
Rebiülevvel ayı İslam Âlemi için büyük bir öneme sahiptir. İçerisinde Mevlid Kandili’ Efendimizin dünyaya teşriflerini bizlere hatırlatması nedeniyle Diyanet İşleri Başkanlığımız öteden beri özelde milletimiz genelde insanlık için ele alınması önem arz eden konuları kamuoyunun gündemine taşımayı, böylece toplumsal bir duyarlılık ve hassasiyete vesile olmayı görev kabul etmektedir. Bu bağlamda 2019 yılı Mevlid-i Nebi Haftası teması “Peygamberimiz ve Aile” olarak belirlenmiştir.
Yüce Rabbimizin en güzel nimetlerinden olan aile, Rabbimizin yeryüzündeki ayetlerinden biri olup onun rahmeti ile sevgi, saygı, şefkat ve muhabbete erişen bir kurumdur. Aile, toplumun en küçük fakat en önemli yapıtaşıdır. Bu bağlamda Kur’an ve sünnetten beslenerek sağlam referanslarla kurulan aileler toplundaki önemini ve insanın en temel huzur kaynağı olma fonksiyonunu koruyacaktır.
Kadın ve erkek aynı özden ve aynı amaçla yaratılmış olup en başından beri iki cins olarak var edilmiştir. İlk insan Hz. Âdem (a.s.) için huzuru kendisinde bulacağı eşi Havva yaratılmıştır. (Rûm, 30/21.) Çünkü insan bu dünya yükünü ancak yanında aynı dili konuşup, aynı duyguları paylaştığı, aynı özden gelen bir başka canla birlikte yüklenebilecektir. Adalet sıfatıyla bilinen yüce Rabbimiz “kadın ya da erkek olsun, mümin olarak salih amel işleyenlere” (Nisâ, 4/124.) mutlaka karşılığını gerektiği şekilde vereceğini bildirmektedir.
Hayat çetin birçok imtihanı içinde barındıran zorlu bir süreçtir. İnsanın, düştüğünde elinden tutup kaldıracak, üzüldüğünde teselli edebilecek, yanıldığında doğruyu hatırlatabilecek cana, eşe, dosta ihtiyacı vardır. “Rabbimiz “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler.” (Tevbe, 9/71.) der. Biri diğerini tamamlayan iki farklı akıl, iki farklı yetenek ve iki farklı yürek bir araya geldiğinde dünya aile için erken yaşanılmış bir cennet oluyor.
Eş olmak, Allah Teâlâ’nın ifadesiyle birbirine örtü olmayı ayıpları kusurları örtmeyi gerektirir (Bakara, 2/187). Nitekim Efendimiz (sav) bir hadisinde “Kişinin, eşiyle birlikte olduktan sonra onun sırrını ifşa etmesi, kıyamet gününde Allah katında (sorumluluğu) en büyük olan emanetlerdendir.” (Müslim, Nikâh, 124).
Evlilik, Cenab-ı Hak’ın işaret ettiği ağır bir sözleşme ve sorumluluk altına da girmektir (Nisâ, 4/21). İnsan, evlendiğinde artık sadece kendisinden sorumlu değildir; yeni sorumlulukları da üstlenmeye talip olmuştur. Aile yuvasını her türlü haricî etkiden korumak zorundadır. Belki de bütün bunlardan daha önemlisi, eşler birbirlerine güvenebilmeli ve birbirlerinden emin olmalıdır. Efendimiz (sav) bir başka hadisi şerifinde de “Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın adını anarak nikâh kıymak suretiyle kendinize helal edindiniz…” (Müslim, Hac, 147)
Aslına bakılırsa dünyadaki herkes birbirine emanettir. Çocuklar, doğumlarından yetişkinliklerine, hatta anne baba gözlerini kapayıncaya kadar ana babalarına; ihtiyarladıklarında anne babalar çocuklarına; eşler birbirlerine emanettir. Emanet ise emin olmayı, güvende olmayı, selamette olmayı gerektirir.
