
Doğu Anadolu Gözlemevi (DAG) Erzurum’un Palandöken ilçemize bağlı Konaklı Mahallesi'nden, Palandöken dağlarının 3.170 metre yüksekliğe sahip bir tepesinden şehrimizi, Türkiye’yi ve dünyayı selamlıyor. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Atatürk Üniversitesi’nin desteğinde, ayrıca bazı bakanlıkların katkısıyla gerçekleştirilen DAG projesi, 2021 yılında, 4 metre çapındaki Türkiye’nin ilk kızıl ötesi teleskobuyla gözlem yapmaya başlayacak. Şimdiden ülkemize ve insanlığa hayırlı uğurlu olsun.

DAG’ın öyküsü
Ülkemizin sahasında yegâne eseri olan ve Erzurum ismini dünya çapında uzay bilimleriyle ilgili şehirlerin arasına sokan kısa adı DAG olan Doğu Anadolu Gözlemevi nasıl ortaya çıktı? Tarihe bir kısa not düşmek adına bu noktayı da ifade etmek istiyorum:
Prof. Dr. Hikmet Koçak Bey, 2008 yazında Atatürk Üniversitesi rektörü seçildi. Ben de o dönem İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde okutmandım. Hikmet Bey, bana, üniversitenin basın danışmanlığı görevini teklif etti. Ben de bu görevi kabul ettim ve beş yıl boyunca kendisiyle uyumlu ve neşeli bir atmosferde çalıştım.
Bana bağlı üniteyle Atatürk Üniversitesi’yle ilgili haberler üretiyorduk ve bu haberler basında genişçe yer alıyordu. Hikmet Bey’e ayrıca günlük basını da tarıyor, eğitimle, bilim ve teknikle, kültür ve sanatla, hatta politikayla ilgili çeşitli haber gruplarını gazete üzerinde işaretleyerek, okuması üzere, takdim ediyordum.
Bir gün dedi ki: ‘Bu haberlerin yanına mahiyetleriyle ilgili kısa notlar da düşseniz okuma seçimleri yapmakta bana kolaylık sağlar.’ Bu talepten sonra ilgili haberlerin kısa özetlerini de haberlerin kenarlarına yazmaya başladım. 2011 yahut 2012 yılı idi… Bir gün ulusal bir gazetemizde bir haber görmüştüm: Ankara Gazi Üniversitesi ve TÜBİTAK iş birliğiyle Sinop'ta Gökyüzü Gözlem Etkinliği düzenlenmiş teleskopla gökyüzü izlenmişti.
Bu haberden yola çıkarak, mutadımız dışında, kısa bir rapor da yazıp haberi Sn. Hikmet Koçak Bey’e sunmuştum. Önerim ise şu idi: Yüksek rakımlı, nemi düşük, güneşli gün sayısı fazla ve etkili bir üniversite kenti olan Erzurum’da, Palandöken Dağlarının sırtlarında, tabii Atatürk Üniversitesi öncülüğünde, Türkiye’nin ilk gözlemevi kurulabilirdi.
Yeniliklere açık, ileri görüşlü bir yönetici olan Koçak Hoca, bu fikri beğenmişti. Siyasi toplu durum müsaitti. Türkiye’yi vesayetten kurtarıp tam bağımsız ve gelişmiş bir ülke yapmakta kararlı bir iktidar iş başındaydı. Hükümet, üniversitelerde TEKNOKENT’ler kurarak, bilim adamlarını, bilimi ve teknoloji üretmeye teşvik ediyordu. Bu konuda 1957 yılında kurulmuş ve 2 bin 500 civarında akademik personeli bulunun Atatürk Üniversitesinden katkı bekleniyordu.
Sn. Koçak, üniversitenin ilgili hocalarıyla konuyu enine boyuna tartıştı; hükümet yoklandı. Böyle bir tesisi kurmak mümkün gözüküyordu. Atatürk Üniversitesi Astrofizik Araştırma ve Uygulama Merkezi (ATASAM) bünyesinde bismillah deyip işe başlandı. Projeyi, o yıllar genç bir bilim adamı olan ATASAM Müdürü Doç. Dr. Cahit Yeşilyaprak Bey ve ekibi üstlendi. Sn. Koçak’tan sonra göreve gelen Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı Bey de projeyi yakın takibe aldı ve her türlü desteği verdi. Yeşilyaprak ve ekibiyse çok emek sarf ettiler. Geçenlerde şehrimize gelen Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank Bey dağa çıkıp DAG’ı yerinde gördü memnuniyet ve sevincini ifade etti.
Bu nadide tesisi ülkemize ve şehrimize kazandıran herkese teşekkür ediyoruz.
İsmi değiştirilebilir
Lafı uzatmadan söylersek: Erzurum’umuzun manevi dinamiklerinden olan İbrahim Hakkı Hazretleri (d.1703 / ö.1772) bir mutasavvıf olduğu kadar bir gök bilimcidir de. Malum olunduğu üzere güneş sisteminin hareketlerini, yıldızları alet kullanarak gözlemler yapmış ve gök haritaları oluşturmuş, gezegenlerin tabiatıyla ilgili çeşitli açıklamalarda bulunmuş ve bu çalışmalarını Marifetname isimli ansiklopedik eserinde yayınlamış bir üstattır. Doğu Anadolu Gözlem evine İbrahim Hakkı ismi çok yakışacaktır; ehl-i insafa arz ediyorum.

