
Honorable Mr. President Trump,
I'm sure you're doing one of the hardest jobs in the world – which requires a impeccable balance. If you maintain balance, billions of people will be happy and will continue to live. If you disturb the balance, the lives of billions will turn upside down or they will die. This must be a hell of a hard job ...
But I think it’s a horrid feeling to do such a hard job and be disliked. However, you seem like someone who cares about being loved. Your clothes, lifestyle, having a good family gives us such an impression. (1)
Mektubumun bundan sonrasını Türkçe yazacağım.
CIA’in Ortadoğu masası bir zahmet uğraşsın Türkiye’den Savaşkan İlmak ne demiş diye:
Evet ne diyordum: Dünyanın en zor işlerinden birini yapıp da neredeyse hiç kimse tarafından sevilmiyor olmak, muhtemelen katlanılması çok zor bir şeydir.
Uzaktan izlediğimiz kadarıyla ülkenizde de pek sevilen biri değilsiniz. En azından şunu biliyoruz, dünyalıların idolleştirdiği birçok ünlü sanatçı sizi yerden yere vuruyor:
Başkan olduğunuzda başka bir ülkeye taşınmayı düşündüğünü açıklayan Miley Cyrus; sizin seçilmeniz halinde Amerika’nın yaşanmaz bir ülke olacağını açıklayan Jennifer Lawrence; bazı insanların sizi seviyor olmasına akıl sır erdiremeyen Robert De Niro; sizi ırkçılıkla itham eden Stephen King; siz Amerika’dasınız diye Jupiter’e taşınmayı aklına koyan Cher; sizi ciddiye alınamaz biri olarak tanımlayan Ben Stiller; sizi kendi yarattığı Harry Potter romanındaki Voldemort karakterinden de kötü biri olarak gördüğünü açıklayan J.K. Rowling; keza sizi ırkçı, yabancı düşmanı ve fırsatçı biri olarak görüp eleştiren George Clooney; hayatınızı hicveden filmde yer alan ve sizi gerçek yaşamında da şımarıklıkla suçlayan Johnny Deep akla ilk gelenler…
Daha sayayım mı?
Shakira, Michael Moore, Ricky Martin, Lily Allen, Stephen Hawking, Selma Hayek eleştirinin ilerisine geçip yerden yere vuruyor sizi…
Sporcular da var ama benim hepsini yazacak kadar yerim yok…
Başlıkta gönderme yaptığım Jules Verne -o bir Fransız- eğer yaşıyor olsaydı muhtemelen ‘yaşadığımız çağın hayal gücünü daraltıyorsunuz’ diye o da sizi eleştirirdi.
Bunca aktörün, aktristin, şarkıcının, yazarın, entelektüelin, çağın hayal gücünü besleyen bunca ‘öne çıkmış insanın’ sevmediği ve her fırsatta eleştirdiği birini, onlardan etkilenen öteki dünyalıların sevmesi zaten oldukça zor!
Biliyorsunuz değil mi?
Tepeye erişip, orada stres altında onca kritik kararlar verip de sonunda bunu yaşıyor olmak, çok berbat bir şey olsa gerek...
Sayın Trump, elbette herkes herkesi sevmek zorunda değil. Mesela siz de Türkleri sevmiyor olabilirsiniz. Buna şaşırmam. Türlü türlü nedenlerden ötürü bizim sevenimiz de sevmeyenimiz de çoktur; ama fırsat bulursanız lütfen İngilizceye çevirterek şu Suriye fıkrasını bir okuyun. Belki bizim sevgiyi en çok hak eden yanımızı ama daha da önemlisi dün Bosna’da, Afganistan’da, Somali’de, Irak’ta; bugünse Suriye'de bulunmamızın altında yatan filozofik gerçeği daha iyi anlamanıza katkı sağlayabilir bu fıkra:
“Halep'in kuzeyindeki köylerden birinde, bir cenazeyi defin için mezarlığa götürüyorlarmış. Köprünün ortasında tabut köylülerin elinden kaymış. Tabutun içindeki ceset de dereye yuvalanmış. Akıntı cesedi, aşağıdaki ırmakta dinamitle balık avlayan Rus askerlerinin yanına sürüklemiş. Rus askerleri acaba adamı dinamitle biz mi öldürdük, şimdi çeşit çeşit diplomatik krizlerle mi uğraşacağız, rütbemizi yakacaklar diye endişeye kapılıp cesedi gizlice Suriye rejiminin kışlasının girişine bırakmışlar. Suriyeli rejim askeri, bölgeye birinin yaklaştığını düşünerek cesedi yaylım ateşine tutmuş. Sonra da paniğe kapılıp Yankee’lerden yardım istemiş. Amerikalılar Hemen ambulans çağırmış. Delik deşik olan cesedi Türklerin sıhhiye konteynerinin önüne Türklerin başına bela olsun diye bırakıp gitmişler. Türkler Suriyeliden kalan parçaları içeri almış. Doktor üsteğmen üç sıhhıye eriyle işe koyulmuş. Operasyon epey sürmüş. Ameliyattan çıkan Türk doktor alnından akan teri silmiş ve ‘Çok zor oldu ama merak etmeyin yaşayacak!’ demiş...”
