan asıldığını öğrenir. Atatürk ‘O halde neden saatleri yok’ diye sorar ve sonra ilave eder: ‘Tahsin bunlara birer saat aldır’. Bölge Valisi olan Tahsin Uzer de Erzurum’a döndükten sonra birer Hislon marka cep saati alarak Dadaşlara ‘Atatürk’ün armağanı’ olarak hediye eder”
Şeyma TAHİR