ERZURUM İL HALK KÜTÜPHANESİ TARTIŞMASI
Havuzbaşı karşısındaki eski ‘Erzurum Halkevi’ binasının, meydan genişletilmesi gayesiyle, şehrin kimliğine ait birçok yapının kaldırılması gibi, kaldırılması, epey tartışmaya neden olmuştu. Meseleye ideolojik ve politik zaviyeden bakanlar için, bu yıkım, Cumhuriyet dönemi mirasına karşı taşınan gizli düşmanlığın bir tezahürüydü. Tabii ki bu bakış açısı doğru değildir. Çünkü aynı mantıkla bakılarak; kaldırılan kışlaların, hanların hamamlar, medreselerin, camilerin, çeşmelerin, mezarlıkların yıkımı için de ‘gizli düşmanlık’ denilebilir. (Gerçi bu hiç olmamıştır denilemez; müstesna da olsa bu tür ihanetler de tarihimizde vardır! Fakat bahsi diğerdir...) Oysa Türkiye genelindeki bu tür yıkımlar, şehir imarının ve ıslahının zorunlu bir sonucu olarak gerçekleşmiştir.
Yeni halkevi binası, il halk kütüphanesi adıyla, Erzurum’un altın kıymetindeki bir gelişme bölgesi özelliği kazanan terminal caddesi bitiminden başlayıp havaalanına kadar devam eden bir bölgede. MNG’nin tam karşısında yer alan yeni İl Halk Kütüphanesi’nin arkasındaki arsada Hilton Oteli’nin inşaatı hızla devam ediyor. Batı tarafında Olimpiyat Parkı ve Erzurumspor’un tesisleri, biraz daha ilerisinde Teknik Üniversite’nin, etkili bir şiir gibi her yıl biraz daha büyüyen yerleşkesi. ETÜ’nün batı kısmında ise Recep Tayyip Erdoğan Fuar Merkezi ve sol yanında Erzurum miting alanı. İl Kültür Müdürlüğü binasının doğu tarafında inşaatı bitmek üzere olan yeni yol ise bölgeyi şimdiden yatırımcılar için altın değerinde bir getirim bölgesi kılmış durumda. Yolun biraz aşağısında, ETSO’nun ‘Yakutiye Gençlik Merkezi’ binası da tamamlanmak üzere. Yeni açılacak yolun sağ tarafında ise maalesef bina ormanı hızla ilerliyor.
Bu güzergâh Erzurumluları terminale ve hava alanına ve çevre yoluna taşıyan ana güzergâhtır. Aynı zamanda askerî hava alanı yolu üzerindeki Büyükşehir Belediyesi’nin, müşterisi bol piknik alanları ve işlek Dadaşkent yolu bu bölgeden geçiyor. Yani her bakımdan gelişen ve insan dolaşımı artan bir bölge, fakat ulaşımı aynı ölçüde rahat değil. Gerek faaliyete geçen İl Halk Kütüphanesi’ne gerek diğer noktalara ulaşımın rahatlaması için bölgeye olan ulaşımın artırılan otobüs seferleriyle takviye edilmesi gerekiyor.

