
Dün, bir ulusal bayramımız yüreklerimizi esenlik duygusuyla doldurdu. Cumhuriyetimizin ilanının 98’inci yıl dönümünü coşkuyla kutladık…
Memnun olduklarımız ya da eleştirilerimiz, beğendiklerimiz ya da beğenmediklerimiz, artan zenginliğimiz veya derinleşen yoksulluğumuz, bütün bu politik ve ekonomik ayrıntılar bir yana; ‘ne mutlu bu bayram vesilesiyle gurur duyana!’ diyoruz.
Neden böyle diyoruz ve niye demeliyiz?
Keşmekeş içindeki şu dünyayı dikkatle seyredince, sonra az soluklanıp biraz da derin düşününce anlıyoruz ki cumhuriyet, ölümün beri tarafındaki en önemli fazilet kaynaklarından biri…
Zira o; ölüme, baskıya, kıyıma, zulme karşı hayatı ve insan onurunu apaçık yüceltiyor.
Ama sadece gerçek demokrasiyle kol kola yürüdüğü zamanlarda bunu başarabiliyor. Yoksa bugünün dünyasında, adında anlama gelen Cumhuriyet, Republic, Jamahiriya sözcükleri geçtiği halde sınırları içinde halk iradesini lafta bırakan; farklı görüş ve inanç kesimlerini halktan saymayıp her fırsatta linç eden; askeri ya da sivil darbelerle cumhuriyetlerini kana bulayan onlarca ülke var. Ülkeleri adına (?) kimi zaman cuntacılar, kimi zaman da iktidarlar, hükumetler buna neden oluyorlar tabii…
Sorsanız, onlar da demokrasiden yanalar.
Hangi demokrasi ama?..
★★
“Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla, her fikre hürmet ederiz, her kanaat bizce muhteremdir.”
Bu sözü söyleyen, Cumhuriyetimizin kurucusu, temel prensiplerinin mucidi ve hâmisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Onun yukarıdaki sözü; gerçek, pratik, kullanışlı demokrasiyi bize açıklıyor: Fikir serbestisi, samimiyet ve meşruiyet…
Belki bir ütopya gibi görülüyor olabilir bunların pratiği; ama 98 yıl sürmüş bir ıspat, bir delil de var ortada. Hikâyeyi nasıl ele alırsanız alın, bu coğrafyanın vahşi koşullarında bu delili göz ardı etmek, en başta tarihe karşı büyük haksızlık olur.
★★
Bayramın üzerinden sadece 24 saat geçmişken dünün değerlerine sadık ama yenilikçi düşüncelere de açık okurlarıma naçizane önerim şudur:
Yaşam görüşünüz, zihniyetiniz, gelecek vizyonunuz her ne olursa olsun, demokrasi fikri dahil hiçbir düşünsel birikimi bir tek anlatıcıdan dinlemeyin! Hayatı bir tek yazardan okumayın, bir tek betimleyiciyle yetinmeyin! Çeşitlilik ve farklı bakış açıları içinde genişleyin, zenginleşin, ilerleyin ve yükselin…
Tırmanın tırmanabildiğiniz kadar…
Yahut düşünce damarlarında derinleşin; inin inebildiğiniz kadar fikirlerin derinine…
Orada işte kendinizi, daha doğrusu hürriyetinizi bulacaksınız.
Ondandır ki ‘Cumhuriyet, fikri, irfanı, vicdanı hür nesiller ister!’
Sadece öğretmenlerden değil, değişen eğitim paradigması içinde artık annelerden babalardan da bunu istiyor Cumhuriyet.
Düşünce ufku sınır tanımayan muhafızlar istiyor Cumhuriyet…
Ahlaklı, onurlu, baş eğmez koruyucular istiyor…
Cumhuriyet’i kuranların ruhunu şâd ettirecek üretken insanlar ve işin laf ü güzafla mahdut kalmadığının kanıtlarını bekliyor; adalet olgusunu somutlaştıracak tutum ve davranışları, eserleri, uluslararası yükselişleri, atılımları bizden talep ediyor…
Bilimde ve sanatta, sporda ve kültürde ilerlemeler…
Yeni filizler ve kökler…
Çağdaş yapıya yön veren gelenekler istiyor bizden Cumhuriyet…
★★
Cumhuriyet…
Bir rejim değil sadece, aynı zamanda demokratik değerlere, hukukun egemenliğine, meşruiyete ve bu bağlamda ‘sürekli yenilenmeye’ odaklı bir yaşam kültürü…
Cumhuriyet işte bu!
Cumhuriyet’imizin hikâyesi, işte bu motivasyonla yazılmış…
Dün, bir kez daha anladık. Çok iyi anladık: Kaygıya da kuşkuya da yer yok hayatımızda.
