
Dinin asli yapısı hayata, insan düşüncesine, topluma egemen oldukça insanlar için dünya cennete dönüşür ama din asli yapısından uzaklaştıkça da insanlar için dünyayı cehenneme dönüştürür.
Din asli amacından, yapısından uzaklaşınca, uzaklaştırılınca; dini kullananların, din ile insanları aldatanların, kişisel veya kendi biat ettiği grubun çıkarlarına göre din dayatanların, dine kendilerince eklemeler, çıkarmalar yapanların, ayetleri, hadisleri bile kendi çıkarlarına göre yorumlayanların, değiştirenlerin sayısı ve gücü artar. Bu kişiler de din adına, dini kullanarak toplumsal yaşamı, dünyayı cehenneme çevirirler.
Bizim inancımıza göre kayıtsız şartsız Allah indinde tek din olan İslâm; insana, hayata, canlılara, doğaya, sosyal hayata, topluma, huzura, barışa, insanların bütün haklardan eşit yararlanmalarına önem ve değer verir hatta bunu emreder.
Dinin asıl yapısının ve amacının egemen olduğu, sosyal hayatta dinin referans alındığı toplumlarda zayıflar, yoksullar, yaşlılar, çocuklar, güçsüzler, çaresizler, hastalar, yetimler, kadınlar, farklı düşünce ve inanç mensupları başta olmak üzere bütün insanlar, bütün canlılar barış, adalet, özgürlük ve eşit haklara sahip olarak mutlu, mesut, ötekileştirilmeden yaşarlar.
Zaten dinin bu dünyaya yönelik amacı insanca yaşamayı, insani şartları, huzuru egemen kılmak, zayıfı, yoksulu, muhtacı ve güçsüzü korumak değil midir?
İslâm'da adına bir şekilde kast sistemi de denilen sosyo-kültürel, etnik, dini, ekonomik, siyasi tabakalaşma, sınıf ayrımı, ayrıcalıklı insanlar, ayrıcalıklı gruplar, ayrıcalıklı kitleler yoktur.
İnsani, yaşamsal haklarını elde etmek konusunda, özgürlükte, yargı önünde, iş bulmak, meslek edinmek, makam mevkii sahibi olmak konusunda, istisnasız, her birey eşittir. Bunun aksi bir durum yaşanıyorsa dinde, dini hayatta ve dinin referans alınmasında bozulmalar meydana gelmiş demektir.
Burada çözüm inanan her insanın dinini doğru öğrenmesi, doğru yaşaması, yaşamsal amacının insanlığa hizmet ederek Allah'ın rızasına, kulların sevgi ve saygısına erişmek olmasıdır.
AHMET BERHAN YILMAZ
Din asli amacından, yapısından uzaklaşınca, uzaklaştırılınca; dini kullananların, din ile insanları aldatanların, kişisel veya kendi biat ettiği grubun çıkarlarına göre din dayatanların, dine kendilerince eklemeler, çıkarmalar yapanların, ayetleri, hadisleri bile kendi çıkarlarına göre yorumlayanların, değiştirenlerin sayısı ve gücü artar. Bu kişiler de din adına, dini kullanarak toplumsal yaşamı, dünyayı cehenneme çevirirler.
Bizim inancımıza göre kayıtsız şartsız Allah indinde tek din olan İslâm; insana, hayata, canlılara, doğaya, sosyal hayata, topluma, huzura, barışa, insanların bütün haklardan eşit yararlanmalarına önem ve değer verir hatta bunu emreder.
Dinin asıl yapısının ve amacının egemen olduğu, sosyal hayatta dinin referans alındığı toplumlarda zayıflar, yoksullar, yaşlılar, çocuklar, güçsüzler, çaresizler, hastalar, yetimler, kadınlar, farklı düşünce ve inanç mensupları başta olmak üzere bütün insanlar, bütün canlılar barış, adalet, özgürlük ve eşit haklara sahip olarak mutlu, mesut, ötekileştirilmeden yaşarlar.
Zaten dinin bu dünyaya yönelik amacı insanca yaşamayı, insani şartları, huzuru egemen kılmak, zayıfı, yoksulu, muhtacı ve güçsüzü korumak değil midir?
İslâm'da adına bir şekilde kast sistemi de denilen sosyo-kültürel, etnik, dini, ekonomik, siyasi tabakalaşma, sınıf ayrımı, ayrıcalıklı insanlar, ayrıcalıklı gruplar, ayrıcalıklı kitleler yoktur.
İnsani, yaşamsal haklarını elde etmek konusunda, özgürlükte, yargı önünde, iş bulmak, meslek edinmek, makam mevkii sahibi olmak konusunda, istisnasız, her birey eşittir. Bunun aksi bir durum yaşanıyorsa dinde, dini hayatta ve dinin referans alınmasında bozulmalar meydana gelmiş demektir.
Burada çözüm inanan her insanın dinini doğru öğrenmesi, doğru yaşaması, yaşamsal amacının insanlığa hizmet ederek Allah'ın rızasına, kulların sevgi ve saygısına erişmek olmasıdır.
AHMET BERHAN YILMAZ