ŞİİR / ÇOCUĞUN DÜNYASI
Kışla ilkbaharla yazla
Oynar çocuklar sonbaharla
Dünya kurup dünya yıkarlar
Kuru yapraklarla
Mutlu olur çocuklar
Azla çokla
Dalga geçerler şu fani hayatla
Çevirirler dünyayı bildikleri gibi
Bir o yana bir bu yana
Bir topaç gibi…
Bilirler dünyayı çocuklar
Kendileri gibi gülücük
Bulutlar gibi cömerttirler
Yağmaları öpücük
Şarkıları neşe çığlığı
Servetleri baloncuk
Bilirler altından kıymetli
Terli avuçlarında boncuk
Dünyadır çocuklar
Çocuklardır dünya…
Dünyayı iyi tanır çocuklar
Bilirler ki yaşamak rüya
(MTU)

ERZURUM’DA BİR KAFKAS ROMANCISI: PROF. DR. ALİ KAFKASYALI
Ali Bey Erzurum Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı öğretim üyesidir. Dadaşkent’te Ali Bey’le komşuyuz. Bu yıl Kovid salgını buna pek izin vermedi, ama normal zamanlarda evlerimizin bahçelerinde oturup sohbet etmeyi seviyoruz. Ali Bey, kuvvetli bir Türk dünyası muhibbi. Sohbetlerinden daima istifade ettiğim bir zat. Ali Bey, Kafkasyalı bir Türk aileye mensup. Harp darp zamanları babası dedeleri akrabaları Rus’tan, Ermeni’den Gürcü’den çok çekmiş. Biz de Cengiz Dağcı yazmasaydı Kırım Türklerinin başın geleni kuru tarihten başka bir yerde bulamayacaktık. Şimdi var olsun Sn. Ali Kafkasyalı Bey de yaşanan acıların izini sürerek belki yüzlerce kez gittiği gördüğü arayıp soyundan sopundan birlerini bulduğu yakınlarının öyküsünü bize anlatıyor. Aile geçmişini anlatırken aynı zamanda Kafkas Müslümanlarının dramını yazıyor Ali Hoca.
Kartallar Sınır Tanımaz ve Kafkas Koçakları romanları bize şu gerçekleri öğretiyor: Ruslar Kafkaslardan Türk varlığını silip atmak yahut asimile etmek için Ermeni çeteleri başta olmak üzere bölgenin çeşitli halklarını kullanarak nice zulümler işlemiş, nice iğrenç entrikalar çevirmişlerdir. Azgın bir güce ve onun maşalarına karşı Kafkas Türkleri millet olarak çok fazla bilmediğimiz destansı bir direniş ve mücadele vermişlerdir. Yaşanan gerçekleri unutanların hatırlaması bilmeyenlerin öğrenmesi için bu iki romanı da okuyuculara tavsiye ediyorum.

İZMİR DEPREMİNDE HÜZÜN VE SEVİNÇ BİR ARADA
İzmir'in Seferihisar ilçesi açıklarında meydana gelen depremde yıkılan Doğanlar Apartmanı'nda kurtarma çalışmaları sürerken, 65'inci saatte yeni bir sevinç yaşandı. 3 yaşındaki Elif Perinçek enkazdan sağ çıkarıldı. ELİFCİK'in hayata dönmesi tüm ülkeyi sevince boğdu. Madem yüreğimizdeki sevincimiz ölmemiştir o halde sevgimizi neden birbirimize karşı da göstermiyoruz? Oysa buna ne kadar ihtiyacımız var!

1 HAKKINDA NE DERSİNİZ?
1 sayısı diğer sayıların sebebidir.
2, iki tane bir, 100 yüz tane bir demektir.
Elif harfi ise bütün alfabenin temelidir; harfler Elif’in farklı çizimleridir.
Harfler ve sayılar asıllarının bir ve elif olduğunu anladıklarında ‘vücutlarıyla’ şirke düşmezler. Bu bilinç haline Vahdet-i vücut yahut Vahdet-i Şuhut denir; iman ve amel bu bilinçle makbul olur.
Biraz daha açalım: Aslında 1 sayı değildir, fakat 1 sayıların icatçısı, tabiri caizse var edicisidir. 1’in önünde sonsuza uzayan sayıların hepsi var edicileri olan 1'in çeşitli mertebelerdeki görünümünden ibarettir. Gerek çoğalmada gerekse azalmada hepsi 1'e muhtaçtır. Hiç bir sayının 1'den başka vücudu aslında yoktur. Çünkü 1, 2'nin yaratıcısıdır. Sayılar ne kadar sonsuza giderse gitsin ancak 1'in varlık alanında var olurlar. Bu örneğin amacı Allah ve insan ilişkisini anlamamız; varlığımıza değil Yaratıcımıza sımsıkı sarılmamızdır.