Her konuda rehberimiz olan Efendimiz (sav) in de evinde eşleri arasında da zaman zaman anlaşmazlıklar çıkmış, Allah Resulü eşlerini kırmadan incitmeden problemleri çözme yolunu tercih etmiş, hiçbir zaman şiddete başvurmamıştır. Eşler arasında geçimsizlik baş gösterdiğinde ve problemlere hiçbir şekilde çözüm bulunamadığında, “en sevimsiz helal” (Ebû Dâvûd, Talak, 3) de olsa boşanma yolu en son tercih edilmelidir. Boşanma sürecinde zaman zaman eşlerin kendilerinin ne kadar haklı olduğunu ispat gayreti şu ilahi ferman “Ya güzellikle tutun, ya da güzellikle bırakın”. (Bakara; 231) göz ardı edilerek ortalıkta aile mahremiyeti içinde kalması gereken ne kadar sırlar varsa ulu orta uçuşmaktadır. Bu tavır insani ve imani olamamakla birlikte bu konuda da ihsanla muamele ile emr olunmuşuzdur. Sözlerimizi Hz. Peygamber’in uyarısıyla bitirelim: “Allah'ım, ben iki zayıfın; yetim ve kadının hakları konusunda (insanları) şiddetle uyarıp sakındırıyorum, onların haklarına el uzatılmasını yasaklıyorum.” (İbn Mâce, Edeb, 6)
FIKIH KÖŞEMİZ
İki bayram arasında evlenmek caiz midir?
Ülkemizin bazı yörelerinde, Ramazan ile Kurban Bayramı arası kast edilerek “İki bayram arasında düğün yapılmaz ve nikâh kıyılmaz.” denilmektedir. Bu sözün dinî yönden hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Hz. Âişe (r.a.) de Şevval ayında evlenmişlerdir (Müslim, Nikâh, 73). Şartlar ve imkânlar müsait olduğu zaman senenin bütün gün ve saatlerinde düğün yapılabilir, nikâh kıyılabilir. Yani nikâh için belli bir zaman ve vakit yoktur. Bu nedenle iki bayram arasında düğün yapmakta ve nikâh kıydırmakta dinimiz açısından hiçbir sakınca bulunmamaktadır.
Yüce Rabbimizin en güzel nimetlerinden olan aile, Rabbimizin yeryüzündeki ayetlerinden biri olup onun rahmeti ile sevgi, saygı, şefkat ve muhabbete erişen bir kurumdur. Aile, toplumun en küçük fakat en önemli yapıtaşıdır. Bu bağlamda Kur’an ve sünnetten beslenerek sağlam referanslarla kurulan aileler toplundaki önemini ve insanın en temel huzur kaynağı olma fonksiyonunu koruyacaktır.
Kadın ve erkek aynı özden ve aynı amaçla yaratılmış olup en başından beri iki cins olarak var edilmiştir. İlk insan Hz. Âdem (a.s.) için huzuru kendisinde bulacağı eşi Havva yaratılmıştır. (Rûm, 30/21.) Çünkü insan bu dünya yükünü ancak yanında aynı dili konuşup, aynı duyguları paylaştığı, aynı özden gelen bir başka canla birlikte yüklenebilecektir. Adalet sıfatıyla bilinen yüce Rabbimiz “kadın ya da erkek olsun, mümin olarak salih amel işleyenlere” (Nisâ, 4/124.) mutlaka karşılığını gerektiği şekilde vereceğini bildirmektedir.
Hayat çetin birçok imtihanı içinde barındıran zorlu bir süreçtir. İnsanın, düştüğünde elinden tutup kaldıracak, üzüldüğünde teselli edebilecek, yanıldığında doğruyu hatırlatabilecek cana, eşe, dosta ihtiyacı vardır. “Rabbimiz “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler.” (Tevbe, 9/71.) der. Biri diğerini tamamlayan iki farklı akıl, iki farklı yetenek ve iki farklı yürek bir araya geldiğinde dünya aile için erken yaşanılmış bir cennet oluyor.
