
2021'in ortalarında sert yükselişe geçen ve 2022'nin son çeyreğine kadar devam eden konut fiyatları şu anda düşüşe geçti. Halk arasında düşüş olmadı gibi açıklamalar yapılsa da aslında gözle görülür bir düşüş olduğunu söyleyebilirim. Aslında vatandaşlar fiyatların eskiye dönmesini bekliyorlar. Ancak böyle bir düşüş artık olmayacaktır. Yani 200 bin liraya satılan bir evin 1 milyona çıkmasının ardından tekrar 200 bin liraya düşmesini beklemek hayalden başka bir şey değildir.
Konut fiyatlarının neden düştüğüne değinmeden önce bu kadar artmasının nedenleri de önemli olduğundan ilk olarak bu konunun üzerinde durmak gerekir.
Türk Lirasının döviz karşısında değer kaybetmesiyle yatırımcı, elindeki paranın değer kaybetmesini önlemek amaçlı konuta yatırım yaptı. Çünkü dolarizasyon, ekonomik kriz veya enflasyonist ortamlarda vatandaş için en güvenli yatırım aracı konuttur.
Konut fiyatlarının daha çok artacağından endişe duyan kiracılar, çok yüksek faiz oranlarını göze alıp konut aldılar.
Bunun yanında TL'nin değer kaybetmesi ile yabancılar ülkemizde konut alımına yöneldiler.
Ve Rusya Ukrayna savaşının da ortaya çıkması ile savaştan kaçan Rus ve Ukraynalıların konuta olan ilgisi konut fiyatlarının artmasına neden oldu.
Ancak son günlerde gerek kira, gerekse konut fiyatlarının yüzde 10, bölgelere göre yüzde 10'dan daha fazla düşüş olduğunu gözlemliyoruz.
Düşüşün nedenleri arasında; yatırımcı birikimini önce konuta sonra başka enstrümanlara yaparak noktayı koydu. Artık vatandaşların yastık altında veya kasada birikimlerinin olmadığını söyleyebiliriz. Bu nedenle yatırımcılar artık konut almıyorlar.
Tabi Kur korumalı Mevduatın devreye girmesi ile konuta giden yatırımın büyük çoğunluğu KKM'ye yöneldi.
Savaş nedeniyle ülkesinden kaçan Rus ve Ukraynalılar, konut yatırımını bitirdiklerinden artık başka yatırımlara yöneldiler.
Rusya ve Ukrayna vatandaşlarının dışındaki yabancılar yatırımlarını Avrupa ülkelerine kaydırdıklarına dair bilgiler alıyoruz. Bunun nedeni özellikle yabancılardan daha fazla fiyat istendiği ve bazı konut fiyatlarının Avrupa ülkelerinde ki konut fiyatlarından pahalı olduğuna dair şikayetler.
Vatandaşlık başvurusunda alınacak gayrimenkulün değerinin 250 bin dolardan 400 bin dolara yükseltilmesinin de önemli etkisinin olduğunu belirtmekte fayda var.
Kamu bankalarının konut kredi faizleri özel bankalara göre bir kademe daha uygun. Ancak kamu bankalarının 300 binin üzerinde kredi vermediklerinden dolayı bu rakam ev alacaklar için çok düşük olduğundan banka kredileri ile ev alımı oldukça yavaşladı.
Sonuç olarak tüm bu etkenlerden dolayı müteahhit ya da konut satıcılarının satılığa çıkardıkları konutlar, ağır alıcı bulduğu için indirime gidildiğini gözlemliyoruz.
Önlem Almadan Konut Faizini Düşürmek Fırsatçılara Yarar!
Konut satışlarında yaşanan durgunluk ekonominin tüm çarklarını etkiliyor. Yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı konut satışlarında gerçekleşen yavaşlama iktidar yetkililerini harekete geçirdi.