***

Bir bakın etrafınıza Bay Trump, öldüğü zannedilen ama sizin yaşama döndürdüğünüz ne kadar az insan, ne kadar az yapı, yapıt, kültürel ürün var ve dolayısıyla gerçekte ne kadar az alkışlayanınız var!
Fıkralarda bile yok taktir edeniniz! Görebiliyor musunuz?
Salonlarda ön sıralara oturtulan şakşakçılar sizi yanıltmasın...
Gerçeği daha net görmek isterseniz uzakta bir yerdeki küçük çocuğun gözlerine bakın... Güney Amerika’yla aranıza ördüğünüz duvarı aşmaya çalışırken kocasını kaybeden kadının, oğlu kucağında ölen babanın gözlerine bakın...
Sonra, o kadar uzaktan görebilirseniz eğer Türkiye-Suriye sınırında biriken insan yığınlarının ve oradaki anaların, babaların, çocukların gözlerinin içine bakın…
Karşılaştırın…
İnsan her yerde insan…
Ortadoğu’da; Irak’ta, Suriye’de, Bağdat’ta, Şam’da, Halep’te savaş artığı olarak yaşama tutunmaya çalışan insanların gözlerinin içine bakın eğer görebilirseniz…
Lütfen bakın, onlara iyi bakın ve kendinize sorun lütfen:
Dünyayı bir cennete dönüştürüp kendi çağınızın azizi, Gandhi’si, çağınızın Atatürk’ü olmak elinizdeyken, böyle bir güce hükmederken siz niye bu kadar az seviliyorsunuz?
Niye adınız dualar değil de beddualar içinde anılıyor daha çok?
Sizi sevdiğini ve makul bulduğunu söyleyen insan sayısı, ülkenizdeki iyi ve başarılı insanlar dahil, niye bu kadar az?
Neden Başkan Trump?
Bunları düşünmeye vaktiniz var mı?..
***
I know that every person wants to be loved and cared. You know Maslow, don't you?
Remember, Mr. President, your decisions have permanent effects all over the world. Your decisions change the course of history and shape the friendship or hostility between nations.
Don't you want to be remembered with love and admiration in the world like George Washington, Abraham Lincoln and John F. Kennedy in the next centuries?
Then please do something accordingly.
I don't mean a few symbolic temples you've visited. The biggest temple is the heart of powerless and helpless people. Please do enter that temple and look into the eyes of the people around you!
You will see things that are different from what your advisors have told you. (2)
Merak edenler için çeviri dipnotları:
(1) Sayın Başkan Trump, eminim ki dünyanın en zor işlerinden birini yapıyorsunuz. Kusursuz denge gerektiren bir iş. Siz dengeyi sağlarsanız milyarlarca insan mutlu olacak ve yaşamaya devam edecek. Siz dengeyi bozarsanız bu kez de milyarlarca insanın hayatı alt üst olacak ya da onlar ölecek. Müthiş zor bir iş olmalı bu...
Ama bu kadar zor bir iş yapıp da sevilmemek, sanırım kötü bir duygudur. Halbuki siz sevilmeyi önemseyen birine benziyorsunuz. Kıyafetiniz, yaşam tarzınız, iyi bir aileye sahip olmanız bizde (dünyalılarda) böyle bir izlenim uyandırıyor...
(2) Biliyorum, her insan sevilmek ve önemsenmek ister. Maslow'u biliyorsunuz değil mi?
Unutmayın Sayın Başkan, sizin kararlarınız bütün dünyada kalıcı etkiler doğuruyor. Kararlarınız tarihin akışını değiştiriyor ve uluslar arasındaki dostlukları ya da düşmanlıkları biçimlendiriyor. Gelecek yüzyıllarda tıpkı George Washington, Abraham Lincoln, John F. Kennedy gibi tüm dünyada daha çok sevgiyle ve hayranlıkla anılmak istemez misiniz?
O halde lütfen bu doğrultuda bir şeyler yapın.
Ziyaret ettiğiniz birkaç sembolik tapınağı kast etmiyorum. En büyük tapınak güçsüz ve çaresiz insanların yüreğidir. O tapınağa girin ve etrafınızdaki insanların gözlerinin içine bakın lütfen!
Danışmanlarınızın size anlattığından çok daha farklı şeyler göreceksiniz...