DAG’ın öyküsü
Ülkemizin sahasında yegâne eseri olan ve Erzurum ismini dünya çapında uzay bilimleriyle ilgili şehirlerin arasına sokan kısa adı DAG olan Doğu Anadolu Gözlemevi nasıl ortaya çıktı? Tarihe bir kısa not düşmek adına bu noktayı da ifade etmek istiyorum:
Prof. Dr. Hikmet Koçak Bey, 2008 yazında Atatürk Üniversitesi rektörü seçildi. Ben de o dönem İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde okutmandım. Hikmet Bey, bana, üniversitenin basın danışmanlığı görevini teklif etti. Ben de bu görevi kabul ettim ve beş yıl boyunca kendisiyle uyumlu ve neşeli bir atmosferde çalıştım.
Bana bağlı üniteyle Atatürk Üniversitesi’yle ilgili haberler üretiyorduk ve bu haberler basında genişçe yer alıyordu. Hikmet Bey’e ayrıca günlük basını da tarıyor, eğitimle, bilim ve teknikle, kültür ve sanatla, hatta politikayla ilgili çeşitli haber gruplarını gazete üzerinde işaretleyerek, okuması üzere, takdim ediyordum.
Bir gün dedi ki: ‘Bu haberlerin yanına mahiyetleriyle ilgili kısa notlar da düşseniz okuma seçimleri yapmakta bana kolaylık sağlar.’ Bu talepten sonra ilgili haberlerin kısa özetlerini de haberlerin kenarlarına yazmaya başladım. 2011 yahut 2012 yılı idi… Bir gün ulusal bir gazetemizde bir haber görmüştüm: Ankara Gazi Üniversitesi ve TÜBİTAK iş birliğiyle Sinop'ta Gökyüzü Gözlem Etkinliği düzenlenmiş teleskopla gökyüzü izlenmişti.
Bu haberden yola çıkarak, mutadımız dışında, kısa bir rapor da yazıp haberi Sn. Hikmet Koçak Bey’e sunmuştum. Önerim ise şu idi: Yüksek rakımlı, nemi düşük, güneşli gün sayısı fazla ve etkili bir üniversite kenti olan Erzurum’da, Palandöken Dağlarının sırtlarında, tabii Atatürk Üniversitesi öncülüğünde, Türkiye’nin ilk gözlemevi kurulabilirdi.
Yeniliklere açık, ileri görüşlü bir yönetici olan Koçak Hoca, bu fikri beğenmişti. Siyasi toplu durum müsaitti. Türkiye’yi vesayetten kurtarıp tam bağımsız ve gelişmiş bir ülke yapmakta kararlı bir iktidar iş başındaydı. Hükümet, üniversitelerde TEKNOKENT’ler kurarak, bilim adamlarını, bilimi ve teknoloji üretmeye teşvik ediyordu. Bu konuda 1957 yılında kurulmuş ve 2 bin 500 civarında akademik personeli bulunun Atatürk Üniversitesinden katkı bekleniyordu.
Sn. Koçak, üniversitenin ilgili hocalarıyla konuyu enine boyuna tartıştı; hükümet yoklandı. Böyle bir tesisi kurmak mümkün gözüküyordu. Atatürk Üniversitesi Astrofizik Araştırma ve Uygulama Merkezi (ATASAM) bünyesinde bismillah deyip işe başlandı. Projeyi, o yıllar genç bir bilim adamı olan ATASAM Müdürü Doç. Dr. Cahit Yeşilyaprak Bey ve ekibi üstlendi. Sn. Koçak’tan sonra göreve gelen Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı Bey de projeyi yakın takibe aldı ve her türlü desteği verdi. Yeşilyaprak ve ekibiyse çok emek sarf ettiler. Geçenlerde şehrimize gelen Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank Bey dağa çıkıp DAG’ı yerinde gördü memnuniyet ve sevincini ifade etti.
Bu nadide tesisi ülkemize ve şehrimize kazandıran herkese teşekkür ediyoruz.
İsmi değiştirilebilir
Lafı uzatmadan söylersek: Erzurum’umuzun manevi dinamiklerinden olan İbrahim Hakkı Hazretleri (d.1703 / ö.1772) bir mutasavvıf olduğu kadar bir gök bilimcidir de. Malum olunduğu üzere güneş sisteminin hareketlerini, yıldızları alet kullanarak gözlemler yapmış ve gök haritaları oluşturmuş, gezegenlerin tabiatıyla ilgili çeşitli açıklamalarda bulunmuş ve bu çalışmalarını Marifetname isimli ansiklopedik eserinde yayınlamış bir üstattır. Doğu Anadolu Gözlem evine İbrahim Hakkı ismi çok yakışacaktır; ehl-i insafa arz ediyorum.

