
Röportaj: Onur SAĞSÖZ
O bir Beşiktaş efsanesi... Türk futbol tarihinde belki de hiçbir zaman yaşanmayacak bir olayın başkahramanı… 35 yıl önce ‘çift sarı kart’ cezalısı olduğunu bilmeden Fenerbahçe’ye karşı oynatılan Mehmet Ekşi’den bahsediyorum. Yaşadıklarına bugün olmuş hala inanamayan usta isimle o yıllara tekrar gittik.
Palandöken’in ‘Yüksek İrtifa Kamp Merkezi’ unvanını almasında Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) büyük bir rolü olduğunu hatırlatmalıyım. Daha kulüpler burayı bilmezken, TFF ekibi UEFA A ve B lisans kurslarını Erzurum’da yapıyordu. Haliyle Palandöken’in bu anlamdaki tanıtımına çok büyük katkılar sağladı. İşte o kurslardan biri olan ve son iki yıldır Erzurum’da düzenlenen Pro-Lisans kursunda efsane isim Mehmet Ekşi ile tanışma fırsatı buldum. Daha doğrusu Altuğ Bey (Sway Otel Genel Müdürü) tanıştırdı. Galatasaray’ın Östersunds faciasını birlikte izlerken, daha önce okuduğum ‘çift sarı kart’ hikâyesini sordum efsane isme. Aradan geçmiş 35 yıl ama dün gibi anlattı Mehmet Hoca. İçine oturduğu, hazmedemediği her halinden belliydi… Ne yalan söyleyeyim çok üzüldüm, çünkü “hayatımı kararttılar” ifadesini kullanmıştı. Yaşadığı o dönüm noktasına rağmen o vakur duruşu ve mütevazılığıyla beni resmen büyüledi. Bu arada röportajı da Altuğ Bey ile birlikte yaptık. Sohbet sırasında yılların turizmcisi gitmiş, oturaklı sorularıyla bir gazeteci çıkmıştı Altuğ Bey’in içinden…
Keyifle okumanız dileğiyle…
OS: Hocam o hikâyeyi anlatsana…
Mehmet Ekşi: Sende mi Brütüs… Yeter vallahi yıllardır anlatıyorum bu meseleyi… Zaten kitabını yazacağım.
Altuğ Bey: Onur duymamış hocam.
Mehmet Ekşi: (Gülüyor) Beşiktaş kaptanıyım. Boluspor’a deplasmana gittik. Maçta sarı kart yedim ki yediğimi ya da yemeğimi de bilmiyorum. Çünkü o yıllarda kartlar 70 metreden gösteriliyordu. Savunma oyuncusuyum, kornere gidiyorum. Orada sarı kartlık bir pozisyon olduysa ben arkamı dönüp yerime gidinceye kadar hakem bana göstermiş mi göstermemiş mi haberim yok. Kart aldığımızı nereden biliyoruz; maçtan sonra hakemler rapor yazıyor, bir nüshasını kulüp müdürüne veriyor. Kulüp müdürü de teknik direktöre, yardımcısına ve genel kaptana veriyor. Ayrı ayrı herkes sarı kart çizelgesini tutuyor. Bolu’yla oynadığımız kupa maçı. Döndük geldik, lig maçları oynuyorum 7-8 tane oynadım. Muhtemelen kart da görmüşümdür, sonuçta savunma oyuncusuyum. Aradan iki ay falan geçti. Bolu maçının ikinci ayağını oynuyorum. İkinci ayağında da sarı kart alıyorum. Aradan yine 7-8 hafta geçiyor. Fenerbahçe maçının ilk ayağına çıkıyorum. Bir sürü sarı kart almışım, haliyle ben not almadığım için hatırlamam mümkün değil. Fenerbahçe ile maç yapıyoruz. Maç öncesi ‘Beşiktaş’ın en iyi oyuncusu sarı kart cezalı’ diye hiçbir gazete yazmıyor. Teknik direktör, yardımcısı, genel kaptan tüm bunların defterinde işli bu cezalar. Yani atlama olayı neredeyse sıfır. Ve gariptir Türkiye’de hiçbir gazete bunu yazmıyor maç öncesinde. Bugün bir derbi maçı öncesinde bütün gazeteler kim oynuyor, kim oynamıyor manşet veriyorlar. Maç günü geliyoruz bütün takım oturuyoruz. Tahtada kim var teknik direktör, yardımcısı, genel kaptan başkan var. Baktım, ilk 11’de ismim var. Benim ismimi, ilk 11’e kim yazıyor.
