
Nefs-i levvame mertebesini geçmiş ruh, ikinci doğumunu yaparak, yeni bir iç ve dış manevi çevre kurar. Duygu, düşünce, tutum ve davranışları farklılaşır; yaratılıştan sahip olduğu potansiyellerini açığa çıkaranın çevre olduğunu anladığından, ikinci hayatına uygun bir çevre seçmeye koyulur. İnsanın zaten yegâne özgürlüğü de budur; çevre seçmek. Camiye gidip cemaatle namaz kılmayı da seçebilir, kahvede oturumaydı da. Biyolojik doğumla kalan ruh manevi çevre edinmeye pek gayret göstermez. İkinci doğumunu yapmış ruh ise aksi yönde hareket eder. O, daima, Allah’ın rızasını yerine getirmeye çalışır. Bunun anlamı kişinin varlığını Kuran ve Sünnete uygun hâle getirmesidir. Bu çaba nefsin ileri mertebedeki programlarının açık olduğunu gösterir.
İkinci doğum yapmış ruh, mümin kâfir, iyi kötü, güzel çirkin… her tıynetten insanı mutlu etmek, herkesin söz ve eyleminden razı olmak gibi bir psikolojiyle de hareket etmez. Kuran ahlakını ahlak edinmeye çalıştığından toleransı nefisinin değil imanının izin verdiği kadardır. Fakat benliğini öne çıkarıp insanları ötekileştirme yolunu da asla kullanmaz. Kırmızı çizgilerini koruyarak her çeşit insanla temas kurar. Allah’ın, dünya hayatında, hiçbir kulu ayırmaması, herkese rızkını vermesi, serbest seçimleriyle ömürlerini kullanma hakkı tanıması, ikinci doğumunu yapmış ruhun da edindiği yeni, manevi bir ilkedir; bu, ‘Hulkullah’ı (Allah’ın ahlakını) taklittir.
İkinci doğum yapmış ruhun değerler dizisi değişmeye devam eder. Okuma, anlama ve eylem zemininde dünya hayatı farklı bir anlam kazanır.
“Doğu da, batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın Veçhi oradadır. Allah Vasi ve Âlim’dir.” (Bakara 115)
Bu ayetin ihsas ettiği bakış açısıyla kişi, varlık âleminde bir anda gerçekleşen sonsuz hareketin kaynağının Allah olduğunu anlar. Bakışı, gittikçe, insandan Hakk’a yönelir. Evrendeki eşya faal değildir, tek fail vardır: Allah. Baş ve kalp gözüyle seyrettiği varlık ve varlıktaki farklı eylemler, Huda’nın yaratmasıyla mümkün olmaktadır.
“Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, Lâtif’tir, Habîr’dir.” (En’âm 103)
Allah Resulü de “Ya Rabbi! Bana eşyanın hakikatini göster!” diye dua etti.
İkinci doğum yapmış ruh, bu tür ayetlerin ve hadislerin perspektifinden bakarak anlar ki, duyuların ve ruhsal donanımın kendiyle bir ilgisi yoktur. Ben duygusunun ve Ben duygusunu açık eden eşyanın (varlık) kökeni, Yaratıcıdır. Kendinin kim olduğunu hisseden ruh, ruhundaki Rabi de görür ve bilir. Böylece “Nefsini bilen Rabbini bilir” hadisinin anlamı açığa çıkar.
Evet, eşyayı anlayınca anlar ki: Varlık, Allah’ın isim ve sıfat tecellisi, insan ruhu da esma-i hüsnayı gösteren en yüksek yaratılış mertebesi. Allah Teâlâ, varlığını, eşya ile zuhur ettirirken insan ruhunu da eşya ile zuhuruna idrak mertebesi kılmaktadır.
İkinci doğum yapmış ruh, mümin kâfir, iyi kötü, güzel çirkin… her tıynetten insanı mutlu etmek, herkesin söz ve eyleminden razı olmak gibi bir psikolojiyle de hareket etmez. Kuran ahlakını ahlak edinmeye çalıştığından toleransı nefisinin değil imanının izin verdiği kadardır. Fakat benliğini öne çıkarıp insanları ötekileştirme yolunu da asla kullanmaz. Kırmızı çizgilerini koruyarak her çeşit insanla temas kurar. Allah’ın, dünya hayatında, hiçbir kulu ayırmaması, herkese rızkını vermesi, serbest seçimleriyle ömürlerini kullanma hakkı tanıması, ikinci doğumunu yapmış ruhun da edindiği yeni, manevi bir ilkedir; bu, ‘Hulkullah’ı (Allah’ın ahlakını) taklittir.
İkinci doğum yapmış ruhun değerler dizisi değişmeye devam eder. Okuma, anlama ve eylem zemininde dünya hayatı farklı bir anlam kazanır.
“Doğu da, batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın Veçhi oradadır. Allah Vasi ve Âlim’dir.” (Bakara 115)
Bu ayetin ihsas ettiği bakış açısıyla kişi, varlık âleminde bir anda gerçekleşen sonsuz hareketin kaynağının Allah olduğunu anlar. Bakışı, gittikçe, insandan Hakk’a yönelir. Evrendeki eşya faal değildir, tek fail vardır: Allah. Baş ve kalp gözüyle seyrettiği varlık ve varlıktaki farklı eylemler, Huda’nın yaratmasıyla mümkün olmaktadır.
“Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, Lâtif’tir, Habîr’dir.” (En’âm 103)
Allah Resulü de “Ya Rabbi! Bana eşyanın hakikatini göster!” diye dua etti.
İkinci doğum yapmış ruh, bu tür ayetlerin ve hadislerin perspektifinden bakarak anlar ki, duyuların ve ruhsal donanımın kendiyle bir ilgisi yoktur. Ben duygusunun ve Ben duygusunu açık eden eşyanın (varlık) kökeni, Yaratıcıdır. Kendinin kim olduğunu hisseden ruh, ruhundaki Rabi de görür ve bilir. Böylece “Nefsini bilen Rabbini bilir” hadisinin anlamı açığa çıkar.
Evet, eşyayı anlayınca anlar ki: Varlık, Allah’ın isim ve sıfat tecellisi, insan ruhu da esma-i hüsnayı gösteren en yüksek yaratılış mertebesi. Allah Teâlâ, varlığını, eşya ile zuhur ettirirken insan ruhunu da eşya ile zuhuruna idrak mertebesi kılmaktadır.