
Ya Selâm
Ey İnsan selamettesin!
es-Selâm’ın yarattıklarına ve fiillerine bak, ‘Ey İnsan! Selamettesin!’ diyor; peki insanlar ve hayvanlar senin elinden, dilinden selamette midir, düşün?
es-Selâm ifadesi Rabbimizin sıfatlarındandır. Selâm sözcüğünün sözlük manalarından biri; ayıptan, acizlikten uzak olmak, asayiş ve güven demektir. Rabbimiz insanlarda yahut yarattıklarında ‘hikmet ve sınav gereği’ görülen noksan hallerden beridir. (Sâlimdir) Fakat insanlar böyle değildir; onlar eksiktir, ölçüsüzlük, düzensizlik, hastalık, yaşlılık, çocukluk vb. çeşitli hallere maruzdur. Zamana ve mekâna tabi olan her varlıkta değişim gözükür. Rabbimiz ise zamanın ve mekânın yaratıcısı olarak, yarattıklarından ve onların halinden münezzehtir. Bu yüzden O, insanların yegâna selamete erdiricisidir. İnsan yaşlanmayı, ölümü engelleyemiyor, çünkü yaşlanmayı ve ölümü yaratan Allah’tır. Bunu yapması demek, insanın haşa, Allah Teâlâ’yı engellemesi demek olacaktır ki, bu mümkün değildir. O halde yaratan, yaşatan ve öldüren kimse insan ancak ona sığınarak selamete erebilir. Çünkü yaratan tekrar yaratmaya, hayatı veren yeni bir hayat vermeye kadirdir. İman sayesindedir ki insan Allah’a teslim olup kurtuluşa erer, korkudan, tehlikeden emin olur. Başına gelenleri hikmet ve sınav bilir. Demek insanı mutlak manada selamete çıkaracak es-Selam‘ olan Rabbimizdir.
es-Selam sıfatı, varlıklara ev olan bu kainatta bir güneş gibi apaçıktır: Rabbimizin yarattığı her varlık kamildir; her birine zaman ve mekân içinde mükemmel bir hayat verilmiştir. Bir insandan bir hayvana, bir çakıl taşından bir yıldıza kadar, her varlık es-Selam‘ı, bir selâmün aleyküm sözü gibi akla, fikre duyurur ve göze gösterir. Kâinat selamet ve güven hissi verdiği içindir ki onun üzerinde her varlık emniyet içinde yaşar. Güneşin dünyayı da yakacak yapması yahut şu sonsuz evrenin bu küçücük dünyamızı da bir anda yutup yok etmesi teorik olarak mümkünse de, bunu kimse aklına getirmez. Çünkü es-Selam‘ın her varlığı insana ‘selamettesin!’ hissini vermektedir. Bu güven hissi sayesindedir ki insanlar ve hayvanlar sükûnetle hayatını yaşarlar. İnsanın endişesi, derdi, daha çok kendi çevresindeki insanlardan ve kişiyi etkileyen beşeri hadiselerden kaynaklanır. (Terör, savaş, işsizlik, hastalık, aile içi sorunlar, ahlakî yozlaşma vb.)
es-Selam sıfatı insanda da mevcuttur: Müminin bir tarifi, elinden dilinden emin olunan kimse demektir. Bu manayı tazammun eden bir uygulama olarak müminler karşılaştıklarında “Selâmün aleyküm” derler. Selam verilenin karşılığı ise “Ve Aleykümüsselâm ve Rahmetullâhi ve Berekâtühu” şeklindedir. Yani, ‘ey insan, benden çekinme, korkma, elimden, dilimden sana bir zarar gelmez, barış, emniyet, huzur senin üzerine olsun’ teminatına karşılık, selam verilen de ‘ben de aynı duygularla sana sesleniyorum: Benim de elimden, dilimden sana bir zarar gelmez. Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun.’ der. O halde kâmil müminlerin hayatı es-Selamın bir tezahürü olarak, selamet ve güven veren bir hayattan başkası olamaz.
Ey İnsan! es-Selam sıfatı üzerine biraz kafa yor, acaba Rabbimiz bize niçin bu sıfatını da layık görmüştür? Biz, bu sıfatı ne ölçüde nefsimize ve çevremize yansıtabiliyoruz? Ruhumuz, aklımız, irademiz, hafızamız, her bir organımız; elimiz, kolumuz, bacağımız, gövdemiz, burnumuz, ağzımız, dişlerimiz, kulaklarımız, tırnaklarımız, saçlarımız, ciğerlerimiz, midemiz, böbreklerimiz… Fıtraten hepsi selamettedir, güven içinde çalışırlar. Şimdi durup kendi nefsinden başlayıp es-Selam‘ın yarattıklarına ve O Yüce Yaratıcının fiillerine bir daha bir daha bak; Onun her bir varlığı ‘Ey İnsan! Selamettesin!’ diyor; peki insanlar ve hayvanlar senin elinden, dilinden selamette midir, bir düşün? Çevrene, ülkene ve dünyaya bak, insanların fiilleri es-Selam‘ı ne ölçüde yansıtıyor? İnsan, sadece bu sıfat-ı ilahiyi öğrense ve içselleştirse, dünya insana belki daha emin bir yurt olabilirdi. Fakat çağımızın insanı ve ülkeler es-Selam‘dan ne kadar uzaktırlar!
Es-Selâm: Yüz on bir kez okunduğunda bir derdi olan sıhhat bulur; bu isimle Allah’tan şifa talep edilir.