OS: Teknik direktör…
Mehmet Ekşi: Hadi o hata yaptı, yardımcısı, genel kaptan kimse mi uyarmıyor. Diğer futbolcular bilmiyor, taraftar bilmiyor, gazeteler yazmıyor. İlk akla gelen ne ‘ulan kumpas mı var?’ acaba diyorsun. Ve ben çıkıp oynadım. Ertesi gün gazeteler manşet, ‘Mehmet Ekşi çift sarı kartla oynadı’
OS: Gerçekten kumpas olabilir mi?
Bilmiyorum ki. Ama dediğim gibi akla da gelmiyor değil. Sana bu anlattıklarımın hangisi normal geliyor. Türk futbol tarihinde böyle bir olayın eşi yok.
Altuğ Bey: Maçtan sonra ne oldu?
Mehmet Ekşi: Biletimi kestiler. Bir tarafta Beşiktaş bir tarafta garip Mehmet Ekşi. İlahlar kurban arıyor.
Altuğ Bey: Hemen gönderdiler mi?
Mehmet Ekşi: O maçtan sonra benim hayatım değişti. Hayatım karardı. Hızla benim üzerime oynadılar. ‘Koskoca takım kaptanı bilmiyor mu sarı kart cezalısı olduğunu’ diyenler oldu. Her sezon 34 maç oynayan beni hoca kesmeye başladı. Sezon başında beni gönderdiler Beşiktaş’tan. Kiralık verdiler.
OS: Kulüp başkanıyla bir sorunuz var mıydı?
Kesinlikle yoktu. Kulüp Başkanı Mehmet Üstünkaya’ydı ve bir numaralı adamı bendim.
Altuğ Bey: Kupayı kim aldı?
Mehmet Ekşi: Biz hükmen mağlup olduk kupayı da Fenerbahçe aldı.
(Hemen eklemeliyim: Altuğ Bey koyu Fenerbahçelidir. Bu cevap karşısında yüzünde bir tebessüm oluştu. Ancak o yıldan sonra Fenerbahçe kupaya hasret kaldı. Belki de ‘çift sarı kartın laneti’ Fenerbahçe’nin üzerindeydi ve hala üzerinde…
OS: Yaşanılan bu olaydan sonra bu işi irdeleyen olmadı mı?
Mehmet Ekşi: 35 yıldır senin gibi soruyorlar, yazıyorlar ama hiç kimse demedi ki ‘Yahu bu adamın ne suçu var?’
OS: Üzerinden 25 yıl geçti neler hissediyorsunuz?
Mehmet Ekşi: Ne diyeyim ki çıktım oynadım, ertesi gün gazeteler manşetteyim. O maç bende çok şeyi değiştirdi.
OS: O güne geri dönseniz…
Mehmet Ekşi: Yine çıkar oynarım çünkü cezalı olduğumdan haberim yok. Kimse bir şey demedi. Ama devre arasında federasyondan birisi Ali Şen’e telefon açıyor. Mehmet Ekşi çift sarı kartla oynuyor diyor. Yani Ali Şen’in haberi oluyor. Ama ne benim, ne teknik direktörün, ne yardımcısının ne de genel kaptanın haberi yok!
OS: Hocam biraz da günümüz futbolundan bahsedelim. Sizin döneminizden bugüne neler değişti?
Mehmet Ekşi: Ben futbola 1975 Elazığspor’da başladım. Bizim yıllarımızda müthiş bir bilgi eksikliği vardı. Futbolcular, antrenörler bilgisizdi. Duracağımız, koşacağımız yeri bilmiyoruz, televizyon yok farklı bir maç izleyemiyoruz. İnternet yok bilgiye ulaşamıyorsunuz. Yani dezavantaj çoktu. Ama iyi oynuyorduk, yetenekliydik. Yetenek de mahalleden geliyordu. Ben kendi döneminde Türkiye’nin topa en iyi vuran oyuncusuydum. Ama bana Allah’ın bir kulu demedi ki, ‘Oğlum topa şöyle gel, şöyle vur. Eğil, ayağını böyle tut’ Ben bunu mahallede kazanmıştım. Birini kaleye geçiyor, 3-5 saat devamlı vuruyordum. Bizim dönemin oyuncuları hep böyle çok tekrardan ötürü yetenekliydi.