Aralık ayında açıklanması beklenen konut kampanyasında alt, orta ve üst gelirlilere farklı faiz oranları ile seçenekler sunulacak. Burada altının çizilmesi gereken farklı bir konu, 4 milyona kadar konutlar için 0.69, 4 milyon ile 15 milyon arası konutlar için 0.90 gibi rakamların konuşulması vatandaşlar arasında ayrımcılık olacağından tepkiye neden olacaktır. Ancak bugün değineceğim asıl konu bu değil.
Hatırlayın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Mayıs ayında Kabine Toplantısı sonrası duyurduğu 'konut faizi' müjdesinin ardından, pek çok ev fiyatlarında 300 bin TL'ye varan artış yapıldı. 2020 yılında, yine 2021 yılının sonlarında konut kredi faizleri düştüğü günün ertesi sabahı konutlara yüzde 10-15 aralığında zam yapıldı.
Haftalar öncesinden uyarıyorum. Konut kredi faizlerinin düştüğü günün sabahı müteahhitler, mal sahipleri ve gayrimenkul şirketleri ortak karar almışcasına konutlara en az yüzde 10 zam yapacaklar. Faiz indiriminin vatandaşa hiç bir faydası olmayacağı gibi kazanan sadece finans şirketleri ve satıcılar olacaktır.
Bu nedenle konutlarda önce arz dengesi yakalanmalıdır. Sonrasında fiyat artışlarına etkin bir denetim mekanizması hayata geçirildikten sonra faiz indirimine gidilmelidir.
Tek Suçlu Marketler mi?
Geçen hafta "Suçlu Bulundu; Zincir Marketler" diye yazdığım yazıdan dolayı gerek beni tanıyanlardan, gerek tüketici örgütlerinden, gerekse sosyal medya kullanıcılarından ağır eleştiriler aldım. "Tüketicinin hakkını koruyan sen, marketleri savunursan bunlar daha neler yapmaz" dan tutunda, "sen hiç 3 harfli marketlere gidip alışveriş yaptın mı" şeklinde pek çok eleştiri ve hakaretlere maruz kaldım.
Öncelikle yazdığım yazı hala yerinde duruyor. Marketleri savunan tek bir kelime ya da kurduğum cümleyi bulamazsınız. Eleştirdiğim asıl konu, girdi fiyatlarının yüzde 157 arttığı piyasa koşullarında tek suçlu olarak marketlerin gösterilmesi! Yoksa özellikle 3 harfli marketlerin tekel oluşturduğunu, hatta indirimlerinin dahi kuruşuna kadar aynı olduğunu kendim gözlemlemiş ve bu sayfada defalarca belirtilmiş biriyim.
Ülkemizde fırsatçı, stokçu, fahişçi mutlaka var, ve olacakta. Benim vurgulamak istediğim, elektrik, doğalgaz, akaryakıt, işçi, taşıma ve depolama maliyetlerinde ki giderler göz önünde bulundurulmadan tek suçlu olarak marketlerin gösterilmesi!
Bakın Tarım Kredi Kooperatiflerinin fiyatları, fazla değil yüzde 10 kadar 3 harfli marketlerden düşük olsa, o zaman bu serzenişleri anlayışla karşılarım. Ancak Tarım Kredi Kooperatiflerinde satılan ürünlerin alış ve satış fiyatlarını belirleyen yöneticileri 3 harfli marketleri eleştirenlerin atadığı bir ortamda fiyatların aynı olması size de ilginç gelmiyor mu!?
TÜİK, Kasım ayında TÜFE'yi yüzde 85, ÜFE'yi yüzde 157 olarak açıkladı. Tüketici ile üretici endeksi arasında ki farkın ortalama 2 katı olması geçen hafta yazdıklarımın net göstergesi değil mi?
