
İki gönül adamının şehadetiyle 1. Dünya Harbi ve sonrası yıllarda Erzurum’un halı şiirlerde anlatıldığı gibidir.
Vatanın diğer mıntıkaları da Erzurum’dan hallicedir.
Yenildik!.. Evet, bir imparatorluk kaybettik.
Mondros ateşkesiyle silahlarımızı da bıraktık.
Fakat milli varlığımızın istinat ettiği Anadolu’muz, güzel yurdumuz, İzmir’den başlayarak, işgal edilmek istendi.
Doğu Anadolu’da ise Ermenistan kurmak niyetindeydiler.
İstanbul’u elimizden almak ve bize İkinci bir Endülüs yaşatmak arzusuyla Karadeniz’de, Akdeniz’de, Ege’de, başka başka entrikalar, namertlikler döndürmeye koyuldular.
Vatanı için her türlü bedeli ödemiş millet, yedi düvelin son alçaklığına karşı da sesini yükseltti; her yanda hukukunu müdafaa etmek üzere cemiyetler ve teşkilatlar kurdu.
Millet, misak-ı milli içinde vatana sahip çıktı.
Bu cemiyetlerin en gür sedalısı kuşkusuz Dadaşların kurduğu teşkilatlardır.
Erzurum Vilayet Kongresi’nde ve akabinde Mustafa Kemal Paşa’nın riyasetinde gerçekleşen Erzurum Kongresi’nde, Türk milletinin ve devletinin devam edeceği en üst perdeden haykırıldı.
Bu haykırış, Sivas Kongresi’nde tekrar edildi ve Ankara’da da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin doğuşunu gerçekleştirdi.
Misak-ı milli içindeki düşmanlar ve onların fitneleri temizlendi.
Atatürk, İzmir zaferinden dönerken, ‘Siz şöyle yaptınız, böyle yaptınız!’ diyen bir zata, kalabalık karşısında şu cevabı verdi:
“Hemşehriler!.. Ben, Türk milletini tehlikede gören bir kumandan, herhangi bir fert gibi ortaya atıldım. Millet benimle beraber mücadeleye girdi. Bugün, ne yapılmış ise, Türk milleti yapmıştır. Ben ne yapabilirim, Türk milleti olmasaydı. (Şiddetli alkışlar)”[1]
Kazım Karabekir Paşa’nın dediği gibi: ‘Bir insan, bir millet, ne kadar zayıf olursa olsun, kendini ve vatanını savunmazsa, namussuzdur.’[2]
İşte, Erzurum Kongresi’nin ve Milli Mücadele’nin anlamı budur.
Tarih şahittir: Türk milleti ölüme razı olmuş, fakat namussuzluğa asla!
[1] İsmet Bozdağ, Paşaların Kavgası, Atatürk-Karabekir, s. 36, Emre Yayınları, İstanbul 1991.
[2] Age., s. 50
Vatanın diğer mıntıkaları da Erzurum’dan hallicedir.
Yenildik!.. Evet, bir imparatorluk kaybettik.
Mondros ateşkesiyle silahlarımızı da bıraktık.
Fakat milli varlığımızın istinat ettiği Anadolu’muz, güzel yurdumuz, İzmir’den başlayarak, işgal edilmek istendi.
Doğu Anadolu’da ise Ermenistan kurmak niyetindeydiler.
İstanbul’u elimizden almak ve bize İkinci bir Endülüs yaşatmak arzusuyla Karadeniz’de, Akdeniz’de, Ege’de, başka başka entrikalar, namertlikler döndürmeye koyuldular.
Vatanı için her türlü bedeli ödemiş millet, yedi düvelin son alçaklığına karşı da sesini yükseltti; her yanda hukukunu müdafaa etmek üzere cemiyetler ve teşkilatlar kurdu.
Millet, misak-ı milli içinde vatana sahip çıktı.
Bu cemiyetlerin en gür sedalısı kuşkusuz Dadaşların kurduğu teşkilatlardır.
Erzurum Vilayet Kongresi’nde ve akabinde Mustafa Kemal Paşa’nın riyasetinde gerçekleşen Erzurum Kongresi’nde, Türk milletinin ve devletinin devam edeceği en üst perdeden haykırıldı.
Bu haykırış, Sivas Kongresi’nde tekrar edildi ve Ankara’da da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin doğuşunu gerçekleştirdi.
Misak-ı milli içindeki düşmanlar ve onların fitneleri temizlendi.
Atatürk, İzmir zaferinden dönerken, ‘Siz şöyle yaptınız, böyle yaptınız!’ diyen bir zata, kalabalık karşısında şu cevabı verdi:
“Hemşehriler!.. Ben, Türk milletini tehlikede gören bir kumandan, herhangi bir fert gibi ortaya atıldım. Millet benimle beraber mücadeleye girdi. Bugün, ne yapılmış ise, Türk milleti yapmıştır. Ben ne yapabilirim, Türk milleti olmasaydı. (Şiddetli alkışlar)”[1]
Kazım Karabekir Paşa’nın dediği gibi: ‘Bir insan, bir millet, ne kadar zayıf olursa olsun, kendini ve vatanını savunmazsa, namussuzdur.’[2]
İşte, Erzurum Kongresi’nin ve Milli Mücadele’nin anlamı budur.
Tarih şahittir: Türk milleti ölüme razı olmuş, fakat namussuzluğa asla!
[1] İsmet Bozdağ, Paşaların Kavgası, Atatürk-Karabekir, s. 36, Emre Yayınları, İstanbul 1991.
[2] Age., s. 50