Bugün bir oyuncunun oyuncu olabilmesi için 10 bin saat antrenman yapmalı. Biz 20 bin saat yapıyorduk. Bugünün oyuncu topla 2 bin saat ya buluşuyor ya buluşmuyor.
OS: Futbolcu yetiştiremiyor muyuz?
Mehmet Ekşi: Bugün Türkiye’de kulüplerin alt yapılarına bakış açıları çok kötü. İstisnalar var tabi ki.
Bakın Erzurum’u örnek gösterebiliriz. Buradan leblebi gibi futbolcu çıkması lazım. Her taraf çim saha enteresan. Bir oyuncunun çıkabilmesi için iyi bir öğretici ve saha lazım. Tabi beslenme, çalışma prensipleri de olmazsa olmazdır. Avrupa’nın gelişmiş takımlarına bakıyoruz, Bayern Münih’in alt yapısında yetişen bir oyuncuyla Türkiye’deki bir kulübün alt yapısında yetişen oyuncu arasında dağlar kadar fark var.
OS: O zaman kulüp yönetim mantığı değişmeli…
Mehmet Ekşi: Kesinlikle evet. Alt yapıya daha çok önem vermeliler. O yetenekli gençlerin her şeyiyle yakından ilgilenmeliler. İyi bir oyuncu olabilmek için iyi bir eğitim de şart. Çünkü eğitimli sporcu sahadaki problemleri çabuk çözer, ona göre pozisyon alır. Antrenörü daha iyi anlar. Oyuncuyu, beslemeli, dinlendirmeli, pedagojik formasyon vermeli. Avrupa’da bu iş böyle.
Altuğ Bey: Gelecek kaygısını ortadan kaldırmış Avrupa. Eğitimi gencin sporu bırakmasına engel olmuyor. Bu sonuçta bir politika.
Mehmet Ekşi: Aynen öyle. Ama tabi kulüplerinde nedenleri var. Bugün Türkiye’ye bak, kaldır Digitürk’ü hiçbir kulüp barınamaz. Ekonomik güç lazım. Sonuçta her şey parayla oluyor. Bu yüzden kulüplerin yönetim mantığını daha ticari ve daha şirket pozisyonunda yapmalılar.
OS: Peki kısa vadede neler yapılmalı?
Mehmet Ekşi: Alt yapılarda tesis fakirliğimiz var. Üst düzeyde kulüplerin mükemmel tesisleri var. Bugün Türkiye’de 30-40 tane müthiş stat yaptılar. Ama bu koca stat yapılırken, çöplerinden yanına yöresine alt yapı tesisleri de yapılmalı. Çünkü artık mahalle kültürü kalmadı.
Altuğ Bey: Yetenekler mahalle arasından çıkıyordu.
Mehmet Ekşi: Artık çıkmıyor. Sokak arasında kimse top oynayamıyor. O yüzden alt yapı sahaları şart. Bu yüzden teknik direktörler olarak sporcu yetiştiremiyoruz. Saha olmadığı için sürekli oynayamayan çocuklar mental ve fizik kalitesinde yetersiz kalıyorlar. Şöyle bir bakın takımlara birkaçı istisna hangi takım alt yapıdan yetiştirdiği futbolcuyu oynatıyor. Yapamadığı için milyonlarca Dolar, Euro para harcıyor. Sonra da iflasın eşiğine geliyorlar.
OS: Taraftar için ne söylersiniz hocam?
Mehmet Ekşi: Türk seyircisi tahammül göstermeli. Bakın bugün Türkiye’de özellikle UEFA kurslarından sonra çok iyi antrenörler yetişmeye başladı. Zaman zaman Pro-Lisans kurslarında öne çıkan isimlerle Avrupa’ya gidiyoruz. Gerçekten bizimkiler onlardan çok daha iyiler. Ama bizde ‘bir an önce başarı olsun’ beklentisi yüksek olduğu için birçok antrenör takımda uzun soluklu çalışamıyor. Bu durum futbolcular için de geçerli. Öyle hemen ıslıklamak, karalama kampanyaları başlatmak doğru değil. Çünkü ne bir futbolcu ne de bir antrenör kolay yetişmiyor. Kıymetlerini bilmek lazım.