Son olarak fahiş fiyat artışları neden 20 yıldır değil de son günlerde arttı. 2008 yılında dünya ülkeleri küresel ölçekte ağır ekonomik kriz yaşadı. Ancak bu kriz uzman kadroların planlı programları nedeniyle ülkemizi teğet geçti. O dönem ne marketleri, ne stokçuları, ne de fırsatçıları konuşmadık. Çünkü ülkede iyi bir yönetim ve güven vardı. Şimdi bu güvensizliğe birilerini suçlayarak kılıf uydurmak bana inandırıcı gelmiyor...
Konut fiyatlarının neden düştüğüne değinmeden önce bu kadar artmasının nedenleri de önemli olduğundan ilk olarak bu konunun üzerinde durmak gerekir.
Türk Lirasının döviz karşısında değer kaybetmesiyle yatırımcı, elindeki paranın değer kaybetmesini önlemek amaçlı konuta yatırım yaptı. Çünkü dolarizasyon, ekonomik kriz veya enflasyonist ortamlarda vatandaş için en güvenli yatırım aracı konuttur.
Konut fiyatlarının daha çok artacağından endişe duyan kiracılar, çok yüksek faiz oranlarını göze alıp konut aldılar.
Bunun yanında TL'nin değer kaybetmesi ile yabancılar ülkemizde konut alımına yöneldiler.
Ve Rusya Ukrayna savaşının da ortaya çıkması ile savaştan kaçan Rus ve Ukraynalıların konuta olan ilgisi konut fiyatlarının artmasına neden oldu.
Ancak son günlerde gerek kira, gerekse konut fiyatlarının yüzde 10, bölgelere göre yüzde 10'dan daha fazla düşüş olduğunu gözlemliyoruz.
Düşüşün nedenleri arasında; yatırımcı birikimini önce konuta sonra başka enstrümanlara yaparak noktayı koydu. Artık vatandaşların yastık altında veya kasada birikimlerinin olmadığını söyleyebiliriz. Bu nedenle yatırımcılar artık konut almıyorlar.
Tabi Kur korumalı Mevduatın devreye girmesi ile konuta giden yatırımın büyük çoğunluğu KKM'ye yöneldi.
Savaş nedeniyle ülkesinden kaçan Rus ve Ukraynalılar, konut yatırımını bitirdiklerinden artık başka yatırımlara yöneldiler.
Rusya ve Ukrayna vatandaşlarının dışındaki yabancılar yatırımlarını Avrupa ülkelerine kaydırdıklarına dair bilgiler alıyoruz. Bunun nedeni özellikle yabancılardan daha fazla fiyat istendiği ve bazı konut fiyatlarının Avrupa ülkelerinde ki konut fiyatlarından pahalı olduğuna dair şikayetler.
Vatandaşlık başvurusunda alınacak gayrimenkulün değerinin 250 bin dolardan 400 bin dolara yükseltilmesinin de önemli etkisinin olduğunu belirtmekte fayda var.
Kamu bankalarının konut kredi faizleri özel bankalara göre bir kademe daha uygun. Ancak kamu bankalarının 300 binin üzerinde kredi vermediklerinden dolayı bu rakam ev alacaklar için çok düşük olduğundan banka kredileri ile ev alımı oldukça yavaşladı.
Sonuç olarak tüm bu etkenlerden dolayı müteahhit ya da konut satıcılarının satılığa çıkardıkları konutlar, ağır alıcı bulduğu için indirime gidildiğini gözlemliyoruz.
Önlem Almadan Konut Faizini Düşürmek Fırsatçılara Yarar!
Konut satışlarında yaşanan durgunluk ekonominin tüm çarklarını etkiliyor. Yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı konut satışlarında gerçekleşen yavaşlama iktidar yetkililerini harekete geçirdi.
Aralık ayında açıklanması beklenen konut kampanyasında alt, orta ve üst gelirlilere farklı faiz oranları ile seçenekler sunulacak. Burada altının çizilmesi gereken farklı bir konu, 4 milyona kadar konutlar için 0.69, 4 milyon ile 15 milyon arası konutlar için 0.90 gibi rakamların konuşulması vatandaşlar arasında ayrımcılık olacağından tepkiye neden olacaktır. Ancak bugün değineceğim asıl konu bu değil.
