
Sevgili Peygamberimiz, bir gün Enes b. Mâlik’le birlikte mescitten dışarı çıkarken yanlarına gelen Zülhuveysıra el-Yemânî, kıyametin ne zaman kopacağını sormuştu. Allah Resûlü tarih boyunca insanların merak edip durdukları bu soruya, soru ile karşılık verdi: “Kıyamet için ne hazırlık yaptın?” Samimi bir eda ile “Allah ve Resûlü’nün sevgisini.” karşılığını veren Zülhuveysıra, “Sen sevdiğinle berabersin.” müjdesini aldı. Hz. Peygamber’le Zülhuveysıra arasında geçen bu konuşmayı dinleyen genç sahâbî Enes b. Mâlik, “Müslüman olduktan sonra, "Sen sevdiğinle berabersin." sözünden daha fazla hiçbir şeye sevinmedik. Ben de Allah’ı, Resûlü’nü, Ebû Bekir’i, Ömer’i seviyorum. Onların amelleri gibi amel etmediysem de onlarla beraber olmayı ümit ediyorum.” diyerek arzu ve beklentisini dile getirmişti.(Müslim, Birr, 163)
Bir topluluğu sevdiği hâlde onlarla birlikte olamayan kimsenin durumu kendisine sorulduğunda da Sevgili Peygamberimiz, “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” müjdesini vermiştir. Seven ve tüm kalbiyle sevdiklerine tâbi olan ve onlara özenen insan, hiç görüşmemiş olsa bile onların dostluklarını kazanacak ve ebedî âlemde o sevdikleriyle birlikte olacaktır. İki insan arasında sıradan bir ilişkinin çok ötesinde derin bir sevgi ve saygıyı ifade eden dostluk, insan olmanın bir gereğidir. Allah Resûlü, “Mümin cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle dostluk kurulamayan kimsede hayır yoktur.” (İbn Hanbel, II, 400) buyurmuştur. Bununla birlikte, “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizi, Zühd,45) uyarısıyla arkadaş seçiminde dikkatli davranılmasını tavsiye etmektedir.
Kıyamet gününde gerçeklerle yüzleştiğinde, sıkıntıdan ellerini ısıran kâfir, “Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim! Adn olsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı.” (Furkan, 28-29) sözleriyle pişmanlığını ortaya koyacak, zira dünyada iken ona dost görünenlerin bir kısmı şimdi sıkıntı ânında kendisine düşman kesiliverecektir. Oysaki dünyada dostluklarını Yüce Rabbin rızasına bağlayanlar, beraberliklerini ebedî âlemde de sürdüreceklerdir.
Kutlu Nebî, arkadaşın kişi üzerindeki etkisini, dolayısıyla iyi arkadaşın önemini bir örnekle anlatmıştır: “İyi arkadaşla kötü arkadaşın örneği, misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!” (Müslim, Birr, 146) Efendimiz (sav) başka bir hadisinde de “Sadece müminle arkadaş ol! Yemeğini de ancak takva sahibi olan yesin!” (Tirmizi, Zühd,55) uyarısı, bu noktada son derece etkileyicidir. Çünkü gönül birliği etmek, ahbaplığın tadına varmak ve aynı sofrayı paylaşmak, iki insanı birbirine daha da sıkı bağlayacaktır.
Sevgili Peygamberimiz (sav) menfaat gözetmeksizin Allah için birbirlerini seven ve samimi duygularla oturup kalkan insanlara, hiçbir gölgenin (himayenin) bulunmadığı kıyamet gününde Allah’ın arşı altında gölgelenecekleri (himaye edilecekleri) müjdesini vermiştir. O hâlde gerçek anlamda dostluk, Allah’ın rızasını kazanma yolunda kol kola girmek ve sevgileri birleştirmektir. Efendimiz (sav) insanlarla olan dostluğundan bahsederken, tebliğinin ilk günlerinden itibaren onu yalnız bırakmayan hicret arkadaşı Hz. Ebû Bekir’den, “kardeşim ve arkadaşım” diye bahsetmiştir.
Bununla birlikte Hz. Ali, “Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olur. Nefret ettiğinden de ölçülü nefret et, belki bir gün dostun olur.” Uyarısında da bulunmayı da ihmal etmemiştir. Zira sabrı, fedakârlığı ve kardeşliği öne çıkaran müminin, sahtekâr ve ikiyüzlü insanlara kapılması, dolayısıyla maddî veya mânevî açıdan zarara uğratılması mümkündür. Dostluklar karşılıklı saygı ve değer vermeyle gerçekleşir. Dolayısıyla, kadim zamanlardan beri söylenen, “Senin kendisine verdiğin değeri sana vermeyen insanların sohbetinde hayır yoktur vecizesi unutulmamalı, dost edinirken dikkatli ve seçici davranılmalıdır.