O bir Beşiktaş efsanesi... Türk futbol tarihinde belki de hiçbir zaman yaşanmayacak bir olayın başkahramanı… 35 yıl önce ‘çift sarı kart’ cezalısı olduğunu bilmeden Fenerbahçe’ye karşı oynatılan Mehmet Ekşi’den bahsediyorum. Yaşadıklarına bugün olmuş hala inanamayan usta isimle o yıllara tekrar gittik.
Palandöken’in ‘Yüksek İrtifa Kamp Merkezi’ unvanını almasında Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) büyük bir rolü olduğunu hatırlatmalıyım. Daha kulüpler burayı bilmezken, TFF ekibi UEFA A ve B lisans kurslarını Erzurum’da yapıyordu. Haliyle Palandöken’in bu anlamdaki tanıtımına çok büyük katkılar sağladı. İşte o kurslardan biri olan ve son iki yıldır Erzurum’da düzenlenen Pro-Lisans kursunda efsane isim Mehmet Ekşi ile tanışma fırsatı buldum. Daha doğrusu Altuğ Bey (Sway Otel Genel Müdürü) tanıştırdı. Galatasaray’ın Östersunds faciasını birlikte izlerken, daha önce okuduğum ‘çift sarı kart’ hikâyesini sordum efsane isme. Aradan geçmiş 35 yıl ama dün gibi anlattı Mehmet Hoca. İçine oturduğu, hazmedemediği her halinden belliydi… Ne yalan söyleyeyim çok üzüldüm, çünkü “hayatımı kararttılar” ifadesini kullanmıştı. Yaşadığı o dönüm noktasına rağmen o vakur duruşu ve mütevazılığıyla beni resmen büyüledi. Bu arada röportajı da Altuğ Bey ile birlikte yaptık. Sohbet sırasında yılların turizmcisi gitmiş, oturaklı sorularıyla bir gazeteci çıkmıştı Altuğ Bey’in içinden…
Keyifle okumanız dileğiyle…

Mehmet Ekşi: Sende mi Brütüs… Yeter vallahi yıllardır anlatıyorum bu meseleyi… Zaten kitabını yazacağım.
Altuğ Bey: Onur duymamış hocam.
Mehmet Ekşi: (Gülüyor) Beşiktaş kaptanıyım. Boluspor’a deplasmana gittik. Maçta sarı kart yedim ki yediğimi ya da yemeğimi de bilmiyorum. Çünkü o yıllarda kartlar 70 metreden gösteriliyordu. Savunma oyuncusuyum, kornere gidiyorum. Orada sarı kartlık bir pozisyon olduysa ben arkamı dönüp yerime gidinceye kadar hakem bana göstermiş mi göstermemiş mi haberim yok. Kart aldığımızı nereden biliyoruz; maçtan sonra hakemler rapor yazıyor, bir nüshasını kulüp müdürüne veriyor. Kulüp müdürü de teknik direktöre, yardımcısına ve genel kaptana veriyor. Ayrı ayrı herkes sarı kart çizelgesini tutuyor. Bolu’yla oynadığımız kupa maçı. Döndük geldik, lig maçları oynuyorum 7-8 tane oynadım. Muhtemelen kart da görmüşümdür, sonuçta savunma oyuncusuyum. Aradan iki ay falan geçti. Bolu maçının ikinci ayağını oynuyorum. İkinci ayağında da sarı kart alıyorum. Aradan yine 7-8 hafta geçiyor. Fenerbahçe maçının ilk ayağına çıkıyorum. Bir sürü sarı kart almışım, haliyle ben not almadığım için hatırlamam mümkün değil. Fenerbahçe ile maç yapıyoruz. Maç öncesi ‘Beşiktaş’ın en iyi oyuncusu sarı kart cezalı’ diye hiçbir gazete yazmıyor. Teknik direktör, yardımcısı, genel kaptan tüm bunların defterinde işli bu cezalar. Yani atlama olayı neredeyse sıfır. Ve gariptir Türkiye’de hiçbir gazete bunu yazmıyor maç öncesinde. Bugün bir derbi maçı öncesinde bütün gazeteler kim oynuyor, kim oynamıyor manşet veriyorlar. Maç günü geliyoruz bütün takım oturuyoruz. Tahtada kim var teknik direktör, yardımcısı, genel kaptan başkan var. Baktım, ilk 11’de ismim var. Benim ismimi, ilk 11’e kim yazıyor.