ERZURUM İL HALK KÜTÜPHANESİ TARTIŞMASI
Havuzbaşı karşısındaki eski ‘Erzurum Halkevi’ binasının, meydan genişletilmesi gayesiyle, şehrin kimliğine ait birçok yapının kaldırılması gibi, kaldırılması, epey tartışmaya neden olmuştu. Meseleye ideolojik ve politik zaviyeden bakanlar için, bu yıkım, Cumhuriyet dönemi mirasına karşı taşınan gizli düşmanlığın bir tezahürüydü. Tabii ki bu bakış açısı doğru değildir. Çünkü aynı mantıkla bakılarak; kaldırılan kışlaların, hanların hamamlar, medreselerin, camilerin, çeşmelerin, mezarlıkların yıkımı için de ‘gizli düşmanlık’ denilebilir. (Gerçi bu hiç olmamıştır denilemez; müstesna da olsa bu tür ihanetler de tarihimizde vardır! Fakat bahsi diğerdir...) Oysa Türkiye genelindeki bu tür yıkımlar, şehir imarının ve ıslahının zorunlu bir sonucu olarak gerçekleşmiştir.
Yeni halkevi binası, il halk kütüphanesi adıyla, Erzurum’un altın kıymetindeki bir gelişme bölgesi özelliği kazanan terminal caddesi bitiminden başlayıp havaalanına kadar devam eden bir bölgede. MNG’nin tam karşısında yer alan yeni İl Halk Kütüphanesi’nin arkasındaki arsada Hilton Oteli’nin inşaatı hızla devam ediyor. Batı tarafında Olimpiyat Parkı ve Erzurumspor’un tesisleri, biraz daha ilerisinde Teknik Üniversite’nin, etkili bir şiir gibi her yıl biraz daha büyüyen yerleşkesi. ETÜ’nün batı kısmında ise Recep Tayyip Erdoğan Fuar Merkezi ve sol yanında Erzurum miting alanı. İl Kültür Müdürlüğü binasının doğu tarafında inşaatı bitmek üzere olan yeni yol ise bölgeyi şimdiden yatırımcılar için altın değerinde bir getirim bölgesi kılmış durumda. Yolun biraz aşağısında, ETSO’nun ‘Yakutiye Gençlik Merkezi’ binası da tamamlanmak üzere. Yeni açılacak yolun sağ tarafında ise maalesef bina ormanı hızla ilerliyor.
Bu güzergâh Erzurumluları terminale ve hava alanına ve çevre yoluna taşıyan ana güzergâhtır. Aynı zamanda askerî hava alanı yolu üzerindeki Büyükşehir Belediyesi’nin, müşterisi bol piknik alanları ve işlek Dadaşkent yolu bu bölgeden geçiyor. Yani her bakımdan gelişen ve insan dolaşımı artan bir bölge, fakat ulaşımı aynı ölçüde rahat değil. Gerek faaliyete geçen İl Halk Kütüphanesi’ne gerek diğer noktalara ulaşımın rahatlaması için bölgeye olan ulaşımın artırılan otobüs seferleriyle takviye edilmesi gerekiyor.