I'm sure you're doing one of the hardest jobs in the world – which requires a impeccable balance. If you maintain balance, billions of people will be happy and will continue to live. If you disturb the balance, the lives of billions will turn upside down or they will die. This must be a hell of a hard job ...
But I think it’s a horrid feeling to do such a hard job and be disliked. However, you seem like someone who cares about being loved. Your clothes, lifestyle, having a good family gives us such an impression. (1)
Mektubumun bundan sonrasını Türkçe yazacağım.
CIA’in Ortadoğu masası bir zahmet uğraşsın Türkiye’den Savaşkan İlmak ne demiş diye:
Evet ne diyordum: Dünyanın en zor işlerinden birini yapıp da neredeyse hiç kimse tarafından sevilmiyor olmak, muhtemelen katlanılması çok zor bir şeydir.
Uzaktan izlediğimiz kadarıyla ülkenizde de pek sevilen biri değilsiniz. En azından şunu biliyoruz, dünyalıların idolleştirdiği birçok ünlü sanatçı sizi yerden yere vuruyor:
Başkan olduğunuzda başka bir ülkeye taşınmayı düşündüğünü açıklayan Miley Cyrus; sizin seçilmeniz halinde Amerika’nın yaşanmaz bir ülke olacağını açıklayan Jennifer Lawrence; bazı insanların sizi seviyor olmasına akıl sır erdiremeyen Robert De Niro; sizi ırkçılıkla itham eden Stephen King; siz Amerika’dasınız diye Jupiter’e taşınmayı aklına koyan Cher; sizi ciddiye alınamaz biri olarak tanımlayan Ben Stiller; sizi kendi yarattığı Harry Potter romanındaki Voldemort karakterinden de kötü biri olarak gördüğünü açıklayan J.K. Rowling; keza sizi ırkçı, yabancı düşmanı ve fırsatçı biri olarak görüp eleştiren George Clooney; hayatınızı hicveden filmde yer alan ve sizi gerçek yaşamında da şımarıklıkla suçlayan Johnny Deep akla ilk gelenler…
Daha sayayım mı?
Shakira, Michael Moore, Ricky Martin, Lily Allen, Stephen Hawking, Selma Hayek eleştirinin ilerisine geçip yerden yere vuruyor sizi…
Sporcular da var ama benim hepsini yazacak kadar yerim yok…
Başlıkta gönderme yaptığım Jules Verne -o bir Fransız- eğer yaşıyor olsaydı muhtemelen ‘yaşadığımız çağın hayal gücünü daraltıyorsunuz’ diye o da sizi eleştirirdi.
Bunca aktörün, aktristin, şarkıcının, yazarın, entelektüelin, çağın hayal gücünü besleyen bunca ‘öne çıkmış insanın’ sevmediği ve her fırsatta eleştirdiği birini, onlardan etkilenen öteki dünyalıların sevmesi zaten oldukça zor!
Biliyorsunuz değil mi?
Tepeye erişip, orada stres altında onca kritik kararlar verip de sonunda bunu yaşıyor olmak, çok berbat bir şey olsa gerek...
Sayın Trump, elbette herkes herkesi sevmek zorunda değil. Mesela siz de Türkleri sevmiyor olabilirsiniz. Buna şaşırmam. Türlü türlü nedenlerden ötürü bizim sevenimiz de sevmeyenimiz de çoktur; ama fırsat bulursanız lütfen İngilizceye çevirterek şu Suriye fıkrasını bir okuyun. Belki bizim sevgiyi en çok hak eden yanımızı ama daha da önemlisi dün Bosna’da, Afganistan’da, Somali’de, Irak’ta; bugünse Suriye'de bulunmamızın altında yatan filozofik gerçeği daha iyi anlamanıza katkı sağlayabilir bu fıkra:
“Halep'in kuzeyindeki köylerden birinde, bir cenazeyi defin için mezarlığa götürüyorlarmış. Köprünün ortasında tabut köylülerin elinden kaymış. Tabutun içindeki ceset de dereye yuvalanmış. Akıntı cesedi, aşağıdaki ırmakta dinamitle balık avlayan Rus askerlerinin yanına sürüklemiş. Rus askerleri acaba adamı dinamitle biz mi öldürdük, şimdi çeşit çeşit diplomatik krizlerle mi uğraşacağız, rütbemizi yakacaklar diye endişeye kapılıp cesedi gizlice Suriye rejiminin kışlasının girişine bırakmışlar. Suriyeli rejim askeri, bölgeye birinin yaklaştığını düşünerek cesedi yaylım ateşine tutmuş. Sonra da paniğe kapılıp Yankee’lerden yardım istemiş. Amerikalılar Hemen ambulans çağırmış. Delik deşik olan cesedi Türklerin sıhhiye konteynerinin önüne Türklerin başına bela olsun diye bırakıp gitmişler. Türkler Suriyeliden kalan parçaları içeri almış. Doktor üsteğmen üç sıhhıye eriyle işe koyulmuş. Operasyon epey sürmüş. Ameliyattan çıkan Türk doktor alnından akan teri silmiş ve ‘Çok zor oldu ama merak etmeyin yaşayacak!’ demiş...”