OS: Teknik direktör…
Mehmet Ekşi: Hadi o hata yaptı, yardımcısı, genel kaptan kimse mi uyarmıyor. Diğer futbolcular bilmiyor, taraftar bilmiyor, gazeteler yazmıyor. İlk akla gelen ne ‘ulan kumpas mı var?’ acaba diyorsun. Ve ben çıkıp oynadım. Ertesi gün gazeteler manşet, ‘Mehmet Ekşi çift sarı kartla oynadı’
OS: Gerçekten kumpas olabilir mi?
Bilmiyorum ki. Ama dediğim gibi akla da gelmiyor değil. Sana bu anlattıklarımın hangisi normal geliyor. Türk futbol tarihinde böyle bir olayın eşi yok.
Altuğ Bey: Maçtan sonra ne oldu?
Mehmet Ekşi: Biletimi kestiler. Bir tarafta Beşiktaş bir tarafta garip Mehmet Ekşi. İlahlar kurban arıyor.
Altuğ Bey: Hemen gönderdiler mi?
Mehmet Ekşi: O maçtan sonra benim hayatım değişti. Hayatım karardı. Hızla benim üzerime oynadılar. ‘Koskoca takım kaptanı bilmiyor mu sarı kart cezalısı olduğunu’ diyenler oldu. Her sezon 34 maç oynayan beni hoca kesmeye başladı. Sezon başında beni gönderdiler Beşiktaş’tan. Kiralık verdiler.
OS: Kulüp başkanıyla bir sorunuz var mıydı?
Kesinlikle yoktu. Kulüp Başkanı Mehmet Üstünkaya’ydı ve bir numaralı adamı bendim.
Altuğ Bey: Kupayı kim aldı?
Mehmet Ekşi: Biz hükmen mağlup olduk kupayı da Fenerbahçe aldı.
(Hemen eklemeliyim: Altuğ Bey koyu Fenerbahçelidir. Bu cevap karşısında yüzünde bir tebessüm oluştu. Ancak o yıldan sonra Fenerbahçe kupaya hasret kaldı. Belki de ‘çift sarı kartın laneti’ Fenerbahçe’nin üzerindeydi ve hala üzerinde…
OS: Yaşanılan bu olaydan sonra bu işi irdeleyen olmadı mı?
Mehmet Ekşi: 35 yıldır senin gibi soruyorlar, yazıyorlar ama hiç kimse demedi ki ‘Yahu bu adamın ne suçu var?’
OS: Üzerinden 25 yıl geçti neler hissediyorsunuz?
Mehmet Ekşi: Ne diyeyim ki çıktım oynadım, ertesi gün gazeteler manşetteyim. O maç bende çok şeyi değiştirdi.
OS: O güne geri dönseniz…

OS: Hocam biraz da günümüz futbolundan bahsedelim. Sizin döneminizden bugüne neler değişti?
Mehmet Ekşi: Ben futbola 1975 Elazığspor’da başladım. Bizim yıllarımızda müthiş bir bilgi eksikliği vardı. Futbolcular, antrenörler bilgisizdi. Duracağımız, koşacağımız yeri bilmiyoruz, televizyon yok farklı bir maç izleyemiyoruz. İnternet yok bilgiye ulaşamıyorsunuz. Yani dezavantaj çoktu. Ama iyi oynuyorduk, yetenekliydik. Yetenek de mahalleden geliyordu. Ben kendi döneminde Türkiye’nin topa en iyi vuran oyuncusuydum. Ama bana Allah’ın bir kulu demedi ki, ‘Oğlum topa şöyle gel, şöyle vur. Eğil, ayağını böyle tut’ Ben bunu mahallede kazanmıştım. Birini kaleye geçiyor, 3-5 saat devamlı vuruyordum. Bizim dönemin oyuncuları hep böyle çok tekrardan ötürü yetenekliydi.