Eş olmak, Allah Teâlâ’nın ifadesiyle birbirine örtü olmayı ayıpları kusurları örtmeyi gerektirir (Bakara, 2/187). Nitekim Efendimiz (sav) bir hadisinde “Kişinin, eşiyle birlikte olduktan sonra onun sırrını ifşa etmesi, kıyamet gününde Allah katında (sorumluluğu) en büyük olan emanetlerdendir.” (Müslim, Nikâh, 124).
Evlilik, Cenab-ı Hak’ın işaret ettiği ağır bir sözleşme ve sorumluluk altına da girmektir (Nisâ, 4/21). İnsan, evlendiğinde artık sadece kendisinden sorumlu değildir; yeni sorumlulukları da üstlenmeye talip olmuştur. Aile yuvasını her türlü haricî etkiden korumak zorundadır. Belki de bütün bunlardan daha önemlisi, eşler birbirlerine güvenebilmeli ve birbirlerinden emin olmalıdır. Efendimiz (sav) bir başka hadisi şerifinde de “Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın adını anarak nikâh kıymak suretiyle kendinize helal edindiniz…” (Müslim, Hac, 147)
Aslına bakılırsa dünyadaki herkes birbirine emanettir. Çocuklar, doğumlarından yetişkinliklerine, hatta anne baba gözlerini kapayıncaya kadar ana babalarına; ihtiyarladıklarında anne babalar çocuklarına; eşler birbirlerine emanettir. Emanet ise emin olmayı, güvende olmayı, selamette olmayı gerektirir.
Her konuda rehberimiz olan Efendimiz (sav) in de evinde eşleri arasında da zaman zaman anlaşmazlıklar çıkmış, Allah Resulü eşlerini kırmadan incitmeden problemleri çözme yolunu tercih etmiş, hiçbir zaman şiddete başvurmamıştır. Eşler arasında geçimsizlik baş gösterdiğinde ve problemlere hiçbir şekilde çözüm bulunamadığında, “en sevimsiz helal” (Ebû Dâvûd, Talak, 3) de olsa boşanma yolu en son tercih edilmelidir. Boşanma sürecinde zaman zaman eşlerin kendilerinin ne kadar haklı olduğunu ispat gayreti şu ilahi ferman “Ya güzellikle tutun, ya da güzellikle bırakın”. (Bakara; 231) göz ardı edilerek ortalıkta aile mahremiyeti içinde kalması gereken ne kadar sırlar varsa ulu orta uçuşmaktadır. Bu tavır insani ve imani olamamakla birlikte bu konuda da ihsanla muamele ile emr olunmuşuzdur. Sözlerimizi Hz. Peygamber’in uyarısıyla bitirelim: “Allah'ım, ben iki zayıfın; yetim ve kadının hakları konusunda (insanları) şiddetle uyarıp sakındırıyorum, onların haklarına el uzatılmasını yasaklıyorum.” (İbn Mâce, Edeb, 6)
FIKIH KÖŞEMİZ
İki bayram arasında evlenmek caiz midir?
Ülkemizin bazı yörelerinde, Ramazan ile Kurban Bayramı arası kast edilerek “İki bayram arasında düğün yapılmaz ve nikâh kıyılmaz.” denilmektedir. Bu sözün dinî yönden hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Hz. Âişe (r.a.) de Şevval ayında evlenmişlerdir (Müslim, Nikâh, 73). Şartlar ve imkânlar müsait olduğu zaman senenin bütün gün ve saatlerinde düğün yapılabilir, nikâh kıyılabilir. Yani nikâh için belli bir zaman ve vakit yoktur. Bu nedenle iki bayram arasında düğün yapmakta ve nikâh kıydırmakta dinimiz açısından hiçbir sakınca bulunmamaktadır.