Hatırlayın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Mayıs ayında Kabine Toplantısı sonrası duyurduğu 'konut faizi' müjdesinin ardından, pek çok ev fiyatlarında 300 bin TL'ye varan artış yapıldı. 2020 yılında, yine 2021 yılının sonlarında konut kredi faizleri düştüğü günün ertesi sabahı konutlara yüzde 10-15 aralığında zam yapıldı.
Haftalar öncesinden uyarıyorum. Konut kredi faizlerinin düştüğü günün sabahı müteahhitler, mal sahipleri ve gayrimenkul şirketleri ortak karar almışcasına konutlara en az yüzde 10 zam yapacaklar. Faiz indiriminin vatandaşa hiç bir faydası olmayacağı gibi kazanan sadece finans şirketleri ve satıcılar olacaktır.
Bu nedenle konutlarda önce arz dengesi yakalanmalıdır. Sonrasında fiyat artışlarına etkin bir denetim mekanizması hayata geçirildikten sonra faiz indirimine gidilmelidir.
Tek Suçlu Marketler mi?
Geçen hafta "Suçlu Bulundu; Zincir Marketler" diye yazdığım yazıdan dolayı gerek beni tanıyanlardan, gerek tüketici örgütlerinden, gerekse sosyal medya kullanıcılarından ağır eleştiriler aldım. "Tüketicinin hakkını koruyan sen, marketleri savunursan bunlar daha neler yapmaz" dan tutunda, "sen hiç 3 harfli marketlere gidip alışveriş yaptın mı" şeklinde pek çok eleştiri ve hakaretlere maruz kaldım.
Öncelikle yazdığım yazı hala yerinde duruyor. Marketleri savunan tek bir kelime ya da kurduğum cümleyi bulamazsınız. Eleştirdiğim asıl konu, girdi fiyatlarının yüzde 157 arttığı piyasa koşullarında tek suçlu olarak marketlerin gösterilmesi! Yoksa özellikle 3 harfli marketlerin tekel oluşturduğunu, hatta indirimlerinin dahi kuruşuna kadar aynı olduğunu kendim gözlemlemiş ve bu sayfada defalarca belirtilmiş biriyim.
Ülkemizde fırsatçı, stokçu, fahişçi mutlaka var, ve olacakta. Benim vurgulamak istediğim, elektrik, doğalgaz, akaryakıt, işçi, taşıma ve depolama maliyetlerinde ki giderler göz önünde bulundurulmadan tek suçlu olarak marketlerin gösterilmesi!
Bakın Tarım Kredi Kooperatiflerinin fiyatları, fazla değil yüzde 10 kadar 3 harfli marketlerden düşük olsa, o zaman bu serzenişleri anlayışla karşılarım. Ancak Tarım Kredi Kooperatiflerinde satılan ürünlerin alış ve satış fiyatlarını belirleyen yöneticileri 3 harfli marketleri eleştirenlerin atadığı bir ortamda fiyatların aynı olması size de ilginç gelmiyor mu!?
TÜİK, Kasım ayında TÜFE'yi yüzde 85, ÜFE'yi yüzde 157 olarak açıkladı. Tüketici ile üretici endeksi arasında ki farkın ortalama 2 katı olması geçen hafta yazdıklarımın net göstergesi değil mi?
Son olarak fahiş fiyat artışları neden 20 yıldır değil de son günlerde arttı. 2008 yılında dünya ülkeleri küresel ölçekte ağır ekonomik kriz yaşadı. Ancak bu kriz uzman kadroların planlı programları nedeniyle ülkemizi teğet geçti. O dönem ne marketleri, ne stokçuları, ne de fırsatçıları konuşmadık. Çünkü ülkede iyi bir yönetim ve güven vardı. Şimdi bu güvensizliğe birilerini suçlayarak kılıf uydurmak bana inandırıcı gelmiyor...