Ey İnsan selamettesin!
es-Selâm’ın yarattıklarına ve fiillerine bak, ‘Ey İnsan! Selamettesin!’ diyor; peki insanlar ve hayvanlar senin elinden, dilinden selamette midir, düşün?
es-Selâm ifadesi Rabbimizin sıfatlarındandır. Selâm sözcüğünün sözlük manalarından biri; ayıptan, acizlikten uzak olmak, asayiş ve güven demektir. Rabbimiz insanlarda yahut yarattıklarında ‘hikmet ve sınav gereği’ görülen noksan hallerden beridir. (Sâlimdir) Fakat insanlar böyle değildir; onlar eksiktir, ölçüsüzlük, düzensizlik, hastalık, yaşlılık, çocukluk vb. çeşitli hallere maruzdur. Zamana ve mekâna tabi olan her varlıkta değişim gözükür. Rabbimiz ise zamanın ve mekânın yaratıcısı olarak, yarattıklarından ve onların halinden münezzehtir. Bu yüzden O, insanların yegâna selamete erdiricisidir. İnsan yaşlanmayı, ölümü engelleyemiyor, çünkü yaşlanmayı ve ölümü yaratan Allah’tır. Bunu yapması demek, insanın haşa, Allah Teâlâ’yı engellemesi demek olacaktır ki, bu mümkün değildir. O halde yaratan, yaşatan ve öldüren kimse insan ancak ona sığınarak selamete erebilir. Çünkü yaratan tekrar yaratmaya, hayatı veren yeni bir hayat vermeye kadirdir. İman sayesindedir ki insan Allah’a teslim olup kurtuluşa erer, korkudan, tehlikeden emin olur. Başına gelenleri hikmet ve sınav bilir. Demek insanı mutlak manada selamete çıkaracak es-Selam‘ olan Rabbimizdir.
es-Selam sıfatı, varlıklara ev olan bu kainatta bir güneş gibi apaçıktır: Rabbimizin yarattığı her varlık kamildir; her birine zaman ve mekân içinde mükemmel bir hayat verilmiştir. Bir insandan bir hayvana, bir çakıl taşından bir yıldıza kadar, her varlık es-Selam‘ı, bir selâmün aleyküm sözü gibi akla, fikre duyurur ve göze gösterir. Kâinat selamet ve güven hissi verdiği içindir ki onun üzerinde her varlık emniyet içinde yaşar. Güneşin dünyayı da yakacak yapması yahut şu sonsuz evrenin bu küçücük dünyamızı da bir anda yutup yok etmesi teorik olarak mümkünse de, bunu kimse aklına getirmez. Çünkü es-Selam‘ın her varlığı insana ‘selamettesin!’ hissini vermektedir. Bu güven hissi sayesindedir ki insanlar ve hayvanlar sükûnetle hayatını yaşarlar. İnsanın endişesi, derdi, daha çok kendi çevresindeki insanlardan ve kişiyi etkileyen beşeri hadiselerden kaynaklanır. (Terör, savaş, işsizlik, hastalık, aile içi sorunlar, ahlakî yozlaşma vb.)
es-Selam sıfatı insanda da mevcuttur: Müminin bir tarifi, elinden dilinden emin olunan kimse demektir. Bu manayı tazammun eden bir uygulama olarak müminler karşılaştıklarında “Selâmün aleyküm” derler. Selam verilenin karşılığı ise “Ve Aleykümüsselâm ve Rahmetullâhi ve Berekâtühu” şeklindedir. Yani, ‘ey insan, benden çekinme, korkma, elimden, dilimden sana bir zarar gelmez, barış, emniyet, huzur senin üzerine olsun’ teminatına karşılık, selam verilen de ‘ben de aynı duygularla sana sesleniyorum: Benim de elimden, dilimden sana bir zarar gelmez. Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun.’ der. O halde kâmil müminlerin hayatı es-Selamın bir tezahürü olarak, selamet ve güven veren bir hayattan başkası olamaz.
Ey İnsan! es-Selam sıfatı üzerine biraz kafa yor, acaba Rabbimiz bize niçin bu sıfatını da layık görmüştür? Biz, bu sıfatı ne ölçüde nefsimize ve çevremize yansıtabiliyoruz? Ruhumuz, aklımız, irademiz, hafızamız, her bir organımız; elimiz, kolumuz, bacağımız, gövdemiz, burnumuz, ağzımız, dişlerimiz, kulaklarımız, tırnaklarımız, saçlarımız, ciğerlerimiz, midemiz, böbreklerimiz… Fıtraten hepsi selamettedir, güven içinde çalışırlar. Şimdi durup kendi nefsinden başlayıp es-Selam‘ın yarattıklarına ve O Yüce Yaratıcının fiillerine bir daha bir daha bak; Onun her bir varlığı ‘Ey İnsan! Selamettesin!’ diyor; peki insanlar ve hayvanlar senin elinden, dilinden selamette midir, bir düşün? Çevrene, ülkene ve dünyaya bak, insanların fiilleri es-Selam‘ı ne ölçüde yansıtıyor? İnsan, sadece bu sıfat-ı ilahiyi öğrense ve içselleştirse, dünya insana belki daha emin bir yurt olabilirdi. Fakat çağımızın insanı ve ülkeler es-Selam‘dan ne kadar uzaktırlar!
Es-Selâm: Yüz on bir kez okunduğunda bir derdi olan sıhhat bulur; bu isimle Allah’tan şifa talep edilir.