
Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerine göre 2017 yılında Tüketici kredisi ve konut kredisi kullanan toplam kişi sayısı 19 milyon 614 bin, kullandırılan kredi miktarı ise 363 milyar TL’ye ulaşmış. Doğu Anadolu Bölgesi illerindeki bireysel bankacılık verileri de yerel basınında yer aldı. 2017 yılı taşıt kredisi kullanımında Erzurum yüzde 42.2’lik oranla şampiyon olmuş! Erzurum’u Van, Malatya, Elazığ takip ediyor. Ağrı, Ardahan, Bingöl, Bitlis, Hakkâri, Tunceli, Erzincan, Iğdır, Kars ve Muş illeri daha altlarda yer alıyor.
Konut kredisi kullanımında ise, 1.1 milyon TL ile Malatya birinci, 894,5 milyonla Erzurum ikinci sırada. Doğu Anadolu Bölgesinde tüketici kredisi kullanımında 1.2 milyarla Malatya ilk sırada, Erzurum 1.1 milyar lira ile ikinci sırada.
Bölgede bireysel kredi kullanımında ilk sırayı yine Malatya alıyor: 538.4 bin kişi. Erzurum 478 bin kişiyle ikinci sırada (Yani; şehr-i mübareğin yarıdan fazlası kredi kartı sahibidir; ne devlet!)
Bankalar, malum, sanayileşme devriminden sonra gelişen kapitalist ekonominin temel aktörleri. Yeterli fona sahip olmayan girişimcilere yatırım ve tüketim kredisi sağlamak üzere hareket eden bankalar dünyayı olduğu gibi ülkemizi de ele geçirmiş durumda. Herkes bankalara çalışıyor, denilebilir! Ne var ki bunu yanlış bir uygulama görmeyen de çok. Onlar şöyle düşünüyor: “Üretene, tüketene, alana, satana, yürüyene, uçana, kaçana… kısacası, hedef kitle olan tüm vatandaşlara kredi veren bankalar, iyilik yapmakta ve insanları menzil-i maksuduna ulaştırmaktadır!”
Belki de böyle düşünenler haklıdır! Tembel müslümanların, köşeyi dönmek için, Hızır’ı beklemelerine ve kırk vakit sabah namazını Ulu Cami’de kılmalarına gerek kalmamıştır. ‘Yetiş ya, bankam!’ diye nida ettiler mi, bankalarını, o mütebessim ışıklı çehresiyle, derhal her duvar dibinde hazır ve nazır bulmaktadırlar elhamdülillah!
(Muhafazakâr Erzurum’un toplumsal hafızasında bir başka banka algısı ise şöyledir: ‘İhtiyaçları, bir kula muhtaç olmadan, banka aracılığıyla giderdik ya, bu yıl da, gönül rahatlığıyla, 30-40 bin hatim daha okuruz, inşallah. Umreyi de hiç kaçırmam, her sene giderim; hem de çoluk-çocuk, geçende param çıkmadı, bankadan kredi çektim, anamı da umreye götürdüm. Evvelki sene kurbana param çıkmamıştı da bankam imdadıma yetişmişti, çok şükür! Ne devletlû, bereketli bir zamana eriştik Yarabbi, duvarın deliğine kartı takıyorsun, sana para veriyor, bu nimetlere gece gündüz şükretsek azdır, yaa!’)
Türkiye’de, ilk kez tüketici kredisini, 1988 yılında Yapı Kredi Bankası kullandırmış. 30 yıl içinde bu kredi türü Türkiye’yi sarmış vaziyette. Bugün, bankalara kredi borcu olmayan bir vatandaş yoktur denilebilir. Türk milletinin iflas, intihar, boşanma, uyuşturucu, alkol ve kötü muameleye kadar yaşadığı maddî ve manevî birçok sıkıntının temelinde kredi borçlarının hatırı sayılır bir yeri olduğu açıktır. Fakat bu derdin şimdilik bir çaresi de yok gözüküyor.
