
Bu hafta Erzurum’un Çocuk Yazarları serimizde Remzi Saka Bilim ve Sanat Merkezinde okuyan öğrencilerimiz tarafından kaleme alınan hikâyeleri sizlerle paylaşmaya başlıyoruz. Öğretmenleri Gökçe Kültür öncülüğünde başlatılan çalışmalara bizlerde destek vererek ürünlerin kitaplaşmasını sağladık. Erzurum’un Çocuk yazarları her geçen gün artıyor. Keyifli okumalar dilerim.
DENİZ’İN RÜYASI
Deniz o gün derste çevre konusunu işlemişti. Öğretmen buzulların eridiğinden, orman yangınlarından, doğanın dengesinin yavaş yavaş bozulduğundan, birisi yere çöp atınca çöpü alıp o kişiyi uyarmamız gerektiğinden bahsetmişti. Okuldan dönünce hemen dışarı çıktı. Dışarda yedikleri yiyeceklerin çöplerini etrafa atan çocuklar gördü. Deniz’in bugün işlediği ders aklına geldi. Sonra “Bana ne onların çöpünden.” deyip arkasını dönüp gitti. Ödevlerini yapıp dişlerini fırçaladıktan sonra uyudu. Rüyasında o yeşil gelinliğini giymiş ağaçlar, cıvıl cıvıl öten kuşlar, masmavi denizler, göller gitmiş yerine içinde yaşamak istemeyeceği kadar kirli bir doğa gelmişti. Uyanınca doğayı korumanın ona sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu anladı. Aradan birkaç gün geçtikten sonra dışarı çıkan Deniz tekrar yere çöp atanları gördü ve ne yazık ki yine umursamadı. Bilinçaltı onu uyarmak için tekrar harekete geçti ve bu sefer rüyasında her şeyin renginin gittiğini, hayvanların yavaş yavaş öldüğünü gördü. Her yer çöple kaplıydı. Yerdeki çöpleri toplamaya çalıştı ama başarılı olamadı. Etrafına bakınca penguenleri, kutup ayılarını gördü. Yoldan geçenlere neden kutup ayılarının ve penguenlerin burada olduğunu sordu, sordu, sordu ama cevap veren olmadı. En son penguenlere ve kutup ayılarına sordu. Çaresizce etrafa bakındı. Sonra uçan bir kuş ona “Buzullar eridiği için buraya geliyorlar. Bunun nedeni ise insanların bilinçsizce davranışıdır.” dedi. Deniz çok şaşırdı. Sonra içinden “İnşallah sabah olur da şu rüya biter.” diye geçirdi. Bir an önce rüyadan çıkmak istiyordu. Zaman geçirmek için biraz etrafta gezindi, sonra sabah oldu ve uyanınca bir daha çevreyi kirletmeyeceğine, kirletenleri uyarıp onlara çevrenin önemini anlatacağına dair kendine söz verdi. Kaleme alan DENİZ ÇINAR KILIÇ
ORMANI KORUYAN SERÇE KUŞU
Gözlerimi dünyaya açtığımda güneş etrafı ateş gibi ısıtmıştı. Yuvam kocaman bir çınar ağacının dalları arasına saklanmış gibiydi. Rüzgâr, beni incitmek istemezcesine hafif hafif esiyordu. Anne ve babam yüzüme sevgiyle bakıyordu. Benden başka üç kardeşim daha vardı. Ben en küçüktüm. Annem yanıma yaklaşarak ağzıma ilk kez yediğim, ama tadını çok beğendiğim leziz solucanlardan verdi. Yemeğimi yedikten sonra günün büyük kısmını uyuyarak geçirdim. Uyandığımda hava kararmıştı, annem ve babam ortalıkta yoktu! Önce çok korktum ama sonra gelmeleriyle rahatladım. Akşam yemeğimizi yiyip erkenden yattık. Uyandığımda annem ve babam kardeşlerime uçmayı öğretiyordu. Hemen oraya gittim ve benim de öğrenmek istediğimi söyledim. Ama beni dinlemediler bile! Bu hırsla kendimi ağaçtan atarak gökyüzünde uçtum, süzüldüm süzüldüm… Şaka şaka tabii ki uçamadım ve çınarın dallarındaki bir poşete takıldım kaldım. Annem ve babam beni çok aradı ama takıldığım yer ağacın iç bölgesine doğru olduğu için beni bulamadılar. Ertesi gün