ŞİİR / ÇOCUĞUN DÜNYASI
Kışla ilkbaharla yazla
Oynar çocuklar sonbaharla
Dünya kurup dünya yıkarlar
Kuru yapraklarla
Mutlu olur çocuklar
Azla çokla
Dalga geçerler şu fani hayatla
Çevirirler dünyayı bildikleri gibi
Bir o yana bir bu yana
Bir topaç gibi…
Bilirler dünyayı çocuklar
Kendileri gibi gülücük
Bulutlar gibi cömerttirler
Yağmaları öpücük
Şarkıları neşe çığlığı
Servetleri baloncuk
Bilirler altından kıymetli
Terli avuçlarında boncuk
Dünyadır çocuklar
Çocuklardır dünya…
Dünyayı iyi tanır çocuklar
Bilirler ki yaşamak rüya
(MTU)

ERZURUM’DA BİR KAFKAS ROMANCISI: PROF. DR. ALİ KAFKASYALI
Ali Bey Erzurum Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı öğretim üyesidir. Dadaşkent’te Ali Bey’le komşuyuz. Bu yıl Kovid salgını buna pek izin vermedi, ama normal zamanlarda evlerimizin bahçelerinde oturup sohbet etmeyi seviyoruz. Ali Bey, kuvvetli bir Türk dünyası muhibbi. Sohbetlerinden daima istifade ettiğim bir zat. Ali Bey, Kafkasyalı bir Türk aileye mensup. Harp darp zamanları babası dedeleri akrabaları Rus’tan, Ermeni’den Gürcü’den çok çekmiş. Biz de Cengiz Dağcı yazmasaydı Kırım Türklerinin başın geleni kuru tarihten başka bir yerde bulamayacaktık. Şimdi var olsun Sn. Ali Kafkasyalı Bey de yaşanan acıların izini sürerek belki yüzlerce kez gittiği gördüğü arayıp soyundan sopundan birlerini bulduğu yakınlarının öyküsünü bize anlatıyor. Aile geçmişini anlatırken aynı zamanda Kafkas Müslümanlarının dramını yazıyor Ali Hoca.
Kartallar Sınır Tanımaz ve Kafkas Koçakları romanları bize şu gerçekleri öğretiyor: Ruslar Kafkaslardan Türk varlığını silip atmak yahut asimile etmek için Ermeni çeteleri başta olmak üzere bölgenin çeşitli halklarını kullanarak nice zulümler işlemiş, nice iğrenç entrikalar çevirmişlerdir. Azgın bir güce ve onun maşalarına karşı Kafkas Türkleri millet olarak çok fazla bilmediğimiz destansı bir direniş ve mücadele vermişlerdir. Yaşanan gerçekleri unutanların hatırlaması bilmeyenlerin öğrenmesi için bu iki romanı da okuyuculara tavsiye ediyorum.

İZMİR DEPREMİNDE HÜZÜN VE SEVİNÇ BİR ARADA
İzmir'in Seferihisar ilçesi açıklarında meydana gelen depremde yıkılan Doğanlar Apartmanı'nda kurtarma çalışmaları sürerken, 65'inci saatte yeni bir sevinç yaşandı. 3 yaşındaki Elif Perinçek enkazdan sağ çıkarıldı. ELİFCİK'in hayata dönmesi tüm ülkeyi sevince boğdu. Madem yüreğimizdeki sevincimiz ölmemiştir o halde sevgimizi neden birbirimize karşı da göstermiyoruz? Oysa buna ne kadar ihtiyacımız var!

1 HAKKINDA NE DERSİNİZ?
1 sayısı diğer sayıların sebebidir.
2, iki tane bir, 100 yüz tane bir demektir.
Elif harfi ise bütün alfabenin temelidir; harfler Elif’in farklı çizimleridir.
Harfler ve sayılar asıllarının bir ve elif olduğunu anladıklarında ‘vücutlarıyla’ şirke düşmezler. Bu bilinç haline Vahdet-i vücut yahut Vahdet-i Şuhut denir; iman ve amel bu bilinçle makbul olur.
Biraz daha açalım: Aslında 1 sayı değildir, fakat 1 sayıların icatçısı, tabiri caizse var edicisidir. 1’in önünde sonsuza uzayan sayıların hepsi var edicileri olan 1'in çeşitli mertebelerdeki görünümünden ibarettir. Gerek çoğalmada gerekse azalmada hepsi 1'e muhtaçtır. Hiç bir sayının 1'den başka vücudu aslında yoktur. Çünkü 1, 2'nin yaratıcısıdır. Sayılar ne kadar sonsuza giderse gitsin ancak 1'in varlık alanında var olurlar. Bu örneğin amacı Allah ve insan ilişkisini anlamamız; varlığımıza değil Yaratıcımıza sımsıkı sarılmamızdır.