Helalı haramı gerektiği ölçüde önemsemeyen refah toplumu Müslümanlarının ağır imtihanlarından biri bankaları hayatlarına merkez yapmaları olmuştur. Saadeti parada görenler, değerleri de teferruat görüyor; çetin bir zaman, çetin bir imtihan!
Konut kredisi kullanımında ise, 1.1 milyon TL ile Malatya birinci, 894,5 milyonla Erzurum ikinci sırada. Doğu Anadolu Bölgesinde tüketici kredisi kullanımında 1.2 milyarla Malatya ilk sırada, Erzurum 1.1 milyar lira ile ikinci sırada.
Bölgede bireysel kredi kullanımında ilk sırayı yine Malatya alıyor: 538.4 bin kişi. Erzurum 478 bin kişiyle ikinci sırada (Yani; şehr-i mübareğin yarıdan fazlası kredi kartı sahibidir; ne devlet!)
Bankalar, malum, sanayileşme devriminden sonra gelişen kapitalist ekonominin temel aktörleri. Yeterli fona sahip olmayan girişimcilere yatırım ve tüketim kredisi sağlamak üzere hareket eden bankalar dünyayı olduğu gibi ülkemizi de ele geçirmiş durumda. Herkes bankalara çalışıyor, denilebilir! Ne var ki bunu yanlış bir uygulama görmeyen de çok. Onlar şöyle düşünüyor: “Üretene, tüketene, alana, satana, yürüyene, uçana, kaçana… kısacası, hedef kitle olan tüm vatandaşlara kredi veren bankalar, iyilik yapmakta ve insanları menzil-i maksuduna ulaştırmaktadır!”
Belki de böyle düşünenler haklıdır! Tembel müslümanların, köşeyi dönmek için, Hızır’ı beklemelerine ve kırk vakit sabah namazını Ulu Cami’de kılmalarına gerek kalmamıştır. ‘Yetiş ya, bankam!’ diye nida ettiler mi, bankalarını, o mütebessim ışıklı çehresiyle, derhal her duvar dibinde hazır ve nazır bulmaktadırlar elhamdülillah!
(Muhafazakâr Erzurum’un toplumsal hafızasında bir başka banka algısı ise şöyledir: ‘İhtiyaçları, bir kula muhtaç olmadan, banka aracılığıyla giderdik ya, bu yıl da, gönül rahatlığıyla, 30-40 bin hatim daha okuruz, inşallah. Umreyi de hiç kaçırmam, her sene giderim; hem de çoluk-çocuk, geçende param çıkmadı, bankadan kredi çektim, anamı da umreye götürdüm. Evvelki sene kurbana param çıkmamıştı da bankam imdadıma yetişmişti, çok şükür! Ne devletlû, bereketli bir zamana eriştik Yarabbi, duvarın deliğine kartı takıyorsun, sana para veriyor, bu nimetlere gece gündüz şükretsek azdır, yaa!’)
Türkiye’de, ilk kez tüketici kredisini, 1988 yılında Yapı Kredi Bankası kullandırmış. 30 yıl içinde bu kredi türü Türkiye’yi sarmış vaziyette. Bugün, bankalara kredi borcu olmayan bir vatandaş yoktur denilebilir. Türk milletinin iflas, intihar, boşanma, uyuşturucu, alkol ve kötü muameleye kadar yaşadığı maddî ve manevî birçok sıkıntının temelinde kredi borçlarının hatırı sayılır bir yeri olduğu açıktır. Fakat bu derdin şimdilik bir çaresi de yok gözüküyor.
Helalı haramı gerektiği ölçüde önemsemeyen refah toplumu Müslümanlarının ağır imtihanlarından biri bankaları hayatlarına merkez yapmaları olmuştur. Saadeti parada görenler, değerleri de teferruat görüyor; çetin bir zaman, çetin bir imtihan!