havalar bir anda soğumuş, ailem erkenden göç yoluna çıkmaya karar vermiş ve hazırlanıyordu. Onlar hazırlanırken poşetten kurtulmaya çalıştım fakat beceremedim. Ailem yavaş yavaş gözden kaybolurken ben sadece onları izleyebildim. Ailem gittikten on beş-yirmi dakika sonra sert bir rüzgârla yere düştüm. Neyse ki iyiydim. Fakat şunu anlamamıştım, hayvanlar bile çevresini korurken insanlar nasıl böyle bir şey yapabilmişti? İşte tam da bu gün karar verdim, ben ki bir serçe kuşu olarak insanları bilgilendirecek, hayvan dostlarımla beraber onları eğitecektim. Ama öncelikle bir yuva bulmalıydım, buldum da. Başka bir serçe topluluğu beni kabul etti. Ayrıca insanlara doğanın nasıl korunacağını birlikte öğretecektik. İşimize hemen başladık. Öncelikle bir sanayi fabrikasına gittik. Buradaki insanlara sanayi atıklarını denizlere dökmemeleri gerektiğini, bunların denizin altında ve üstünde yaşayan canlılara zarar verdiğini açıkça anlattık. Daha sonra bir piknik alanına gittik. Orada piknik yapan insanlardan piknik yaptıktan sonra etrafı temizlemelerini, doğayı korumalarını rica ettik. Tabii ki biz de boş durmadık, insanlara piknik alanını temizlemede yardım ettik. Yuvamıza dönerken gagalarımıza aldığımız tohumları ormanlara serpiştirdik. Derken başka bir serçe topluluğu daha gördük. 20 Birden, o serçe topluluğundan bazı serçeleri anımsar gibi oldum. Yanlarına gittiğimde onların annem, babam ve kardeşlerim olduğunu anladım. Doğa, bizi kavuşturmuştu. Sevgili dostum, doğayı korumazsak eğer olmazsa olmazlarımızdan olan su, hava ve toprağın dengesi bozulur. Orman yangınları çıkar. Canlılar yok olur. Kısacası dünya alt üst olur. Sen de çevreni temizleyerek, küçük fidanlar dikerek doğamıza küçük katkılarda bulunabilirsin. Ne de olsa ‘DOĞAYLA YAŞA ÇOK YAŞA!’ Kaleme alan ELİF KÜBRA BAYRAKÇEKEN
DENİZ’İN RÜYASI
Deniz o gün derste çevre konusunu işlemişti. Öğretmen buzulların eridiğinden, orman yangınlarından, doğanın dengesinin yavaş yavaş bozulduğundan, birisi yere çöp atınca çöpü alıp o kişiyi uyarmamız gerektiğinden bahsetmişti. Okuldan dönünce hemen dışarı çıktı. Dışarda yedikleri yiyeceklerin çöplerini etrafa atan çocuklar gördü. Deniz’in bugün işlediği ders aklına geldi. Sonra “Bana ne onların çöpünden.” deyip arkasını dönüp gitti. Ödevlerini yapıp dişlerini fırçaladıktan sonra uyudu. Rüyasında o yeşil gelinliğini giymiş ağaçlar, cıvıl cıvıl öten kuşlar, masmavi denizler, göller gitmiş yerine içinde yaşamak istemeyeceği kadar kirli bir doğa gelmişti. Uyanınca doğayı korumanın ona sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu anladı. Aradan birkaç gün geçtikten sonra dışarı çıkan Deniz tekrar yere çöp atanları gördü ve ne yazık ki yine umursamadı. Bilinçaltı onu uyarmak için tekrar harekete geçti ve bu sefer rüyasında her şeyin renginin gittiğini, hayvanların yavaş yavaş öldüğünü gördü. Her yer çöple kaplıydı. Yerdeki çöpleri toplamaya çalıştı ama başarılı olamadı. Etrafına bakınca penguenleri, kutup ayılarını gördü. Yoldan geçenlere neden kutup ayılarının ve penguenlerin burada olduğunu sordu, sordu, sordu ama cevap veren olmadı. En son penguenlere ve kutup ayılarına sordu. Çaresizce etrafa bakındı. Sonra uçan bir kuş ona “Buzullar eridiği için buraya geliyorlar. Bunun nedeni ise insanların bilinçsizce davranışıdır.” dedi. Deniz çok şaşırdı. Sonra içinden “İnşallah sabah olur da şu rüya biter.” diye geçirdi. Bir an önce rüyadan çıkmak istiyordu. Zaman geçirmek için biraz etrafta gezindi, sonra sabah oldu ve uyanınca bir daha çevreyi kirletmeyeceğine, kirletenleri uyarıp onlara çevrenin önemini anlatacağına dair kendine söz verdi. Kaleme alan DENİZ ÇINAR KILIÇ