Bugün bir oyuncunun oyuncu olabilmesi için 10 bin saat antrenman yapmalı. Biz 20 bin saat yapıyorduk. Bugünün oyuncu topla 2 bin saat ya buluşuyor ya buluşmuyor.
OS: Futbolcu yetiştiremiyor muyuz?
Mehmet Ekşi: Bugün Türkiye’de kulüplerin alt yapılarına bakış açıları çok kötü. İstisnalar var tabi ki.
Bakın Erzurum’u örnek gösterebiliriz. Buradan leblebi gibi futbolcu çıkması lazım. Her taraf çim saha enteresan. Bir oyuncunun çıkabilmesi için iyi bir öğretici ve saha lazım. Tabi beslenme, çalışma prensipleri de olmazsa olmazdır. Avrupa’nın gelişmiş takımlarına bakıyoruz, Bayern Münih’in alt yapısında yetişen bir oyuncuyla Türkiye’deki bir kulübün alt yapısında yetişen oyuncu arasında dağlar kadar fark var.
OS: O zaman kulüp yönetim mantığı değişmeli…
Mehmet Ekşi: Kesinlikle evet. Alt yapıya daha çok önem vermeliler. O yetenekli gençlerin her şeyiyle yakından ilgilenmeliler. İyi bir oyuncu olabilmek için iyi bir eğitim de şart. Çünkü eğitimli sporcu sahadaki problemleri çabuk çözer, ona göre pozisyon alır. Antrenörü daha iyi anlar. Oyuncuyu, beslemeli, dinlendirmeli, pedagojik formasyon vermeli. Avrupa’da bu iş böyle.
Altuğ Bey: Gelecek kaygısını ortadan kaldırmış Avrupa. Eğitimi gencin sporu bırakmasına engel olmuyor. Bu sonuçta bir politika.
Mehmet Ekşi: Aynen öyle. Ama tabi kulüplerinde nedenleri var. Bugün Türkiye’ye bak, kaldır Digitürk’ü hiçbir kulüp barınamaz. Ekonomik güç lazım. Sonuçta her şey parayla oluyor. Bu yüzden kulüplerin yönetim mantığını daha ticari ve daha şirket pozisyonunda yapmalılar.
OS: Peki kısa vadede neler yapılmalı?
Mehmet Ekşi: Alt yapılarda tesis fakirliğimiz var. Üst düzeyde kulüplerin mükemmel tesisleri var. Bugün Türkiye’de 30-40 tane müthiş stat yaptılar. Ama bu koca stat yapılırken, çöplerinden yanına yöresine alt yapı tesisleri de yapılmalı. Çünkü artık mahalle kültürü kalmadı.
Altuğ Bey: Yetenekler mahalle arasından çıkıyordu.
Mehmet Ekşi: Artık çıkmıyor. Sokak arasında kimse top oynayamıyor. O yüzden alt yapı sahaları şart. Bu yüzden teknik direktörler olarak sporcu yetiştiremiyoruz. Saha olmadığı için sürekli oynayamayan çocuklar mental ve fizik kalitesinde yetersiz kalıyorlar. Şöyle bir bakın takımlara birkaçı istisna hangi takım alt yapıdan yetiştirdiği futbolcuyu oynatıyor. Yapamadığı için milyonlarca Dolar, Euro para harcıyor. Sonra da iflasın eşiğine geliyorlar.
OS: Taraftar için ne söylersiniz hocam?
Mehmet Ekşi: Türk seyircisi tahammül göstermeli. Bakın bugün Türkiye’de özellikle UEFA kurslarından sonra çok iyi antrenörler yetişmeye başladı. Zaman zaman Pro-Lisans kurslarında öne çıkan isimlerle Avrupa’ya gidiyoruz. Gerçekten bizimkiler onlardan çok daha iyiler. Ama bizde ‘bir an önce başarı olsun’ beklentisi yüksek olduğu için birçok antrenör takımda uzun soluklu çalışamıyor. Bu durum futbolcular için de geçerli. Öyle hemen ıslıklamak, karalama kampanyaları başlatmak doğru değil. Çünkü ne bir futbolcu ne de bir antrenör kolay yetişmiyor. Kıymetlerini bilmek lazım.