***

Bir bakın etrafınıza Bay Trump, öldüğü zannedilen ama sizin yaşama döndürdüğünüz ne kadar az insan, ne kadar az yapı, yapıt, kültürel ürün var ve dolayısıyla gerçekte ne kadar az alkışlayanınız var!
Fıkralarda bile yok taktir edeniniz! Görebiliyor musunuz?
Salonlarda ön sıralara oturtulan şakşakçılar sizi yanıltmasın...
Gerçeği daha net görmek isterseniz uzakta bir yerdeki küçük çocuğun gözlerine bakın... Güney Amerika’yla aranıza ördüğünüz duvarı aşmaya çalışırken kocasını kaybeden kadının, oğlu kucağında ölen babanın gözlerine bakın...
Sonra, o kadar uzaktan görebilirseniz eğer Türkiye-Suriye sınırında biriken insan yığınlarının ve oradaki anaların, babaların, çocukların gözlerinin içine bakın…
Karşılaştırın…
İnsan her yerde insan…
Ortadoğu’da; Irak’ta, Suriye’de, Bağdat’ta, Şam’da, Halep’te savaş artığı olarak yaşama tutunmaya çalışan insanların gözlerinin içine bakın eğer görebilirseniz…
Lütfen bakın, onlara iyi bakın ve kendinize sorun lütfen:
Dünyayı bir cennete dönüştürüp kendi çağınızın azizi, Gandhi’si, çağınızın Atatürk’ü olmak elinizdeyken, böyle bir güce hükmederken siz niye bu kadar az seviliyorsunuz?
Niye adınız dualar değil de beddualar içinde anılıyor daha çok?
Sizi sevdiğini ve makul bulduğunu söyleyen insan sayısı, ülkenizdeki iyi ve başarılı insanlar dahil, niye bu kadar az?
Neden Başkan Trump?
Bunları düşünmeye vaktiniz var mı?..
***
I know that every person wants to be loved and cared. You know Maslow, don't you?
Remember, Mr. President, your decisions have permanent effects all over the world. Your decisions change the course of history and shape the friendship or hostility between nations.
Don't you want to be remembered with love and admiration in the world like George Washington, Abraham Lincoln and John F. Kennedy in the next centuries?
Then please do something accordingly.
I don't mean a few symbolic temples you've visited. The biggest temple is the heart of powerless and helpless people. Please do enter that temple and look into the eyes of the people around you!
You will see things that are different from what your advisors have told you. (2)
Merak edenler için çeviri dipnotları:
(1) Sayın Başkan Trump, eminim ki dünyanın en zor işlerinden birini yapıyorsunuz. Kusursuz denge gerektiren bir iş. Siz dengeyi sağlarsanız milyarlarca insan mutlu olacak ve yaşamaya devam edecek. Siz dengeyi bozarsanız bu kez de milyarlarca insanın hayatı alt üst olacak ya da onlar ölecek. Müthiş zor bir iş olmalı bu...
Ama bu kadar zor bir iş yapıp da sevilmemek, sanırım kötü bir duygudur. Halbuki siz sevilmeyi önemseyen birine benziyorsunuz. Kıyafetiniz, yaşam tarzınız, iyi bir aileye sahip olmanız bizde (dünyalılarda) böyle bir izlenim uyandırıyor...
(2) Biliyorum, her insan sevilmek ve önemsenmek ister. Maslow'u biliyorsunuz değil mi?
Unutmayın Sayın Başkan, sizin kararlarınız bütün dünyada kalıcı etkiler doğuruyor. Kararlarınız tarihin akışını değiştiriyor ve uluslar arasındaki dostlukları ya da düşmanlıkları biçimlendiriyor. Gelecek yüzyıllarda tıpkı George Washington, Abraham Lincoln, John F. Kennedy gibi tüm dünyada daha çok sevgiyle ve hayranlıkla anılmak istemez misiniz?
O halde lütfen bu doğrultuda bir şeyler yapın.
Ziyaret ettiğiniz birkaç sembolik tapınağı kast etmiyorum. En büyük tapınak güçsüz ve çaresiz insanların yüreğidir. O tapınağa girin ve etrafınızdaki insanların gözlerinin içine bakın lütfen!
Danışmanlarınızın size anlattığından çok daha farklı şeyler göreceksiniz...