Hz. Peygamber (sav) dostluk ve kardeşliğe zarar verecek hâl ve hareketlerden de uzak durulmasını talep ederek “Kardeşinle tartışmaya girme, onunla (incitici biçimde) şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme.” uyarısında bulunmuştur. Sırdaş olmayı, dayanışmayı, fedakârlığı ve vefayı içinde barındıran dostluk, kişinin kimliğini ve duruşunu da ifşa eder. Nitekim hayat tecrübesinin ortaya koyduğu bir gerçek, “Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” özdeyişi de arkadaşların benzeşmesinin kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadır. Kişi dostunun dini üzeredir.” hadisi de dinî ve kültürel kimliğe atıfta bulunulmaktadır. Müminlerin dostlukları Allah içindir, zira “Gerçek dost, Allah’tır.
Bir topluluğu sevdiği hâlde onlarla birlikte olamayan kimsenin durumu kendisine sorulduğunda da Sevgili Peygamberimiz, “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” müjdesini vermiştir. Seven ve tüm kalbiyle sevdiklerine tâbi olan ve onlara özenen insan, hiç görüşmemiş olsa bile onların dostluklarını kazanacak ve ebedî âlemde o sevdikleriyle birlikte olacaktır. İki insan arasında sıradan bir ilişkinin çok ötesinde derin bir sevgi ve saygıyı ifade eden dostluk, insan olmanın bir gereğidir. Allah Resûlü, “Mümin cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle dostluk kurulamayan kimsede hayır yoktur.” (İbn Hanbel, II, 400) buyurmuştur. Bununla birlikte, “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizi, Zühd,45) uyarısıyla arkadaş seçiminde dikkatli davranılmasını tavsiye etmektedir.
Kıyamet gününde gerçeklerle yüzleştiğinde, sıkıntıdan ellerini ısıran kâfir, “Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim! Adn olsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı.” (Furkan, 28-29) sözleriyle pişmanlığını ortaya koyacak, zira dünyada iken ona dost görünenlerin bir kısmı şimdi sıkıntı ânında kendisine düşman kesiliverecektir. Oysaki dünyada dostluklarını Yüce Rabbin rızasına bağlayanlar, beraberliklerini ebedî âlemde de sürdüreceklerdir.
Kutlu Nebî, arkadaşın kişi üzerindeki etkisini, dolayısıyla iyi arkadaşın önemini bir örnekle anlatmıştır: “İyi arkadaşla kötü arkadaşın örneği, misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!” (Müslim, Birr, 146) Efendimiz (sav) başka bir hadisinde de “Sadece müminle arkadaş ol! Yemeğini de ancak takva sahibi olan yesin!” (Tirmizi, Zühd,55) uyarısı, bu noktada son derece etkileyicidir. Çünkü gönül birliği etmek, ahbaplığın tadına varmak ve aynı sofrayı paylaşmak, iki insanı birbirine daha da sıkı bağlayacaktır.
Sevgili Peygamberimiz (sav) menfaat gözetmeksizin Allah için birbirlerini seven ve samimi duygularla oturup kalkan insanlara, hiçbir gölgenin (himayenin) bulunmadığı kıyamet gününde Allah’ın arşı altında gölgelenecekleri (himaye edilecekleri) müjdesini vermiştir. O hâlde gerçek anlamda dostluk, Allah’ın rızasını kazanma yolunda kol kola girmek ve sevgileri birleştirmektir. Efendimiz (sav) insanlarla olan dostluğundan bahsederken, tebliğinin ilk günlerinden itibaren onu yalnız bırakmayan hicret arkadaşı Hz. Ebû Bekir’den, “kardeşim ve arkadaşım” diye bahsetmiştir.
Bununla birlikte Hz. Ali, “Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olur. Nefret ettiğinden de ölçülü nefret et, belki bir gün dostun olur.” Uyarısında da bulunmayı da ihmal etmemiştir. Zira sabrı, fedakârlığı ve kardeşliği öne çıkaran müminin, sahtekâr ve ikiyüzlü insanlara kapılması, dolayısıyla maddî veya mânevî açıdan zarara uğratılması mümkündür. Dostluklar karşılıklı saygı ve değer vermeyle gerçekleşir. Dolayısıyla, kadim zamanlardan beri söylenen, “Senin kendisine verdiğin değeri sana vermeyen insanların sohbetinde hayır yoktur vecizesi unutulmamalı, dost edinirken dikkatli ve seçici davranılmalıdır.
Hz. Peygamber (sav) dostluk ve kardeşliğe zarar verecek hâl ve hareketlerden de uzak durulmasını talep ederek “Kardeşinle tartışmaya girme, onunla (incitici biçimde) şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme.” uyarısında bulunmuştur. Sırdaş olmayı, dayanışmayı, fedakârlığı ve vefayı içinde barındıran dostluk, kişinin kimliğini ve duruşunu da ifşa eder. Nitekim hayat tecrübesinin ortaya koyduğu bir gerçek, “Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” özdeyişi de arkadaşların benzeşmesinin kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadır. Kişi dostunun dini üzeredir.” hadisi de dinî ve kültürel kimliğe atıfta bulunulmaktadır. Müminlerin dostlukları Allah içindir, zira “Gerçek dost, Allah’tır.