O halde bugün bize düşen, sadece ‘hayranlıkla okumak’ değil elbette; aslolan şu ki yepyeni ve görkemli satırlar eklemek gerekir ‘dünün hikâyesine’…
…
(Pusula arşivinden bugüne uyarlama)
Memnun olduklarımız ya da eleştirilerimiz, beğendiklerimiz ya da beğenmediklerimiz, artan zenginliğimiz veya derinleşen yoksulluğumuz, bütün bu politik ve ekonomik ayrıntılar bir yana; ‘ne mutlu bu bayram vesilesiyle gurur duyana!’ diyoruz.
Neden böyle diyoruz ve niye demeliyiz?
Keşmekeş içindeki şu dünyayı dikkatle seyredince, sonra az soluklanıp biraz da derin düşününce anlıyoruz ki cumhuriyet, ölümün beri tarafındaki en önemli fazilet kaynaklarından biri…
Zira o; ölüme, baskıya, kıyıma, zulme karşı hayatı ve insan onurunu apaçık yüceltiyor.
Ama sadece gerçek demokrasiyle kol kola yürüdüğü zamanlarda bunu başarabiliyor. Yoksa bugünün dünyasında, adında anlama gelen Cumhuriyet, Republic, Jamahiriya sözcükleri geçtiği halde sınırları içinde halk iradesini lafta bırakan; farklı görüş ve inanç kesimlerini halktan saymayıp her fırsatta linç eden; askeri ya da sivil darbelerle cumhuriyetlerini kana bulayan onlarca ülke var. Ülkeleri adına (?) kimi zaman cuntacılar, kimi zaman da iktidarlar, hükumetler buna neden oluyorlar tabii…
Sorsanız, onlar da demokrasiden yanalar.
Hangi demokrasi ama?..
★★
“Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla, her fikre hürmet ederiz, her kanaat bizce muhteremdir.”
Bu sözü söyleyen, Cumhuriyetimizin kurucusu, temel prensiplerinin mucidi ve hâmisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Onun yukarıdaki sözü; gerçek, pratik, kullanışlı demokrasiyi bize açıklıyor: Fikir serbestisi, samimiyet ve meşruiyet…
Belki bir ütopya gibi görülüyor olabilir bunların pratiği; ama 98 yıl sürmüş bir ıspat, bir delil de var ortada. Hikâyeyi nasıl ele alırsanız alın, bu coğrafyanın vahşi koşullarında bu delili göz ardı etmek, en başta tarihe karşı büyük haksızlık olur.
★★
Bayramın üzerinden sadece 24 saat geçmişken dünün değerlerine sadık ama yenilikçi düşüncelere de açık okurlarıma naçizane önerim şudur:
Yaşam görüşünüz, zihniyetiniz, gelecek vizyonunuz her ne olursa olsun, demokrasi fikri dahil hiçbir düşünsel birikimi bir tek anlatıcıdan dinlemeyin! Hayatı bir tek yazardan okumayın, bir tek betimleyiciyle yetinmeyin! Çeşitlilik ve farklı bakış açıları içinde genişleyin, zenginleşin, ilerleyin ve yükselin…
Tırmanın tırmanabildiğiniz kadar…
Yahut düşünce damarlarında derinleşin; inin inebildiğiniz kadar fikirlerin derinine…
Orada işte kendinizi, daha doğrusu hürriyetinizi bulacaksınız.
Ondandır ki ‘Cumhuriyet, fikri, irfanı, vicdanı hür nesiller ister!’
Sadece öğretmenlerden değil, değişen eğitim paradigması içinde artık annelerden babalardan da bunu istiyor Cumhuriyet.
Düşünce ufku sınır tanımayan muhafızlar istiyor Cumhuriyet…
Ahlaklı, onurlu, baş eğmez koruyucular istiyor…
Cumhuriyet’i kuranların ruhunu şâd ettirecek üretken insanlar ve işin laf ü güzafla mahdut kalmadığının kanıtlarını bekliyor; adalet olgusunu somutlaştıracak tutum ve davranışları, eserleri, uluslararası yükselişleri, atılımları bizden talep ediyor…
Bilimde ve sanatta, sporda ve kültürde ilerlemeler…
Yeni filizler ve kökler…
Çağdaş yapıya yön veren gelenekler istiyor bizden Cumhuriyet…
★★
Cumhuriyet…
Bir rejim değil sadece, aynı zamanda demokratik değerlere, hukukun egemenliğine, meşruiyete ve bu bağlamda ‘sürekli yenilenmeye’ odaklı bir yaşam kültürü…
Cumhuriyet işte bu!
Cumhuriyet’imizin hikâyesi, işte bu motivasyonla yazılmış…
Dün, bir kez daha anladık. Çok iyi anladık: Kaygıya da kuşkuya da yer yok hayatımızda.
O halde bugün bize düşen, sadece ‘hayranlıkla okumak’ değil elbette; aslolan şu ki yepyeni ve görkemli satırlar eklemek gerekir ‘dünün hikâyesine’…
…
(Pusula arşivinden bugüne uyarlama)