ORMANI KORUYAN SERÇE KUŞU
Gözlerimi dünyaya açtığımda güneş etrafı ateş gibi ısıtmıştı. Yuvam kocaman bir çınar ağacının dalları arasına saklanmış gibiydi. Rüzgâr, beni incitmek istemezcesine hafif hafif esiyordu. Anne ve babam yüzüme sevgiyle bakıyordu. Benden başka üç kardeşim daha vardı. Ben en küçüktüm. Annem yanıma yaklaşarak ağzıma ilk kez yediğim, ama tadını çok beğendiğim leziz solucanlardan verdi. Yemeğimi yedikten sonra günün büyük kısmını uyuyarak geçirdim. Uyandığımda hava kararmıştı, annem ve babam ortalıkta yoktu! Önce çok korktum ama sonra gelmeleriyle rahatladım. Akşam yemeğimizi yiyip erkenden yattık. Uyandığımda annem ve babam kardeşlerime uçmayı öğretiyordu. Hemen oraya gittim ve benim de öğrenmek istediğimi söyledim. Ama beni dinlemediler bile! Bu hırsla kendimi ağaçtan atarak gökyüzünde uçtum, süzüldüm süzüldüm… Şaka şaka tabii ki uçamadım ve çınarın dallarındaki bir poşete takıldım kaldım. Annem ve babam beni çok aradı ama takıldığım yer ağacın iç bölgesine doğru olduğu için beni bulamadılar. Ertesi gün havalar bir anda soğumuş, ailem erkenden göç yoluna çıkmaya karar vermiş ve hazırlanıyordu. Onlar hazırlanırken poşetten kurtulmaya çalıştım fakat beceremedim. Ailem yavaş yavaş gözden kaybolurken ben sadece onları izleyebildim. Ailem gittikten on beş-yirmi dakika sonra sert bir rüzgârla yere düştüm. Neyse ki iyiydim. Fakat şunu anlamamıştım, hayvanlar bile çevresini korurken insanlar nasıl böyle bir şey yapabilmişti? İşte tam da bu gün karar verdim, ben ki bir serçe kuşu olarak insanları bilgilendirecek, hayvan dostlarımla beraber onları eğitecektim. Ama öncelikle bir yuva bulmalıydım, buldum da. Başka bir serçe topluluğu beni kabul etti. Ayrıca insanlara doğanın nasıl korunacağını birlikte öğretecektik. İşimize hemen başladık. Öncelikle bir sanayi fabrikasına gittik. Buradaki insanlara sanayi atıklarını denizlere dökmemeleri gerektiğini, bunların denizin altında ve üstünde yaşayan canlılara zarar verdiğini açıkça anlattık. Daha sonra bir piknik alanına gittik. Orada piknik yapan insanlardan piknik yaptıktan sonra etrafı temizlemelerini, doğayı korumalarını rica ettik. Tabii ki biz de boş durmadık, insanlara piknik alanını temizlemede yardım ettik. Yuvamıza dönerken gagalarımıza aldığımız tohumları ormanlara serpiştirdik. Derken başka bir serçe topluluğu daha gördük. 20 Birden, o serçe topluluğundan bazı serçeleri anımsar gibi oldum. Yanlarına gittiğimde onların annem, babam ve kardeşlerim olduğunu anladım. Doğa, bizi kavuşturmuştu. Sevgili dostum, doğayı korumazsak eğer olmazsa olmazlarımızdan olan su, hava ve toprağın dengesi bozulur. Orman yangınları çıkar. Canlılar yok olur. Kısacası dünya alt üst olur. Sen de çevreni temizleyerek, küçük fidanlar dikerek doğamıza küçük katkılarda bulunabilirsin. Ne de olsa ‘DOĞAYLA YAŞA ÇOK YAŞA!’ Kaleme alan ELİF KÜBRA BAYRAKÇEKEN